Gel bakalım yengen bize neler hazırlamış
Ben çayımdan son bir yudum alırken o masanın üstüne dökülen susamları toplayıp ağzına atmakla meşguldü. Yarım simit ve bir bardak çay onu mutlu etmeye yetmişti. Bundan sanırım 5 yıl ön-ceydi. Metrelerce kar yağmış davarlar uzunca bir süre içerden dışarı çıkamamışlardı. Onları besleye bilmek için bir öğün gazel bir öğün arpa veriyorduk. Musurda kalan atıkları temizleyip ağılın önündeki karların üstüne atıyorduk. Bu atıklara çevrede ne kadar serçe varsa doluşuyor, bir arpa tanesi bulmak için de-falarca karıştırıyorlardı karın üstündeki çöpleri. A. aynen onlar gibi susamları tek tek toplayıp ağzına attı. Benim ona dikkatlice baktığımı görünce ben susamı çok severimde öğretmenim dedi. Ben istersen bir simit daha alalım dedim. Yok, öğretmenim teşekkür ederim dedi. Diğer öğrencilerde gelmeye başlamış-lardı. Hasan efendi kocaman bir sapı olan canı aldı yukarı doğru kaldırarak birkaç kez salladı. Çocuklar dış kapının önünde toplanmaya başlamışlardı. A.onlarla birlikte dışarı çıkarak 2/B sını-fının en önünde sıraya geçmişti.
Günler hızla gelip geçiyordu. Cuma ak-şamı Müdür Bey çocuklara bir şeyler söyledi. Ardından İstiklal marşımızı okuduk. Bir hafta olmuştu göreve başlayalı.
Arkadaşlara iyi tatiller deyip okuldan ayrıldım. Mesai bitmeden Milli Eğitime gidip dayıma teşekkür etmek için acele ediyordum. Heykele vardığımda saat beşe geliyordu. Çalışanların bir kısmı işlerini bırakmıştı bile. Nedense insanların büyük bir çoğunluğu ya da azımsanamayacak kadarı işe giderken beş on dakika geç gider, ama yine aynı insanlar mesai bitimine yarım saat kala işi bırakır giderler. Bunu ozaman anlayamamıştım.35 yıl devlet hizmetinde bulundum halada anlaya bilmiş değilim.
Herkes merdivenlerden inerken ben yukarı doğru çıkıyordum. Müdürün odasının bulunduğu kata geldiğimde nerde ise kimse kalmamış oda kapıları kilit-lenmişti. Dayımın kapısının önündeki kapıcı artık beni tanıyordu. Hoş geldiniz bir dakika bekleyin ben haber vereyim Müdür beye dedi. Kapıya tıkladıktan sonra müdür bey yeğeniniz geldi dedi. Gelsin, gelsin al içeri, kapıcı bana dönerek buyurun sizi bekliyor dedi.
İçeri girdiğimde masanın üstünde bulu-nan bir dosyayı karıştırıyordu. Bana hoş geldin bir iki dakika kalık işim var şunu halledip çıkalım dedi. Masanın önünde bulunan koltuğa oturdum. Kısa bir sessizlik oldu. Dosyanın üstüne bir iki not düştü kırmızı kalemle, ardından zile bastı. Kapıcı kapıyı aralayıp buyrun efendim dedi. Biz çıkıyoruz su dosyayı al M.beye ver dedi. Kapıcı tamam efendim diyerek hafifçe bir eğildi ve dosyayı alarak çıktı. Dayım askıda bulunan paltosunu aldıktan sonra hadi gidelim ba-kalım yengen ne hazırlamış bize dedi. Sanırım bu eve davetti. Merdivenlerden inerken tek tük kalanlara iyi akşamlar, iyi tatiller diyordu. Kapıdan dışarı çıktığımızda resmi beni görevlendirildiğim okula götüren araç ve şoför bekliyordu. Arabanın yanında bekleyen şoför kapıyı açarak buyrun efendim dedi. Dayım biz biraz yürüyeceğiz teşekkür ederim dedi. Ulu cami tarafına doğru yürümeye başladık. Anlat bakalım nasıl buldun okulu. Alışabildin mi dedi. Alıştım bende size teşekkür etmek için gelmiştim dedim. Yol boyu yürürken bir iki yere uğrayıp bir şeyler aldı. Birazını ben taşıyayım dedim gerek yok dedi. Yolun sol tarafında PTT yazan binanın önünde durduk. Urdan karşıya geçeceğiz dedi. Tek tük araç geçiyordu. Yolu kontrol ettikten sonra birkaç adımda karşıya geçtik. Postanenin sol tarafındaki daracık sokaktan yukarı doğru yürüdük. Bana biraz karmaşık gelen bir iki sokağı geçtikten sonra bir apartmanın kapısı önünde durduk. Zile bastı. Kapı açıldı. İçeri gir-dik. Asansöre binmeden merdivenlerden yürüyerek çıktık. Hafif aralanmış bir kapıdan bakan bayan bizi görünce buyurun efendim hoş geldiniz diyerek dayımın elindeki fileyi aldı.
