- 556 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
BEN İNSANLIK İSTİYORUM
MAZİYE YOLCULUKLAR -33
1960’lı yıllar.
Taşrada iller, ilçeler bol hormonlu meyveler ve sebzeler gibi daha büyümemişler…
Onlarca yıldır insanlar bir arada yaşıyor. Büyük çoğunluğu aynı mahallede, aynı sokakta doğmuşlar.
Aynı okulda okumuşlar. Büyümüşler.
Tüm yüzler tanıdık… Herkes birbirinin kişiliğini çok iyi biliyor… İnsanlar birbirine saygılı…
Nemelazımcılık, duyarsızlık, insanların beyinlerini tutsak almamış.
Yürekleri arsız, insafsız çıkar bulutlarının gölgesi karartmamış...
1960’lı yıllar.
Komşuluk ilişkileri sıcacık… Bir komşunun gözyaşına, onlarca komşunun gözyaşı yaren olur… Yoldaş olur… Sırdaş olur…
Gözyaşları birbirine karışır… Fırat’a dönüşür… Acılar birlikte paylaşılır… Yanan yüreğin ateşi, onlarca yüreğe bölünür…
Yürekler, acıyı bölüştükçe güzelleşirler…
1960’lı yıllar.
Bir sokaktaki ailenin sevinci tüm sokağın, tüm mahallenin sevincidir…
Sevinç halay olur… Bir genç kızın, bir genç oğlanın elindeki mendilde sallana sallana dile gelir…
Bir teyzenin, halanın, dayının, amcanın ayakkabılarının yere vuruşunda, ritminde sevinç kendini gösterir…
Gençlerin, çocukların, ihtiyarların yüzü güler… Sevinçten eller kenetlenir…
Omuz omuza veren canlar güzelleşirler…
1960’lı yıllar.
Dostluklar çok güzel...
Babamın güzel dostları, dostluğu sizden öğrendim…
Riyasız, çıkarsız dostlukların güzel mimarları sizlersiniz…
Babamın arkadaşlarısınız…
Karşılıklı buram buram güven, özveri, sevgi, saygı kokan, yaşanan güzel dostlukları sizlerden öğrendim…
1960’lı yıllar.
Akrabalık bağlarından daha sıcak, sevgi ve saygının doruğu kirvelik…
Siyasetçilerin kirletmediği kirvelikler.
Kan bağına dönüşen kirvelikler.
Akrabalıktan, kardeşlikten daha güzel olan kirvelikler…
Bu güzel bağın değerini bilen yiğit insanlar… Güzel insanlar…
1960’lı yıllar.
Esnaflar, gönüllü yardım kuruluşları gibi çalışırlar.
Veresiyelerin toplanması harman zamanıdır…
Vade farkı lafı bile duyulmamıştır…
Müşteri dosttur, komşudur…
Esnafın derdi aç kalmamak, kimseye muhtaç olmamaktır…
Amaç bu olunca, biri üç yazmak, müşteriyi kandırmak, bir an önce köşeyi dönmek, akıllardan bile geçmez…
Haram yemek günahtır, ayıptır…
Haram yiyenlerin kazalarla, hastalıklarla, yediklerinden daha fazla bir bedel ödeyecekleri anlayışı hâkimdir…
Haram yemektense, aç kalmayı göze alanların sayısı yüzde doksanı geçer…
1960’lı yıllar.
Konukseverlik dededen, babadan kalmadır…
Konuk, Allah’ın sana gönderdiği bir kuldur. Bir candır. Bir insandır. Konuğu en iyi şekilde ağırlamak bir görevdir.
Bu görevde bilerek tek bir ihmal olmaz. Olamaz.
Yoksulluktan dolayı konuğa gönülden geçenleri sunamamak, eziklik sebebidir...
Mahcubiyettir…
Konuğa olanakların el verdiği en iyi sofra kurulur…
En kalın yün yatak serilir…
En güzel yorgan, yastık getirilir…
Çarşafların en yenisi ve en temizi döşeğe örtülür…
Konuklar rahatsız edilmesin diye çocuklar önceden uyarılır…
Konuk baş tacıdır…
1960’lı yıllar.
