- 477 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MAVİ TAVŞAN-16
...
O kadar özlemiş ve merak etmişti ki sevimli çocuğu trip atmak aklının ucuna bile gelmedi. Hemen sımsıkı sarıldı. Kapının önünde öylece kaldılar. Sonra kızlara selam verdi ve mavi tavşanın odasına geçtiler.
Hiç konuşmadan yatağın yanındaki koltuğa oturdu ikisi de yan yana. Sevimli çocuk, mavi tavşanın saçını okşarken konuşmaya başladı.
"Aşağıda polisler var. Ambulans da gelmiş. Öyle korktum ki sana bir şey oldu diye"
"Polis mi? N’olmuş peki?"
"İkinci katta oturan bir kadın intihar etmiş"
Mavi tavşan dehşete kapıldı. Korku içinde titrek bir sesle;
"Hangi kadın? Kumral olan mı?"
"Bilmiyorum. Görmedim. N’oldu aşkım? Tanıyor muydun yoksa kadını?
Mavi tavşan, sevimli çocuğa cevap vermedi. Hemen kalktı ve ev terlikleriyle merdivenlere yöneldi. Sevimli çocuk "nereye gidiyorsun?" diye bağırdı arkasından ama mavi tavşan duymamıştı.
Merdivenlerden indi. Üzgün kadının dairesinin önünde polisleri gördü. Diğer dairedekilerde olup biteni izliyorlardı. Mavi tavşanın boğazı düğümlendi. Gözleri doldu. Zoraki bir sesle kapının önündeki polislerden birine;
"Nasıl olmuş" dedi.
Genç polis gayet soğukkanlı bir tavırla;
"Yatak odasında kendisini asmış."
Diğer izleyenlerden biri "Neden acaba?" dedi. Genç polis mahalle kıraathanesindeymiş misali rahat halde;
"Kim bilir? Sadece küçük bir not bırakmış."
"Ne yazıyormuş notta?"
"Hayat benim"
Mavi tavşanın kahrı, bu cevap üzerine ikiye katlanmıştı. Birden üzgün kadının intiharından kendisini sorumlu tuttu. Buz kesmiş gibiydi. Titremeye başladı. Onun yüzünden mi yaptı acaba böyle korkunç bir şeyi? Mavi tavşan, üzgün kadına en son "Hayat senin" demişti. Bu kadar tesadüf olabilir mi? Yüzü bembeyaz kesildi. Ağlamak üzeriydi. Sevimli çocuk, mavi tavşanın arkasındaydı ve mavi tavşanı düşecekken belinden tuttu. "Hadi gidelim" dedi.
Mavi tavşan, genç polise bakıp;
"Nasıl haberiniz oldu?" dedi.
"Arkadaşıyla konuşmuş veda eder gibi... Arkadaşı da hemen koşup gelmiş. Kapıyı açan olmayınca da bize haber vermiş"
Genç polis, kadının bütün ifadesini önüne gelene anlatıyordu. Kadın gününe gelmiş teyzeden farksız...
Mavi tavşanın durumu çok kötü gözüküyordu. Sevimli çocuk tekrar tuttu mavi tavşanı ve bu kez yukarı çıkarmayı başarmıştı. Tam merdivenleri çıkmak için döndüğü anda kızılla göz göze geldi. Onlarda merak edip aşağı inmişler bütün konuşulanları duymuşlardı. Mavi tavşan, kızıla üzgün kadın ile yaşadığı olayı bütün detaylarıyla anlatmıştı. Kızıl, gözlerini kaçırdı ve hep birlikte yukarı çıktılar.
Mavi tavşan, sevimli çocuk ile hemen odasına geçti. Yatağının ucuna oturdu. Sevimli çocuk tam soru soracakken mavi tavşan araya girdi.
"Yalnız kalabilir miyim?"
"N’oldu hayatım?"
"Kendimi kötü hissediyorum. Lütfen yalnız kalabilir miyim?"
"Tamam... Giderim şimdi ama sonra konuşalım."
