NE EKSİK....
Kaybede, kaybede büyüyor insan ve kaybedişlerin sonucu güvensizlikler büyütüyor... Kompleksler, korkular, acımasız inatlar büyütüyor...
Neden kaybedişlerden direk girdim konuya diye düşünebilirsiniz...
Oysa şu anki yaşlarımıza bu sancılı kıvranmalarla geldik.. Yanıldık, yanılttık, hayal kırıklıklarımıza saklandık.. Ruhlarımız üşüyor.. Üşüyor çünkü artık beklentilerimiz, insanlara dair bedensel.. Haz arayışlarında duygusuz tacirlere dönüştük.. Öksüz bıraktık içinde güzellikler barındıran ruhlarımızı..
İşte tam da bu sebeple güvensiz dolu insanlar aldı herbirimizin yerlerini..
En basiti sabah işe gitmek için evlerimizden çıktığımızda, tanımadığımız birine gülümseyip günaydın demek dahi, şüpheyle dolu bir bakış sebebi artık..
Yada karşıdan gelen bir komşumuzla muhabbet etmemek adına, yolumuzu değiştirmek.. ( oof çekemem şimdi demek ).. Yabani yalnızlığımıza sığınmak..
Veya oldu ki denk geldik.. Üstün körü samimiyetten uzak bir tebessümle soru, cevap, ayaküstü zorlama sohbetler yarattık..
Eskiden daha başkaydı hayat.. Evet yine zordu hayat.. Şimdilerden daha kıttı yaşamak..
Oysa şu an daha akıllıyız.. Daha bol alternatifiyiz.. Ve herşeyden önce büyüdük.. Eskiye göre kıyaslama imkanına sahibiz.. Daha teknolojiğiz, daha güçlüyüz, seçimler yapabiliyor.. Seçimlerimizin arkasında durabiliyoruz.. Ve şimdi daha özgür insanlarız..
Peki bunca ilerleme kaydetmişken, bunca taktire şayan adımlar atmışken bizler.. Ruhlarımızda hissettiğimiz bu noksanlık, bu yokluk hissi nedir öyleyse..?
Ülkemiz için en iyisini istiyor..!
Çocuklarımız için en iyisini istiyor..!
Gelecek için en iyisini istiyor...!
Ya kendimiz için bu isteklerin neresinde duruyoruz..?
Ve niçin bize dair şeyleri öteliyoruz..?
İnsanlardan çok çabuk bıkışlarımız, alıp başımızı gitmeleri istemelerimiz, alkole düşkünlüğümüz, kedere bağımlılığımız, boşluğa düşmemek için aşk sevgi diyerek birilerine yapışmamız.. Fakat asla istikrarlı olmayışımız sebebiyle çabuk sıkılmamız.. Yalnızlığı kabul edip lakin deli gibi de ondan korkmamız nedendir?
İşte bu dönüştüğümüz evrim geçirmiş ruhlarımızla gelecek nesillere hem örnek hemde onları yetiştiren biz insanlarız..
Biz güvensiz, umutsuz, hoşgörüsüz, ruhlar bütünlüğüyken neslimizin de nasıl olacağı düşündürüyor maalesef..
Sevgi demek isterdim.. (Herşeyin başı sevgidir ) diye büyük bilineni söylemek isterdim.. Fakat buda belki biz büyük insan ırkının birbirine söylediği ve duymak istediği en büyük yalandır kimbilir..
Aslında sevmek üzerine çokta konuşmamak gerek.. Çünkü bu denli gelişi güzel, bu kadar hoyrat davrandığımız bir duygudan , sürekli medet umup.. Tekrar çıkarcılığımıza dönmek ... Hatta evlerimizin içinde veya birlikteliklerimizde dahi sevgi’yi sömürücü olmak.. Dile getirip bunu nasıl gösterip paylaşacağını bilememek.. Sonrada kalkıp sevgi her şeyin başıdır demek.. Sevgi’nin adını karalamak olur..
Konuyu toparlamak gerekirse evet büyüdük, geliştik, değiştik..
Madem öyle neden hala eskiyi yadedip içimizi sızlatan kıskanç bir özlem duyuyoruz o halde..?
Biz yolunu şaşırmış, herşeyi bilen vakur dolu insancıklar.. İçimizi yokladığımız zaman sorun bakalım ruhlarınıza ne eksik..?
YORUMLAR
Hep denir ya
Sevgi komşu ailenin kızı
Hürriyet Bursa'da bir semt
Vefa bir İstanbul semti ya da bozacısı
E haliyle bozacının şahidi de şıracı oluyor sanırım
Diğer yandan teknoloji ve konfor harika da
İleri aşama da da başlıyor Alice kendini harikalar diyarında zannetmeye
O masalsı atmosfer yanıltıcı oluyor kanımca
Bir de teknoloji geliştikçe, maddi uygarlık inceldikçe ahlak yozlaşıyor çözülüyor
Konfor giderek kronik bir hastalık membaı
Sahicilik, samimiyet yerini sahnelemeye bırakıyor
Sanal olan sanılıyor, gerçek olan kesmiyor
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza selam olsun...
degaje8
Tebrik ve teşekkür ediyorum insanlık adına.
