- 1291 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
EŞEKLİ KÜTÜPHANECİ
Fakir Baykurt’un Eşekli Kütüphaneci isimli romanı benim için çok özel. Hasta yatağında yazdığı son roman olması da önemli elbet ama bu kitabı benim için özel kılan; romandaki ana karakterlerden Aziz’in babası ve onun örnek alınılası hayat hikâyesi.
Mustafa Güzelgöz, nam-ı diğer Eşekli Kütüphaneci, 1921 yılında Ürgüp’te doğar, gençlik çağına gelince İstanbul’a gidip çalışmaya karar verir. İkinci Dünya Savaşı çıkınca askere çağrılır. Üç buçuk yıllık askerlikten sonra memleketine döner. Futbol konusundaki bilgisi ve yeteneği bilindiğinden zamanın kaymakamı tarafından yöre gençleriyle futbol çalışmaları yapması için görevlendirilir. Akabinde Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’nde devlet memurluğuna atanır.
O zamanlarda devlet memuru olmak büyük ayrıcalık. Masa başında oturup, her ay düzenli olarak devletten maaş alıyor olmak büyük şans. Genç Mustafa göreve atandıktan sonra yıllardır gün ışığı görmemiş tozlu ve rutubetli kitapları elden geçirir. Kütüphanecilikle ilgili bir kitap sayesinde modern bir kütüphane oluşturmak için çabalar. Yakın çevresinden, tanıdıklarından kitap bağışı yapmalarını ister. Kısa sürede kütüphane kitaplarla dolup taşar. Amma velakin günler geçmesine rağmen kitap okumak için kütüphaneye tek bir kişi dahi gelmez. Bunun üzerine Mustafa bizzat giderek çevredeki herkese haber verir ve onları kütüphaneye davet eder. Ama değişen bir şey olmaz. Kimse kitap okumak için kütüphaneye gelmiyordur. Genç Mustafa kaymakamla birlikte çıktığı gezilerde köylünün ziraatçıya, doktora, öğretmene, veterinere gösterdikleri saygıyı kendisine göstermediklerini görünce için için üzülür. Kendi kendine düşünür ve ziraatçının tohum götürmesi, doktorun sağlık götürmesi, öğretmenin ilim götürmesi, veterinerin gidip hayvanları iyi etmesi gibi kendinin de kitapları köylüye ulaştırması, yaptığı işin hizmetini köylünün ayaklarına kadar götürmesi gerektiğini düşünür. Bunu nasıl yapabilirim diye sorar kendi kendine. Ve sonunda bir eşeğe yükleyeceği sandıklarla yolsuz, ışıksız köylere kitap taşımaya karar verir. Bu düşüncesini amirlerine açtığında büyük tepkilerle karşılaşır:
- Ulan oğlum rahat mı battı sana! Otur oturduğun yerde. Bir elin yağda bir elin balda, maaşını almıyor musun her ay devletten? Köylere eşekle kitap taşısan da aynı maaşı alacaksın, burada tüm gün otursan da. Başına dert mi istiyorsun durduk yere?
Bütün itiraz ve engellere rağmen Mustafa aklına koyduğunu yapmaktan vazgeçmez. Büyük uğraşlar sonucu nihayet amirlerinden izin almayı başarır. Boş boş oturup kitapların sayfalarının açılmadan öylece raflarda durmasını izlemek ona göre değildir. Kazandığı parayı kuruşuna kadar hak etmeli ve bu uğurda dişini tırnağına takarak elindeki imkanları en ücra köylere kadar ulaştırabilmelidir. Bir kütüphaneci olarak halkı cehaletten kurtarması gerektiğine inanır. İstanbul’daki hemşerilerine mektup yazarak onlardan özellikle çocuk kitapları göndermelerini ister. Kısa sürede çabaları sonuç verir ve kütüphanenin rafları resimli, cıvıl cıvıl kitaplarla dolup taşar.