"Kusura bakma canım." dedi mavi tavşan.
Sevimli çocuk, mavi tavşanı öptü ve kapıdan çıkarken;
"Bir şeye ihtiyacın olursa ara beni mutlaka. Telefonumu yaptırdım." dedi.
...
Mavi tavşan ne yapacağını bilmiyordu. Düşünceler beynini patlatacak gibiydi. Zor nefes alıyordu. Ağlamak istiyor ama ağlayamıyordu. Keşke konuşmasaydım kadınla keşke... Konuşmasaydım belki de halen yaşıyor olacaktı. Mavi tavşanın bu düşünceleri beyninde yankılanıyordu.
Tanımadığın bir insanın tek cümlesiyle ’ölmek’ istemek ve bunu başarmak...
Bu kadar mı pamuk ipliğine bağlı hayatlarımız?
Peki ya mavi tavşan bu pişmanlıkla nasıl yaşayacak? Nasıl hayatına devam edecek?
İçindeki o anlatılmaz pişmanlık hissiyle beraber peş peşe sigara içiyordu. Polise anlatmalı mıydı onunla konuştuğunu? Ya üzgün kadını döven esmer adamı. Yoksa üzgün kadının arkadaşına mı anlatmalı? En önemlisi sevimli çocuğa anlatmalı mıydı?
...
Saat bayağı geç olmuştu. Ara sıra asi kız gelip mavi tavşanla konuşmak için içeri çağırmıştı ancak mavi tavşan ilkinde "tamam" dedi sonra tekrar geldiğinde ise yorgun olduğunu uyuyacağını söylemişti. Şimdi yine odanın kapısı çalınıyordu. Bu kez ne uyduracak? Kapıyı açtı. Karşısındaki kızıldı.
"Girebilir miyim?" dedi. Fısıltıyla konuşuyordu. Mavi tavşan evet der gibi başını salladı ve yatağa yattı. Kızıl saçlı kız içeri girip yavaşça kapıyı kapadı.
"Bizim ki uyuyor" dedi yine kısık bir sesle.
Bir insan arkadaşına neden "Bizimki" der? Kızıl bunu her söylediğinde mavi tavşan bunu düşünürdü. Bu kez takılmadı sözlerine.
"İyi misin?" diye sordu kızıl.
"Nasıl olduğu mu bilmiyorum."
"Senin suçun değil"
Kızıl yatağın kenarına oturmuş konuşurken mavi tavşanın saçını gözünün önünden alıp kulağının arkasına attı. Mavi tavşan kafasını geri çekip;
"Kesinlikle benim suçum" dedi.
Mavi tavşan yataktan biraz doğrulmuştu. Kızıl kafasını önüne eğdi bir süre öylece bekledi. Mavi tavşan elleriyle yüzünü ovuşturuyordu. Kızıl, mavi tavşana sarılmak istedi ancak mavi tavşan kendisini geri çekti.
"Korkma. Sadece sarılacaktım" dedi kızıl saçlı kız kırılmış bir halde.
Bu kez mavi tavşan kollarını açtı. Sarıldılar ve sarılır sarılmaz mavi tavşanın gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Sessizce ağlıyordu.
"Polise söylemeli miyim?"
"Saçmalama. Ne polisi? Bunun seninle hiç bir ilgisi yok... Duydun mu beni? Seninle ilgisi yok tamam mı?"
"Peki, bu tesadüf mü?"
Kızıl, mavi tavşanın sorusuna cevap veremedi. Bir süre sessizce durdular.
"Teşekkür ederim geldiğin için. İyi geceler" dedi mavi tavşan tekrar yatağına uzanırken. Kızıl yine konuşmadı. Ayağa kalktı. Kapıdan yavaşça çıkarken "iyi geceler" dedi ve gitti.
Mavi tavşan uyumak üzereyken aklında sadece aynı cümleyi tekrarlayıp duruyordu.
"Lütfen bütün bunlar bir rüya olsun"
...
