- 650 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SEÇİM
MAZİYE YOLCULUKLAR -46
“Yıllar öncesi yazılmış bir seçim yazısı”
Sabah akşam televizyonlarda seçim haberlerini izliyorum…
Partiler tarafından kiralanmış büyük küçük araçlar, monte edilmiş ses aygıtları ile propaganda yerine gürültü kirliliği yapıyorlar…
Ülkeyi yönetmeye talip olanların büyük çoğunluğu yıllardır siyaset arenasında tanıdığımız, bu güne dek bu ülkeye hiçbir şey vermemiş simalar… Hatta siyasetin yozlaşmasında başrol oynamış kişiler…
Ülkenin kalkınmasını sağlayacak ciddi projeler yerine her seçimde duyduğumuz “cek- cak balonları” seçim meydanlarında gökyüzüne doğru yükseliyor…
Ozon tabakasının açılmış deliğinden yitip gidiyor…
Politik atışmalar, tartışmalar Hacivat Karagöz tiplemesinin konuşmalarının seviyesinin çok altında seyrediyor…
Bazen gülüyorum…
Bazen de bir seçmen olarak aptal yerine konulduğumuz için üzülüyorum…
İpsiz iplerde vaatler diziliyor…
Yalan rüzgârında kirli çamaşırlar uçuşuyor…
Ortalık “ vatan kurtaran şaban” tipleri ile doldu…
Her birinin elinde sanki mucize yaratan bir asa, meclise girip sorunlara bir dokunsa hepsi çözülecek…
70 milyon vatandaş sanki mazot içecek:
— Mazot 1 YTL olacak…
— Mazot 1 YTL’den de aşağı olacak…
Hamilelik üç aya inecek, diyecekler…
“Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü rafta, üstüne kalın örtüler örtülerek unutturulmaya çalışılıyor…
Bugün çoğunun dilindeki vecize: “Yurtta savaş, cihanda savaş”
Meydanlarda, ekranlarda komutan kesilmiş siyasetçiler…
Miğferi, matarası, ok torbası, tam tam müziği eşliğinde kılıçtan keskin nutuklar…
Oya alet edilen ülke güvenliği sorunudur… Bu da kültür seviyemizin göstergesidir…
Daha dün ülkede bu tip siyaset yapanların çıkınlarında, örtülü ödeneklerin parası çıktı…
Çocuklarına gece kulüplerinde askerlik yaptırdıklarını hepimiz gazetelerde okuduk…
Kültür seviyesi düşük seçmenler, kısır siyaseti ve beyni kısır siyasetçiyi devre dışı bırakamıyor…
Kısır beyin kavgaya tutuşuyor ve kargaşa üretiyor…
Çözüm üreten beyinler sorunları çözebilir. Ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunabilirler… Ülkemizi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarabilirler…
Kendileri ile barışık olmayan insanların kafaları karışık olur… Kafa karıştırmayı da marifet sayarlar…
Yüzyıllar önce Pir Sultan Abdal şu dizeleri yazmıştı:
Koyun olduk söz dinledik,
Sürüye saydılar bizi…
Koyun değil insanız… Bu seçimde duygularımız ile beynimiz kol kola girse ve birlikte karar verse daha iyi olmaz mı?
Bu ülkede kan gözyaşı artık dursun…
Bütün güller, güzel kokularıyla yurdumuzun havasına mis kokular saçsalar daha doğru olmaz mı?
Mazide kalmış ve bende iz bırakan birkaç seçim anımı sizinle paylaşmak istiyorum…
DURSUN ÇAVUŞ
1970 yıllarında Besni Öğretmen okulunda öğrenciydim.
Seçim çalışmalarının yoğunlaştığı günlerdi…
Bir hafta sonu Kâhta’ya gitmeye karar verdim…
Besni’den Adıyaman’a gittim… Atatürk heykelin karşısındaki bir kahvede büyük bir kalabalık gördüm… Merak ettim… Bir adam masaya çıkmış propaganda yapıyordu… Büyük kalabalık alkışlıyor ve yaşa – var ol diye bağırıyorlardı…
Yanımda duran kişiye konuşanın kim olduğunu sordum. Belediye başkan adayı Dursun Çavuş olduğunu söyledi… Kâhta yolunda, garajın yanında Dursun Çavuş camisini yaptıranın bu şahıs olduğunu ekledi…
Kalabalık seçimin nimetlerinden olan çay, lahmacundan bedava faydalanıyordu…
Seçimin bitiminde Dursun Çavuş’a 3 oy çıkmış…
Dursun Çavuş Adıyaman ve çevresinde dilde düşmeyen ve unutulmayan meşhur sözü patlatmıştı:
-- Babo bir oy benim! Bir oy benim avradın! Ya üçüncü oyu hangi n’suz bana vermiş…
RAMAZAN AYDIN
Ramazan Aydın üniversite bitirmiş, mühendis olmuş bir Kâhtalıydı…
Tanınmış, sevilen bir esnafın çocuğuydu…
Aile çevresi ve akrabaları çoktu…
Hiçbir siyasi partiyle ilişiği yoktu…
Bir Belediye seçimi zamanında Kâhta’ya geldi. Bağımsız aday oldu…
Seçimi ilköğretim mezunu olan aday kazandı…
Mühendis Ramazan Aydın yanlış hatırlamıyorsam 39 (otuz dokuz) oy aldı… Kâhta’dan ayrıldı. O günden sonra görmedim…
BEN İŞİNİ BİLMEYEN SİYASETÇİYİM
Kâhta’da Cantekin Kitapevini çalıştırdığım yıllarda ben ve arkadaşlarım bir belediye başkan adayına destek verdik… Bizim destek verdiğimiz aday kazandı…
Seçimden bir hafta sonra sevgili belediye başkanımız beni çağırdı… Çalışmalarımızdan dolayı teşekkür etti…
Ekledi:
—Ne istersin?
