- 308 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-FUTBOL VE ÖTESİ-(2)
“Zengin adamın köpeği adamın zenginliğinin kaynağı olan işçilerinden daha fazla aşı oluyordu.” Afrika ülkelerinin sömürgeciliğe karşı yürüttükleri bağımsızlık savaşları döneminin sembol isimlerinden biri olan Mozambikli asker ve siyaset adamı Samora Machel’in bir tanımlamasıdır.
Afrika’nın güney doğusunda yer alan Mozambik bir Portekiz sömürgesi iken 1975’de bağımsızlığını kazanır. İlk devlet başkanı ise Samora Machel’den başkası değildir. Machel 1986 yılında bir uçak kazasında hayatını kaybeder. Suikaste uğramış olabilir mi? İspat edilemese de mümkündür elbet. Ölümü Birleşmiş Milletler Genel Sekreterlerinden Dag Hammarskjöld’ün Kongo semalarında geçirdiği bir kazada ölümünü de akla getirebilir. Bu tip kazaların suikast olduğu bahsinin bir iddiadan ibaret kalması ya da ispat edilememesi çok da tatminkâr olmayacaktır.
Açıkçası zengin maden yataklarının kıtasından söz ediyoruz. E böylesi bir coğrafyanın siyasi tarihindeki keskin virajları, kırılma noktalarını göz ardı etmemek gerekir.
Son günlerde hayata veda eden dünyaca ünlü Mozambik asıllı Portekizli futbol yıldızı Eusébio da Silva Ferreira ya da kısaca Eusebio beni yukarıda kısaca yer verdiğim hususları düşünmeye sevk etmektedir.
Eusebio benim bir izleyici olarak erişemediğim zamanların 1960’ların yıldız isimlerindendir. Hoş yaşım elverseydi izleyebilecek miydim? Ülkemizde henüz televizyonun olmadığı düşünülürse en iyi demlerinde radyo ve gazeteler kanalıyla takip etmek ancak mümkün olurdu değil mi?
Kara panter lakaplı yıldız oyuncu özellikle gol krallığını kazandığı 1966 Dünya kupası ile birlikte anılır. Turnuvada Portekiz’in dünya üçüncüsü olmasının başlıca mimarıdır. Takımı Kuzey Kore karşısında 3-0 mağlupken dört gol birden atarak galibiyeti tesis etmesiyle öne çıkar. Elbette Benfica’nın Portekiz’de ve Avrupa sahalarında büyük başarılar kazanmasında da önemli rol oynayacaktır.
Bunları niçin mi anlatıyorum? Bir yandan Samora Machel önderliğinde Mozambik, Portekiz’e karşı mücadele vermektedir. Diğer taraftan Mozambik kökenli bir futbol yıldızının Benfica ve Portekiz Milli takımını Avrupa ve dünya futbolunda zirvede tutması paradoks oluşturmaz mı? İlk bakışta mübalağa ettiğim düşünülebilir. Öyle ya zirvede olmalar hiçbir zaman bir kişiye bağlanamaz. Ekip ve organizasyon olmaksızın ele alınamaz. Amma velakin Eusebio’nun ana dişli olmasındaki ironi akla gelebilir.
Portekiz’in sözünü ettiğim Salazar diktatörlüğü döneminde üç simgesi vardır. Fado, Fiesta, Futbol. Yani üç F formülünden bahsedebiliriz. Fado’nun Portekiz halk müziği, Fiesta’nın da eğlence kültürü olduğunu söylemeliyiz. Yine kırk yıla yakın ülkeyi yöneten diktatörün bir sohbet ortamında, futbol olmasa bu ülkeyi yarım saat bile idare edemezdim demesi de manidardır.
