SAR/HOŞ
Akşam üstü sessizliğimle geçiyorum kendimden. Ayaklarıma bırakıyorum, tanıdık bir yere götürüyor beni.
Çiçek pasajı böyle zamanlarda sübap gibi geliryor. İyi oldu dedim. Sohbetlerin ve müzik seslerinin birbirine karıştığı topluluğa bıraktım kendimi. Soyutlanmış şekilde köşede duran bir masaya oturdum. Tam da ihtiyacım olan buydu, AA alan bir öğrenci gibi sevindim.
Bardakta göründüğü gibi duran, olduğu gibi görünmüyordu, düzenimi bozuyordu ha bire..
Ben bir kadeh koyuyorum o iki, ben bir çakmak diyorum o üç, ben çatal diyorum o doğanın elleri.
Küfürü basıyorum hay ben senin… kafa atıyor kafama, iki tane de ben sallıyorum. Nasıl bir vuruşta iki yumruk patlattım. Gülümsüyorum.
Defol gözüm görmesin seni, kalleşçe sırıtıyor/um sadece gel buraya öpeceğim seni…
Dudağına yaklaşırken kokusunu alıyorum, üff rakı gibi kokuyorsun, pis meret! Tekrar deniyorum, öpeceğim seni..
Ve güneşin dağların ardına inmesi gibi yavaş yavaş hücrelerimde hissediyorum, sıcaklığını.. ohhh,
Arabesk oluyorum. Orhan baba “Batsın bu dünya, bitsin bu rüya” sı canlanıyor karşımda, ama bıyıklarından ağzını göremediğimden ses ona mı ait bilmiyorum. Belki de Ferdi Tayfur’dan geliyordur. Neyse, çocukken de karıştırırdım, zaten.
Sinsice yaklaşmak üçün, ayağa kalkıyorum, kalkmışımdır ve “durdurun dünyayı başım dönüyor”, eşliğinde bir şeyler mırıldanıyorum. Hareketli olmasından dolayı dansöze benzetiyorum oynayan masanın bacağını. Çarpıyorum, demek ki kalkışımla yaptığım açı isabetli. Bir ileri, iki geri gittim ki yan masada buldum kendimi, adamla/ kadın şirlet gözlerle baktılar bana, pardon deyip iki geri gittim ki bu sefer masadayım.
Bardakta göründüğü gibi duran, olduğu gibi görünmeyen kaybolmuştu, yoktu yerinde.
Fırsatçı ne zaman ayağa kalksam hemen kaybolur, iki söz söylenmeden garson gelmişti, boşu götür doluyu getir, dedim.
Yüzüme, sanki kötü haber vermişim gibi baktı ya da bana öyle geldi, çünkü kaşı gözü var mı belli değildi. Gözümü kısarak, anlamaya çalıştım, yine de bir şey göremedim. İyi görmek için neden gözümü kısarım ki. Az sonra yüzsüz garson gelince o da geldi, karşımda idi. Bu sefer affetmem seni bak rakı kardeş öyle ben yokum diye kayboluyorsun, rakı isen rakılığını bil, rakı dediğin şişeye yakışır, şişe de bana, öyle çekip gitmek var mı? Nasıl olsa bulurum seni, kaçın kurasıyız burada, hehehe ! Bir parmağımın işaretine bağlı hayatın.. açık açık tehdit ettim.
Bir den suskunlaştı, gözleri ağlamaklı oldu, içim ezildi benim de, yapma dedim, tamam özür dilerim. İstediğin yere git, zaten bağımlılık yaptın bana, bu yaşta dokunuyorsun zaten, bağımlık bir hastalık, hasta olmak istemekte bağımlılık. Ne yaparsın işte, her şey yumurta, tavuk durumu, be.. Kimi sana, kimi bana, kimi bilinmeyene bağımlıdır yani anlayacağın, bağımlıya bağımlıyız biz.
Ne yazık ki sen de olmasan çekilmez gibi geliyor bu hayat .. devam edecek.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.