- 768 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gökkuşağı Roman sayfa 136-140
Okul yıllarından beri yakınında bulunan hiçbir genç kıza yakın ilgi duymamış, o her an yüreğini yakacak birini arar gibi bekliyor, tüm gücünü işine veriyordu. Duygusal ve içli bir yapısı vardı. Babasını beş yıl önce bir trafik kazasında kaybedince çok üzülmüş, tüm sevgisini ve geleceğini annesine yöneltmişti. İki ablası, iş hayatına atıldıktan sonra evlenerek kendilerine yeni birer yuva kurduklarında, ana oğul birbirlerine daha sıkı bağlanmışlardı. Annesinin bir dediğini iki etmiyor, onu incitmemek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Annesi tam bir Anadolu kadını, lafını bilen, açık sözlü ve ileri görüşlü birisiydi. Belki de Turgay’ı annesinin bu özellikleri çok daha fazla etkiliyordu. Az önce annesinin sözlerine hak vermiyor değildi, ama sanki uzun yıllardır beklediği o yüz, hastanede karşısına çıkmıştı. Günlerdir aklından gitmeyen Doktor, ona bir kez olsun bakmamış, o da bir hayli üzüntü içinde odasına kapanarak duygularıyla baş başa kalmıştı. Annesi oğlundaki bu değişimi daha ilk günden fark etmiş, gelişmeleri merakla izleme başlamıştı. Ancak sonunda dayanamayıp yakışıklı oğluna bir kez bile bakmayan Doktora çıkışmaya karar vermişti.
Hastaneden ayrılma zamanı geldiğinde Doktor yanlarına gelerek:
---Geçmiş olsun efendim, oldukça iyi durumdasınız, tedavinizin devamını evde yapabilirsiniz. Ben gerekli ilaçları buraya yazdım.
Hafize Hanım, oğlunun Doktora olan ilgisine ve Doktorun ilgisizliğine çıkışma anının geldiğine karar vermişti.
---Doktorluğunuz kadar birde yüzünüz gülseydi bari, geldiğimizden beri bir kere gülümsediğinizi görmedim Doktor.
Bu sözler üzerine oda da buz gibi bir hava esti. Kalemi cebine koyan Sevgi Doktor kendisine sitemle söylenen bu sözlerin sahibi Hafize Hanıma dönerek üzgün bir ifade ile baktı. Kadın haklıydı, uzun zamandır yüzü gülmeyi unutmuş, yanakları biraz da solmuştu. Mahcubiyetin verdiği üzüntü içinde başını kaldırarak Hafize Hanımın yanında duran, belki de on beş yirmi kere karşılaştığı Avukat Turgay’a baktığında, onu ilk kez görüyorum sanmıştı. Kendisine büyük bir ilgi ve hayranlıkla bakan siyah gözlerle karşılaştığı an, bu gözlerin içinde kendisini kayboluyorum sandı. Her yanını bir ateş dalgası sararken, nefesinin tutulduğunu hissetti. Kim di bu adam? Daha önce görmüş müydüm diye, düşündü bir süre. Bakışmanın verdiği sımsıcak duyguların arasında Hafize Hanımın sesiyle kendine geldi.
---Hadi oğlum, zaman kaybetmeyelim.
Ana oğul kapıdan çıkıp giderken Sevgi olduğu yerde kalmış, bir an ne yapacağını nereye gideceğini bilememişti. Kendisine böylesi bir hayranlıkla ve içtenlikle bakan birini daha önce hiç görmemişti. Meslek hayatında kendisine ilgi duyan, hatta evlenmek isteyen pek çok arkadaşı olmuş, fakat kendisini etkileyen böylesi derin bakışlarla daha önce hiç karşılaşmamıştı. Uzaktan kendine seslenen bir hemşirenin sesiyle irkildi ve kendine geldi. ‘’Sana ne oluyor kızım, sana ne elin adamından’’ diyerek işine döndü.
