- 1535 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Kazanamadım Sıla Parası
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Şarkılar söyler kadınlar, kim olduklarına bakmadan. Bazen evin kadınıdırlar. Çocukları olmuştur, sayısı önemli değil. Gençliğe, yolu gözlenen sevgiliye şarkı düzerler. O sevgili ya en başından beri hayaldir, ya da alıp başını gitmiştir, ya da daha kötüsü, akşam eve göbeğiyle gelecektir. Ama şarkıda hala dimdik, esen rüzgardan ilham alan, kızın babasından gözü korkmayan gençtir o bugünün göbeklisi.
Bulaşıkları yıkarken şarkı söylemek sadece ev kadınlarının tekelinde değildir. Gündelikçiler de gayet güzel söyler. Yatağa, yanınıza giren fahişenin mırıldanmadığı şarkıları onlar tabakları köpüklü leğene batırırken seslendirir. Yine aşk doludur o şarkılar. Ama bazen araya memleket hasreti de karışır. Mutlaka bir dağ vardır kızla evi arasına dikilen. Deniz değildir, ova değildir, koca bir dağdır. Aşılmaz, etrafından dolaşılmaz. Yol vermesini bekler kız bir şekilde; dağ “Bana mısın?” demez.
Lavabonun başına geçip pencereden bahçedeki sonbaharın manzarasına baktığımda bu şarkıların hiç biri aklıma gelmedi. Arkada sararmış, bazıları da kızarmış ağaçlar.. Öndeki çimlere serpilmiş sarı yapraklar… Boş bir kuş yuvası… Nereye ve kimden kaçtığı belli olmayan bir sincap… Sessizliği genzimden mırıldandığım bir melodi bozuyor. Basslarla başlıyorum. Derken bir sarı yaprak daha düşüyor çimlerin üzerine. Becersem flüt sesi çıkaracağım onun için ama şu anda sadece kontrabası taklit edebiliyorum.
“Önce şarabını bitir istersen.”
Theodora yanıma gelmiş, neredeyse hayali kontrabasımın yayını karnına bastıracağım.
“Zor olmalı, pencereden manzarayı seyrederken şarabını yudumlamak ve bu arada detone bir kontrabas sesi çıkarmak. Üstüne, bir de bulaşıkları yıkayacaksın.”
Boşalmış kadehini tezgahın üzerine bırakıp gidiyor.
Karşı binanın gri ve ıslak duvarına ya da bir apartman boşluğunun karanlığına bakıp şarkı söyleyen kadınlara hayret ediyorum. Ben baktığım manzaranın güzelliği karşısında sadece böğürebiliyorum. Bu sesle yapabileceğim tek şey küfretmek. Doğduğum güne değil, gördüğüm manzaraya değil ama bulaşık makinesini tamir edebileceğimi iddia ettiğim ana küfretmek. Küfrediyorum. Bu da olmuyor. Türkçedeki küfürler genizden çıkmıyor.
YORUMLAR
Yine çabucak okudum tadı damağımda kaldı...Hayatın içinde yaşanan olaylar. Ben şarkıyı çok zor durumda kaldığımda ve korkumu yenmek için mırıldanırım. Kayak sporunda telesiyeje ilk binerken hemen şarkı söyleyerek korkumu yenerim...
Öykünün devamını bekliyorum. Sevgilerimle...
İlhan Kemal
Hayatı doğru algılama ve yaşam sevincinin yerindeliğiyle alakalı sanırım.Bulaşık yıkamak eylemi sadece bir sembol. Öykümüzün ana damarı aydınlık, güzel, gönül okşayan, yaşama sevinci veren bir yere bakmakla tam duyuruş olarak tam zıttı bir yere bakarken ki mukayesede atıyor.Aslında görmek de dolaylı imaj. İş duyumsayabilmekte o coşkuyu. Ne bileyim her koşulda, her şartta, standart ortamaların üstünde hayata hep umutla bakabilmekte. Olduğun yer ile olmak istediğin yer, ya da zaman, ya da kişi yada her neyse yaşama dair beklentilerin onlara her koşulda ulaşabileceğine dair umudu yitirmemekte. Hep bir iyimser bakış hali. Hiç bir suretle olumsuz dış etkilerin iç özüne hakim olan o coşkuyu yok etmemesini sağlamak.Bir içsel direniş belki de... Bu arada ben de çok şarkı söylerim. Pencerem manzarası karşı apartmana bakıyor... Zaten oraya dönük de değil lavabom ...