Ben ne isteyebilirim diye düşünmemiştim…
İlk aklıma gelen iki isteğimi söyledim:
—Yabancı öğretmen ve memurların oturacakları düzgün bir memur lokali yok… Belediyenin üstündeki kahveyi lokal olarak ilçemizde görev yapanların oturacağı bir mekân olarak birine verin, çalıştırsın. Belediye parkının içinde bulunan yeri de gençlerin oturacağı bir yer haline getirelim… Gençler kahve köşelerinden kurtulsun… Bu iki şey memur ve gençleri memnun eder…
Belediye başkanı şaşırmıştı.
Bana bir hoş baktı:
— Cantekin sen kendine ne istiyorsun?
Bu kez ben şaşırdım.
Başkanın gözlerine baktım:
— Ben kendim için bir şey istemiyorum, dedim.
Teşekkür ettim, ayrıldım…
Sonradan öğrendim ki bazı insanlar belediye garajını çalıştırmak için almışlar.…
Bazıları belediyenin odun satış işini almış…
O dönem çimento satışını belediyeler yapardı… Bazıları da çimento işini almış…
Herkes çıkarının peşindeymiş…
Geç de olsa öğrendim ki bu ülkede siyaset, inançtan çok mide için yapılıyormuş…
Saflar yoruluyormuş, uyanıklar deveyi bütünüyle mideye yolluyormuş…
Her seçimde yalan bombardımanlarından ortalık toz duman olur…
Bu toz dumanda aklımızı kullanmamız zorlaşır…
Yine de her seçimde çok düşünerek oy kullanmalıyız diye düşünüyorum…
Yanlış insanlara verdiğimiz oylarla vicdanımız sızlar…
YORUMLAR
Mahmut Cantekin arkadaşım.
Çok anlamlı bir makale yazmışsınız. Tebrik ederim.
Bizim toplumumuzda ''tarafsız olmak/bakmak'' bir dışlayıclık olarak kabul edilir. Genellikle seçmenden beklenen şudur:
1. Tarafsız olmayacaksınız, çünkü; herbir toplum üyemiz çatabilecek bir rakip arar kendine mutlaka. Bu onun siyasi bir zevkidir sözümona. Bu bizim iliklerimize kadar işlemiş bir gelenektir. Kolay kolay beyinlerden atamazsınız. Biz hır-gür olmadan yaşamaya alışkın bir millet değiliz.
2. Gerçekçi ve gerçekleri asla yazmayacaksız, çünkü; bir gerçeklerle yüzleşmekten kaçan-korkan-çekinen ve uzak duran bir toplum olarak aşılanıyoruz. Gerçekler acıdır, her babayiğit kaldıramaz. Hele de bizde hiçbir partinin adamı tahammül edemez.
3. Siyaset yaparken, din-imandan, Allah'tan, Peygamber'den bahsetmezseniz, toplum genelinin yanıda krediniz yoktur.
4. Toplum olarak ayıplar/kusurlar yapmaya eğilimli olduğumuzdan, siyasetçilerin ayıbına fazla önem vermeyiz, çabuk unuturuz.
5. Kim bol palavra atarsa, o sevilir takdir edilir, çünkü toplum olarak palavrayı, atıp-tutmayı, boş lakırtı etmeyi çok severiz.
..
Yani kısacası; demokratik bir seçmende olmaması gereken tün huylar bizde mevcuttur.
Bu neden sizin ve benim arzuladığım bir siyasi ve toplumsal yaşamı bizde daha çooooook uzun yıllar görmemiz olanak dışıdır. Malesef!
Dediğiniz gibi, yalpaklık Demire'le başlamış halen günümüzde devam etmektedir. Yarım asırdır diyelim; bu kadar süreden daha uzun bir zamana ihtiyacımız var, huzurlu ve rafah bir topluma erişmemiz için. Çukura düşmesi kolay da, çıkması uzun sürer. Bizler göremeyiz zaten o günleri, çıkan canlar övünsün!
Biz böyle, düşe-kalka gideriz geleceğe doğru, yan yatarak, çamura batarak veya tepeüstü.