Bu gün karşılaştığı Hafize Hanımın söyledikleri kafasını kurcalarken son zamanlarda yüzündeki karamsarlığın farkındaydı. Pek çok arkadaşını istemeden kırmış, onlardan uzaklaşmıştı. Yaşadığı ve tüm yaşamını etkileyen derin olayların etkisinden kurtulamadığını biliyordu. Ama bir hastasının, yüzüne açık açık bu durumu ifade etmesi yüreğini incitmişti. Tedavisinde en ufak bir aksaklık yapmamasına rağmen o kadın, kendisine neden böyle bir şey söylemişti. Doğru dürüst yemek bile yemeden uzandığı yerde yaşadıklarını düşünürken kısık ışığın verdiği gizemli odada o an bu gün kendisine bakan siyah gözleri gördü. Hayal mi görüyorum diyerek yattığı yerden doğruldu, şöyle bir elini yüzünü oğuşturdu. Durup dururken bu adamı hatırlamak, bakışlarını yüreğinde hissetmek, elinde olmayarak heyecanlanmak neyin nesi diye söylendi. Kimdi bu adam, Hafize Hanımın yanında olduğuna göre bir yakınıydı diye düşündü. Bana ne der gibi, içine düştüğü düşüncelerden kurtulmak için ışığı yakarak eline bir dergi alıp okumaya başladı. Bir süre sonra istemeden okumayı bırakıp, bu gün karşılaştığı kişiyi düşünmeye başladığı an, kendine kızarak elindeki dergiyi kızgınlıkla yere fırlattı ve bütün bir günün yorgunluğunun etkisi ile yatağına uzandı.
Aradan birkaç gün geçtiğinde Sevgi Doktor, oh be boşuna kendi kendime kızıp durmuşum, işte geçip gitti ve unutuldu, demek ki bir anlık bir bakışmaydı. Ama bu bakışmanın kendini neden bu kadar etkilendiğine bir anlam verememişti. Gerçek hiçte Sevgi’nin dediği gibi değildi. Avukat Turgay annesinin bütün uyarılarına rağmen genç kadını düşünmekten, uzaktan izlemekten vazgeçmemiş, onunla tekrar konuşmanın hesaplarını yapmakla meşguldü.
Bu bakışmanın sonrasında geçen beşinci günün akşamı, iş çıkışı hastane bahçesine çıkan Sevgi, kendisine ismiyle seslenen bir ses duyduğunda olduğu yerde kaldı. Bu ses, ruhunu okşar gibi huzur dolu bir sesti, bir an etkisinde kalarak dönüp bakamadı. Aynı ses:
---Sevgi Hanım, bir dakika,
Diye tekrarlanan sesi yeniden duyduğunda yavaşça sese doğru yöneldi, işte o an şaşkınlık içinde ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemedi. birkaç gün önce karşılaştığı o siyah gözler büyük bir sevgi ile kendisine bakıyordu. Elinde olmadan o gözlere baktığında, üzerine sıcak sular dökülmüş gibi terlediğini hissetti. Gözlerini o gözlerden alamıyor, sessiz bir halde olduğu yerde duruyordu. Turgay yanına yaklaşıp elini uzattığı zaman ancak kendine gelmişti. Uzanan eli tuttu ve:
---Buyurun Beyefendi, Hafize Hanıma bir şey mi oldu?
Karşısında o derin ve etkileyici bakışlarda başka anlamlar vardı, zeki kız bu bakışların manasını anlamak istemedi.
---Hayır Doktor Hanım, annem gayet sağlıklı, ben sizin için buradayım.
Sevgi ılık bir meltem rüzgarının okşayan esintisi gibi kendisine söylenen bu sözlerin ardından yere düşeceğini sandı. O kadar güçlü ve duygularını kontrol eden biri olmasına rağmen, şu an tarif edemediği bir boşluk içinde kuru bir dal gibi sallandığını hissedince, hemen kendini toparlamaya çalıştı.
---Benim için gelmenizin nedenini anlamadım!
---Sevgi Hanım, vaktiniz varsa sizinle yarım saat bir yerde oturup konuşmak isterim, mümkünse tabii.