Dolayısıyla ünlü futbolcunun çapraşık bir sistemin göbek taşına oturduğu o kadar açık ki. Hele sömürge yönetimiyle beraber düşünürsek bu daha derin bir boyut kazanmaktadır. Burada söz ettiğim husus kesinlikle estetik ögeleri inkâr değildir. Eusebio’nun futbol tarihinin büyülü isimlerinden biri olması milyonların anılarındadır. Yine profesyonel spor örgütlenmeleri küresel bir olgu mahiyetinde her zaman ele alınabilir. Bir başka dönemde ve durumda Mozambik kökenli bir yıldızın Portekiz futbolunun medarı iftiharı olmasını asla yadırgamam.
Ancak diyorum ya zaman ve zemin faktörlerine mim koyun lütfen. Mozambik Portekiz’e karşı mücadele veriyor. Tahtrevallinin diğer yanında Portekiz’i ayakta tutan, emperyal majestelerinin hizmetinde safları sıklaştıran bir Mozambikli. Elbette nereye kadar diye sorabiliriz. 1974’de, Salazar diktatörlüğü yerle yeksan olur. Portekiz halkı da kuşkusuz Mozambik adına olmasa da ihtilali coşkuyla ve kızıl karanfillerle karşılar. Halkın diktatöre verdiği mesajı “Sana Gül Bahçesi Vâdetmedim” misali özetleyebiliriz.
-2014-
L.T.
...Bir zamanların Portekiz’li ünlü futbol yıldızı Eusebio’nun ardından...
YORUMLAR
levent taner
Siz olmaksızın yazım kemâle eremezdi asla
Saygı ve selamlarımla...
"1974’de, Salazar bir ihtilalle iktidardan uzaklaştırılır"
Bir detay dikkatimi çekti: 1974'de Salazar kalıntısı cunta devriliyor ama Salazar'ın kendisi zaten 1968'de bu dünyadan ayrılmış.
Bir de Eusebio Mozambikli olduğu kadar Portekizli (Sonuçta babası bir beyaz). O yüzden iki arada bir derede kalmış durumu var.
1974'deki ihtilal ise belki de Portekiz'in elemeleri geçemeyip, Dünya Kupasına katılamayacak olmasının sonucu olmuştur. Evlerindeki son iki maçtan da beraberlikle ayrılınca insanlar Başlarım ben böyle iktidara! deyip sokaklara çıkmış olabilir. (Gerçi son maçları Kasım'da, ihtilal ise beş ay sonra Nisan'da gerçekleşmiş ama şoku atlatıp sinirlenmeleri zaman almış olabilir)
İşin diğer bir ilginç yönü ise Eusebio'nun devrimden sonra ülkesini terkedip Amerika'da futbol oynamaya gitmesi; neredeyse yeni sistemden memnun değilmişcesine. Saygılarımla.
levent taner
Gerçektende baba Angola'lı beyaz
Mozambik'de doğmuş, baba küçük yaşta ölmüş ve anne tarafından da yetiştirilmiş olsa genetiğin önemini dışlamak tatbikatta tik getirir kuşkusuz
Siyah Angola'lılık olsa Afrikalı dersiniz de beyaz Angola'lı denildi mi Avrupa'lılığı derhal önümüze koyar değil mi?
İtiraf etmeliyim ki; eski 3'üncü dünyacılık eğilimi var ben de
Bu bağlam da gerçekçiliğinizi yabana atmıyorum dahası önemsiyorum da
Ne ki; yazımda da ifade etmeye çalıştığım üzre futbolun evrensel bir olgu olduğu ve kendi dilini, terminolojisini önümüze koyduğu şüphesiz
Maksadım Eusebio'nun bireysel dünyasını olumsuzlamak değildi aslında
O bireyselliğin politik kırılımına değinmek istedim naçizane
Biraz da efsunlu bir yazı istedim, kuru bir yıldız futbolcuya veda yazısı olsun istemedim
Bu arada dediğiniz gibi Salazar ihtilal öncesinde ölmüş
Öyle ise Salazar diktatörlüğü şeklinde tabir etmek lazım, aksi hal de törlemek kaçınılmaz ve lazımlıkta kâr etmez maazallah
Nihayet, katılımınız ciddi bir katkı biriktiriyor, şükran duydum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza selam olsun...