MABET
BABA KAMİL
Devir ’eti senin,kemiği benim’ devriydi.Ödümüz patlardı öğretmenlerimizden.Neredeyse kafalarımızı kaldırıp,suratlarına bile bakamazdık.Hepsi branşlarında uzman,mesleklerine aşık,son derece otoriter,ödünsüz insanlardı.En küçük bir gençlik hatamızı bile bağışlamaz,anında keserlerdi cezamızı.Bu nedenle ‘çıt’ çıkmazdı derslerde.Onlar sevgiyi,saygıyı,karşılıklı diyalogu,kesin bir disiplin anlayışı üzerine oturtmuşlar; böyle öğrenmiş,böyle yetiştirilmiştiler.İçlerinden biri hariç..
Adı ‘Kamil’di bu öğretmenimizin.Okulumuzun en yaşlı öğretmeniydi. Zamanında bizi tir tir titreten müdürümüzün bile öğretmenliğini yapmıştı.Çoktan emekli olmuş,ama mesleğinden kopamayarak ‘ücretli’ statüsü ile yaşamını adadığı mesleğine devam etmişti.Okuldaki tüm öğretmenlerin büyük bir saygı gösterdikleri bu öğretmenimizi özel yapan,yaşı deneyimi değil,biz öğrencilere karşı takındığı tavırdı.Diğer öğretmenlerimizin aksine,ağzından tek bir
sert sözcük çıkmaz,bizleri asla azarlamaz,bir tek onun derslerinde göze alabildiğimiz tüm taşkınlıklara güler geçerdi.Yaşlı gözlerinin içi gülerdi bize her bakışında.Sanki bizler onun gözünde birer öğrenci değil,yaşamına renk katan gönül yoldaşları,arkadaşları,dostları,kısaca en değerli varlıkları idik.Bize hep ‘cancağızlarım’ diye hitap ederdi.Onun sayesinde,haftada iki saat de olsa,resim derslerimiz,bizler için iple çekilen, bir deşarj olma dersi haline gelmişti.
Bütün hafta boyunca bizlere kan kusturan diğer öğretmenlerimizin acısını,biz bu yaşlı öğretmenimizden çıkarırdık.Kamil hoca derse girmeden başlardı şamata.O, askeri okulları aratmayacak ciddiyetteki sınıf birden çıldırır,en sessiz sakin arkadaşlarımız bile ,birer aslan parçası kesilirlerdi.Kamil hocamızın meşhur bir vazosu vardı.Neredeyse bütün sene bize modellik yapardı o vazo.Bazen kürsü üzerinde,bazen taburede,bazen bir arkadaşımızın elinde,
yer değiştiren bu vazonun her noktasını çize çize ezberlemiştik artık. Dersler otomatiğe bağlanmış gibiydi.Vazo yerini alacak,en geç yarım saat içinde çizimler tamamlanacak ve Kamil hoca, kalan sürede tek tek resimlerimizi inceleyerek,hatalarımızı düzeltip,çalışmalarımızı notla değerlendirecek.Biz sözüm ona çizimlere başlayınca, o kürsüsüne çekilir,gazetesini açar,sigarasını yakar,kendi dünyasına dalar giderdi.İşte o an da sınıf birbirine girerdi.Zaman zaman gürültünün dozunu kaçırdığımızda,Kamil hocanın hemen her dersini ona belli etmeden izleyen okul müdürü sınıfın kapısını sessizce açar,ve bize öyle bir bakış fırlatırdı ki,bir anda süt dökmüş kedilere dönerdik.Ancak kapı kapandıktan kısa bir süre sonra sınıf sınıf olmaktan çıkar,panayır yerine dönerdi.İşte tam o an,Kamil hoca,arkasına gizlendiği gazeteyi sigarası ile deler ve en azgın öğrenci avına çıkardı.O yaşlı başlı adamın,cetveli kapıp,gözüne kestirdiği öğrencinin üzerine bir kaplan gibi saldırması,’seni bana para ile mi verdiler velet ’tekerlemesi ile cetveli kaldırıp ,bizim ‘vur vur’ tezahüratlarımıza karşın kıyıp da indirememesi, av olan arkadaşımız dahil hepimizi kahkahaya boğuverir,sonunda dayanamaz kamil hoca da güler ve öğrencinin yanağını okşayarak ’uslu ol cancağızım,yoksa cetvele yazık olacak’ tahdidiyle biterdi.
Giderek biz bu şamata işini daha ciddiye alır olduk.Ve hatta bir yarışma haline getirdik.Aramızda o zamanın parası ile 10’ar kuruş toplardık.Bu para o ders Kamil hocayı ilk
kez çileden çıkartıp üzerine saldırtanın ödülü idi.Sınıfımızın 52 kişi olduğunu ve içimizden biri hariç(kambur Cemal) hepimizin bu yarışmaya katıldığını düşünürseniz,bizler gibi yoksul aile çocukları için bu ödül resmen bir servet demekti.Bu nedenle tüm hafta boyunca planlar kurulur, bireysel ve toplu eylem planları yapılır,yarışma günü büyük bir heyecanla beklenirdi.
