- 502 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Çocuk Çığlığıyla Uyandım
Son ışık da sönmüştü. Görebildiğim tek ışık, uzakta, deniz ortasında bir balıkçı teknesinin yavaş yavaş uzaklaşan lambasından süzülüyordu. Sonra o da karanlıkta kaybolmuştu. Hiç tanımadığım birinin beni terk edişini izlemiştim gecenin ürkütücü sesiyle.
Yalnızdım yine. Sadece gece ve dudağımdaki sessiz hece vardı tek başınalığıma eşlik eden. Evimdeydim ve yabancıydım evime.
Ürkütücü sözler fısıldıyorken kulağıma gece, kapımda bir köpek yatıyordu. Sen gecenin örttüğü karanlıkta kayıptın. Bense başımı gökyüzüne uzatmış Tanrı’ya yakarırken; aslında sana sesleniyordum belki duyarsın diye.
Sabaha epeyce yaklaşmışken gece; aydınlığa ulaşamamaktan, karanlığın hiç kalkmamasından korktuğum gibi, Tanrı’yla konuşmaktan da; korkuyordum.
O gece, saklanmış ne kadar çok korku vardı etrafta.
Kapıdaki köpek havlıyordu ara sıra.
Sen karanlıktaydın uzun süredir. Gecenin karanlığında ya da kendi karanlığında… Sesini duyamıyordum. Aslında belki de ikimiz de bir süredir karanlıktaydık ve bunu görmeyi erteliyordum sadece.
Silah sesleri geliyordu sokaktan. Biraz daha korkup kendime sarılıyordum her seferinde. Sarılabileceğim başka kimsem yoktu çünkü. Sen de yoktun artık.
Tutunacak bir dal arıyordum. Uyumalıydım ya da oyalamam lazımdı aklımı.
Güzel sözler hatırlamaya çalışıyordum. Senin söylediğin benim dinlediğim, benim söylediğim senin dinlediğin ve büyük adamların söyleyip liseli öğrencilerin defterlerine yazdığı sözler geliyordu aklıma. Ama yapmamalıydım. Artık olmayacağını alıştırmalıydım kendimi.
Kapıdaki köpek havlıyordu ve silah sesleri daha da şiddetleniyordu. Bir çatışma anı…Ne düşündüğümü unutuyordum, ay ölmüştü.
Kum saatim dakikada bir tane kum tanesinin düşmesine izin veriyordu yazılmış kuralları hiçe sayarak. Zaman nasıl geçer? Benim gibi kum saatim de unutmuştu zamanı, kendince akıyordu.
Kendimi oyalamaya çalışıyordum düşüncelerle...
Yanağındaki gamzeler gözümün önünde beliriyordu istemeden. Gamzelerinin düşüncesi… Ve sonrasında bir Temmuz akşamı… Bir Temmuz akşamının sıcaklığı gelip yerleşmişti dışarıda kar yağarken üşüyen ellerime. Poyraz eşlik ediyordu o yaz akşamında bize, gelecekteki meltemin düşüyle, gökyüzünde tek bir yıldız yokken ve dolunayla aydınlanıyorken yüzün, öylesine güzeldi ki geleceğimizle ilgili konuşmak, hayaller kurmak birlikte… Gülümsemiş ve ağlamıştım sonra.
Yüzümde gülümseyişim donmuştu, her yer karanlıktı yine. Karanlık, ürkütücü öyküsünü anlatmaya devam ediyordu aralıksız.
Gece, çok gürültülü bir sessizliği taşıyordu hala.
Kendimi oyalayacak bir şey de bulamıyordum artık.
Beynimdeki piç fark ederek yalnızlığımı, beynimden bir ısırık alıyordu sinsice.
“İstenmeden verilmiş öpücüğün sıcaklığı…”
Her seferinde cevabını bilmediğim soruları buluyor ve çaresizliğimi izliyordu. Bilemediğim her soru beynimden alacağı bir ısırık, daha zor sorular sorabilmesi için biraz daha büyümesi demekti.
Sen yanımdayken ortaya çıkıp sorsaydı bu soruları, belki acısının dayanılmazlığından aldığım cesaretle senden aldığım cevabı kullanıp aç bırakarak öldürebilirdim onu. Ama sen varken kendini gösteremiyordu. Gizleniyordu bulamayacağım kuytu bir yere. Hatta varlığını da unutturabiliyordu. Bir kadını istemeden nasıl öptüğünün ve anlatırken hissettirdiğin o öpücük sıcaklığının cevabını bir tek sen verebilirdin. Cevap bulamadığım için, bu soruyla biraz daha büyüyordu sinsi bir gülümseyişle.
Gece de büyüyordu, karanlık artıyordu. Sürekli daha fazla karanlık oluyordu.
Piçin döllenmesi cevaplayamadığım bir sorudan sonra olmuştu. Soruyu ben sordum ve döllendi.
