- 1163 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
Güleriz Ağlanacak Halimize
Güldürünün tanımı yapılırken şöyle bir söz edilir: “Komedi, sıradan yaşamda rastlanan olağanüstü kırılmalar ve sapmalardan oluşur.Tek düze giden olaylar ve durumlar silsilesi sekteye uğradığında normale koşullanmış beyin uyarılır ve ‘tehlikesiz heyecan ancak mutluluk verir’ ezberiyle vücutta gülme eylemi gerçekleşir.Gülmenin, özellikle de sesli, kahkahalı, gülmenin sinirleri gevşetici etkisi olduğu muhakkak, yalnız bu güldürüye sebep olan olağan dışı hadiseler genellikle anlık mutluluklardan ama kalıcı acılardan meydana gelir.
*
İnsan oğlu var oluşundan beridir ağladığı kadar da gülmüş olmalı.Ağlamanın gerekçeleri ne kadar sahiciyse, gülmenin sebepleri o denli hayalidir; gülüş yalan bir haldir, anlık mutluluktur.Hatta çoğu zaman bu gülmeler, içinde korkunç çelişkiler de barındırır.Batılıların “ironi” diye adlandırdıkları durumu atalarımız: “Güleriz ağlanacak halimize.” cümlesiyle dile getirmiştir.
*
Özellikle bizim gibi geri kalmış ülkelerde yaşamı kolaylaştıracak, düzeni sağlayacak olan kurallar, toplumsal katmanlara nüfuz edemeyip yeterince yerleşmediğinden işlevsel de değildir; dolayısıyla kuralsızlığın getirdiği çelişkilerin haddi hesabı yoktur gündelik yaşamda.Bu yüzden de canım yurdumun herhangi bir sokağında caddesinde, mahallesinde her an absürt bir olaya şahit olmak işten bile değildir.
Şakayla karışık gülüp geçtiğimiz bu olaylar, aslında içinde derin çaresizlikler de barındırır.Mesela trafikte sessiz sakin seyrederken birden yanımızdan geçen bir arabanın camından bakan gün görmüş bir keçiyle, mütevekkil bir koyunla ya da zıpır bir danayla göz göze gelmemiz hiç de uzak bir ihtimal değildir bu memlekette.Bizi dumura uğratan, acıyla gülümseten bu sahneler esasında bir yoksunluğun da ifşası değil midir? İbrahim Tatlıses’in literatüre giren meşhur cümlesinde olduğu gibi:”Urfa’da Oxford vardı da biz mi okumadık?” der gibi hayvanları taksiye sıkış tıkış doldurmuş vatandaşa “Ula bu ne haldir nomıssız?” diye sorsak, adam kalkıp:“Hayvanlara kamyonet tutacak paramız vardı da biz mi tutmadık?” diyebilir, pek âlâ…
*
İhtiyacı olduğu için camilerden ayakkabı indiragandi edenlerin pejmurde videolarından tutun da dilimizi yeterince konuşamayan vatandaşın televizyon sunucusunun öksürükten sorularına verdiği tuhaf yanıtlara varıncaya kadar bizi güldüren birçok durumdan alacağımız çok acı dersler var aslında.
Geçtiğimiz günlerde “reality show starlarından”(hepsini de anladınız değil mi bu ecnebi sözcüklerinin, alın size bir ironi daha…) Beyazıt Öztürk İstiklal Caddesinde gençlere: “Uzun hava nedir?” sorusunu yöneltiyor; kulağında envai çeşit küpeleriyle ve yarım kiloluk cep telefonuyla aşk yaşadığını düşündüğüm keçi sakallı delikanlı, önce pantolonunun yırtık diz kapaklarını ovuyor, ardından:
“Uzun hava? Şeydir, neydi yav, ha soğuktur, bizim oralarda çok vardır ben Kars’tan gelmişem de ağabey…”diyor.