Büyüklere saygısızlık çok ayıptır…
Senden büyük biri gelince saygıyla önünden kalkacaksın… Elini öpeceksin... Yer göstereceksin…
Bir ihtiyacı olup olmadığını, bir şey isteyip istemediğini soracaksın…
Kolonya tutacaksın… Yemek yiyip yemediğini soracaksın… Yemek yemişse çay, kahve ikram edeceksin…
Senden büyüklere gösterdiğin saygı, aldığın terbiyenin ölçüsüdür…
Büyüklerine saygı göstermeyen kişi, ailesinin verdiği terbiyeyi almamıştır…
O insanların gözünde bir “terbiyesizdir…”
1960’lı yıllar.
Kendinden küçükleri seveceksin…
Onları üzmeyeceksin…
Onları anlamaya çalışacaksın…
Onlara kuru kuru öğüt vermeyeceksin…
Güzel davranışlarınla, önce sen kendin küçüklere güzel, iyi, doğru örnek olacaksın…
“İmamın dediğini yap, yaptığını yapma” sözündeki imam olmayacaksın…
Başkalarına bir üzüm tanesi çalmak haram diyorsan, salkım salkım, sepet sepet, bağ bağ üzümü çalmayacaksın…
Sen çalarsan, verdiğin öğütlerle inandırıcı olamazsın… Kendi kendini kandırırsın…
Küçüklerinin büyüklerinden beklediği sevgidir, şefkattir, anlayıştır, samimiyettir…
Sevgini vereceksin…
Şefkatini göstereceksin…
Küçüğün davranışlarını anlamaya çalışacaksın… İçten davranacaksın…
1960’lı yıllar.
Haksızlıklara seyirci kalmak ayıptır…
Bir kişi suçlu olsa dahi 30–40 kişinin, 100 kişinin ağzından salyalar akıtarak bir kişinin başına çökmesi hoş görülemez…
Üçkardeş tek kişiyi dövmeye kalksa, çevredekiler tanımasalar bile hemen araya girerler:
— Üç kişi bir kişiyi döver mi? Siz nasıl delikanlısınız, utanmazlar” diye müdahale ederler.
“Düşene bir tekme de sen vur” anlayışı kesinlikle yoktur.
Fırsatçılık, fesatçılık anlayışı kabul görmez… O alışkanlığı olanlardan uzak durulur…
1960’lı yıllar.
Fakirler, sakatlar, kimsesizler hor görülemez…
Herkes bunlara yardım etmeye çalışır. Bu yardımları da gösteriş olsun diye yapmazlar… Hava atmak için yapmazlar…
Yardımlar gizli yapılır.
Yardım edilen kişinin gururu incitilmez…
“Yaptığımı Allah biliyor” inancı hâkimdir…
Yardım, Allah için yapılır… Desinler diye yardım görülmez… Çok ayıptır…
Yardımlar vergiden de düşürülmez…
1960’lı yıllar.
Namus konusu çok önemlidir.
Herkes birbirinin namusuna karşı son derece saygılıdır…
5 – 6 bin nüfuslu ilçe, bir tek aile gibidir… Köylerimizde de bir tek namussuzluk olayı duyulmamıştır.
1960’lı yıllar.
Hırsız, hırsızlık, hikâye kitaplarında geçen sözcüklerdir…
Kapıdan, pencereden hırsız girecek diye uykusuz kalmak yoktur…
Ben böyle bir ilçede büyüdüm…
Babamdan, babamın dostlarından, komşularımdan bunları öğrendim…
Geri verin benim ilçemi, ben ilçemi istiyorum…
Neredesiniz benim güzel insanlarım, sizleri istiyorum…
Mal, mülk, bütün kariyerler, koltuklar sizin olsun…
Kul, köle olduğunuz paralar sizin olsun…
Son model arabalar, yatlar, villalar sizin olsun…
Ben güzel insanlar arasında yaşamak ve ölmek istiyorum…
Ben insanlık istiyorum…
YORUMLAR
Ben de çocukluğumun gençliğimin geçtiği 90'ları özlüyorum...
Ama 90'lar geri gelse bile beni bulamaz ki :)
Mahmut Cantekin
Riyakarlık okyanusu bu günler. Boğuyor beni.
Güzel günler umuduyla...