Sabah erken uyanmıştı ancak yataktan kalkmamıştı. Gözlerini açar açmaz hemen aklına üzgün kadın düştü. Maalesef bir rüya değildi. Patronunu arayıp işe gelemeyeceğini ve hasta olduğunu söylemişti. Gerçekten de hastaydı. Psikolojik olarak...
Sevimli çocukta gece aramamıştı. Bugün evde bütün gün yatıp sorularına cevap bulmak istiyordu. Asi kız işe gitmişti. İçeriden ses gelmiyordu. Kızılda mı yok acaba?
Yataktan zar zor kalkıp duşa girdi. Bir süre sonra çıktı üstünde havlu varken gidip çay suyu koymak istedi. O üstünü giyinirken hazır olur diye düşünmüştü. Sonrada bir şeyler yer. Tam mutfağa girerken birden karşısında kızılı gördü. O kadar korkmuştu ki iç çekip geriye doğru gitmişti. Neredeyse yere düşecekti.
"Ödümü patlattın." dedi mavi tavşan sinirli bir halde.
"Korktun mu?"
"Korkmak mı? Yok yahu. Sevinç belirtisiydi bendeki"
Mavi tavşanın yüzünce alaycı bir ifade vardı. Kızıl ise gülüyordu.
"Uyuyorsun diye sessizdim." dedi kızıl mahcup bir şekilde.
"Evde yoksun sandım. Ne yapıyorsun burada kedi gibi sessiz?"
"Kahvaltı hazırladım. Uyanmanı bekliyordum."
"İyice anneme benzemeye başladın." dedi mavi tavşan. Kızıl buna biraz bozulmuştu sanki cevap vermedi. Mavi tavşan odasına gidip üstünü giyindi. Tekrar mutfağa gitti. Kızıl masadaydı. Çay aldı ve o da oturdu.
"Sen başlasaydın"
"Olsun. Bekledim işte..."
Kızıl son derece ciddileşmişti. Kahvaltı boyunca hiçbir şey konuşmadılar. Mavi tavşanın suratı asıktı. Kızıl ise sinirli gözüküyordu.
Hep mutlu olmayı başaran kıza n’oldu?
Mavi tavşan kalkıp odasından sigarasını aldı ve tekrar masaya döndü. Sigarasını yakarken kızılla göz göze geldi.
"N’oldu?" diye sordu mavi tavşan göz kırparak.
"Hiç"
"Nasıl bir ’hiç’ bu kadar sinirlendirdi seni?"
"Sinirli değilim."
Mavi tavşan başka bir şey söylemeden öylece baktı. Kızılda bir sigara yaktı.
"Sinemaya gidelim mi?" diye sordu kızıl saçlı kız birden yüzünde eski gülümsemesi belirmişti. Mavi tavşana doğru hızla dönmüştü. Mavi tavşanın cevap vermesini şeker bekleyen çocuk gibi bekliyordu.
"Film takıp evde izleyelim"
Mavi tavşanın bugün evden çıkmaya niyeti yoktu.
"Sinemada izlemek gibi olur mu?"
"Dışarıya çıkmaya halim yok"
Mavi tavşanın bu olumsuz cevabı üzerine kızılın yüzündeki gülümseme tekrar kaybolmuştu. Israr etmedi. Oturma odasına gitti. Bir süre sonra mavi tavşanda onun yanına gitti. Tekli koltuğa oturdu kızıla bakıyordu. Kızılda telefonuna...
"Tamam, hadi gidelim"
"Gidelim mi? Ciddi misin?" dedi kızıl tekrar gülümsemeye başlamıştı.
"Evet ciddiyim. Hazırlanalım gidelim"
Kızıl oturduğu koltuktan heyecanla kalktı hemen hazırlanmaya gitti. Mavi tavşanda onun arkasından kendi odasına gidip hazırlandı.
