- 750 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Mevzu Derin
Hayatımı şurada bir yerlerde bırakırım diye düşünmüştüm, şu sokağın şu köşesini döner dönmez; kendimi tanımazlıktan gelecek, bana yöneltilen manalı veyahut manasız bakışlara kayıtsız kalacak ve eğer varsa o sokağın, o köşesinin sonunda ki uçurumdan ruhumu azat edecektim. ‘’Kölem değilsin ey ruh!’’ deyiverecek tanrıya şirk koşacaktım;’’ tanrı var mı yok mu?’’ münakaşasına girişmeden. Asilik; bu gibi durumlarda başa bela niyetine, suça yardım ve yataklık etme niyetine saf tutuyor olacaktı yanı başımda. Gövdemi hareket ettirmeden, boyun kaslarımın kuvvetini ölçercesine başımı bir sağa bir sola çevirecek ve hangi tarafımda rast gelirsem o asiliğe, iki çift laf mahiyetinde şu küfrü nakış edecektim kendisine; ‘’ulan pezevengin evladı bunca zaman durdun durdun da şimdi mi beni buldun, hassiktir oradan deyyus’’ ve cümle sonuna nokta koyar gibi elimin tersiyle bir sille…
Mevzuum derin falan değildi, ben sadece derin lafına hayatım da bir kez olsun yer vermeyi çok istiyordum o kadar. Kendisi, benim için; alabildiğine basit, olabildiğine tek düze ve sıradan seyreden hayatımda sarf etmiş olduğum cümlelerime anlam katmak adına bulunmaz bir Hint kumaşıydı o kadar. Ayrıca ben de pek çok eş anlamlı kelimeye de sahipti, kendisi. Mesela kadın, mesela erkek, mesela aşk, mesela yaşamak, mesela uzar gider bu liste. Ve o denli uzar gider ki bu eş anlamlılık listesi, kısaltma kullanmak babında;
‘’neyin var arkadaş ‘’ diye soran zatı muhterem dert dinleyicisi dosta, kardeşe, eşe şu cevabı iletirim titreyen dudaklarım solgun sesiyle ‘’mevzu çok derin be kardeş’’…
Saat, bilmem hangi günü hangi güne bağlayan gecenin dördü iken, orta yere öyle bir cümlem düşer ki; halıya devrilen çay bardağımın içinde bulunan çayın halı da bıraktığı, çıkması zor ve bir o kadar da inatçı bir çay lekesi misali iz bırakır düşüncemde, yüzümde, elimde ve de dilimde… ‘’Çok fazla yarım bırakıldım, bir bütüne ait olmam zor’’…