...UNLU, SULU YUMURTA...
....Çocukluğuma bir gezi düzenleyince anılarımda; hep gözümün önüne, yer yer kelleşmeye başlamış, el dokuması bir halı geliyor. Rengi solmuştu ipliklerinin. Sanırım yoktu başka halımız. Alma imkanımız da. Yoktu tabii. Çocuk aklım ermezdi bunlara ama, sonra sonra anlamaya başladım.
....Okula giderken de; kızıyordum hatta anneme, babama. Arkadaşlarımın kıyafetleri de, okul malzemeleri de hep benimkinden güzel olurdu. Harçlığım da hep onlardan azdı. Anlamadığım çok şey daha vardı aslında. Babam çalışıyordu. Yani para kazanıyordu. Niye aynı olamıyordum onlarla?
....En çokta anneme şaşıyordum. Hiç yeni bir şeyler almıyordu üstüne başına. Ama hala bize gülümsüyor, hala genç kızlığındaki, çocukluğundaki komik olayları anlatabiliyordu. Elimizden tutup sabırla, ihtiyacımız olan neyse en ucuzunu bulmak için dolaşıyordu. Hele kardeşim annemi bazen çıkmaza sokuyordu. Bir ayakkabıyı bir ay bile giyemiyordu. En iyisi bile olsa bir bakıyorduk ki parçalanmış. Yine de kızdığını hatırlamıyorum annemin. Yine sabırla ayakkabı alma yolunu tutuyordu.
....Bir de; annem ender olarak köfte veya et pişirdiğinde, nedense hep mutfakta yediğini söylerdi. Biz de yalanbilmez çocuk kalbimizle inanırdık. Ama şimdi anlıyorum. Yani birçok yalan türü olduğunu öğrendim artık. Annem de, anne yüreğinin fedakarlığına uyup yalan söylemişti o zamanlar bize. Kardeşim ve ben daha çok yiyelim diye, her zaman yeme şansına sahip olmadıklarımızı.
....Sonra babam Arabistan’a gitti çalışmak için. Orada oluşu zordu ama, annem bunu da göğüsledi. İki küçük çocukla evde yalnız gecelerden hiç korkmadan. Eee babam orda çok para kazanıyordu. Ama neden hala biz her istediğimizi alamıyorduk ki ? Seneler sonra annem bir arkadaşına anlatırken duydum. Meğer o zamanlar yumurtayı un ve suyla çoğaltıyormuş bize verirken. Ama tadı çok güzeldi yaa. Hala yumurtalar o tadda olamıyor benim için. Eee bir yumurta un ve suyla üç yumurtaya çıkıyordu ama yanında anne sevgisi vardı sonsuzca bize sunulan...
....Tek gayesi vardı annemin; kiradan kurtulabilmek. Bir evimiz olsun istiyordu. Bu başvurduğu hilelerde hep o yüzdendi. Aldı da sonunda o çok istediği evi. Tabii yine onun azmiyle oldu evimiz. Azla çok şeyler başarma işini öyle iyi biliyordu ki. Yani biliyormuş. Ancak şimdi anlıyorum.
....Kıt kanatlarla geçen bir çocukluk gözümün önüne seriliyor anılara yaptığım yolculukta. Ama öyle güzelmiş ki. İlk oyuncağım; annemin yatak, yorgan ve yastık diktiği, plastik bir bebekti. Senelerce onu uyuttum, yatırdım, üstünü örttüm, oynadım durdum. O bebeği bile özlüyorum. Benimdi ve çok değerliydi. Şimdi benim çocuklarım; bilgisayarda araba yarıştırıyor, canavar öldürüyor. Malesef onlar özlemeyecek çocukluklarını. Çünkü verilenlere rağmen doymuyorlar. Her gün yeni bir şey çıkıyor. Bu sefer de onu istiyorlar. Benim plastik bebeğim kadar bilmiyorlar ellerindekinin değerini. Ben unlu, sulu yumurtanın tadını özlerken, onların özleyecek bir şeyleri olacak mı acaba ? ...
ASLI DEMİREL...
YORUMLAR
Ah o numaralar..Klasik anne numaraları..
Okul öncesi hep beli lastikli pantolon giyerdim..Kemer takılabilen türden bir pantolonum olmamıştı, babamın eskiyen pantolonlarından dikerdi annem..İlkokula başlayınca önlüğümü pantolonun üstüne dökerdim , ama yine de anlaşılıyordu beli lastikli pantolon olduğu..Üzüldüğümü gören annem sonunda normal cepleri olan bir pantolon dikti bana..hergün ütülüyordu, ütü izi normal görünmesini sağlıyordu..
Ama hala önlüğümle gizliyordum,beli hala lastikliydi,..
Çocukluğuma gittim yazınızda..
Kutladım saygımla..