İnsan Sevmeye-görsün İster KUŞ isterse TAŞ...
Kapı Eşiğindeyim, Benzersiz Hikâyemin
İçimde ölme diye azat ettim can kuşum
Karar verip bir an da saldım bendeki sen’i
***
Hikâyemin özeti:
Bir kuşum vardı adı Filip
Bilenler bilir,
Müstesna-ydi bende yeri...
İnsan sevmeye görsün
İster kuş isterse taş…
İstanbul değil midir?
Sultanahmet Kabataş,
Özü görmezsen, körsün...
*
Kuşum, papağan familyasından;
Ona Filip dedim, nereden icap ettiyse…
Mutluluğundan mes’uldüm
Rahat hissedeceği bir ortam hazırladım
Doğasına uygun, elimden geldiğince
Taşların, kayaların, akarsuların-göllerin,
Kocaman ağaçların bulunduğu bir mekân…
Zannedilmesin olmaz, olur-olur!
Gönül isterse olur…
Filip için hazırladığım ortama ilâveten;
Bir de evi vardı kendine mahsus
İsmi her ne kadar kafes olsa da, kafes değildi
Kapısı her dâim açık duran;
Beslenme ve uyumak için
Hizmetine sunulan bir ev;
Ev içinde ev…
Paşa Filip, neşe saçar
Dilediği gibi uçar
Doğal ortam havasında,
Konar gezer daldan dala
Açıktı tüm kapı baca
Yoktu hiçbir kısıtlama
Aylar yıllar mutlu geçer
(...)
Bir hadise, verir acı!
Bırakarak taht-ı tacı
Yollara düşmeyi seçer
O, kafes kuşu değildi
Karakteristik özellikleri emsallerinden farklıydı
Onu, benim kadar kimse anlayamazdı…
Tenkit edilirdi duruşu/tavrı, kimilerince
Oysa hiç de hak etmezdi bunu.
Anlaşırdık ortak dilimizle
Bilirdim her hâlini,
Aklıma gelmezdi ayrılık
Ne var ki;
Her şey fâni gelen gider mutlaka
Hayat, bulacaksa bir gün nihayet,
Toplansa sende her bir mahiyet
Ufukta ayrılık görünüyorsa;
Mutlaka bir sebep tecelli eder…
*
İnsanın farklı hâlleri vardır
An gelir, ruhunuz akar ummanına
Koparsınız adeta, cisminizden!
İşte öyle bir hâl içinde otururken masa başında;
Filip, ardı ardına üç kez tepemde dolanıp
Kafesine konduğunu fark etmiştim hayal meyal;
Düşen sesler ve bıraktığı silik görüntülerden
Fakat uzaklardaydım, çok uzaklarda!
İşin mahiyetini çözememiştim, o an…
Son kez yanımdan geçip,
Balkon kapısından dışarıya uçuşu;
Öyle bir iz düşümü bıraktı ki ruhumda…
(…)
Fırlayıp çıktım peşinden, telâş içinde!
Karşı apartmanın çatısından bakıyor bana
Öyle bir bakıyor ki;
Dönüşü olmayan elveda bakışı…
Ne zor…
Donar kalırsın hiçbir şey gelmez elinden
Yaşayarak öğrenirsin neymiş çaresizlik!
Anlarsın neymiş, azap değirmeninde öğütülmek
Yok ki kanadın, uçasın…
Uzaktan uzağa konuştuk suskunluğumuzda
Gözlerime çakıldı kelimeler!
Söküp diziyorum yan yana, sözcükleri
Kuruldukça cümleler,
Kurşun gibi iniyor yüreğime her biri,
Diyor ki;
Beni anlamadın!
Yem istedim, duymadın!
Yanımdayken uzaklardaydın!
İstemezdim gitmek;
Mecburiyettendi, gidişim!
Şimdi ise;
Ruhuma uyumlu bir âlem, gördüğüm
Maviler cezp etti, dönmek zor geliyor
Artık daraltır beni sınırlar, sığamam...
