- 763 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İronik Cehennem
Bütün dünya aynı anda bana bakıp gülüyor. Kimsenin umurunda değilim ama yine de bakıp gülüyorlar. Bu hayatı ben seçmişim gibi gözlerimde kendi ironik dünyalarını arıyorlar. İronik bir cehennem diye tekrarlıyorum bağırarak, ama herkes hümanist, çelişkiler diz boyu, yalnızlıksa herkes için hükümsüz, yine de herkes için vazgeçilmez.
Yusuf kuyuya atılmıyor, İsa çarmıha gerilmiyor, Yunus âşık olmuyor, Mecnun Leylasına kavuşuyor... Ne dinler doğuyor ne şairler ne de efsane aşklar… Bildiği kadar yaşıyor herkes, bildiğini sandığı kadar, hiçlik bu sıralarda yeryüzünde olmayan bir olgu, herkes susuyor, herkes sustuğu için hiçlik doğuyor. Dünya sıfırdan başlıyor kendini kurmaya, insanlara yeni bir şans vermemesi için dizlerine kapanıyorum Tanrının… Oysa en çok o susuyor, İronik bir cehennemde en başta tanrı susuyor.
Bütün felsefe kitapların da aynı cümleye rastlıyorum. Tanrıyı yaratan bir insan olarak, Tanrısallaşıyorum. Gücümün hiçbir zaman farkına varamıyorum, her kaybeden gibi, kayıplarımı içime gömüyorum. Bütün mezarlıkları dolaşıp şarkılar söylüyorum, ruhlar eşlik ediyor bana, ne kadar kasvetli olsak ta, çığlıklarımızla çınlıyor cehennem, ruhsuzlaşıyorum birden, onlar susunca birden…
Tolstoy’u daha iyi anlıyorum şimdi, hayat üzerine söylenebilecek her şey anlamsız geliyor. Melekler büyük bir isyan hazırlığında, tanrının haberi yok bundan, herkes bir anda sustuğundan beri kimsenin birbirinden haberi yok. Hiçlik bir üst safha da kendine bir yardımcı buluyor, adını boşluk koyuyor ve her boşluğa sadece bir kişi girebiliyor. Bunu açıklamaya çalışmıyor kimse, kimse savaşların nedensizliğine o kadar kafa yormuyor, biliyorum ki savaşanlar, bir kelebeğin ömrünü bilmeseler belki o nu bile yok etmek için yeni bir savaş başlatırlar.
Duyu organlarımın hiçbiri çalışmıyor, etrafımda ne var ne yok bilmiyorum… Hissetmek bile vazgeçiyor benden, oysa meleklerin isyanı yüzünden tanrı gökyüzünden kovuluyor ve sürdürmek için yaşamını bir kelebeğin kalbine sığınıyor… İnançlı insanlar saklandıkları yerden çıkıp olanlara tepki gösteriyor, sesleri yok, sadece kuru bir kalabalık oluyorlar...
Hiçlik ve boşluk kurtarıyor beni, hiçbir şeyin var olmadığını, bütün olguları kendi zihnimde kendi ironik cehennemimde yarattığımı büyük bir neşeyle, gözlerimin içine bakıp alay ederek söylüyorlar.
Kusursuz ve mükemmel bir son diye kutluyorum onları… Öyle iyi anlaşmaya başlıyoruz ki, vazgeçilmezim oluyorlar... İşte bu günden sonra artık biz üç kişiyiz bu ironik cehennem de... Hiçlik, boşluk ve ben… Adımı değiştirmeyi düşünüyorlar o yüzden şimdilik bilmenizi istemiyorum…
Pişmanlık kalıyor her sevişmeden sonra yatağımda... Kendimi sevmiyorum ya bundan diye düşünüyorum... Ve her sevişmeyi uykusuz bir gece diye tanımlıyorum artık. Hiçlik ve boşluk sessizce dinliyorlar beni. Kâğıt ve kalemimi her istediğimde onlardan yüzüme bakmadan duvarları işaret ediyorlar. Ne demek istediklerini anlamak için bütün kitapları okumama gerek yok ya da bu ironik cehennemi keşfetmeme.
Bir iç çekiş kadar kısa sürüyor her anlamsızlık, sonrası bu yeni dünyanın ayrıntısız gerçekleriyle yüzleşmek... Kurduğumuz bu yeni dünya da mutluluk, sevgi, ya da buna benzer olgular yok... Acı da yok, mutsuzlukta, savaşlar ve kayıplar da…
Kişisel bir sorunum yok kimseyle, herkesi yeterince anladığım bir hayat yaşıyorum… Şuursuzluğum, tamamen insan oluşumdan, oysa bir sürü ilaç var hiçbir işe yaramayan… Hiçlikle arkadaş olduğumdan beri bu ilaçları da dozsuz kullanmaya başladım. Ama asla aç karnına değil. Boşluk benimleyken, hiçlik realist kimliğini saklamaya hiç gerek duymazken iyi geliyorlar.
İyilik damarları kayıp ve kan yerine saydam bir sıvı akıyor boşluklarımdan. İçinde yaşam olmayan bir organ oluyor kalbim ve kansızlıktan kuruyup kalıyor… Onsuz da yaşayabileceğimi anlıyorum, kimseyi korkutmamak için yine de saklıyorum en çıplak halimle kendimi…çıplaklığımdan utanmıyorum, aksine herkesin çıplak olduğu bir dünya hayalimi kelebeğin kalbinde son anlarını yaşayan tanrıya iletiyorum… Son nefeslerinde benim için kusursuz bir dünya yaratmasını istediğimi anlıyor mu bilmiyorum? Susuşuna eşlik etsem, sıkılır belki ve birkaç kelime de olsa konuşur mu benimle, bunu da bilmiyorum?