Sezen' cimde öyle diyordu yaa Şarkı söylemek lazım avaz avazzzzzz
Anlatımıyla, uslubuyla,dil ile, olaylar arası bağdaştırmalarıyla hepsinden önemlisi temadaki umuda dair vurgusuyla çok güzeldi. Direnciniz ve umudunuz yitmesin .
Gönülden kutlarım yetkin kaleminizi.
Selam ve saygılarımla.
Burada sesin, mırıldanmanın bir önemi yok gibi, sonuçta keyif almışsanız ağzınızdan çıkan bir şeyler sizin için çok eğlenceli ve keyif alıcı olabilir, ta ki biri gelip sizin neşenizi kaçırana dek. İşte o zaman başlar keyifsizlik ve başka türlü hoşnutsuzluklar.
Selamlar.
..
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
İkincisi günün yazıları benim için kriter olmaktan çoktan çıktı. Çünkü nesir bölümüne çok fazla özen gösterilmediğini ve ekseriyetle sıradan yazıların güne seçildiğini farkettim. Şiir seçkilerinde bu durum çok nadirdir. Günün yazısı olmanın tek güzel yani daha çok okunuyor olmanız. Bir başarı göstergesi değil malesef. Bunu söylerken bile üzgünüm. Seçenlere haksızlık ediyormuşum gibi. Ama gerçek fikrim bu.
Eklediğim öykü bir şeye benzedi mi peki: Hayır. Tekrar üzerinden geçilmemiş ham bir yazı. Belki başarılı noktaları vardır. Ama bütünde başarılı olmasını bekleyemezdim zaten. Çünkü sizin yazınızdan hareketle yazıldı ve sizin yazınızı okumamış biri bu yazıyı tam olarak anlamlandıramaz. Sizin yazınızı okuyan biri iki öykü arasındaki uçurumu rahatça görecek. Biri rahat diğeri kasıntı bir yazı. Peki neden o yazıyı ekledim: Size söz verdim ve bunu gerçekten denemek istedim. Çünkü sizin yazdıklarınızı okumak ortak çalışma yapmak bile bir kazanım. Denemek bile insana bir şey katıyor. Bunları övgü olarak algılamayın. Gerçekler.
Zaten yorumunuzda teknik aksaklıkları göstermişsiniz. Ben o açıdan hiç bakmamıştım duruma. Ama bakmam gerekirmiş. Bunu göstermeniz bile bir kazanım.
Hiçbir şeye benzemedi. Çünkü ne yaparsam yapayım kafamdakialandan dışarı çıkamıyorum, daha da kötüsü çıkmak istemiyorum. Kullandığım argümanlara bir bakın. hep aynı. hep aynı. hep aynı.
kısacası bugün benim umutsuzluk günüm.
Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Gündüz bu manzara karşısında bulaşık yıkanabilir, ütü yapılabilir, telfonda konuşulabilir, yazılabilir, şarkı söylenebilir. Ama gece, bu manzaranın "Korku Kapanı 1-2-3-4-5" filmlerini hatırlatması dolayısıyla ancak bol bol dua edilebilir herhalde. Niyeyse ormanlar -gece ya da gündüz- hep korkuyu ve gizemi çağrıştırır bende. Ama öyküyle birlikte başka alternatiflerin de olabileceğini gördük. Eğer bir şizofren değilseniz kendi küçük alanınızda sıkışıp kalıyorsunuz. Ormana ağaç kümesi, romantik gölgeler, ya da ürperti gözüyle bakabiliyorsunuz. Çoğu insan şizofren kelimesini duyunca seri katilleri anımsıyor. Oysa ortalama bir şizofren şu bahçenin kıymetini en iyi bilenlerden biri olur. Gider ağaçla konuşur. Ağacın ona gösterdiği işaretler doğrultusunda durumlar geliştirir. Karanlıkta ağaçların arasında dolanan flu bir görüntü ona arkadaş olabilir. Ve o bundan hiç rahatsız olmaz. Aynı şeyi biz yaşasak gerçek manada delirebiliriz oysa. Dediğim gibi ormanlar bana normalbir şeyler düşünme şansını vermiyor. Bakın nereden nereye geldim.