Kanatlarıma pranga,
Uçma arzuma gem vuramam…
Daha neler- neler söyledi
Serdi resmi önüme boydan boya
Dönemeyeceğini haykırdı yüzüme!
Üzgün fakat kararlı…
Haklıydı…
Onu çok sevmeme rağmen
Gereken ihtimamı gösteremedim…
Gitti…
Kolay gitmedi, zor anlar yaşadı, biliyorum.
Konduğu çatıda,
Uzun süre bekledi, hareketsiz,
Baktı… Baktı…
Vefasızlık sayma gidişimi” diyordu…
Üç kez hamle yaptı, vazgeçti
Gitmek mi zor kalmak mı??
Verdi son kararını
Uçup gitti tepelerin ardına
Bakakaldım ardından kırık dökük!
Kifayetsizliğimde boğuldum...
Boğuldukça boğuldum!
Yoktu artık Filip
Yoktu…
Bir fırtına koptu ki o gece, sormayın!
Ağaçlar devrildi, çatılar uçtu, görülmemiş bir afat!
Kırılgandı Filip, ürkekti de biraz, irkilirdi gürültülü seslerden
Ve ben yoktum yanında
Yapayalnızdı karanlıklarda
Dedik ya bu bir afat;
Şimşek, yıldırım, yağmur, rüzgâr toplanmış hepsi
En şiddetli hâlleriyle güç sergiliyorlardı adeta
Oy!!!
Ne hâldesin Filip!!
Büzülüp iki büklüm cam dibinde;
Ağladım sabaha dek, çaresizliğime
Yankılandı çığlığım, içimin boşluğunda…
Ah! Filip…
Adın kuruldu dilime,
Vurdu dakika başı Filip! Filip! Filip!
Fakat heyhat!
Cesarette sınır tanımayan ben,
Seni bulmayı göze alamadım!
Çıkıp yağmurda ıslanmadım!
Düşmedim yollara yalın-ayak
Gözlerimle yırtarak karanlığı;
Arayamadım seni dağ-bayır!
Yazık…
Ağladım sadece, ağladım gizli-gizli, günlerce,
Hepsi bu kadar, buydu yapabildiğim
Buydu yaptığım tek şey…
Anlayamazlar, anlatamazsınız!
Derler ki;
“Değer mi gözyaşlarına; kuşun soyu mu tükenmiş”
Anlamazlar…
Bulamayacağımı bile-bile
Sordum soruşturdum, çaktırmadan
Aradı gözlerim her yerde…
…
Aylardan sonra,
Bir kuş gördüm, tıpatıp Filip
Budur” dedim, yaklaştım, umutla-heyecanla
Yağmur seli gözlerim seyretti kana-kana..
Sen misin Filip! Sen misin??
Gördüğü ilgiden memnun, fakat tepkisiz…
Anladım, Filip değildi.
Kim bilir, belki de Filip’ti de,
O artık eski Filip değildi
Sustum…
Gözlerim devraldı vazifeyi
Veda etti Filip’le konuşur gibi; baktı dolu-dolu
Yolun açık olsun" dedi
Deşildi gözlerime çöken bulutlar, sel olup taştı…
Sus dedim yüreğime, sus! Filip sende yaşıyor”
Dedim demesine de, bir korku düştü yüreğime
Ya ölürse?
İşte bu yüzden, kapı eşiğindeyim;
Bendeki Filip’i de
Selametlemek niyetindeyim,
Ölmesin içimde diye…
“Ya bendeki sen giderse" diyordum ya,
Şimdi ellerimle salacağım, seni
Hadi git güle-güle
Git Filip git, tüm izleri sil de git
Hadi vur kanadını, maviliklere
Kalma karanlıkta
Ölmeden içimde, git bir an evvel
Yolun açık olsun git güle- güle…
6 NİSAN 2015 /Metanet Yazıcı
***
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.