Bana “sevgilim” diyemeyen adamı sevgilim ilan etmek, onu yaşadıklarını yargılamak için kendine bırakıp kendi hissettiklerimle “Sen benim sevgilimsin” demek kendimi temize çıkarmak için bulduğum bir yol mu?
Soruya bir cevabım vardı elbette. Daha çok başındaydım ve başıma gelecekleri bilmiyordum henüz.
“Onun yaşadıkları onu ilgilendirir, benim yaşadıklarım beni. Ben sevgilim olarak hissettiğim için, sevgilim, diye adlandırıyorum içimde kimseye bir şey söylemeden. Ve sevgilisine nasıl davranırsa insan, nasıl davranmalıysa öyle davranıyorum. Onun beni nasıl adlandıracağı onun sorunu, benim değil.”
Verdiğim cevap ne beni tatmin etmişti ne de onu. Bir kaçıştı çünkü, cevap değil.
Tatminsizlikle sonuçlanan cevabımdan sonra hamile kalmıştım. Beynimde bir piç vardı artık nasıl kurtulmam gerektiğini düşünüp çare bulamadığım.
Sonrasında benden beslenen, varlığını sadece yalnız kaldığım gecelerde hissettiren bir bebeğe gebeydim. Durmadan tekmeliyordu beynimi.
Sana soramadığım sorunun cevabını kendim vermiştim senin verdiğine inanarak ve hatta bundan emin olarak.
Gece çok sessiz, çok gürültülü ve çok karanlıktı.
Fark ettim ki sonra beynimdeki piç sendin ve bundan kurtulmalıydım.
O sabah bir çocuk çığlığıyla uyanmıştım. Gökyüzünde güvercinler vardı…
Balkondan dışarıya bakarken koluna düşen damlayı silmiştin ne olduğuna bakmadan. Zaten biliyordun ne olduğunu. Hep bilirdin. “Yağmur havası da yok. Belli ki bir bulut geçti.” demiş olmalısın. Sonra ne yapacağını bilemeden, sıkıntının sesiyle, derin bir “of”la yani, içeri girmiştin evin balkonundan. Seni izliyordum yattığım yerden.
Düşen, bir güvercinin kanadından damlayan kandı.
Görmedin.
Ben evime döndüm, piç öldü ve sen artık yoksun.
Öyküler hep sabah başlar aslında. Bazen sabahı anlatılmaz. Ama hep sabah başlar.
YORUMLAR
teknolojinin ilerlemesi ve etkisinin oluşturduğu tepkiyle hayatın hızlanması , herşeyin çabuk üretilip tüketilmesi bir çok şeyi etkiledi...
edebiyatımız bunlardan biri...
dedik ya çarçabucak üretilip , sıcağı soğumadan tüketilmeye başlandı her şey ... popülizm her üretilen şeyin kanına girdi ...
edebiyatımız popülistliğin ve lümpenliğin etkisi altında kaliteden çok al gülüm ver gülüm devinimiyle ilerliyor ...
belki de ilerlemiyor ...
üçüncü sınıf kalemlerin omuzlarda taşındığı sitelerde Sayın Feride Ece ' nin yazısı sadece iki takipçisinden yorum alıyor...
kim üzülmeli ?
edebiyat mı?
sanat seviciler mi?
yoksa yazarı mı?
yoksa biz mi?
selamlar ve tebrikler içtenlikle ...
sanata ve sanatçıya...
selametle...
Adem Öztürk tarafından 7/28/2008 7:28:35 PM zamanında düzenlenmiştir.
Adem Öztürk tarafından 7/28/2008 7:29:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Feride Ece.
Bu yorumun ardından bana yorum yazacağınızı var sayarak yazmıyorum bu yorumu.
Bir okur olarak okuyorum.
Yapmam gereken şey neyse, onu yapmanın huzuru ve rahatlığıyla..
Ama siz, yanlış yaptınız bence.
Önce, 10- 15 şiir- hikaye - makale yazarına yorum yazmalıydınız.
Sonra eklemeliydiniz yazılarınızı.
O zaman küsmeniz, diğer yazılarınızı ( ki her biri sanat eseridir ) eklememe kararınız, bu kadar acıtmazdı canımı.
Neyse Feride Hanım...
Eşiniz sizi tanıyor, biliyor ve yazdıklarınızın nerelerde yayınlandığını görüp gurur duyuyor sizinle..
Okumayan göze sağlık.
Belli ki geri dönüşü olmayacak yorumun sahibi yazarın yazısının okunmayacağı devirdeyiz nicedir..
Seni seviyorum evimin kadını...
Sevgimle...
Yavuz Dogan tarafından 7/28/2008 7:20:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yavuz Dogan tarafından 7/29/2008 7:22:44 PM zamanında düzenlenmiştir.