Civardaki marangozlardan birine iki sandık yaptırır ve sandıkların üzerine ‘’Kitap İare (ödünç) Sandığı’’ diye yazdırır. Sandıkları kitaplarla doldurup, eşeğinin sırtına yükleyerek köy köy dolaşmaya başlayan Mustafa Güzelgöz uğradığı köylerdeki çocuklara, şeker dağıtır gibi renkli, resimli kitapları dağıtır ve der ki:
- Alın bunları okuyun. Elinizdeki kitap bitince arkadaşınızın elindekiyle takas edin. On beş gün sonra tekrar geldiğimde size yeni kitaplar getireceğim. Bugün verdiklerimi alıp başka köydeki çocuklara götüreceğim. Bu yüzden sakın kitapları yırtmayın, zarar vermeyin olur mu?
Çocuklar şaşkın ama bir o kadar da mutludurlar. Bir eşek ve iki sandıkla hiç tanımadıkları bir amca onlara kitap getirmiş ve karşılığında da hiçbir şey almamıştır.
Kütüphaneci Mustafa artık haftanın sadece bir iki günü kütüphanede duruyor diğer günlerde eşeği Yüksel ile birlikte köy köy dolaşıyordur. Gittiği köylerde çocuklar onu alkışlarla karşılıyor, büyük sevinç içinde getirdiği yeni kitapları kapışıyorlardır. Zamanın devlet memurları sıcacık devlet dairelerinde el el üstünde oturur, mesai saatinin dolmasını beklerlerken, Mustafa maaşının, eşeği Yüksel de yediği her tutam otun, içtiği her yudum suyun karşılığını hakkıyla vermektedir.
Gel zaman git zaman Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz’ün ünü etrafa yayılır. Artık insanlar kütüphaneye de gelmeye başlamışlardır. Fakat Mustafa kadınların da kütüphaneye gelmesini ve cehaletten kurtulmalarını istiyordur. Bunun için aklına dahiyane bir fikir gelir ve Zenith ve Singer Dikiş Makinası üreticilerine birer mektup yazar ve kendisine dikiş makinası yollarlarsa markalarının adını kütüphanenin giriş kapısına kocaman harflerle yazacağı sözünü verir. Zenith dokuz adet, Singer bir adet makine yollar. Fark ettiğiniz gibi ülkemizdeki ilk sponsorluk faaliyeti de böylece başlamış olur. Bunu duyan, evinde dikiş makinası olmayan yöre kadını kumaşını kaptığı gibi kütüphaneye koşar. Haliyle on adet makine yetersiz geldiğinden yoğun bir kalabalık kütüphanede birikir. Mustafa Güzelgöz bunu fırsat bilerek, sırada bekleyen kadınların ellerine birer tane kitap tutuşturur. Ama ne yazık ki kadınların bir çoğu okuma yazma bilmiyordur. Bunun üzerine halkevlerine giderek okuma yazması olmayanlara okuma yazma kursları verir. Bölgede halıcılık kurslarını başlatır. Çeşitli spor aktiviteleri, folklor ve bando takım çalışmaları, köylerde ilk duvar gazetesi faaliyetlerine önderlik yapar. Gittiği köylere kitap dışında 16 mm’lik film makinası ile tarım, hayvancılık ve gündelik hayatı kolaylaştıracak bilgiler içeren belgesel filmler götürür. Bütün bu sosyal kültürel yeniliklerin peşi sıra ekonomik anlamda da köylünün yardımına koşar ve kooperatifçilik fikrini aşılar, benimsetir onlara. 1963 yılında Amerika’da düzenlenen dünya çapındaki bir yarışmada; kendisiyle birlikte finale kalan İtalyan ve İspanyol rakiplerini jüri başkanının verdiği tek oyla geride bırakarak, “Amerikan Barış Gönüllüleri Derneği’nin İnsanlığa Hizmet Ödülü” nün sahibi olur. O canla başla ülkenin kalkınması için elinden geleni yaparken, ömrünü buna adamışken, valilik hakkında dava açar. Gerekçesi de şudur: ‘’ Kendi görev tanımı dışında davranıyor.’’ Bu bahane edilerek elli yaşındaki Mustafa Güzelgöz görevinden alınır, zorunlu olarak emekli edilir.
