- 271 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MAVİ TAVŞAN-6
...
Saatli adam aynı yerinde duruyordu. Mavi tavşan hiç bakmadı saatli adama sinirli bir yüz ifadesiyle sigarasını yaktı. İş yerine gittiğinde patronu henüz gelmemişti. Orada çalışmaya devam ediyormuş gibi masada biriken faturaları kaydetti. Evrak işlerini düzene koydu. Kapının önünde sigara içerken patronu geldi ve odasına geçtiler.
"Bir sorunun var senin anlatmanı istiyorum"
Patronu oturur oturmaz konuşmaya başlamıştı. Sakindi ve sesi de üzgün çıkıyordu.
"Son zamanlarda kafam karışık ama bunun artık bir önemi yok. Hatalarımı kabulleniyorum ve zararınız ne ise öderim"
Mavi tavşan çok ciddiydi.
"Zarar mühim değil. Para insandan daha mı değerli? Kısa zaman içinde birlikte uzun bir yol aldık. Bize karşı saygın ve işlerdeki düzenin sayesinde sevilen arkadaşlarımızdan biri oldun. Bir anlık dalgınlıkla yapılan hata sonucu tamamen kaybettiğimiz arkadaşlarımızdan biri olmanı istemiyorum. Kabul edersen olup biteni unutalım ve çalışmaya devam et"
Bu uzun konuşmadan sonra mavi tavşan gülümsedi ve teşekkür ederek devam etmeyi kabul etti. Çok kolay olmuştu. Fırsatı kaçırmak akıllıca olmaz.
Mavi tavşan çalışmayı sevmemesine karşın şanslıydı. Çünkü patronu çok iyi bir insandı ve gerçekten de onu kendi kızı kadar çok seviyordu.
...
Yaşamadan ölmek!
Bazı insanlar farkında olmadan unuttuğumuz bir not kağıdı gibidir. Belki o kağıtta çok değerli bilgiler vardı. Bilemiyoruz. Kaybettiğimizin farkına vardıktan sonra her yerde ararız. Her zaman ki yerlere defalarca bakarız. Varlığına o kadar çok alışmışızdır ki yokluğunu bir süre fark etmeyiz. Kaybettikten sonra hatırlamak çok geç.
Arkadaşları içinde mavi tavşan böyleydi. Zamanla kaybedilmeye mahkum bir not kağıdı. Bu durum çok kırıyor olsa da zamanla alışmıştı. Zaman mı alıştırmıştı? Bir insan unutulmanın acısına nasıl alışabilir? Süre gelen zamanlar insan değerini görünmez mi yapıyor? Peki ya bizim unuttuğumuz veya göz ardı ettiğimiz onca insan değersiz mi?
Mavi tavşanın aslında çok arkadaşı vardı ancak hep yalnızdı. Kalabalık içinde bile yalnız kalmayı başarabiliyordu. Sıkıntısını anlatacağı veya derdini paylaşıp da çözüm fikri alabileceği bir tek arkadaşı bile yoktu. Belki de bu yüzden sessizliğe bürünüşü... Mavi tavşan hep dinleyen taraf olmuştu. Anlatıyorum dinle diyen çok anlat dinliyorum diyen yok.
Ölmüş bir evliliğin içindeki çocuk gibi ne yapacağını bilemez taraf tutamaz halde zamanın içinde savruluyordu.
Aklının ona oynadığı bu kötü oyuna nasıl alışacak?
Rutin işlere geri dönmesi mavi tavşanın hayata dayanmasını kolaylaştırıyordu. Eski haline dönmeye başlamıştı. İçindeki heyecan ve umutlar tekrar yerini koca bir taşa bırakmıştı.
Yelkovana takılmış bir örümcek ağı gibi zaman nereye götürürse o da oraya sürükleniyordu.
Annesi de anlamıştı mavi tavşanın sıkıntılı halini. Hissetmişti belki de. Anneler hisseder. Son zamanlarda daha bir üstüne düşüyordu. Konuşmaya çalışıyordu. Her fırsatta sarılıp öpüyordu. Annesinin bu ilgisi mavi tavşana ayrı bir güç vermişti.
Anne şefkatinden daha etkili bir ilaç var mı ki?
Mavi tavşan bir gün kulaklığı takılı her zaman ki yerinde sigara içiyordu. Aniden karşısında bir karartı fark etti. Kafasını kaldırıp baktığında ise suratında çok sakin bir ifade vardı. Oysaki heyecanlanması gerekirdi çünkü karşısındaki sevimli çocuktu. Sevimli çocuk her zamanki gülümsemesiyle bir şeyler söylüyordu. Bir süre sonra mavi tavşan kendisini toparladı kulaklığını çıkardı. Sevimli çocuk mavi tavşanın bir şey demesini beklemeden
"Merhaba." dedi.
Mavi tavşan sakinliğini koruyarak
"Merhaba" diye karşılık verdi.
Mavi tavşan sol taraftaki saatli adama baktı. Saatli adam da ona bakıyordu. Bir an büyük bir ikilem arasında kaldı.
Bu gerçek mi yoksa beyni yine oyun mu oynuyor?
...