- 728 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ateşin Çığlıkları
Şu kısacık yolculukta en kaçınılmaz cendereye kadar kendini umutla savurmayı başarabilen ben diyorum ki; haklısın sevgilim; “hakkında fikri olmayanın zikri de olmasın”. Sen; canımın en değerli parçası, istediğin değirmende öğütebilirsin özümü…
Evet, vazgeçilemeyecek bir güzelliktesin, sana tutulan, fırtınalarına kapılan hiçbir varlığın karşında dayanacak gücü kalmaz. Rahatla ki senden uzakta kalmayı nihayetinde başaran ben, senin sivri dişli arzularının karşısında yenik düşmeyecek kadar güçlü bir adamım. Yokluğunda fay kırıklarım oluşsa da, her defasında son kez diyerek kendimi senden uzaklaştırma imhası ile dopdolu kalabiliyorum.
Had safhada olsun, bitsin düşüncesiyle kızılca kıyametime doğru kendimi bırakıveriyorum. Ey metafor, hangimiz apak hatıraların gölgesinde sabahladık. Karnımız tok sırtımız pek değildi ve bu bizim tercihimizdi… Kusursuz bir ödeşme içine girerek, başkalarının kapı önlerini gözlemekten çok kendi kapımızın önünü süpürmeye koyulduk. Matem kokuluydu hava, sadık olan biz boşuna hevesleniyorduk belki gözlerimizi dikerek bozkıra can vermek adına! Yemyeşil bir gökyüzünü yeryüzüne indirme gayreti içinde çırpınıyorduk belki… Dünün sorgulayıcısı, apar topar sarıp sarmalıyordu pençeleriyle insani sıcaklığımızı… Ve ben bu sarmalda kimden öğrendim ki diye düşünüp duruyorum korkusuzca darağaçlarına direnmeyi?
Destanım, şiirle sırladığım ömrümün sebebi, kara gecemi aydınlatan pencerenden uzak ufukları gözlerken, iki elinle apazlayarak yanaklarımı, kimim kimsem yokmuş gibi sevgiyle öptüğünü unutmuyorum. Çıplak ayaklarım yalpalayarak bir boşluğa doğru akıyordu beni öpüşünde; ben adeta Azrail’e can borcumu ödemeye gidiyordum busende. Ölüp ölüp diriliyordum ya ben sende… Sen Gül’sün ben ağlayayım…
İyi bilmelisin beni; hiçbir zaman hemhal olmak istememişim, kimin arabasına binerse onun türküsünü çığıranlarla… Karşı gelirim, direnirim özün kayboluşuna, sığınırım uçurumların çatısı altına ve bu çatı altında ufacık bir dönüş düşüncesi gelmesin diye aklıma çağıldarım kendi çavlanıma... Kendimden geçip de ateşini sararım yalnızlığıma, bir çırpıda yanarım belki anlam içinde anlamsız kalırım. Kim vurduya gittiğimi düşünür görenler, kimseler anlayamaz kim kimin celladı! Ey sevdiğim; ateşinin çığlıklarını duyuyor musun? Ben yanıyorum canım, ben yanıyorum. Yitiklik içinde yanarak hayaline yaslanıyorum… Şimdi beni bırak! Hayalini bari yaşayıp öyle öleyim. İkimizde sonsuza kadar susalım!
Hidayet DAL/Mektuplar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.