Ne camilik ne kiliselik tabiriyle.
Saygı ve selamlar
Anıyı da okudum, sonda verilen mesajı da. Hatta Kemal Beye yaptığınız yorumu da. Mesajınızda gizliden gizliye oy verenleri düşünmeyen, düşündüğünü iyi kavrayamayan tipler olarak nitelendiriyorsunuz. Oysa çok yanılıyorsunuz. En cahil insan bile düşünmeden karar vermez. Belki tarttıkları, değerleri ya da beklentileri sizinle bir değildir. Ama milyonlarca insana midesi için oy verdi diyemeyiz. Köy enstitülerine gelince. Zamanında İnönü tarafından komünist yetiştiriyorlar iddiasıyla kapatıldılar. Bu yalan mı? Üstelik oradan çıkan öğretmenler yetersiz ve cahildiler. Kendini yetiştiren istisnalar hariç. Belki de bu kadar cahil oluşumuzun nedeni köy enstitülerinden ileriye gidemememizdir. Her ne ise; sonuçta enstitüler o günün şartlarında gerekliydi ve iyi kötü görevlerini yaptılar. Ama çağdaş bir ülkede hala köy enstitüsü beklentisi garip bir avuntu değil mi hocam. Neredeyse her ilde bir üniversite varken...
Saygılarımla.
Mahmut Cantekin
Köy enstitülerinin İnönü tarafından kapatıldığı doğru.
Köy enstitüleri mezunu öğretmenlerinin cahil olduğu yanlış. Bu konuyu incelememişsiniz.
Köylü çocukları hem okudular hem okullarını inşa ettiler. Hem teorik olarak kendilerini yetiştirdiler hem pratik olarak yetiştiler. Gittikleri köyün sağlıkçısı, tarımcısı, marangozu vs oldular.
Öğretmenlik yaptılar.
Dünya klasiklerini o günlerde okuyan o çocuklardı.
Onlarca YAZAR VE ŞAİR yetişti.
Kapanmaları ülkemiz için büyük kayıptır.
Bu gün için Köy enstitülerinin gerektiğini savunmuyorum.
Siyaset meselesine gelince şunu açıklayayım. Ben siyasetçi değilim. Hiç bir partinin yandaşı değilim.
Ama şunu iyi biliyorum: Güzelim ülkemizde siyaset her bölgede birbirine benziyor.
Her ilde siyaset 1950 yıllarından beri belli varlıklı ailelerin tekelindedir. İsim isim örneklerle açıklayabilirim. İllerdeki aileler aralarındaki rekabete göre partilerde yer almışlardır. Partilerin ilkeleri onları hiç ilgilendirmemiştir.
Bir reklam vardı. Bilmem hatırlar mısınız? "Birbirimizden farkımız yok. Biz Osmanlı Bankasıyız."
Benim görüşüme göre partilerin birbirinden farkı yok.
Bu ülkede gerçek bir sosyal demokrat parti yok.
Bu ülkede gerçek bir halk (işçi-köylü- memur) partisi yok.
Yukarıda kurgulanan partiler var. Halkımız bu partiler etrafında bir araya getiriliyor.
Aynı ülkenin insanı olan bizler birbirimize ötekileştiriliyoruz.
Demirel'in siyasete girmesi ile birlikte din siyasilerin sarıldığı bir araç oldu.
Hala siyasette din çok güçlü bir etkendir.
Bir örnek vereyim: Davutoğlu Memur-Senlilere hitap ederken bir kullandı: "Biz her zaman zalimlerin safında yer aldık" İnsandır. dili sürçtü. Olabilir. Çirkin olan Memur Sen üyeleri tarafından bu cümlenin alkışlanmasıydı.
Büyük çoğunluğumuz partilerimizin müridi gibiyiz.
Liderlerimizi sorgulama yok bizde. Doğrularını alkışlarken, yanlışlarını eleştirmeyi görev olarak bilmiyoruz.
Yazıda verdiğim örneklerle siyasette kaliteye bakmıyoruz.
İlkokul diploması verdiğimiz bir ağa bu ülkede milletvekili oldu. Bakan oldu.
İyi akşamlar.
Saygıdeğer hocam, seçimler halk için hiçbir şey.Siyasetçi için ise bir kariyer ve tatmin duygusu. Halk tartışıp fanatiklik yaptıkça gülüyorum. Ne biçim bir milletiz biz, anlamak zor. Seçimi kazanan partinin taraftarları eskiden sindsiydiler, şimdi seslerini çıkartıyorlar bol bol... Haklılar...Mecliste kazanması istenilebilecek bir parti yok ki...Onlar da kazanan partinin izinde... Seçim yazınız ve anılarınız hoştu.Tebrikler.SAYGIYLA
Mahmut Cantekin
Haklısın. İstersen ateist ol, Allah Allah demek oy almak için yeterlidir.
Köy Enstitüleri kapanmasaydı biz bu sonuçlara mahkum olmazdık.
Selamlar, sevgiler.