Yaşadığınız yerin kıymetini bildiğinizden eminim.
Makine bozulduğunda da bekleriz.
Tebrik ediorum. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
İlhan Kemal
Saygılarımla.
İlhan Kemal
Aslında bu mini projenin amacı gördüğüm bir sahneyle (Mutfak penceresinin manzarası) ilgili şiir yazmaktı. Şiiri kotaramayacağımı anlayınca o pencereden bakıp bulaşık yıkan birisinin öyküsünü yazmayı denedim. Girişteki o tarz duygu şiirin mirası olmalı.
"İzin verirseniz bu öykünün devamı gibi bir şey deneyeceğim. Sırf nasıl olacağını görebilmek için."
Şahane olur. Ne olur deneyin. Tarzın benzeyip benzememesi önemli değil. Bir de, hazır eliniz değmişken şu makineyi de bir hallediverin.
Aynur Engindeniz
İlhan Kemal
Aynur Engindeniz
İkincisi günün yazıları benim için kriter olmaktan çoktan çıktı. Çünkü nesir bölümüne çok fazla özen gösterilmediğini ve ekseriyetle sıradan yazıların güne seçildiğini farkettim. Şiir seçkilerinde bu durum çok nadirdir. Günün yazısı olmanın tek güzel yani daha çok okunuyor olmanız. Bir başarı göstergesi değil malesef. Bunu söylerken bile üzgünüm. Seçenlere haksızlık ediyormuşum gibi. Ama gerçek fikrim bu.
Eklediğim öykü bir şeye benzedi mi peki: Hayır. Tekrar üzerinden geçilmemiş ham bir yazı. Belki başarılı noktaları vardır. Ama bütünde başarılı olmasını bekleyemezdim zaten. Çünkü sizin yazınızdan hareketle yazıldı ve sizin yazınızı okumamış biri bu yazıyı tam olarak anlamlandıramaz. Sizin yazınızı okuyan biri iki öykü arasındaki uçurumu rahatça görecek. Biri rahat diğeri kasıntı bir yazı. Peki neden o yazıyı ekledim: Size söz verdim ve bunu gerçekten denemek istedim. Çünkü sizin yazdıklarınızı okumak ortak çalışma yapmak bile bir kazanım. Denemek bile insana bir şey katıyor. Bunları övgü olarak algılamayın. Gerçekler.
Zaten yorumunuzda teknik aksaklıkları göstermişsiniz. Ben o açıdan hiç bakmamıştım duruma. Ama bakmam gerekirmiş. Bunu göstermeniz bile bir kazanım.
Hiçbir şeye benzemedi. Çünkü ne yaparsam yapayım kafamdakialandan dışarı çıkamıyorum, daha da kötüsü çıkmak istemiyorum. Kullandığım argümanlara bir bakın. hep aynı. hep aynı. hep aynı.
kısacası bugün benim umutsuzluk günüm.
Saygılarımla.
İlhan Kemal
grafspee
İlhan Kemal
- aydınlatma amacıyla
- eviyenin kullanımında mutlaka karşıya (banyolardaki aynanın olduğu yere) bakıldığı için. Bunun da iki faydası var: ilki banyodan farklı olarak mutfak eviyesini çok daha uzun süre kullanabiliyoruz; bu yüzden de bir zaman geçirme/oyalanma imkanı. İkincisi ise eviyenin başındakin arka bahçeyi, dolayısı ile çocukların oynadığı alanı göz altında tutabildiği için.
Benim aklıma gelenler bunlar. Bu konuda ciddi eğitim almış (Bizdeki laz müteahhitlerin kolon kiriş eğitiminden değil) birinin görüşleri çok daha faydalı olabilirdi (Farkında olmadığımız çok detay var: Amerika'daki kapı kolları dikeyse çekersiniz, yataysa iterseniz gibisinden)
İlhan Kemal
Sanırım bu ilk sizin başınıza gelmedi.
Zira anlattıklarınız bana çok tanıdık geldi.
:)