İşte o özel günlerden biriydi(.Ve ben o günün yaşamımın en özel günü olacağından tabii ki habersizdim )Kasım sonları..Günlerden Salı..Öğlenden sonraki ilk iki saat resim dersi..Hazırlıklar yapılmış,paralar toplanmış bütün sınıf heyecanla beklemekte.Sonunda ders zili ile birlikte Kamil Hoca sınıfa girdi.
-Günaydın cancağızlarım!
-Günaydın!!
-Oturun..
Oturduk..Ve oturur oturmaz planlar uygulanmaya başladı..
-Hocam bugün çok yakışıklısınız.
-Yakıyorsunuz billahi.
-Bu yaşta bu cazibe.pes doğru pes..
_Lan çatlak Emin,nesi yaşlı hocamızın.Baksana turp gibi maşallah..
-Hem de bayır turbu
Kamil hocada tepki yok.İşin daha da ilginci bugün elinde vazo yok.Gazete yok..Yalnızca bir başkalık,bir tuhaflık var bugün Kamil Hocada.
Ağır ağır ilerleyip kürsüdeki yerini aldı.Son derece kısık bir sesle ’cancağızlarım ‘dedi ‘bugün modeliniz benim.Bugün benim portremi çizmenizi istiyorum.’ Sonra sağ elini çenesine dayadı ,dirseğini kürsünün üzerine yerleştirdi ve sustu.Birden heykel kesilmişti sanki Kamil hoca.Neredeyse nefes bile almıyordu.Yalnızca gözleri..O derinliklerindeki garip,çözümlenemez anlamlarla doldurduğu gözleri tek tek her birimizin ta gözbebeklerinin içine bakıyor,bütün sınıfı geziyordu.Baştan sona,sondan başa.Sonra tekrar baştan sona,sondan başa.Sonra tekrar.Sonra tekrar..Tekrar..
Sınıfça çileden çıkmıştık.Bütün planlar boşa mı gidecekti.Adam taş kesmişti sanki.Ne yapsak ne etsek asla tepki vermiyor,yalnızca bakıyor,sanki gözleriyle gözlerimizi eziyordu.O sustukça,o baktıkça biz daha da azıttık.Sınıf artık panayır yeri olmaktan da çıkmış,savaş alanına dönmüştü.Okul müdürünün kapının arasından bize tehditler yağdıran bakışları bile etkili olamamış,resmen çıldırmıştık.Bu hengame içinde bile kamil hoca tavrını asla bozmadı.Sadece,baktı ,baktı, baktı..En çok da kambur Cemal’e.
Kambur Cemal içimizde en yaşlı olanımızdı.Akranları çoktan üniversitede okurken o hala lise son sınıfta sürünüyordu.Sınıfın yalnız adamıydı kambur Cemal.Hepimiz ondan çekinir,hatta korkardık.Müthiş resimler yapardı.Ve Kamil hocaya da tapardı adeta.Bizleri sık sık Kamil hocaya yaptıklarımızdan dolayı azarlar,’diğer hocalar karşısında titrerken,gücünüz bu yaşlı adama yetiyor,değil mi’ diye aşağılardı.Ama tek adam olduğundan elinden fazla bir şey de gelmezdi Cemal’in.Eminim Kamil hocanın gözlerini okuyabilen tek insandı içimizde.Bundandı bu iki yalnız insanın böyle uzun uzun,sessiz sessiz bakışmaları.
Dersi bitmesine çok az bir zaman kalmıştı.Biz bu soğuk savaşı kazanmak için elimizden gelenin fazlasını yapmış,ama başaramamıştık işte.Dahası yorulmuştuk ve şaşkındık.Ne olmuştu bugün bu adama?Tam ümitlerimizin tükendiği anda,sınıfın en bıçkın öğrencisi olan ve bizim yarışmayı en çok kazanan ‘Hergele Hilmi’ Arşimet’in hamamdan fırladığı gibi ‘buldum ‘diye haykırarak tahtaya fırladı.Ve kara tahtaya,alel acele,tebeşirle ,o malum karikatürlerdeki maymunlardan birinin resmini çizip altına da’ MAYMUN KAMİL’yazdı.
Sonra bizlerin bile sinirini bozan son derece cıvık bir sesle adeta küfredercesine’hocam’ dedi,’bu resme kaç not verirsiniz? ’Hepimiz şaşırmıştık.Amaçlarımız doğrultusunda bu harika bir fikirdi.Ama bu kadarı da fazlaydı.Sınıfta garip bir elektiriklenme oldu.Sonuçta Kamil hocayı hepimiz çok severdik.Tam tepkilerin artacağı sırada Kamil hoca o heykelsi tavrını bozup devreye girdi.’Hilmi,sence kaç not eder bu resim’ Hilmi cesaretlenmişti.Ve başladığı işi sonuçlandırmakta da kararlıydı.’Tabii ki 10 hocam ’Kamil hoca sessizce not defterini çıkardı ve Hilmi’nin hanesine notunu yazdı.’On numarayı aldın oğlum,oturabilirsin’O an Hilmi’nin suratındaki şaşkınlık ve utanç görülecek şeydi.Hilmi sıraya oturamadı.Adeta yıkıldı.Şimdi tahtaya çizdiği maymun resmi ona pis pis sırıtıyor ve belli ki içini kırbaçlıyordu.Bu sıra dışı olay karşısında hepimiz donakaldık.Heykelleşme sırası sanki bize gelmişti.Sınıfta bir anda korkunç bir sessizlik oldu.O maymun resmi sadece Hilmi’yi değil,hepimizi dövüyordu.Bu salt sessizlikte Kamil hocanın ağır ağır kürsüden kalkarak sınıfın tam ortasına geldiğini gördük.Ve yaşlı hocamızın dudaklarından,hiçbirimizin yaşam boyu unutamayacağımız şu sözler döküldü.