Başka biri olsa, o an reddeder, yoluna çeker giderdi. Ama kendisini etkileyen o bakışların verdiği duygusal depremlerin altında kalmış gibi kendisine yöneltilen teklife hayır diyemedi.
---Tamam, ama sadece yarım saat.
Turga’ın yüzünde oluşan mutluluk tablosunu gördüğü an, çok önemli konularla karşılaşacağını anlaması hiçte zor değildi.
Kızılay’da bir kafenin sakin bir köşesinde karşılıklı oturdukları zaman, Sevgi karşısında kendisini süzen, büyük bir hayranlıkla bakan gözleri, yüzü uzun uzun inceledi. Zeytin siyahı güzel gözlerin derinliklerinde, büyük bir sevginin izlerini gördüğü an, elinde olmadan ürperdi. Tertemiz yüz hatları ile bütünleşen kısa kıvırcık siyah saçları, biçimli dudakları ile bu adam, insana güven veren bir kişilik sergiliyordu.
Garsonun getirdiği kahvelerle, daldığı düşüncelerden ayılarak, buraya neden geldiğini bilmek ister gibi:
---Buyurun Beyefendi, konuşmak istediğiniz konu nedir?
Sesi biraz gür ve yüksek tonda çıktığı için Turgay şöyle bir gerildi, ardından sakin olmaya çalışarak:
---Sevgi Hanım, hastanede sizi ilk gördüğüm andan itibaren izlemeye başladım, hakkınızda azda olsa bilgi topladım. Bekar olduğunuzu, hayatınızda kimsenin olmadığını, uzun süredir oldukça sinirli ve asabi davranışlar sergilediğinizi öğrendim. İsmim Turgay, Ankara’da kendi avukatlık büromda çalışıyorum. Hafize Hanım annemdir. Babam beş yıl önce rahmetli oldu, birlikte yaşıyoruz. Ankara’da yaşayan evli, iki ablam var ve Devlet memuru olarak çalışıyorlar. Sizinle ilgilenmemin sebebi, sizi hastanede gördüğüm ilk andan itibaren, sizi düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu nedenle annemin tedavisi sırasında sürekli olarak sizi izledim, bir an bakışlarınızı yakalamak için uğraştım, o son gün ilk kez gözlerinize bakabildim. Annem size karşı bende oluşan bu değişikliği fark etti ve ‘’Aman oğlum sakın bu kıza aşık filan olma, yüzü pek asık bu kızın’’ diyerek beni engellemek istedi. Başaramayacağını biliyordu ve günler geçtikçe size olan ilgimin derin bir aşka dönüştüğünü fark ediyordu. Annem aşka inanan bir kadın, lakin büyük aşkların çilesini zor olduğunu her defasında tekrarlamaktan geri durmadı.
Doktor Hanım, kısaca şunu söylemeliyim, size karşı içimde derin bir aşkın büyümeye başladığını biliniz, sizi daha yakından tanımak istiyorum.
Sevgi duydukları karşısında ne yapacağını bilemiyor, ne cevap vermesi gerektiğini bulamıyordu. Karşısında kendisine aşık bir adam vardı ve ondan bir cevap bekliyordu. Tekrar gözlerine baktığında bu gözlerin verdiği büyük bir huzuru iliklerine kadar hissettiği an kendi kendine verdiği söz aklına geldi. Bir anda ayağa kalkarak:
---Müsaadenizle gitmem gerek, size ancak bu kadar zaman ayırabilirim.
Ardına bile bakmadan koşar adımlarla dışarı çıkmış, Kurtuluş’ta bulunan evine nasıl geldiğini bile anlamamıştı. Evine girdiği an üzerini bile değiştirmeden uzandığı kanepede yaşadıklarını düşündü. Hayır asla aşık olmamalı, kendisine yaklaşan bu insana fırsat vermemeliydi. Söz vermişti kendine, hiç kimseye aşık olmayacak, şayet evlenecekse bu evlilik inandığı, güvendiği, birisi ile olacaktı. Hayatında aşka yer olmayacak, bu duygudan uzak kalacaktı. Kendi kendine söylenmeye başladı’’Nereden karşıma çıktı bu adam, beni etkilemesine engel olmalı, onu görmemeliyim’’ diyerek saatlerce kendini teselli etmekle uğraştı, yinede aklı Turgay’ın bakışlarına takılıp kaldıkça sinirleniyor, ilgisini başka şeylere yönlendiriyordu. Ne olursa olsun o kişiden daha fazla etkilenmeyecek, yüreğinde aşka geçit vermeyecekti.
