- 453 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Şair Hafız haklı !
Bu Ku’ran’ı ezbere bilip,okuyan ve bir sıfat olarak niteleyebileceğimiz "hafız" değil.
14.yüzyılda İran’da yaşamış önemli bir şair:Hafız yani Hafız- Şirazi.
...............
Yıllar önce,psikolojide (Şimdi var mı bilemem.) 17.yüzyılda yaşamış J.Locke’a ait "tabu larasa" teorisine yer verilir;insanın doğuştan "boş bir levha" olduğu anlatılırdı.
Oysa yapılan son araştırmalar bunun böyle olmadığını tam tersine öğrenme olayının anne karnında başladığını hem açıklamakta hem de örneklerle doğrulamaktadır.
"Tabu larasa" teorisi tıpkı "atom parçalanamaz" anlayışı gibi zaman tünelinde kalmıştır.Çünkü hayat bunları değil,tersini doğrulamıştır.
..............
Epey zaman önce okuduğum Stephen R.Covey’in "8’inci Alışkanlık" adlı kitabında İranlı şair Hafız’ın bir şiirine rastladım.
Orada Hafız şöyle diyordu:
Doğuştan gelen pek çok armağan var,canım.
Doğduğun günden beri hiç açılmamış!
Kısaca boş bir levha olarak değil,doğuştan pek çok armağanla geldiğimiz kesin.
Galiba "sorun" ya da "mesele" bunların nasıl işlendiğiyle ilgili...
YORUMLAR
Kederli'ye..
Önce uzun değerlendirmeniz için teşekkür ederim."Öğrenme" ya da "edinme" konusu genel olarak tartışılan ve insanda "içgüdü" diyeceğimiz davranışların değil,öğrenilen/edinilen davranışların ağırlıkla kabul gördüğüne ben de katılmaktayım.
Öğrenmenin ana rahminde başladığına dair epey de örnek olduğunu biliyorum.Ama kısaca burada mesajım şuydu:Bir "Şarklı" düşünürün çok da önceden daha "sağlıklı" bir yaklaşım sergilediğine dikkat çekmekti.
Diğer dediklerinizi tartıştık sanırım tartışmaya devam da etmek gerekecek.İyi günler dileğimle.
Kederli
Ben size teşekkür ederim yazınız ve yorumuma cevabınız için.
Evet; dikkat çekmek istediğiniz konuda hemfikir olduğumuzdan, ben tekrardan değinmek istemedim zaten.
Sadece sizden kopyaladığım kesim hakkında görüşlerimi açıklamaktı amacım.
Eserlerini fazla eğilmiş değilim, fakat Hafız'ın yaşadığı devirde çok değerli bir şark edip ve düşünürü olduğu şüphesizki tartışılmaz.
Umarım tartışıya, uzman ve verimli üyeler de katılır.
Esenlikler dilerim.
Saygı ve selamlar
Merhaba değerli dost. Güzel bir konu açmışsınız.
Bu konunun özel uzmanı değilim, mesleğim sosyo-pedagojik eğitmenlik.
Kendi mesleğimden bilgi ve izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Önce yazınızdan bir alıntı:
...
Oysa yapılan son araştırmalar bunun böyle olmadığını tam tersine öğrenme olayının anne karnında başladığını hem açıklamakta hem de örneklerle doğrulamaktadır.
...
''Öğrenme'' diye nitelendirdiğiniz yetenek aslında, ''yaşamın devamı için şuur altında belleğe kaydedilen içgüdüden'' ibarettir.
Yani; şuurla algılama ve benimseme yeteneği henüz ortaya çıkmadan oluşur.
Ana rahmindeki bebek, iç ve dış etkenleri şuur altına almaya başlar. Buna da, doğduktan sonraki 'yaşama hazırlık' devresi denir.
Size bir örnek vereyim:
Bebek ana rahminde solumaz, ancak yutmayı ve somurmayı beller( bakın, bilakis ''öğrenek'' demiyorum.
Bu yetenek, doğduktan sonra üç ay daha devam eder. (Beben anatomisi: Geniz kapakçığının nefes ve yemek borusu üzerine açılıp kapanmasından kaynaklanır. Konuşma yeteneğinin başlamasıyla bu kapakçık körleşir ve büzülür).
Üç aya kadar bebeği suya koyun boğulmaz, keza; ana rahminde şuuraltı belleğinin halen devrede olmasıdır. Dikkat edecek olursak; bebekler yetişkinlere nispeten hem solurlar hem de aynı zamada tıksınmadan mamalarını emerler. Dördüncü aydan itibaren bu yetenek yerini yavaş yavaş ''deneyimle öğrenmeye'' bırakır, yetişkin insanda ise bu yetenek, tamamen kaybolmaz, sadece bellekten şuur altına kaydedilir. Örnek: Zurna çalanlar nefes almayı ve üflemeyi aynı anda yaparlar. Bu da, uzun yılların eğitimi ile şuur altından belleğe yeniden dönüştürülmüş içgüdü anlamına gelir.
Benim bu konuda yazabileceğim bu kadar.
Saygı ve selamlar