Dobra, dobra
Belki inanmayacaksınız ama ilk kez bir siyasi liderin konuşması beni ağlattı. Kendimi, çocukluğumu, çektiğimiz güçlükleri hatırladım. Oysa o doğunun buz tutan bir ilindeydi, ben ise güneyin bir ilçesinde.
Yoksulluk her yerde aynı oluyormuş neticede, doğu batı ayırmıyormuş, aslında yeni öğrendiğim bir şey de değildi.
Görüntülü bir konuşma idi, kah kendisi, kah kardeşleri, kah okul arkadaşları onu anlatıyordu, sonuna kadar izlemedim ama izlediğim bölümü yeterliydi benim için.
Çocuklarda o kadar çok şeyin izi kalır ki anlatamam, yukarıda sözünü ettiğim konuşmacı da hiç unutmamıştı çocukken yaşadıklarını, yoksun ve yoksulluğunu ama bütün bunlar onu daha da insan yapmıştı, daha da sevgi dolu, daha daha vatansever.
"Kendi sözlerinden alıntı" Muhtemelen 23 Nisan ya da 29 Ekim bayramlarından birindeydi, şiir okumak istemiş, hangi çocuk istemez ki o esnada önlüğündeki yırtığı gören öğretmeni başka önlüğün yok mu diye sorunca, şiiri elinden alınmasın diye olsa gerek, var öğretmenim demiş ve bir koşu eve gitmiş. Annesine durumu anlatınca o da temiz ama epeyce büyük bir gömleği giydirip okula geri yollamış. Öğretmen durumun farkına varınca bir başka arkadaşının önlüğünü ona giydirip şiirini okumasını sağlamış.
Annemden hiç bir şey istemeyeceğime ilişkin söz vererek başladığım ortaokul için gene annemi güç bela razı edip yeni önlük dikilmesini sağlamıştım ama ayakkabım da yoktu, etrafımdaki çocuklara baktıkça yüreğim burkuluyor bir şey de söyleyemiyordum kimseye, sonunda aynı sınıfta okuduğumuz kızlardan birinin annesi gördü beni ve Serpil’e küçülen ayakkabıyı sen giy dedi, dünya benim olmuştu sanki ama alamazdım ki, annem gebertirdi dayaktan ondan izinsiz birisinden bir şey alsam, oysa Serpilin annesi hem babamın mezun ettiği öğrencilerinden biriydi, hem de uzaktan da olsa akrabamızdı, dahası aynı köydendik ve çaresiz bize ekmek yapması için annemin ilçeye gelmesini bekleyecektik. Allahtan bu süre uzun sürmedi ve izin alındı.
Ayakkabı sorununu da böylece çözmüştük, şimdi bana düşen çok çalışmak ve sınıfta kalmamaktı. Bu arada annem ve babam köyde, biz yani abim ve ablam ilçedeyiz. Anne özlemi bitmiyor da bitmiyordu. Ayda yada kırkbeş günde bir abim beni de alıp köye gidiyorduk. O zaman şimdiki gibi köyden ilçeye günübirlik araç da yoktu bazen yürüyerek bazen de koşarak gittiğimizi hatırlarım karanlığa kalıp korkmamak için.
Her neyse bütün olumsuzluklara rağmen o okul okunacaktı, öğretmenler iyi bilirler, etimiz öğretmenlerin, kemiğimiz de ailemizindir söz konusu okuma olunca.... :))
Sınıfa kocaman bir soba kurulmuş ve kışın en sert günlerinden birinde varilden bozma sobaya yaklaşıp ısınabilmek için yarışıp, itiş kakış durumlardayız, bir ara kızın birinin önlüğüne ilişti gözüm, önlüğün eteğinin ön tarafı epeyce yanmış, büzüş büzüş olmuştu ya Allahtan tutuşmamıştı. İlk kez ortaokula başlarken tanışmıştık zaten siyah naylon kumaşla hani güzeldi de o kadar çabuk yandığını bilememiştik elbet. Meğerse sobanın ısısı mıknatıs gibi çekermiş naylon kumaşı, kızı dürttüm önlüğün yanmış diye, o meyanda gözüm kendi önlüğüme çevrildi istem dışı da olsa.
Benim güzel önlüğüm de aynı akıbete uğramıştı ama daha az. İki gözüm iki çeşme eve gitmiştim, önlüğün yandığına mı yanarsın, çocuk aklıyla büyük bir kabahat işlemiş gibi suçluluk duyduğuna mı yanarsın.
Ne çok benziyor öykülerimiz, yani köylülerle, kuşkusuz kentlilerin de kendilerine göre öyküleri vardır. Biz köylüler sevgiyi öğrendik önce, sevmeyi, büyüklerimizin elini öpmeyi, yaşlılarımıza saygıda kusur etmemeyi, kopan dal, suya düşen civciv öğretti bize sevgiyi, çatılara yuva yapan kuşlar, zeytin ağaçlarında süzülen aşılı dallar, güvercinleri vurmadık, öldürmedik, keklikleri hapsetmedik kafeslere.
İşte böyle, bizim sevgimizde hamlık yoktur, şair yüreğinde sevgi olmalı diyorsunuz, olmadığını nasıl ölçtünüz bilmiyorum, zira ben sizleri ölçemem, bilemem, bilmiyorum.
Aslolan; "sevgide serbestiyet, saygıda mecburiyet vardır" bunu bilir bunu söylerim...
Her seviyorum diyene inanmaksa sevgi, hayır ben bu tür sevgileri reddediyor, sevmiyorum o zaman...Sevgi şeffaf olmalı, gölgede ayrı güneşte ayrı olmamalı rengi, sevgi karşılıksız da olmaz, bunu kim söylerse bir daha düşünsün derim ve elbetteki herkesin sevdiği de olur sevmediği de...Ama bunu açık yüreklilikle dile getirme cesaretini göstermez herkes.
Öykü mü istiyorsunuz işte size öykü, neresinden isterseniz orasından, nasıl isterseniz öyle okuyun ve daha yüzlercesi...
Yalandan, dolandan değil...Dobra, dobra...
Hatice Ak
YORUMLAR
bir çoğumuza hayal ürünü yada roman alıntısı gibi gelen bu hayatların yaşandığı yerler hala var..şu gerçeği iltifattan uzak olarak belirtmek isterim ki ,kalemin gğcü yazıyı nefes almadan okumama sebeb oldu..dolayısıyla hakkı teslim anlamında başarı ve maharetinizi kutluyorum sayın müdürem..her şey gönlünüzce olsun..selam ve saygımla..