- 1223 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
DÜRÜSTLÜK
Dürüstlük pahalı bir mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz. Mevlâna
Ne yazık ki bu kavram sadece dillerde kalmış, yeterince uygulama safhasına erişememiştir. İnsanlık tarihi boyunca bu kavram, belki de tarihin akışı üzerinde oldukça önemli bir rol oynamıştır. Günümüzde de insanlığın başlıca ihtiyaç duyduğu bu konu üzerinde, biraz düşünmekte yarar var sanırım.
Büyük Türkçe Sözlükte dürüstlük: “Doğruluk” olarak tanımlanmaktadır. Dürüstlüğe, yaşamımızda ne kadar önem veriyoruz acaba? Dilimizden hiç düşürmediğimiz bu kavramı, istediğimiz gibi eğip, bükerek kendi davranışlarımıza uydurmaya çalışıyoruz. İstisnasız hepi-miz, az veya çok, dürüstlükten uzaklaşıyoruz. Prof. Dr.Üstün Dökmen’in televizyonda yayınlanan “Küçük Şeyler” isimli programlarından birini bu konuya ayırması; ve, verdiği nefis örneklerden esinlenerek, ne ölçüde dürüst olduğumuzu irdelemeye çalışalım.
Hepimizin dürüstlük anlayışları çok, ama çok farklı. Bizler, sanki dürüstlüğü de bir sınıflamaya tabi tuttuk. Maddi açıdan şu kadar değerin üzerinde olursa, dürüstlükten bahse-demeyiz demeye başladık. Halbuki bir kuruş ile, trilyon arasında hiçbir fark yok. Bizler, pa-rasal değeri az olduğu zaman yaptığımız dürüst olmayan bir davranışı, gayet normal karşılıyoruz; en ufak bir rahatsızlık hissetmiyoruz. Hemen hemen hepimiz böyle bir yaklaşım içerisindeyiz. Büyük miktarda parasal yolsuzluk yapanları medyada izlediğimiz zaman, he-men: “ Vay namussuz, ammada hortumlamış” diye feryat ediyoruz âdeta. “Prof. Dökmen’in ifadesi ile bizler de hortumcuyuz bir çeşit: Tek farkımız hortumun büyüklüğü: Bizim hortu-mumuzun adı pipet.” Hani gazoz, kola, içerken şişemize soktuğumuz küçük borucuk var ya; işte o! Bizim yaptığımız pipet boyutunda olunca hoş karşılanıyor, ama, pipet büyüyüp, hortum halini aldığı zaman hemen göze batıyor. İşte hâlimizin dramatik tablosu!.
Hepimizin ortak yaşadığı bu devlet, ancak topladığı vergilerle ayakta kalabilmekte ve halkına gerekli hizmetleri bu vergilerle yerine getirebilmektedir. Ancak burada da devlete vergi vermek konusunda oldukça isteksiz görünüyoruz ne yazık ki. Vergi vermemek için elimizden gelen herşeyi yapıyoruz. Vermek zorunda kalınca da yasaların tüm boşluklarından yararlanıp, vermemiz gerekenin en azını vermekle yetiniyoruz. Sadece çalışanlar değil, hepimiz, alışveriş yaparken dahi vergi kaçırmaya çalışmıyor muyuz? “Fiş veya fatura” almayarak bizler de bir anlamda bu işe ortak oluyoruz. Ama hemen geçerli bir sebep uydurarak, dürüstlüğümüze laf söyletmiyoruz.
Bizler, dürüstlük kavramını genellikle maddi konularla sınırlandırıyoruz. Dürüstlük sa-dece maddi konularla ilgili değil, hayatın her alanında yer alır. Bunlardan biri: “Yalan “ olup oldukça sık başvurduğumuz bir yöntemdir ( Yalan konusu; “Beyaz yalanlar, Pembe yalanlar, Siyah yalanlar” isimli yazımızda detaylı olarak işlenmiştir.). Olduğundan farklı görünmek de, dürüstlükle bağdaşmaz. İçimiz başka, dışımız başka! Olduğumuzdan farklı görünmek için çok çaba sarfediyoruz. Yüzümüze maske takmak, o denli sıradanlaştı, normalleşti, yaygınlaştı ki pek önemi kalmadı. Artık, tüm benliğimizle, bedenimizle bambaşka bir kişilik sergileyebi-liyoruz. Hepimiz aynı durumda olduğumuzdan, sözlerimizin de bir değeri kalmadı. Bu konuda o kadar ustalaştık ki, şaşırmamak elde değil.