Ama zaman içinde işlerin hiçte düşündüğü gibi olmadığını, içine düştüğü açmazlardan anlayacaktı. Birkaç gecedir sürekli rüyasında kendisine bakan o siyah gözleri görüyor, onunla beraberken ne kadar huzurlu olduğunu hissediyordu. Elini tutuğu an içine dolan tarifsiz sıcaklıkla ter içinde kalarak uykulardan uyanıyor, ağlayarak:’Hayır Sevgi, hayır, dayan mücadele et, verdiğin sözü hatırla’’ diyerek ağlıyordu.
Turgay, kafede yalnız başına bırakıldığı an büyük bir hayal kırıklığı yaşamanın verdiği duygusal çöküş içinde evine geldiği zaman odasından çıkmamış, akşam yemeğini bile yememişti. Annesi oğlunun içine düştüğü durumu anlıyor, konuşmak istiyor, fakat Turgay içine kapanmış halde, annesiyle bile konuşmuyordu. Sürekli kendi kendine sorular soruyor, Sevgi’nin bir anda büyük bir korku ile kafeden çıkıp gitmesine bir anlam veremiyor, aşkının karşılıksız kalma korkusu onu derin bir hüzün dalgasının içine sürüklediğini hissediyordu. Peki ya Sevgi’nin gözlerinde bir an gördüğü o ışık neydi, yoksa yanılıyor muydu? Bir şeyler yapması gerektiğini düşündü, hayatını alt üst eden bu duruma uzun süre dayanamayacaktı.
Öğlen yemeği için yemek haneye giden Sevgi, kendisine uzanan tabağı alırken kimin verdiğine bile bakmadan, tabağına konan yemekleri alarak boş bir masaya oturdu. O da zor günler geçirmekteydi. İçin için büyük bir mücadele veriyor, aşka karşı direniyordu. İlk gördüğü andan itibaren Turgay’dan fazlası ile etkilendiğini, günlerdir doğru düzgün uyku uyumadığını biliyor, bir süredir ortalarda görülmeyen Turgay’dan kurtuldum diye seviniyor, bir yandan da gözleri onu kapılarda arıyordu. Zor bir ikilemin kıskacında bocalayıp duruyordu. Yemek Masasında bile karşısına oturan kişinin kim olduğunu görecek halde değildi. Ne yediği belli, ne yemediği, kaşık yemeğin içinde ağır bir balerin hareketi ile dolaşıp duruyordu.
---Afiyet olsun,
---Teşekkür ederim, size de.
Bu sözlerle cevap verdiği an, bu sesin sahibini düşündüğünde kasılıp kaldı. Karşısındaki kişinin yüzüne bile bakmaya cesareti yoktu. ‘’Allah’ım’’ dedi içinden, ‘’Turgay şu an karşımda, ne yapmalıyım, nasıl kurtulmalıyım? Dayanacak gücüm azaldı, onu düşünmekten yoruldum. Verdiğim sözü tutamayacağım, bana yardım et Tanrım!’’
Turgay kendisine bakmayan Sevgi’yi incitmek istemiyordu.
---Sizi üzecek bir şey yaptığımı sanmıyorum Sevgi hanım, şayet rahatsız ettiysem kalkabilirim.
Sevgi, her zamanki gibi sustu, içinden ‘’Kalkma, kal orada’’ derken, aşka dair verdiği söz her an aklında ve büyük bir korkunun etkisi altında duyguları ile boğuşuyordu. Bu kez kalbinin sesine kulak verecekti.
---Oturabilirsiniz Turgay Bey, hoş geldiniz.