---------------------------------------------------------------------
Kızıl neredeyse her gün mavi tavşanlarla kalıyordu. O da ev arkadaşı gibi olmuştu ama ev giderlerine ortak değildi. Kızılın annesi ve babası hayatta değildi. Bir abisi vardı o da evliydi. Annesi ve babası öldükten sonra oturdukları evi abisi almıştı. Kızıl, yengesiyle pek anlaşamıyordu. Abisinin evi almasına da sesini çıkarmamıştı. Kızıl bazı zamanlar onlarla kalsa bile çoğu zamanını asi kızla beraber geçiriyordu. Asi kızla çocukluklarından beri arkadaşlardı. Her zaman birbirlerine destek olmuşlardı.
Mavi tavşan, kızılın evde kalmasından şikayetçi değildi. Kızılı seviyordu ama asi kızla daha yakındı.
----------------------------------------------------------------------
Kapıdan çıktılar. Merdivenlerden inerken mavi tavşanın gözü üzgün kadının kapısına takıldı. Bir an üzgün kadını karşısında görmüş gibi hissetti ve irkildi. Kızıl önden gidiyordu. Hangi filmi izleyecekleri konusunda fikir sunuyordu. Mavi tavşanın korkmuş halini görmedi. Arkasını dönüp "Dinlemiyorsun ki beni" dedi ve mavi tavşanın yüzündeki korkuyu gördü. Mavi tavşanın koluna girdi. Dış kapıya kadar öyle indiler.
Mavi tavşan, sevimli çocuğa iyi olduğunu ve sinemaya gideceklerini haber vermişti. Sevimli çocukta gelmek istedi ama mavi tavşan, kızıl rahatsız olur diye gelmesini istemedi. Alışveriş merkezinde bulunan bir sinemaya gittiler. Korku filmi seçmişlerdi. Fazla kalabalık değildi. Ön tarafta bir kaç liseli arkadaş grubu vardı. Arka tarafta da tahmin edebileceğiniz gibi bir kaç çift... Mavi tavşan ve kızıl saçlı kızın koltukları ön tarafa yakın bir yerdeydi.
Filmin yarısında mavi tavşan uyukluyordu. Bir ara kızıl, mavi tavşana baktı ve ona doğru eğilerek güldü.
"Sen korku filminde uyuyorsan dram filmlerinde nasıl oluyorsun merak ettim" dedi.
Mavi tavşan cevap vermedi biraz doğruldu. Filmi izliyormuş gibi yapmaya başladı. Aklı çok doluydu ve filme odaklanamıyordu.
Filmden sonra bayağı bir dolaştılar. Yemek yediler. Eve gitmek için otobüs durağına gittiklerinde durakta kimse yoktu. Oturup beklemeye başladılar.
"Gerçekten yorulmuşum" dedi kızıl ve başını mavi tavşanın omuzuna koydu.
"Deli gibi amaçsızca dolaştık tabii ki yorulursun" dedi mavi tavşan ve kızılın başını omuzuna koymasından rahatsız olmuştu. Çünkü bildiğimiz gibi mavi tavşanın insanlara karşı sınırları vardı. Öyle herkese sarılmaz. Öpmez... Kolay kolay konuşmaz bile. Çoğu kimselere karşı soğuk ve mesafeliydi. Sevimli çocuk farklı tabii ki... Kızıl saçlı kıza da bu konuda tolerans gösteriyordu ama pekte memnun değildi.
Mavi tavşanın aklına üzgün kadın geliyordu. İç çekiyor. Gözleri doluyordu. İçi üzüntüyle kaplıydı.
Otobüs gelmek bilmedi. Yaklaşık kırk dakikadır bekliyorlardı. Üç kişi daha gelmişti durağa onlarda otobüsün geç kalmasına şikayet ediyorlardı.
"Bir şeyler içmeye gidelim mi?" dedi kızıl saçlı kız, mavi tavşanın sağ kulağına doğru.
"Bilmiyorum. Yüksek ses kaldıramam şimdi boş ver"
"İlla yüksek sesli yere gideceğiz diye bir kural mı var? Bildiğim çok güzel bir yer var. Hem sahibi de tanıdık rahat ederiz. Hafif müzikler çalıyor. Gerçi sen orada da uyursun" dedi kızıl ilgisiz bir tavırla.