*
Hırsızlığın, rüşvetin normalleşmesi, maganda kurşunuyla can verenlerin kader kurbanı kabul edilmesi, her yıl yüzlerce kadının pisi pisine öldürülmesi bu röntgene takılan malum görüntülerdir.İnsanımızın normal saydığı birçok davranış, uygulama, ileri ülkelerde suç kabul edilip ağır cezalarla cezalandırılır:
Trafikte bir motosiklete onlarca çocuğunu bindirip ölümüne sürat yapan sorumsuz sürücüler,köprü ve tünel boylarını doğru dürüst hesaplayamayıp büyük araçların mezkur köprü altlarına tünel girişlerine bodoslama çakılmasına sebep olan inşaatçılar,özellikle Karadeniz bölgesinde “Bu kadar da olmaz arkadaş!” dedirten, binalara ahşap merdiven yapan sivri zekalı ustalar, internet ortamında “yurdum insanı” başlığıyla dönen yüzlerce traji-komik videonun da ilham kaynağı olmuşlardır.
Kısacası kural tanımamazlık aslında bir maharet değil acınacak bir zavallılığın göstergesidir.
Herhangi bir kaldırıma bırakılmış ve bomba olup olmadığı henüz bilinmeyen bir torbaya necip milletimin yiğit evlatları tekme savurmaktan geri kalmaz.Polisin bile yaklaşamaktan haklı olarak imtina ettiği poşet şimdi yerlere saçılmış kirli talebe donlarıdır artık ve zavallılığını pekiştirmektedir kaldırımda, o ara kirli poşetinin başına gelenleri uzaktan izleyen, bir yandan sırrının ifşasının mahcubiyetini yaşarken, bir yandan da “Gitti onca don, neresinden baksan beşer papelden elli gayme, ”deyu iç geçiren üniversite öğrenciyle Özallı yıllarda Rusya’da patlayan Çernobil faciasından sonra, çayda radyasyon olmadığını ispat etmek için televizyonlarda radyasyonlu çay içen bakan aynı duyarsız toplumun iki bahtsız üyesidir.
*
Hasılı bütün bu saçmalıkları yaratan ve vatandaşa yaşatan bizler, istersek birazcık gayretle bu yanlış davranışlara son verebiliriz.Toplumsal konsensus salt parti pırtı işleriyle sınırlı değil ya, bu millet isterse her konuda yeni mucizelere imza atabilir.Hükumetler basitliğe, pespayeliğe, paçozluğa pirim verdikçe güçlenen bu kuralsız hayatlar, dürüst, temiz, medeni yönetimlerde hayat hakkı bulamaz.Yarından tezi yok bir şeyler yapmalı, çevremizi, öğrencilerimizi iyi yönde değiştirmeliyiz.Artık ağlanacak halimize gülmemeli, gülünecek halimize de ağlamamalıyız.Her konuda bize ilmi, feni, gelişmeyi işaret eden Ulu Önder Atatürk’ten alacağımız feyzle, yeni ve aydınlık bir Türkiye kurmak için Cumhuriyet ruhuyla el ele vermeliyiz.Yunus’un dediği gibi:
“Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz…”
*
*
*
Mehmet Binboğa
YORUMLAR
DÖRTLÜK – KOZMİK ODALARIN HALİ
Kozmik odaların hali ne oldu
Manisa’lı bir zat kumpası kurdu
Şu an cüpbesini arayıp durdu
Allah’ın kanunu onu da bulur.
---- 30.01.2006 – Tozkoparan/İstanbul
İsmailoğlu Mustafa YILMAZ - İstanbul
................................ Saygı ve Selamlar...
Ders niteliğinde yazılmış, böylesi gerçekçi bir makaleye ne diyelim ki; yazarının elini ve kalemini öpüp başımıza koyarak kutlamaktan başka....
Selam ve saygılar
NasreddinCe Kederli
-Hocam;
el-alem aya gitti.
Biz de gider miyiz?
-Gidersiniz evladım, gidersiniz!
-Eh, o zaman orda görürüz onları.
-Sanmam!
-Neden Hocam?
-Onlar, çoktaaan Mars’a gittiler ya!
Kederli tarafından 11/12/2015 4:48:59 AM zamanında düzenlenmiştir.