‘..Ben tam 33 yıllık hocayım.Ömrüm yaşamımı adadığım bu sınıflarda geçti.Ama hiçbir zaman iyi bir öğretmen olamadım.Çalıştığım her okulda meslekdaşlarım tarafından suçlandım.Dahası aşağılandım.Soruşturmalar geçirdim,sürüldüm.Tek suçum derslerimde disiplin sağlayamamamdı.İşin daha da acısı,beni suçlayanlar,aşağılayanlar,sürenler haklıydı.Ben bir türlü derslerimde disiplin sağlayamadım.Çünkü sizlere kıyamadım.Sizleri dövemedim.Sizlere küfredemedim.Sizleri çok ama çok sevdim.Oysa sizler uyurken sevilmeye mahkum edilmiştiniz.Evde babanızdan,mahallede ağabeylerinizden,sokakta polisten,okulda öğretmenlerinizden dayak yiye yiye eğitildiniz. Eğitimin de böyle bir şey olduğu öğretildi sizlere. Ki ilerde sizler de çocuklarınızı,öğrencilerinizi kısaca eğitmek zorunda olduklarınızı uyurken sevin,uyanıkken dövün diye.Bense bu yöntemi bir türlü başaramadım. Ve yıllar yılı Tanrıya yalvardım.Ne olursun Tanrım.Bana bir gün olsun sevgimle eğittim diyebileceğim bir sınıf nasip eyle.Hırpalamadan,dövmeden beni sessizce dinleyebilen bir sınıf.Karşılığında ise neyimi istersen al.Tanrı bu duamı bugün kabul etti cancağızlarım.Bakın hepiniz beni tam istediğim özlediğim,dilediğim gibi,sessizce,sevgiyle dinliyorsunuz..Ama Tanrı bedeli çok ağır takdir etti.Bu sabah trafik kazasında tek oğlumu kaybettim.Ve biliyor musunuz,sizlerden başka sığınabileceğim,teselli arayabileceğim tek bir mekan yokmuş şu koca dünyada.Ne sırtımı sıvazlayacak bir dost.Ne de çok merak ettiğim yüzümü yansıtacak bir ayna.Sizlerse iyi ki varsınız.O çocuk gözleriniz iyi ki var. Gözlerinizin aynasında görüyorum yavrumu.Evet..Orada..Gözlerinizde..
Daha fazla konuşamadı.Tekrar kürsüsüne döndü..Ağır ağır oturdu.Sağ elini çenesine koydu.Dirseğini kürsüye yerleştirdi.Ve baktı..Hep baktı.Hem de gözlerimizin ta içine.Gözlerimizi daha çok seviyorduk artık kuşkusuz..Ama Cemal yetinmedi bu bakışmayla..
Aniden yerinden fırladı ve tahtaya yöneldi..Cemal,maymun resminin yanına,tebeşirle Kamil Hoca’nın olağanüstü bir portresini çizdi.Aslında Cemal tek başına çizmemişti,çizemezdi böylesine tanımlanmaz bir tabloyu.İşe hocamızın duasını kabul edip,bedeli ağır ödeten tanrının eli karışmış olmalıydı.Ve portrenin altına ‘BABA KAMİL’yazdı Cemal.Hocaya dönüp sordu,Hergele Hilmi ve bizler gözyaşlarımızı dizginlemeye çalışırken.’Hocam bu resme kaç not verirsiniz?’
Kamil hoca ağır ağır önce maymun resmine,sonra baba resmine baktı ve tekrarladı az önceki sahneyi ’Cemal,sence kaç not eder bu resim’’dokuz hocam’’neden on değil?’’Çünkü hocam gözyaşlarınızı o kadar derine gizlemişsiniz ki bir türlü bulup çizemedim.Eksik kaldı tablom.’
‘Yanılıyorsun Cemal’im.Tablonda hiçbir eksiklik yok..Çünkü gerçekten ağlayan insanların gözyaşları asla dışarıya akmaz.
Kasımdı..Salıydı..Öğlenden sonraydı..Resim Dersiydi..O günden sonra gözüme çöp kaçmadıkça ve soğan doğramadıkça hiç dışa ağlamadım.O gün en büyük acıların tesellisini oluşturabilecek en büyük mabedi tanıdım.O gün öğrenciydim,bugün öğretmen olarak hala o mabette,hala o sınıftayım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.