Evet, apaçık bencil olduk. Bunu bir yana bırakalım, umursamaz olduk başkalarını.
Öyle bencil olduk ki; yüzlerce ölüm haberlerinin ardından, ''yüreklerimiz dağlandı'', bir-iki gün ''sınırsız yas'' tuttuk. Güya...
Gözyaşlarımız ne kadar da çabuk kurudu, ne kadar da çabuk teselli bulduk, onca yasa ve gözyaşına rağmen. Hepsi yalandı, iş olsun, adet yerini bulsun, topluma kıyak olsun, aferin desinler, diye yaptık.(analar, babalar, kardeşler akrabalar hariç).
Ramazanda yoksula eşe dosta davetlerin ardıarkası kesilmezken, bayram bitti, ne yoksulu ne garibi düşünenm var. Yıl, sadece bir aydan mı ibaret merhamet ev sadakatı göstermek için?
Fakiri, 12 ay fakirdir. Din, iman, ibadet, sevgi, şefkat yılın 365 günü aralıksız her saniye farz değil midir? 78 milyon insanımızın kaçı, akibeti belli olmayan, vatansız sürgündeki mültecilere yardım eli uzatıyor gönüllü?
Bizim başımıza gelmez mi, bir bir anda yoksul duruma düşemez miyiz?
Gelir gelir, padişahında başına gelir, uşağının da.
Güzellikleri muhtaç olana sunmak, ibadetlerin en güzeli ve en anlamlısıdır. (sosyo-felfesi İslam fıkhı).
Mevla'dır heşeyi ve tüm güzellikleri veren. Demek ki; vermek, kutludur ve kutsaldır.
Dini ibadeti sırf kendimiz için yaparız, iyi insan olalım diye. Çekinmeden, tereddüt etmeden, varolanımızdan, muhtaç olana verelim diye.
Yaratılışımızın tek anlamıdır bu. Tanrı'nın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Tüm güzellikleri vererek yücelmeyi yeğlemiştir bu nedenle. (Ömer Hayyam'ın filozofik yaratılış saptamı)
Güzellikleri vermekten kaçındığımız derecede, yaptığımız ibadetler, değerini ve anlamını yitirir.
Tanrının bizden tek bir talebi vardır bu mantığa göre:
Varken, yücelmemizi, iyiyken daha iyi olmamızı, çok iyiyken, mükemmel olmamızı ister, mükemmel olduğumuzda da, işimiz tamam demektir. Çünkü artık, gereğinden fazla mal mülk gözümüzde değildir. İşte o zaman, Tanrı her an bizdedir, biz de her an Tanrı'dayızdır. Cenneti ve cehennemi kafaya takmamızı gerektiren hiçbir şey kalmamıştır artık.
Bu işin iman tarafı.
Sosyal açıdan bakarsak;
-Bir başkalarına iyi ve hoş görünmek için gururla,
-Bakın bakın nelerim var düşüncesiyle kibirle,
-Onun var da benim neden yok fikriyle kıskançlıkla
-Nasıl olsa benim var, başkasından bana neme-lazımlığıyla
-Gözlerimizin sadece güçlüye, ünlüye ve varlıklıya açık vurdumduymazlığıyla
-Para sahiplerinin işletmelerinden koşa koşa peh desinler diye mal sahibi olma oburluğuyla
-Mazlumu yüzüstü bırakmanın merhametsizliğiyle
-Düşküne ve onu görsek bile el uzatmamanın vicdansızlığıyla
-İdarecilerimizi yanlış seçmenin akılsızlığıyla
-Yalan yanlış cehaletle kendi dünyamızı tersine döndürme aptallığıyla
-İlim bilimi yeğlemek yerine sırf dinden, dindarlıktan umut beklemenin softalığıyla
ve
kaderimizi kendi elimize almak yerine, ermişlere, hacı hocalara, ona buna
teslim etmenin hünersizliğiyle
sosyal yaşamımız huzursuz, hoşnutsuz, cehennemsi yaşanır bir hale getirip
dünyamızı karartarak,
ahret hayatımızı da aynı oranda şimdiden kör ederek...
uzun boylu gideceğiz kabire, tepeüstü de mahşere.
..
Ha geldik dünyaya ha gelmedik,
ha yaşadık ha yaşamadık
ne farkeder ki?
.........................
Esenlik dileklerimle saygı ve selamlarımı iletiyorum.
degaje8
büyüdük ve eksildik.
sevdikçe hırpalandık.
sığındıkça sevgiye örselendik.
itiş kakış gönülsüz nameler tüketiyoruz tüketildiğimizi fark etmeden.
muzdarip olduğumuz mu ihmal ettiğimiz insanlığımız mı...
selam vermeye dahi tenezzül etmeyen ne çok insan yürek kıpraştıkça vara yoğa öfkeli.
unuttuk çok şeyi unutuldukça yaraladık birbirimizi.
pek çok kişinin duygusuna tercüman olmuşsunuz.
yine de ümit var mı halen diye beklemek mi köşemize çekilmek mi?
olmalı umutlar olmalı bir çıkış noktası.
yüreğinize sağlık.
selam ve saygılarımla...