- 804 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
77 YILIN ARDINDAN, BİR 10 KASIM SABAHINA UYANMAK !
Yıl 2015! 1938’den bu güne 77 yıl geçmiş! O günün okullu çocukları, torun torba sahibi şimdi. Zaman hızla akıp gidiyor, fani ömrümüzü önüne katarak. Onun ölümüne ağlayanların pek çoğu, aramızda yok bugün. Ömrümüzün kaçınılmaz bir akıbeti çünkü, göç kervanına katılmak! Dünya var olalı, bu hiç değişmedi; sanırım değişmeyecek!
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” derken, o da biliyordu bunu. Biliyordu “elveda” deyişin burukluğuna karşılık, adıyla anılacak büyük işler başarmanın hazzını, gururunu, inancını!.. Bunun kıvancı, tesellisi ve gönül rahatlığı içinde, çok az faniye nasip olmuş bir başarının neferi ve mimarı olarak, son zamanlarını geçirdiği hasta yatağında, hâlâ ülkesinin ve milletinin kaderine eğilirken bile, “o kahraman ruh” diri, ilgili ve kuşatıcı cevherinden hiçbir şey yitirmemiş görünüyordu!
1938’in 10 Kasım sabahı, “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafa vardır! O satıh bütün vatandır!” sözüne nazire yaparcasına bütün bir ulus, bütün bir vatan sathı onun matemine uyandığında; o, bütün büyük işler başarmış büyük adamların vakarıyla, gönderdeki bayrakları yarıya inmiş bir vatan coğrafyasının üstünden, kendisine ölümüne inanmış milletine gönül rahatlığı içinde, mutlaka memnun ve güvenle bakıyordu!
Biliyor ve hatta emin olmalıydı! Türkiye Cumhuriyeti’nin istiklâlini ve istikbalini teslim ettiği gençlik, bilimde ve teknolojide yapacağı hamlelerle “muasır medeniyetler” seviyesine taşıyacaktı ülkesini. Çağdaş değerlerle donanmış ve iktisadi bağımsızlığını kazanmış, özgüveni yüksek nesiller yetiştirilirken, kalkınmanın temelinde “milli bir kültür” olsun istiyordu. Onun için Türk Dil ve Tarih kurumlarına, okullaşmaya, halkiyat araştırmalarına önem ve öncelik veriyor; onca iş yoğunluğu içinde, devrin aydınlarını masasına toplayıp hemen her akşam sabahlara kadar tartışmalara bizzat katılıyordu. Tarihi ve kültürü ortak bin yıllık bir Anadolu toplumundan bilinçli bir ulus inşasına girişirken, her hamlesinde, kendinden ve kimliğinden memnun, başarılarıyla gururlu; ama “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini savunan bir barış toplumu yaratmaya çalışıyordu.
Nitekim bugün, uygar toplumlar arasında saygın bir yer edinme çabası, sinsi ve haince tuzaklar kurularak, bize kan ve can pahasına bedeller ödettirilirken bile kararlılıkla devam ediyorsa; hiç kuşku yok ki, birliğini ve dirliğini sağlam tutan ulus iradesi, gücünü, işte bu Mustafa Kemal Atatürk harcından ve inancından alıyor!
Nicedir, fark ettiğim bir olguyu paylaşarak bitireyim sözlerimi:
Bir ölümlünün ardından, muazzam eserinin ölümsüzlüğüne bakanlar, mutlaka şu iki duyguyu yüreklerinde hissediyor olmalılardır.
Birincisi, böyle bir ülke ve ulus inşasına hayatiyet veren iradenin faniliğiyle çetin tezadı karşısında, bizi içine düşürdüğü derin şaşkınlık ve çaresizlik duygusu!
İkincisi ise, çok az ulusa nasip olacak bir büyük kurucu zekânın, aramızdan çıkmış olmasının gururu!
Onu bu yıl da, 2015- 10 Kasım’ında , bu iki yaman duygunun sarkacında idrak ediyor ve saygıyla, rahmetle anıyoruz. Hem onu, hem de erinden paşasına kadar, bütün kahraman silah arkadaşlarını! Mekânları cennet olsun!
10 Kasım 2015, İZMİR Abdurrahman GÜNAY
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.