- 471 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Tapınma
Tapınma
“Ben sizin taptıklarınıza tapmam!”
Tapınma: Tutku ile sevmek, bağlanmak!
Tapınmanın kişisel bir eylem olduğu ve kişinin kendi özgür tercihine göreceli olduğu söylenebilir! O halde kimse, kimsenin taptığına tapmak zorunda olamaz! İnanç ve din de kişinin kendi özgür tercihidir! Neye, nasıl inanacağına da kişi kendisi karar verir!
Kişi özgür iradesiyle inandığı bir şeye bağlanabilir ama başkasını bağlama konusunda yetki sahibi değildir! Teklif başka, zorlama ve tehdit başkadır!
Tapınılan, inanılan bir “İlah” veya kişiye izafi bir değer olabilir! İlah, para, mal, menfaat ya da put olabilir! Her ne olur ise olsun bu eylem kişiseldir! Kimse, kendi tapındığına başkasının da tapınmasını zorla sağlayamaz!
“Ben sizin taptıklarınıza tapmam!” buradaki incelik, kişinin bağlanacağı şeyi bizzat kendisinin belirlemesi ya da her hangi bir belirleme yapmaması! Yani biri kendi tapındığını zirveye oturtup, başkalarını mecbur ya da hakir göremez!
Toplumsal alanda sıkıntıların kaynağı, kişiye izafi olan tapınma ya da bağlanmanın toplumda herkesi bağlayacak şekilde dayatılması! Bu dayatmalar eski dönemlerde ilahlar üzerinden yapılmış! İnanç ve din alanında baskın olan görüş ve ideolojiler, diğerlerini zorla kendi inanç ve kabullerine doğru mecburi bir istikamet gibi çekmiş veya çekmeye çalışmış! Bunun yansıması da bitmek tükenmek bilmeyen savaşlar ve mücadeleler olmuş!
Tapınmak yani bağlanmak konusunda zorlama nasıl oluyor?
Başlangıçta fikir ve tavsiye olarak yeşeren bağlılığa kaynak olan inanç veya ideoloji, egemen olunca diğer inanç ve ideolojilerin alanını tamamen kapatmaya çalışıyor! Bu bir mücadele ve savaşı da başlatıyor! Kişiye özel olan bağlılık, toplumsal alanda bir baskınlık ve egemenlik kurma aracı haline geliyor! Bağlılık veya bağımlılık oluşturan her ne ise “İlah”, para, mal, ideoloji, önder, kişi, vatan, ırk, menfaat gibi şeyler etrafında kümelenmeler oluşuyor! Bu kümeler bağlı oldukları şey için çatışma ve savaşa tutuşuyor! Bu din olabileceği gibi menfaat ve menfaat araçları da olabilir! Bu araçlar, menfaat sağlamak için kullanılabilir! Mesela herhangi bir ideoloji bu maksatla kullanılabilir! Başta “Ben sizin taptıklarınıza tapmam!” demenin faydası da şu; herkes, kendi tapındığına sadece kendini veya kendine ait olanı sunabilir! Kendi tapındığına başkalarını sunmak isteği, zaten mücadele ve kavga nedeni! Kendi taptığı şeye sadece kendi varlığını armağan etme prensibi, kendi taptığına başkalarını armağan etme isteğine yenilince sunaklara kurban, başkalarından seçilmek durumunda! Sonuç; savaş ve yenilenlerin köle ve kurban konumunda olması! Geçmiş dönemlerde “Ganimet toplumları”, başkalarının savaşla canını, ganimetle malını, cariyelik müessesesiyle namusunu, almayı kendilerine “Hak” görmüş! Bunun cazip tarafı; çalışmadan, emek sarf etmeden mal ve hizmete, ganimet yoluyla zorla el koymak! Kötü tarafı ise uzun vadede bitmek tükenmek bilmeyen “Kin ve nefret” nesiller boyunca devam eden mücadele ve savaşlar, düşmanlıklar! “Ben sizin taptıklarınıza tapmam!” diyen ise tamamen bu süreci reddeder! Yani onların taptıkları ideal uğruna yaptıkları haksızlıkları, kendisi başkasına yapmaz! Kendine yapılmasını istemediğini, başkasına yapmaz! Başkasının da kendisini ilahlarına veya taptıklarına kurban etmesine izin vermez, yol açmaz!
Son tahlilde; kişi kendine yapılmasını hoş görmediğini başkasına yapmamalı! Yapar ise evrensel ilahi adalet, yaptığını mutlaka geri alır, kusturur! “Ben sizin taptıklarınıza tapmam!” diyen, özetle başkalarının tapındığına kendini kurban etmez! Bu her ne olur ise olsun; “İlah”, para, mal, kişi, önder, din, ideoloji veya nüfuz, şan-şöhret olabilir! Bunlar için ne kendini ne de başkalarını feda etmez! Böyle bir anlayışı bu söz ile reddeder! Ayrıntıları herkes kendince çıkarabilir!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Aslında çok müşkül bir mesele bu...
Bu müşkülün somutlanması bağlamında günümüz Türkiye'si pilot bölge...
Bir taraf, karşı tarafı 'biat etmek' ile suçluyor...
Tam da bu noktada suçlamasının gerçekliğinin olup olmadığını düşünmeden...
Çünkü sistem dediğimiz muazzam yapı, suçlayanı da, suçlananı da aşan bir işleyişe sahip...
Fakat insanlara yöneltilen illüzyonlar o kadar gerçekçi ki, fertler ''uykuda yürüyen' olduklarının farkına varamıyorlar...
Çok çok az insan bu müşkül karşısında bir bilgelikle davranabiliyor...
Ancak can sıktığının, mide bulandırdığının, soytarı olduğunun, en insancıl biçimiyle sevimli bir palyaço gibi göründüğünün farkında olmadan, yeldeğirmenlerine karşı hücum etmenin transıyla kaldıklarının farkında değiller...
Bunların bir de kocamış olanları yok mu...
Askerde subay döven köylü zavallılığı ile bir şey anlattıklarını sanıyorlar...
Ulan kim öper Yalova kaymakamını!...
Velhasılı üstadım, yarım hekim candan, yarım hoca imandan eder demişler...
Selam ve saygılarımla.
Ahmet Bektaş
"Çok çok az insan bu müşkül karşısında bir bilgelikle davranabiliyor..." Demişsiniz. Evet işte önemli olan bilgelik, arif olmak!
"Yarım hekim candan, yarım hoca imandan eder demişler..."
Aslında yarım hekime baş vuranla yarım hocadan iman uman arasında pek de fark yok! Yani imanını tam hocaya teslim de bir nevi taklit olacak! Kişi bizzat kendisi kanaatini oluşturmak için gayret etse evren yeterli olacak uygun kanaati ve isabetli kanaati için ! Yarım hocalardan iman ummak yerine ya da tam hocaların iman kurtaracağını sanmak yerine kişi kendisi gayret edip evreni ya da evrendekileri okusa az da olsa okudukları yolunu bulur yeter ki başkalarının taptığına tapmasın. Saygı ve selam ile.