"Nerede?"
"Karşıda ama olsun gidelim"
"Karşı mı? Delirdin herhalde nasıl geri döneceğiz?"
"Sen orasını merak etme... Tanıdık diyorum yahu bırakırlar bizi"
Mavi tavşan biraz düşündü o arada kızılda eğilip gözlerine "n’olur" der gibi bakıyordu.
"Peki, gidelim" dedi mavi tavşan zorlama bir sesle. Kızıl çok mutlu olmuştu. Hemen yolun kenarına çıktı taksi durdurdu. Mavi tavşanın elinden tutup taksiye bindiler.
Yol boyunca kızıl eskisi gibi mutlu gözüküyordu. Taksici abi de konuşkan çıkmıştı kızılla muhabbet ediyorlardı. Tabii ki konuşkan çıkacak onlardan alacağı parayla iki gün çalışmaz artık... Mavi tavşan pek konuşmuyordu. Bir ara asi kız, kızılı aradı. Kızıl gittikleri yeri söyledi. Merak etmemesini ve geç kalmayacaklarını da eklemişti.
Kızıl saçlı kızın söylediği yere geldiklerinde mavi tavşanın içinde garip bir isteksizlik oluştu. Geri dönmek için çok geç. Mekandan içeri girer girmez çalışan herkese selam verdi kızıl ve arka taraftaki masaya doğru ilerledi. Mavi tavşan, annelerini takip eden civciv yavrusu gibi kızılı takip ediyordu. Kızıl masaya oturdu ve mavi tavşanın kolundan çekip onu da yanına oturtturdu. Mavi tavşan yaptığı harekete sinirlenmişti. Oturur oturmaz biraz uzaklaştı kızıl saçlı kızdan. O arada masaya bir kadın geldi selam verdi. Kızılla konuşuyorlardı. Biraz zaman sonra kızıl, mavi tavşana;
"Ne içersin? Bira mı?" diye sordu.
"Votka-enerji"
Biradan nefret ederdi mavi tavşan hiç içmezdi. Midesini bulandırıyordu. Bir şeyler içeceği zaman hep aynı şeyi söylerdi. Mekanda hafif müzik çalıyordu ve ışıklarda fazla değildi. Kızılın dediği gibi mavi tavşan burada uyuyabilir.
Bütün her yeri süzdü mavi tavşan, herkesi tek tek inceliyordu. En son kızıla baktı. Çok mutlu gözüküyordu.
...
Saat geç olmuştu. Kızıl içkiyi fazla kaçırmıştı. Sarhoş olmak üzereydi. Mavi tavşan ise pek içmemişti. Eğer kızıl sarhoş olursa ayık biri kalmalı diye düşünmüştü. Mavi tavşanın her şeyi kontrol altına alma çabası eğlenmesine bile izin vermiyordu. Masaya kızılın iki arkadaşı daha gelmişti. Kısa boylu bir çocukla çok zayıf bir kadın...
Bir şeyler anlatıyorlardı ancak mavi tavşan dinlemiyor dinliyormuş gibi yapıyordu. Aklı sevimli çocuktaydı. Buraya geldiklerini ona söylememişti. Öğrenirse ters tepki vereceğinden korkuyordu ve tabii ki de üzgün kadında hep aklındaydı.
’Benim yüzümden kadın öldü ben ise burada eğleniyorum’ diye düşünüyordu.
Gece çok ilerlemişti. Kızıl gitmemekte ısrarcı ve zil zurnaydı. Mavi tavşan sabrının sınırında bir sinirle kalkıp hesabı ödemeye gitti. Kasanın oradan oturdukları masaya baktı. Kısa boylu çocuk kızılın neredeyse ağzının içine girmiş bir şekildeydi. Mavi tavşan çok sinirlenmişti. "Bir pislik çıkmadan gitsek artık" dedi kendi kendine... Masaya geri dönüp kızıl saçlı kızın kolundan kavradı.
