- 591 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Atomdaki Yaratılış
Atomdaki tasarım Allah’ın sonsuz ilmini ve gücünü gösteren önemli bir delildir. Mucizevî küçük yapısına rağmen atomun içinde, kâinatta gördüğümüz sistemle kıyaslanabilecek kadar kusursuz ve benzersiz bir sistem vardır.
Her atom, bir çekirdek ve çekirdeğin çok uzağındaki yörüngelerde dönüp-dolaşan elektronlardan oluşur. Çekirdekte ise proton ve nötron adlı parçacıklar vardır.
Çekirdeği, atomun tam merkezinde bulunur ve atomun niteliğine göre belirli sayılarda proton ve nötrondan oluşur. Hacmi ise atomun hacminin 10 milyarda biri kadardır.
Ancak boyutları atomun 10 milyarda biri olmasına rağmen, çekirdeğin kütlesi atomun kütlesinin % 99.95’ini oluşturmaktadır. Bir şeyin, bir kütlenin tamamını oluştururken, neredeyse hiç yer kaplamıyor olması aklı hayrete düşüren bir durumdur.
Bunun sebebi ise şudur: Atomun kütlesini oluşturan yoğunluk tüm atoma eşit olarak dağılmamıştır, yani atomun bütün kütlesi atomun çekirdeğinde birikmiştir. Atomun çekirdeğini bir arada tutan, onun dağılmasını engelleyen, tabiattaki kuvvetlerin en güçlüsü olan ’Güçlü Nükleer Kuvvet’tir. Çekirdekteki protonların hepsi pozitif yüklüdür ve elektromanyetik kuvvet sebebiyle birbirlerini iterler. Ancak güçlü nükleer kuvvet onların itme gücünden yüz kat daha büyüktür ve böylece elektromanyetik kuvvet etkisiz hale gelir ve protonlar bir arada tutunabilirler.
Kısacası gözle göremeyeceğimiz kadar küçük bir atomun içinde, birbiriyle etkileşim halinde iki büyük kuvvet bulunur. Bu kuvvetlerin hassas değerleri sayesinde çekirdek bir bütün olarak kalabilir. [1]
İki zıt kuvvetin atom çekirdeğinde bir arada bulunması ve gözle görülemeyen bu ufacık mekândaki uyum, her şeyi sebepler mantığı ile açıklayan maddeci bakış açısına son derece aykırı bir durumdur. Açıktır ki burada sebeplerden bağımsız bir güç ve irade vardır. Allah kudret kalemiyle imkânsızı mümkün hâle getirmektedir.
Atomun hayret verici özelliklerinden biri de çekirdeğinin çevresindeki yedi ayrı yörüngede, saniyede 1.000 km. gibi muhteşem bir hızla sürekli dönen elektronlardır. Bu mucizevî hıza rağmen hiçbir elektron birbiri ile çarpışmaz. Rabbimiz İlâhi sanatı ile orada da kusursuz bir sistem kurmuştur. Allah’ın benzersiz yaratmasına apaçık bir delildir atom ve burada tesadüfe asla yer yoktur.
Ayrıca burada göz ardı edilemeyecek çok önemli bir durum vardır. Her şeyin tesadüfler sonucu ve evrim süreci ile meydana geldiğini iddia edenler, atomun içinde, hiç ivme almadan, bir anda saniyede 1000 km. hızla dönmeye başlayan elektronların durumunu asla açıklayamazlar!
Eğer tesadüfleri ilâh edinmiş evrimci iddiaya göre elektronlar ivme alarak meydana gelmiş olsaydı canlı ve cansız- hiçbir ’şey’ olamazdı. Dahası atom da olamazdı. Çünkü her şeyin yapıtaşı olan atom ancak elektronların saniyede 1000 km. gibi bir hızla dönmesi ile oluşur.
Bediüzzaman bu muhteşem yaratmayı da şöyle açıklıyor: "Maahaza, esbab-ı maddiyede(maddî sebeplerde) esas ittihaz edilen(kabul edilen) kuvve-i câzibeyle(çekim gücüyle) kuvve-i dâfianın(itme gücünün) inkısama(bölünme) kabiliyeti olmayan bir cüzde(parçada) birlikte içtimaları(bir araya gelmeleri) iltizam edilmiştir(gerekli kılınmıştır). Halbuki bunlar birbirlerine zıt olduklarından, içtimaları(bir araya gelmeleri) caiz(doğru) değildir. Fakat, câzibe(çekim) ve dâfia(itme) kanunlarından maksat, "âdetullah" ile tâbir edilen kavanin-i İlâhiye(İlâhî kanunlar) ise ve tabiatla tesmiye edilen(isimlendirilen) şeriat-ı fıtriye(yaratılışın kanunları) ise, câizdir. Lâkin, kanunluktan tabiata, vücud-u zihnîden(zihinsel varlıktan) vücud-u haricîye(görünen varlığa), umur-u itibariyeden(varsayılan işlerden) umur-u hakikiyeye(hakîkî işlere) âlet olmaktan müessir(gerçek tesir sahibi) olmaya çıkmamak şartıyla makbuldür. Aksi takdirde caiz(doğru) değildir."[2]
Bediüzzaman, kâinatın bu zıtlıklar ile idare edildiğini söylüyor. Bundaki hikmet ise acz içindeki sebeplerin kusursuz ve mükemmel sonuçlarının ve ardındaki İlâhî kudretin görülmesidir.