Kapıdan önce dayım girdi ardından ben. Ayakkabıları çıkarıp ayakkabılığa koy-duktan sonra paltosunu çıkardı ve ayak-kabılığın üstünde bulunan yere astı. Bende dayım ne yaptıysa aynısını yap-tım. İstanbul’a gittiğim zaman dayımla-rın sohbetinde ne zaman Bursa’dan söz açılsa, çok resmi ve çok kuralcı oldukla-rından bahsediliyordu. Bende ilk gün-den herhangi bir yanlış yapmak istemi-yordum. İşin aslı bende tertip düzeni se-verim. Fakat akrabalar arsındaki resmi-yet ben çok sıkar. Daha içeri girer girmez anlatılanların doğru olduğunu hissedi-yorsun. Oturma odasına geçilmeden lavabonun yeri gösterildi. Ellerimi yıka-dım. Oturma odasına geçtik. Yengem hoş geldin demek Sultan ablanın oğlu sensin dedi. Hoş bulduk evet benim de-dim. Hayırlı olsun okula kaydınızı yap-tırmışsın. İşi de buldun bundan sonra sana çalışıp okulu bitirmek kalıyor değil mi dedi. Bu konuşmalar sanki bir robot-la yapılıyor gibi geldi bana. İçerik gü-zeldi ama konuşma tarzı sanki bir sı-navdan geçiriliyormuşum gibi geldi ba-na. Sorulara aldığı cevaba göre hakkım-da bir yargıya varmak istediği belliydi. Üzerimdeki giysiden pek hoşlanmamışa benziyordu. Kısa kısa annem babam ve diğerleri hakkında sorgulama devam etti. Dayım araya başka bir konu attı sanırım bu soru cevaptan oda sıkılmıştı. Ben dayımla konuşmaya başlayınca yengem acıkmışsınızdır, ben sofrayı hazırlıyayım dedi ve kalktı. Salonda bulunan masanın üstündeki örtüyü açtı. Mutfağa geçti. Mutfak salona bitişikti. Mutfakla salon arasında bir cam bölme vardı. Yengem bu cam bölmeyi açtı ve hazırlamış olduğu yemekleri bu cam bölmenin önüne koydu. Sonra salona geçip onları masanın üstünde bulunan tabaklara koydu. Ardından ekmekleri ince ince dilimledikten sonra bir küçük sepetin içine koyarak masanın ortasına yerleş-tirdi. En altta geniş bir tabak onun üs-tünde alttakinden biraz küçük bir tabak ve en üste kâseler konulmuştu. Dayım çocuklar dedi. Yengem siz biraz geci-kince onlar anneanneleri ile biraz evvel yediler dedi. Tabakların yanında kaşık, çatal ve bıçak vardı. Kâseye çorbayı porselen bir tencereden birer çomca koydu. Güzel kokuyordu. Ben çorbayı çok sıcak içerim. Allah verede sıcak ola diye geçirdim içimden. Yengem buyurun bakalım dedi. Çorbadan bir kaşık aldım ne sıcak ne soğuktu. Ama tadı tuzu yerindeydi. Onlar beni izliyordu bense onları. Çorbayı bitirdik kâseler alındı mutfak camını önüne konuldu. Arkasın-dan mutfağa geçen yengem fırının ka-pağını açıp içinden çıkardığı dikdörtgen biçiminde üzerinde beyaz ile gri arası bir renkle kaplanmış yaş pastaya benzeyen şeyi bir tepsinin üzerine yerleştirdi ve masaya getirdi. Ben gerçekten yaş pasta sanmıştım. Masanın üzerinde ekmek sepetinin önüne koydu. İsteyen istediği kadar alabilir dedi. Dayım bıçağı eline alıp bir pasta dilimi kadar kesip tabağına aldı. Ardından yengem ondan dahada küçük bir dilim kesip aldı. Ben yemeklerde şimdiye kadar hiç bıçak kullanmamıştım. Genelde biz bıçağı bir şey doğrama, soymak için kullanırız. Ekmeği bile elimizle bölerdik. Bıçakla kesmeye kalksan soytetikleşme sende diye dalga geçerler. Bıçağı aldım onların kestiği kadar bir dilim kestim kesmesine de tabağa nasıl alacaktım. Kaşıkla alınmıyor, çatalla alsam masaya dökülecek. Hafiften bir ateş sardı vücu-dumu. Sanırım dayım farkına vardıki. Maşayı koymayı unutmuşuz sanırım de-di. Yengem ah affedersiniz dalgınlığıma gelmiş dedi. Mutfaktan maşayı alıp gel-di. Kesmiş olduğum parçayı maşa yar-dımı ile tepsiden alarak tabağıma koydu. İlk lokmayı aldım. Daha önce yemedi-ğim kesindi. Dayım bu bizim oralarda bulunmaz sana değişik gelmiş olabilir dedi. Adı brokoli. Aslında oldukça ya-rarlı olduğu söyleniyor. Yemeği yapıl-dığı gibi pişirilmeden salata olarak bursa da tüketiliyor dedi. Brokoliyi bir taşım kaynatıp haşlamış ve üzerine yumurtayı kırıp fırında birkaç dakika pişirmiş. Görüntüsü çok güzel olmasına rağmen tadını beğenmemiştim. Ama nezaket gereği tabağıma aldığım parçayı bitirdim. Elinize sağlık çok güzel olmuş dedim. Tabaklar toplanıp mutfağa konuldu, masa temizlendi kaldırılan örtü yeniden örtüldü. Çayı hemen mi alırız yoksa daha sonramı diye yengem dayıma sordu. Biraz sonra alalım dedi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.