"Hadi gidiyoruz" dedi.
"Daha erken değil mi? Biraz daha kalalım"
"Hayır, hadi kalk"
Kızıl, içkinin etkisinde zar zor yürüyordu. Kapıdan çıkarlarken kısa boylu çocukta arkalarındaydı. Mekandan biraz uzakta mavi tavşan taksi arıyordu. Kızıl ayakta zor durduğundan mavi tavşanın üzerine doğru yaslanmıştı. O arada kısa boylu çocuk;
"Bayağı sarhoş olmuş. Arkadaşımın evi var buraya yakın gidelim de dinlensin" dedi.
"Gideriz biz" dedi mavi tavşan ters ters kısa boylu çocuğa bakıyordu.
"Ben onun arkadaşıyım. Merak etme bir şey yapmam"
Kısa boylu adam kurnazca sırıtıyordu. Mavi tavşan daha sinirli bir halde;
"Boş konuşacağına taksi bul" diye bağırdı.
"Sen neden karışıyorsun ki? Belki o benimle gelmek isteyecek"
Kısa boylu adam konuşurken bir yandan da kızılı diğer kolundan tutup kendisine doğru çekmişti. O esnada kızılın dengesi bozuldu ve yere düştü. Mavi tavşanın içindeki sinir yine bir alev topuna dönüşmüş içini parçalıyordu. Hiç bir şey demeden kızılı yerden kaldırırken kısa boylu çocuk mavi tavşanı ittirdi.
"Sen bırak. Alırım ben" dedi kısa boylu çocuk.
"Bırak... Eve gideriz biz" diye mırıldandı kızıl, kısa boylu çocuğa.
"Ne yapıyorsun? Bırak kızı!" dedi mavi tavşan. Kısa boylu çocuğun kolundan tutuyordu. Kısa çocuk, kolunu hızlıca aşağıdan yukarıya doğru savurdu. O hızla eli mavi tavşanın yüzüne gelmişti. Mavi tavşan yere düştü. Kalkmaya çalışırken burnunun kanadığını fark etti. Kısa boylu çocuk, mavi tavşanın yüzünü kanlar içinde görünce paniğe kapıldı. Kızılı tekrar yere bıraktı ve hızlıca gitti. Mavi tavşan çocuğun arkasından "Seni geberteceğim" diye bağırıyordu.
Kızıl, mavi tavşana doğru baktı. İkisi de halen yerdeydi.
"Burnun kanıyor" dedi ve kahkaha atmaya başladı. Mavi tavşan ters ters kızıla baktı sonra onuna bir gülme aldı.
"Hastaneye gidelim" dedi kızıl ciddi olmaya çalışıyordu.
"Gidelim tabii. Direk morg kısmına gidelim. Çünkü seni öldüreceğim..."
Kızıl, mavi tavşanın bu çıkışından sonra biraz toparlanmaya çalıştı. İkisi de ayağa kalkıp oturdukları mekana geri döndüler. Oranın sahibi mavi tavşanın halini görünce telaşa kapıldı hemen kapıya çıktı. Olup biteni sorarken bir yandan da mavi tavşanın yüzüne bakmaya çalışıyordu. Mekanın sahibi arabasını getirdi ve hastaneye gittiler. Karısı da gelmişti ve mavi tavşan tedavi olurken o kızılı ayıltmaya çalışıyordu. Başarılıda olmuştu. Kızıl biraz olsun kendine gelmişti. Mavi tavşan telefonuyla sevimli çocuğu aramıştı ancak telefonu kapalıydı.
Mavi tavşanın burnu kırılmıştı fakat kötü bir kırık değildi. Hemen düzeltip alçıya aldılar. Doktorlara düştüğünü söylemişti. Kısa boylu çocuğu polise şikayet etmedi çünkü çocuk mekan sahibinin oğluydu. Mekan sahibi saatlerce özür diledi ve mavi tavşanın şikayetçi olmaması konusunda ikna etmişti.
...