1960’lı yıllarda, maddenin en küçük yapı taşının atomun sırlarla dolu olağanüstü detayları ortaya çıktı. Çekirdekteki protonun derinliklerinde küçük parçacıklar keşfedildi. Protonun artı yükünün ve nötronun yüksüzlüğünün sebebi, işte kuark adı verilen bu olağanüstü küçük parçacıklardı. Günümüze kadar yapılan araştırmalar sonucu, atomun 0.0000001’ini oluşturan hacmin içinde muhteşem bir dünya olduğu anlaşıldı.
Bilimsel gelişmeler materyalistleri teorilerini geliştirmeye zorladı. Evrenin, iddia ettikleri gibi bilinçsizce ve tesadüflerle ortaya çıkması için, sadece atomların değil, bu kez atom altı parçacıklarının hareketlerine de açıklama getirmeleri gerekliydi.
“Karanlık madde, sicim teorileri, küçük karadelikler, anti madde ve uzayın diğer boyutları var mı?” gibi fizik problemler çözümlendiğinde ise materyalist zihinlerdeki problemlerin sayısının oldukça artacağı açıktır.
Kuşkusuz zaman ve tesadüfleri ilâh edinen, Allah’ın sonsuz gücünü ve gerçekleri kendince görmezden gelen, acizliklerini unutup Rabbine karşı büyüklenenlerin kayba uğrayacakları da...
“Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa’al ve kudretli bir Zâtın hârika işlerine bak. Sen başıboş olmadığın gibi, bu hadiseler de başıboş olamazlar.” [3]
…Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? (Enam Suresi, 80)
Elif Nisa, Yeni Asya
Dipnotlar:
[1] evrimteorisi.info
[2] İşârâtü’l-İ’câz, Bakara Suresi 21 ve 22. Ayetlerin Tefsiri.
[3] Şualar syf:109
YORUMLAR
Değerli dost.
Çok ilginç ve anlamlı bir konuyu ele akmış ve oldukça incelikli bir şekilde aktarmışsınız. Emeğinize sağlık.
Her ne kadar da sizin gibi kapsamlı bir bilgiye sahip olmasam da, uzayın (alemin) varoluşunu kozmo ve astronomi bilimcilerinin saptamına göre uzun bir evirden sonra (13,5-14 milyar ışık yılı), dünyanın da güneşten koptuktan sonra yklş. 4,5 milyar ışık yılı gibi süreçten sonra oluştuğu bilgisi oluştu.
Uzun yıllardır kafamda hep şu soru oluşur:
İnsanoğlunun, dinen ilk ebeveyenleri olarak öğrendiğimiz Adem ve Havva'nın varoluşu (yaratılışı), alemin varoluş anında olamaz. Keza; dünya uzun süre soğuma evresi geçirmiş olmasıdır. Yani, dünya bir kaç milyon yıldan buyana yaşanabilir bir duruma gelmiştir. Öyleyse, Adem ve Havva'nın varoluşu, doğrudan bir tanrısal yaratılıştan ziyade, dünyanın geçirdiği evirlerin neticesinde gerçekleşen fiziksel bir olgudur.
Son araştırmalara göre insanlık aleminin özgeçmişi birkaç milyon yıldan öte gitmez.
Şunu soruya cevap arıyorum:
Kutsal dinlere göre ilk insan diye nitelendiğimiz Adem ve Havva nasıl olurda evrim içerinde birdenbire ve aniden bugünkü insanlar gibi yiyen, içen, giyinen ve çoğalan insan olabilirler? Tanrı tarafından gökten mi(cennetten) gönderilmişlerdir? Siz bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz?
Alemin ve dünyanın varoluşu dini ve ilmi açıdan nasıl değerlendirirsiniz?
Zamanınız elverirse bir fırsatında beni aydınlatırsanız sevinirim.
Hatta bir forum açılsa daha uygun olur.
Zahmetleriniz için şimdiden teşekkürler.
Esenlikler dilerim. Yaradan'a emanet olun.
Saygı ve selamlar.
Bilimdışı açıklamalarım varsa, bağışlayın.