Merhaba
Fazla vaktinizi almadan şöyle bir uğrayıp dostlara bir "merhaba " demek istedim sadece.
Tabi ki kuru kuru merhaba demek de ne benim ne de sizin işinize gelmez.
Görüşmeyeli kaç zaman oldu hesaplamadım.
Fakat içimdeki hasret ve merak aylar olduğunu gösteriyor.
Kafamın tavanında halay çekiyor sorular.
Ve artık yaşlandığımızdan olsa gerek kuyrukları birbirine dolanmış tilkiler seyrediyor sessizce manzarayı.
Her ne kadar metrobüs samimiyetinde olmasa da bir çoğunuzla tanıştık.
Aklıma geliyor yorumlarınız,eleştirileriniz.
Ve mesaj yoluyla gelen kutlamalar,serzenişler ve nasihatler.
Kamuda "yer evliyası" kadrosuyla çalışan bir arkadaşım kendi yazdığı bir kasidede şöyle diyordu ;" Her bir naçar,Geri geri kaçar"
Bu kasidenin konuyla alakası var mı veya ileride olur mu bilemem fakat bu o mübarek zatın kerametlerinden sadece iki mısra. Ve beni oldukça etkileyen sözler bunlar.
Bu mübarek zatı muhterem ile aynı mahallede otururduk.
Bir ara denizci oldu.
Denizci dediysem çarkçıbaşı,ikinci süvari veya miço değil ,bulaşıkçı.
Okyanusun ortasında gemide yemek yiyecek tabak kaşık,çatal çay veya su içecek bardak bulamayınca bu muhteremin bulaşıkları yıkamaktan üşenip denize döktüğü anlaşılınca gemi kaptanı tarafından ilk limanda kovulduğu için kısa ve öz bir "denizcilik" serüveni yaşayabildi .
Şimdi bu olayı önceki yazdıklarımdan anımsayanlar mübareğin isminin "Bayramali abi" olduğunu da anlayacaklardır.
Bu mübarek yüzünden bir kaç aydır büyük sıkıntı ve huzursuzluk yaşadık.
Yok,sadece ben değil,bütün mahalle.
Mahallemizde yaşayan Demiryolcu Ensar amcamızın oğlu Endonezya’da üniversite eğitimi aldı.
Bu demiryolu emeklisi adam borç harç memlekette okul tutturamayan oğlunu orada okutup nihayetinde "doktor" olarak yurda sokabildi.
Biraz maceralı ve uyuşturucu sokmaktan çok çok çetin olduysa da en sonunda memleket Endonezya mezunu bir doktora sahip oldu.
Bu delikanlı okurken Endonezyalı bir bayan ile evlenmiş.
Eşini de alıp memlekete gelmiş.
Zannedersem Salı günüydü, Kağıthane’de Taner Büfe’nin önünde Doktor ile karşılaştık.Yanında esmer,zayıf ve çekik gözlü bir kız vardı.Elinde elma şekerini görünce herhalde kızıdır diyerek gülümsedim.
O da bana çocuksu bir tebessümle başı ile selam verdi.
O sırada doktor Fikret’in Endonezya’dan döndüğünü duyan Bayramali abi hızla yanımıza geldi.
Muhabbet okuldan gurbetten derken memlekette ne var ne yok’u geçip seçimde ne olur aşamasına terfi etmişti ki...
İşte bütün olanlar bu "ki" den sonra oldu.
Bayramali abi muhabbet esnasında Doktor Fikret bey kardeşimize "Bu çocuk senin mi Allah bağışlasın" dedi fakat bu sual hızla seyreden muhabbetin tekerleri arasında ezilip kayboldu.
Bu arada Bayramali abi çekik gözlü esmer kızın saçlarını okşamaya yanaklarını ezmeye "ay ne şirin şeysin sen" diyerek burnunu mıncıklamaya başladı.
Kız çocuğu utancından kıpkırmızı kesildiğini fark eden Bayramali bu defa kızcağızın iki elinden tutup çevirmeye başlamasın mı.
