- 600 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Mutlak Cehalet
Mutlak Cehalet
Bir konuda hiç ya da yeterli bilgisi olmayan için o konunun cahili olma durumundan söz edilir! “Mutlak cehalet”, hiçbir konuda kendi fikri olmayan için kullanılabilir!
İnsan, potansiyel olarak “Mutlak cahil” olamaz, biraz bir şeyleri “Bilinç” edinebilir ancak kendi bilincini ıskalar ise ya da devreye sokmaz ise “Mutlak cahil” olabilir!
Öğrenmek başka, bilmek başka; her öğrenilen “Bilinç” olmaz, bilinmiş olmaz! Öğrenilenler, kişinin bilincinde işlendiğinde yerleşince bilinmiş olur!
Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek de ayıp değil; bilmek ve öğrenmek istememek ise “Mutlak cehalet” olur! Kişi bilmek istemediğinde veya asla öğrenip bilemeyeceğine inandığında “Mutlak cehalet” söz konusu!
Kişi, herhangi bir konunun cahili olabilir! Öğrendiğinde değil, bildiğinde o cehaleti ortadan kalkar! Öğrenmek, bilmenin ilk adımı!
“Mutlak cehalet” konusunu anlamak için sözlükteki “Cahil” tanımına uyan iki şahıs düşünelim! Herhangi bir konuda ikisi de bilgisiz!
Birinci şahıs: O konuyu bilmediğini ancak öğrendiğinde “Bilinç” edinebileceğine inanmış!
İkinci Şahıs: O konuyu bilmediğini biliyor ama kendi aklıyla bilmesinin mümkün olmadığına inanmış; bazı da bildiğini iddia ediyor çünkü nakli ezber kendinden olmayan içselleştirilmemiş malumatları bir teselli sanıyor!
Misaldeki birinci şahsın ilk durumu, “Cahil”! İkinci şahsın her durumu, “Cahil”! İşte “Mutlak cehalet” ikinci şahsın durumu!
Birinci şahıs, öğrendiğinde bunu da bilincinde değerlendirdiğinde durumunu değiştirebilir, o konudaki cehaletinden kurtulabilir; ikinci şahıs ise kendi öz bilincini devreye bile sokmayı düşünmediği için kalıcı bir “Cehalet” söz konusu! Bizzat kendinin bilemeyeceği zannına inanmıştır ve bunu besler! Öğrendiği ezber nakilleri “Bilinç” kapsamında işlemediği için kalıcı bir hasar söz konusu! Zaten öğrenilen nakiller ve ezberler, içselleştirilince “Cehalet”, ne mutlak manada ne de geçici olarak kalmaz!
Her ikisinin de ilk başta öğrenmek için “Bilgiye” ihtiyacı vardır ama birinci şahıs, bilgiyi her kanaldan alabilir, işleyebilir ve “Bilinç” edinebilir! İkinci şahsın ise salt bilgiden ziyade “Bilicilere, bilici başlarına” ihtiyacı vardır! Birinci şahıs, bilgiye her durumda ulaşmayı hedefler; öğrendiklerini değerlendirmeden kabul etmez! ikinci şahıs ise bilgiyi sadece “Biliciler” kanalıyla kabul eder, öyle inanmış! Güvenli olduğunu düşündüğü için, eski zaman filozofları ve bilim-ilim insanlarından almayı tercih eder! Zaten kendinin asla bilemeyeceğini düşünür ve “Hazır, ezber, güvenli” bilgi peşine düşer! Taklidi bir yol seçer! Bu yüzden tüm öğrendikleri, ezber ve taklit kapsamında kalır, “Bilinç” olarak kendinde yerleşmez! Bin bir zahmet ile elde ettiği ezber, taklit malumatı, kıyasıya savunur ki boşa gitmesin; bir işe yarasın! Zaten başka çaresi de kalmaz! Bu nedenle yeniliklerden ve taze bilgilerden endişe eder! Bilinç sahibi olan yenilikçilerden de kaçar! Onun için sadece ezberleri ve taklitleri vardır, diğerlerine kendini kapar! Tüm öğrendiklerini, eski, nakil, taklit bilgilere ölçerek alır veya reddeder! Bu zincirleme durum, “Mutlak cehalet” sebebidir! Bilgi, onun için eski zaman filozofları, bilim ve ilim adamlarından mirastır! Yenisi olsa bile o mirasa uyanlar, kalıba uyanlar alınabilir, diğerleri reddedilir! Bu nedenle, yazının bulunması ve kullanılması ile aktarılan en eski kaynakları güvenli kabul eder! Hatta bir döneme de takılıp kalabilirler! Mesela “Orta çağ” felsefi bilgilerine, “Rönesans” veya modern dönem tabiri ile ifade edilen “Medeni” filozoflara da takılı kalabilirler! Belli bir coğrafyadaki akımlara da kapılabilirler; “Orta Doğu” akımları, “Uzak Doğu” veya “Batı” akımlarına kapılabilirler!
Pek çok bilgiyi, ezberlemiş ve çok ayrıntılı malumat sahibi olmuş bazı kişilerin, bu bilgileri içselleştiremediğinde düştüğü durum “Cehli Mutlak” halidir!
Son tahlilde; öğrenmek başka, bilmek başkadır; öğrenmek, “Bilinç” oluşumuna kapı açar! “Bilmek”, içselleştirmektir! Öğrenen, “Şu dedi, şöyle dedi” şeklinde beyan eder; bilen ise “Şöyledir, böyledir” şeklinde beyan eder! Öğrendiklerini bilinç haline işleyenler, kendi öz ifade şeklini kullanır, taklit kalkar! “Mutlak cehalet” içinde olanlar ise genelde kendi adlarına konuşmaz çünkü öğrendikleri kendi bilincinde işlenmemiştir! Zaten emin de değildir! Arkasında da durmaz çünkü zaten başta tam olarak sahiplenmemiştir!
Kişi öğrendikleri ezberlediklerini değil de sadece bilinç edindiklerini bizzat kendi sahiplenerek ifade eder ise “Mutlak Cehalet” durumunda kalmaz!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Cehaleti kapsamlı, anlaşılır bir dil ile gayet güzel anlatmışsınız teşekkürler.
Ahmet Bektaş
Öğrenmek bilgi ile tanışmaktır, bilgi ile samimiyeti ilerlettikçe bilinç düzeyi de ilerler.
Güzel bir konuyu güzel bir şekilde ele almışsınız Ahmet Bey.
Son zamanlarda amiyane tabirle ''ağzı olan konuşuyor'' durumu var ülkede.
Keşke bilgisi olanlar konuşsa sadece.
Ahmet Bektaş
Hal-i pürmelalimizi pek güzel özetlemişsiniz, üstadım...
Ne çekiyorsak 'cehli mutlak' öznelerden çekiyoruz...
Saldırırken, söverken, papağan olurken, cehli mutlak hali sergilediğini fark etmeyenlerden...
Diskur çekerken, propaganda yaparken, provakasyon yaparken, slogan atarken...
İtidali, uzlaşmayı, özeleştiriyi, izan ve irfanı es geçerken...
Kinle, garezle, riyayla, ukalalıkla yol almaya çalışırken...
Egoist, egosantrik, mitomanik olurken...
Yani, edep! İlle edep...
İşte o yüzden, bir dirhem bal için, bir kamyon odun çiğniyoruz burada...
Neyse, biz de ayıp etmeyelim daha çok...
Selam ve saygılarımla.