Hele hele, “ Nabza göre şerbet verme”de üzerimize yok: “Kimin arabasına binerse, onun türküsünü çağırır,” diye bir deyimimize uygun olarak. Bukalemun, nasıl bulunduğu ortama uymak için renk değiştiriyorsa, bizler de hemen farklı bir kişiliğe dönüşüyoruz. Hele bir de çıkar söz konusuysa eğer, hiçbir sınır tanımıyoruz: Yağcılık, yalakalık, evet efendimcilik, iki yüzlülük…gibi sıfatlar hiç yabancımız değil.
Eskiden yüzümüz kızarırdı. Utanma duygusu körelince, yüz kızarma olayı da tarihe karıştı. Bir sorun bakalım kendinize: Utandığı için yüzü kızaran bir insan görmeyeli ne kadar zaman geçti? Bırakın utanmayı, yüzü kızarmayı; yaptığı dürüst olmayan bir davranışımız or-taya çıktığı zaman, gayet pişkin pişkin gülüyoruz artık. Utanan tek canlı varlık biz insanlarız diye övünüyorduk eskiden. Sanırım utanan o tek canlı varlık da yok artık
Yazımızın başında tarihin akışında dahi dürüstlüğün etkili olduğundan bahsetmiştik. Maalesef ülkelerin yöneticileri (kral, padişah, diktatör, başkan, cumhurbaşkanı, başbakan…) dürüst davranmayarak savaşlara, katliamlara neden olmuşlardır. Tarihte bunun sayısız örnek-lerini görmek mümkündür. Hatta günümüzde de ülkelerin dürüst olmayan davranışlarını ve bu davranışları nedeniyle, binlerce insanın öldüğünü gözlemlemek olağan hâldedir: Örnekleri her gün medyada. İnsanlık tarihinin yazımında, başlıca etkenlerden biri de, dürüstlük olsa gerektir sanırım.
Sonuç olarak: “Dürüstlük pahalı bir mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz.” diye bize asırlar öncesinden seslenen Mevlâna’ya parelel olarak, yaşamımızdan dürüstlük kavramını çıkarıp attık. Ama, dürüstlüğün çok büyük erdem olduğundan bahsetmekten de geri kalmıyoruz ne yazık ki. Dürüstlüğü hep karşı taraftan bekler olduk. Dürüst yaşamak bu kadar zor mu? Herkes böyle davranıyor; ben enayi miyim diye içimizden düşünmekten vaz geçmenin zamanı gelmedi mi? Önce, minicik dahi olsa dürüst olmayan bir davranışı yapmayarak, yalan olan bir sözü söylemeyerek işe başlamak, bu işin temel noktası gibi görünüyor. Dürüst davranmaya başladığımız zaman, iç huzurumuza kavuştuğumuzu hissettikçe, değişimin hızının da arttığını göreceğimizden şüpheniz olmasın. Değişimi başkalarından beklemekten vazgeçerek, değişimi önce kendimizden başlatmaya ne dersiniz
.
YORUMLAR
Aşağıdaki makaleyi ısrarla okumanızı tavsiye ederim.
Saygılar
Halil Hasoğlu
.....................................................................
Alıntı kaynak: Net-DYM Felsefe, Doğuhan Murat Yücel
DÜRÜST OLMAK
Dürüst, “doğru” kimse anlamına gelir.(Farsça drust<duruva<deru-1 düz, sağlam) Dürüstlük içtenlik, doğruluk, açıklık, doğrudanlık gibi kişilik özelliklerine sahip olmaya işaret eder. Yalan, hile, düzenbazlık gibi olumsuz eylemleri değil, doğruluk ve gerçekçilik gibi olumlu eylemleri içerir. Güvenilirlik, içtenlik, kibarlık, insaflılık ve adalet gibi erdemleri de beraberinde getirir. Ahlaken doğru olana verilen addır. Osmanlıcası: hüsn-i niyet(niyetin güzelliği)’tir. Bakınız: dmy.info/yalan-nedir-neden-yalan-soyleriz
Tanımlar bildiğimiz gibi. Bize doğru ve içten bilgi veren kimselere dürüst adını veriyoruz. Herkesten dürüst olmasını bekliyoruz. Çoğu zaman dürüst olmaya çalışıyoruz. Ancak dürüst olmadığımız zamanlar da olabiliyor. Kesin olan bir şey var ki, her zaman dürüst olunmasını bekliyoruz. Kendimiz dürüst olmasak, bunu bir alışkanlık edinsek bile, başkalarının dürüst olmasını istiyoruz. Dürüst olmak gerekir mi? sözünün yanıtı da buradadır. Herkesin yalan söylediği bir dünyada yaşamak ister miyiz? Böyle bir dünya mümkün müdür, tartışılır, ancak yaşamı mümkün kılan durumlardan biri de birbirimize karşı dürüstlüğümüzdür.