Doktor Fikret dili tutulmuş bir vaziyette küçük kızının Bayramali’^nin elinde pervane gibi dönmesini seyrederken bir ara sendeler gibi olunca Bayramali " Korkma düşürmem bu güzel kızı" diye seslendi.
Sonra şaşırmış vaziyetteki çekik gözlü kız anlamadığımız lisanda bir şeyler söyler gibi olunca Bayramali " gel kucağıma atayım seni havaya" deyince Doktor Fikret kasılıp yere düştü ve bayıldı.
Kağıthane’nin merkezinde bulunan Taner Büfeden olayı seyredenler doktorun yere düştüğünü görünce koşup geldiler.
Bir yandan doktorun yüzüne kolonya vuruyorlar bir yandan da " Yenge hanımın durumu nasıl?" diye soruyorlardı.
Ben afallayıp Büfenin sahibi Bahri arkadaşıma "ne yengesi? diye sorunca Bahri "İki saattir size sesleniyorum Bayramali Fikret’in hanımını ellerinden döndürüp duruyor,ayıp değil mi?" diye çıkışmasın mı.
meğer o küçük kız zannettiğimiz hanım Doktor Fikret beyin Endonezyalı hanımıymış.Ve çok merak ettiğinden kocasından elma şekeri almasını istemiş,o da kırmamış hanımını.
Biz nereden bilelim o memleketin kızları minyon tipli olur değil mi ama?
Neyse bu olaydan sonra Bayramali hala piyasada yok.
Biz de yenge hanımı sokakta gördüğümüzde daha dikkatli oluyoruz.
YORUMLAR
erolabi
Görünce sevindiğim...
Merhaba, hoş geldin erolabi.
Yazın güldürürken düşündürdü beni. Bizim buralarda bir söz vardır.
'Küçük eşek hep sıpadır'
Selamlar...
erolabi
selam ve saygı ile Emine hanım
erolabi
anlaşılmayınca da böyle olur...
yıllar önce bir akrabam çocuk görüntülü bir hanımla evlenmişti.
Köydeki eve annemi ziyarete gelince "bu cici kız kim?" diye sorunca annem İbrahim abinin hanımı demişti de sesimi yükseltmeden söylediğime ne çok sevinmiştim
glenay
Benim de yeğenim Jülide'yi on dört yaşında erkek çocuğu sanırlar :))))
Ohoo...Sen yaşlandıysan ben öleli on yıl oluyor.
Mahalle bakkalı mı burası, geçerken "merhaba" deyip gidilecek?
Ya da yolda rastladığına selam verip devam edilecek ?
Yok öyle üç kuşa beş köfte!
Yok öyle tadına bakılıpta alınmayan pazar muhabbeti !
Madem uğradın çayımız, kahvemiz olmasa da okunacak şiirlerimiz, yazılarımız,
yazılacak boş sayfalarımız var.
Öyle hemen gitmeye kalkarsan, kollarına kleyi, ayaklarına sarmayı vurur;
"Tamam...tamam kalıyorum" diyene kadar çökerim ben adamın üstüne.
Ben eski güreşciyim biliyorsun. Bilmiyorsan da şimdi öğrendin.
Hoş geldin Erolabi. Hoş geldin...Hoşlukla geldin.
Yollarını gözledik.
Yazılarını yorumlarını özledik.
Sevinçle, sevgiyle,samimiyetle öptüm gözlerinden...
erolabi
erolabi
Yok dedi adam o başkası değil....senin kalbindekiler.
Adama hak verdim.
Endonezyalı yenge o kadar çocuksu muydu hakikaten, bilemem ama, söylemesi benden, yaşlanınca çok çirkinleşiyorlar. Endonezya'da İngiliz kökenli nüfus da çok, onlardan alsaymış ya, yetmiş yaşında bile genç kız gibi kalıyorlar. DUDAKLARIMIZDA TEBESSÜM OLUŞTURAN BU HOŞ YAZINIZLA BERABER HOŞ GELDİNİZ EROL ABİ.SAYGILAR...
erolabi
Çok çocuksu oluyorlar....
Bayramali abide bi suç yok.
Tamamen iyi niyet...
Selam ile