Tüm karşı koymalara rağmen, düşüncelerini hayata geçirebilmiş olan Mustafa Güzelgöz köylülerin gönlünde taht kurmuş, sevgi ve saygısını kazanmıştır. Yöre çocuklarının yüreğine okuma aşkını yerleştiren Eşekli kütüphaneci, büyük küçük herkesin Mustafa Amca’sı 2005 yılının 18 Şubat’ında vefat eder. Tüm Kapadokya halkı bu sıra dışı insan için çok üzülür ve ona olan borçlarını bir nebze olsun ödeyebilmek için, aralarında anlaşarak onun hatırasını yaşatacak, onu ve eşeği Yüksel’i ölümsüzleştirecek heykeli Ürgüp’e dikerler.
Yaşadığı dönemde görev yapan nice amir, memur, müdür unutulup gitmişken, isimleri dahi hatırlanmazken Mustafa Güzelgöz ve yaptıkları asla unutulmayacak, dilden dile dolaşacaktır. En azından Ürgüp’e gidip O’nun ve eşeği Yüksel’in heykelini gören herkes hikayesini merak edecek, dinleyecek, yaptıklarından dolayı minnetle anacak, ruhuna bir Fatiha okuyacaklardır.
Günümüzde makam ve mevki sahibi olup devleti soyan, sömüren, görevini ihmal eden, zaten yapmakla mükellef olduğu işler için bile el altından ayrıca ücret alan, koltuklarında esneyen, uyuklayan ama emekçiden, işçiden kat kat fazla kazancı olan, devletin malı deniz zihniyetiyle sırtını devlete dayayıp yan gelip yatan öyle çok insan var ki. Mustafa Güzelgöz’ün hikâyesini okuduktan sonra bir kez daha anlıyoruz ki; bizim böyle aydın, yenilikçi, girişimci, kazancını kuruşuna kadar hak etmek için çabalayan, görevini tam anlamıyla yerine getirmeyi kendine ilke edinen ve bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan insanlara daima ihtiyacımız olacak.
Fakir Baykurt’u ve onun sayesinde tanıma fırsatı bulduğum Mustafa Güzelgöz’ü saygıyla anıyor, tek gayesinin, ülkesini aydınlık yarınlara taşımak olan bu yüce gönüllü insanın hatırası önünde hürmetle eğiliyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.
YORUMLAR
Millet olarak kendi kahramanlarımızı tanımamız, ruhumuzda bir heyecan yaratır. Bu heyecan belki daha büyük işler yapmamız için bizi kuvvet verecektir. Mustafa Güzelgöz gibi bir halk kahramanını bize tanıtan, tabiri caizse viranelerden cevherler çıkaran Fakir Baykurt'a ve size milletimiz adına çok teşekkür ederiz..
Hicran Aydın Akçakaya
teşekkür ederim ilginize...
saygıyla...
Çok duygulandım gerçekten.
Düşünsenize ülkemizde bunun gibi özellikle kitabı halkın ayağına götüren kişiler olsa,
okumayanlar da okur belki.
Ama şimdi görsellik, televizyon özellikle öne çıktı.
Yine de böyle insanlarımız olmalı ve desteklenmeli.
tebrikler arkadaşım,
Fakir Baykurt'un bir romanını tanımış olduk özel kişisiyle.
sevgimle..
Hicran Aydın Akçakaya
teşekkür ederim arkadaşım...
sevgiler...
Duyarlılık ve vefa ....faizsiz olunca ne güzel .
Duygu ve düşünce yansılarına selam , saygılar .