İnsanlar birbirine güvenerek toplum halinde yaşamaya başlamışlardı. Doğanın zor koşullarında tek başımıza hayatta bile kalamazken, diğerlerinin yardımı ile doğayı şekillendirmiştik. Bugüne kadar insan gelişiminin tüm nedeni birbirimize güvenmek, karşımızdaki için bir şeyler yapabilmekti. Halen, toplumdaki küçük rollerimiz ile büyük insan kültürünü yaşatmakta, birbirimiz için yaşamaktayız. Bu yolda birbirimize güvenip, doğruyu söyleyeceğimize inandığımız için toplum bütününü oluşturabildik. Dürüst olmak hayati bir eylemdi. Hala da öyledir. Yalnızca modernite bunu perdelemektedir. Temelimizde yer alan bu erdemi göremediğimiz zaman, unutabiliriz. Bakınız:dmy.info/insanligin-sorunlari
Diğerlerinin de doğru söylediğine olan inancımız bizi toplumdaki ufak rolümüzü gerçekleştirmeye ikna etmiştir. Diğer herkesin üstüne düşeni yaptığını varsaymaktayız. Her sözün de doğal olarak doğru olacağını, çünkü doğruyu duymak isteyen insanın doğruyu söylemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Her ne kadar genel geçer bir eğilim olmasa da, doğrunun hükmüne inanmaktayız. Doğruya olan inancımız sayesinde toplumun biçtiği rolü kabul edip, onun sınırlarında kendimizi oluşturmaktayız. Hayatın doğru olduğuna inanarak yaşıyor, insanlığın doğruluğuna inanarak da toplumun bir parçası oluyoruz. Bakınız: dmy.info/dogruluk-nedir Bakınız: dmy.info/gercek-nedir
Dürüst Olmamak
Dürüst olmak gerektiğini pek çok defa duymuşuzdur. Filozoflar, bilginler, peygamberler dürüstlükleri ile tanınmış, dürüstlüğü tavsiye etmiştir. Dürüst olmak gerektiğini söylemek yeni bir şey düşündürmez. Asıl sorun, neden dürüst olunmadığı. Madem herkesçe onaylanan bir erdem, neden dürüst olmuyoruz? Dürüst olmamanın sebeplerini irdeleyelim. Dürüst olmayış neden var? Bunu farklılıklara saygı bağlamında, kötülemekten kaçınıyoruz. Her şey bir etkiye tepkidir ve dürüst olmayış da dürüstlüğü oluşturmuştur. Yok olmasını değil de, neden istenmeyen bir durum olarak halen var olduğunu sorgulamalıyız. Bunu da kesinlik anlayışımıza bağlayabiliriz. Herkesin dürüst olmaması ilginçtir, peki kişinin her zaman dürüst olmamasına ne denmelidir? Bakınız: dmy.info/varsayim-nedir
İnsan hata yaparak öğrenir. Dürüstlüğü de, birbirine doğru söylemediği zaman tarafların yok oluşu ile öğrenmişizdir. Ancak bireyin tamamen dürüst olamaması gibi, insanlık da tamamen dürüst olamamaktadır. Her bireyin dürüst olmadığı anlar vardır. Doğruluk tamamen zıt anlamlara gelebilen bir varsayımdan ibarettir. Doğru insan da, bizim olumlu görebileceğimiz şeyleri söylemesine bağlıdır. Kişi kendine dahi her zaman dürüst olamamaktadır. Duyu organları her zaman doğru bilgiyi vermeyebilir. İlüzyon yani optik yanılgı, bize doğru bir yanlışı gösterebilir. Kendi fiziksel varlığımız bize dürüst olmamaktadır.
Yine de dürüst olmak gerektiği söylenebilir. Ancak bunun işlevsel bir varsayım olduğu unutulmamalıdır. Kendi duyularımız, bilimsel yasalarımız, toplumumuz ve tarihimiz bize doğruyu iletmekte tutarlı değildir. Dürüstlük paradigma değişene kadar doğru olabilir. Bundan sonra ikiyüzlülük sayılabilir. Dürüstlük 1984 adlı eserde olduğu gibi, karşındakini değil, devleti düşünen bir dürüstlük olabilir. Neye ve kime karşı doğruyu söylemeliyiz? Immanuel Kant’taki gibi, yakınlarımızı öldürmeye gelen bir katile, onların yerini söylemek de dürüstlük sayılabilir. Aynı dinden, mezhepten, gruptan olan insanların kendi içinde olduğu kadar, dışarıya dürüst olmamaları da ayrı bir dürüstlük sayılabilir. Önemli olan herkese hitap eden, din, ulus, sosyal statü, tür, ırk, canlı- cansız ayırt etmeden mümkün olan en katılımcı dürüstlüğü oluşturabilmek. Dışarıda dürüstlüğü aramak ya da üretmek değil, bunu hep birlikte oluşturabilmek. Önemli olan hep birlikte olmak ve dürüstlüğün bencil tarafından sıyrılmak.