Turgay bu sözün bile çok şey ifade ettiğini anlayacak bilgi ve beceriye sahipti. Sevginin gözlerinde bir sevgi tomurcuğu sezmişti ama şu an Sevgi hala yüzüne bile bir kere bakmamıştı. ‘’Ne vardı bu kızda’’ diye düşündü, bilmediği birşeylerin etkisi altında kaldığı belliydi ama ne?
Sevgi yemeğini tamamlamadan ve karşısında duran Turgay’a hiçbir şey söylemeden masadan kalkıp gittiği an, genç adam yemek masasında oldukça üzgün bir halde duyguları ile baş başa kalmıştı.
Turgay bir yanda büyük bir tutkuyla bağlandığı Sevgi’nin anlaşılmaz davranışlarını çözmekle uğraşırken, diğer yanda annesinin bu konudaki itirazları ile mücadele içindeydi. Nedense Hafize Hanım Sevgi’yi sevemediği için, geleceği çok parlak olan yakışıklı oğluna karşı soğuk duran bu kızı istemiyordu. Turgay belki de ömründe annesine ilk kez karşı geliyor, kendi bildiği yolda ilerlemek istiyordu.
Sevgi, yemekhanede kendisini ziyarete gelen Turgay’a çok büyük ayıp ettiğini biliyor, belki bu şekilde ondan kurtulurum diyordu. Fakat geceler boyu yalnız kaldığı evinde Turgay’ı düşünmeden edemiyor, ‘’Ne olur bir daha gelmesin, dayanamıyorum’’ dedikçe, bir yandan da her an onu görmek istiyor, bakışlarında gördüğü güven ve huzuru yaşamak istiyordu.
Bir hafta sonrasıydı, Doktorlar odasının telefonu çaldığında, telefonu açan bir arkadaşı Sevgi’ye seslenerek telefona bakmasını istedi. Telefonda ki kişi Turgay’dı ve kendisi ile son bir kez konuşmak istediğini söylüyordu. Sevgi konuşmakta bile zorlandığı anlardan birinde ne cevap vereceğini düşünürken Turgay ona’’Yarın hafta sonu, sizi sabah onda evden alacağım deyip telefonu kapattı. Sevgi, böylesi emrivakileri sevmezdi ama ilk defa bir emrivakiye kızamamıştı. Garip bir ruh haliyle, ruhunu saran gelgitlerle işine döndü.
Turgay saat onda Sevgi’nin bulunduğu apartmanın önüne gelmiş bekliyordu. Bilerek yukarı çıkmamış, Sevgi’nin kendisini görüp aşağı inmesini istemişti. Ona göre gelmek isteyen, beraber olacağı kişiyi beklerdi. Tahmininde yanılmamış, Sevgi içinden çıkmadığı karmaşık duygular içinde yine de hazırlanmış, Turgay’ın gelmesini beklemişti, görünce de ruhunu saran bir heyecan dalgasıyla aşağı inmeye başladı. İçinden ‘’Bu gün bir şeyler olacak’’ diyordu.
Turgay arabasını Ankara dışına yöneltince bu ana kadar hiç konuşmayan ikiliden Sevgi dayanamadı ve:
---Nereye gidiyoruz Turgay Bey, Ankara dışına çıktık?
Turgay bu soruya karşılık vermedi, düşünceli bir hali vardı. Bu durumda Sevgi bir süre sonra nelerin yaşanabileceğini anlamak ister gibi karşısındaki kişinin yüzüne baktı, karşısında şu ana kadar görmediği ciddiyette birisi vardı ve o da susmayı tercih etti.
Mevsim ilkbahar, hava kısmen kapalıydı. Turgay arabasını Ankara dışında bulunan Mogan gölüne çevirdiği an Sevgi, tabeladan gidecekleri yeri anlamıştı. İyide konuşmak için buralara gelmeye ne gerek vardı. Şehirde bir yerde oturup konuşacaklarını konuşabilirlerdi. Canı bira sıkılmış, yüzüde iyice asılmıştı. Göl kenarında temiz bir restoranın önünde durup arabadan indiklerinde, Turgay’ın
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.