Ya da tanrısal gücümle kimseye ihtiyacım olmadan mı son vermeliyim bu ironik cehenneme? Kuşlar da olmalı burada, kanatlarında sarı alevler, uçmaya başladıklarında bütün denizleri yakacak kadar ateşli olmalılar. Kuşlar da olmalı dedim ya, sadece martıları seviyorum, neden bilmiyorum. O zaman ateşli martılar, hiçlik onaylıyor beni boşluksa içine düşen biriyle meşgul. Hala kağıt ve kalemim yok, alışıyorum…
Denizleri yakma fikri kuşları militan yapar fikri heyecan katıyor düşüncesizliğime. Son bir mektup yazmak istiyorum denizlere, hiçlikten yapamıyorum bunu.
Gagalarında son bir parça ekmek taşımaları belki de ruhlarını dinlendirecek bir iyilik taşıyor. Balıkları düşünüyorum, denizleri değil. Büyük bir kargaşa, gökyüzü sararıyor ve denizleri yakmak için bir tek kelime yetiyor tanrısal güçsüzlüğümle. Denizleri yaktıktan sonra rahatlıyoruz üçümüzde. Martılar biraz huzursuz, denizlere ulaşmadan düşenler olmuş, hepsi bu… Kelebeğin ömrü tükenmek üzere, tanrıyı kurtaracak kimse yok bu cehennemde, benden başka.
Bir silah bulacak birini tanıyor musunuz? Ben hiç nedensiz savaşmadım, bu yüzden sizden yardım istiyorum… Silah ne için mi, elbette ki savaş başlatmak için değil, bu savaşa son vermek için… Yok mu? Bir gerillanın günlüğünden bir parça okumuştum, iyi ve güzeli bulmak için savaşmak gerekir demişti. İyi ve güzel kalmadığına göre bu ironik cehennemde savaş artık gereksiz değil miydi? Böyle düşündüğümü bilse tanrı çok kızardı bana biliyorum… O değil miydi bu savaşların tek kazananı… Eksildikçe sayı, kontrol daha kolaydı… Bir taraftan artması sadece mükemmeli bulma arzusu… Ama olmuyor işte…
Gözlerim nasıl yorgun, gökyüzü ne kadar boş, hani ruhlar gökte dolaşırdı, hayır! Günlerdir izliyorum ama hiç kimse yok, hiçlik ve boşluktan başka…
Tanrının kalbine yolculuğa çıktığım ilk anlar bunlar. Gittikçe üşüyorum, buz kesiyor parmaklarım ve dilim, dilimi kaybediyorum tanrının kalbine giden yolda… Ne kadar uzun olursa bu yolculuk o kadar uzun olur sessizlik... Bu yüzden bitiriyorum, dilimi kaybettiğim yerden, geri dönüyorum…
Tanıdık gelmiyor artık yollar, kayboldum sanırım… İmdat ! Dilimi kaybetmiştim! Kalem ve kâğıt da yok! Hiçlikkkkkkkkkkk? Boşlukkkkkkkkkkk? ‘ Sende mi Brütüs’ diyesim varsa bile ihanet tüm sarışınlığıyla bir kadın yüzünde gülümsüyor bana…
Kadından mı nefret ediyorum, kendimden mi bilmiyorum… Af edersiniz, kadın değilmiş gördüğüm, martıların sarıkanatları var ya onlardan meğerse bir düş kurmuşum... Martılardan nefret ediyorum artık!!
Nerde o hümanist insanlar, hani hep var olduklarını savunanlar, nerde açlığa karşı insanları savunanlar, nerde sevgisizliğine inat sevdiklerini söyleyenler? Biliyor musunuz, tanrının kalbine giden yolculuğumda hepsini gördüm… Secdede donup kalmışlardı..
Yalnızlaştığımı kimseye söylemeyin, saçmaladığınızı düşünürler, susun ve sadece okumaya devam edin! Kendinizden bir parça bulmazsanız paranız iade, zamanınızsa zaten hiç size ait değildi unutmayın…
Peki, birazda sizden bahsedeyim, önce hanginizden… Bunu okuyacak kaç kişiden biri olacaksınız? Genelleme yaparsak üstünüze almazsanız, en iyisi ben seçeyim, ne dersiniz?
O piti piti, karamela sepeti... Çok mu çocuklaştık, bundan daha doğal ne olabilir, yoksa siz hiç çocuk olmadınız mı?
Şaka yapıyorum elbette, hepiniz tanrının çocuklarısınız ne kadar büyüseniz de? Oysa tanrı kelebeğin kalbinde son anlarını yaşamakta… Yetim kalacaksınız, ürkütücü ve üzücü… Ama güzel yanları da var biliyor musunuz? Hani o gençlik döneminde, kanınız fokur fokur kaynadığında, size engel olabilecek hiç kimse yok. Düşünsenize… Özgürlük diz boyu, geceler sizin… Bayramları atlıyorum sadece, gereksiz…
Seni seçtim, evet, hani o gözleriyle uzakları yakın eden kız, seni seçtim anlatmak için… Söz verdim, kendini bulamazsan paran iade, zamansa gereksiz bir kavram nasılsa…
Ve kelebeği kaybediyoruz, Tanrıyı da… Sevinç çığlıkları mı onlar, peki ya gökyüzünde ki ışıklar, sakın havai fişek demeyin!!! Denizleri daha önce yakmıştık şimdi sıra gökyüzünde mi? Bir tek dağlar kaldı yaşayacağınız yer, ona da siz ulaşamazsınız… İyisi mi aynı anda intihar edin, nasıl mı? Soru sormayın ama… İronik bir cehennem burası...