- 1416 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HİÇ BİR ŞEY ANLAMADIM!!!
Amerikalı bir komedyenin talk show’undan tercüme...
Okuldaki ilk günüm. Eve dönerken uzun rüzgarlı bir patikadan yürüyorum. Yol üzerinde bir Manastır var merak ediyorum . Üzerinde çiviler olan büyük gotik kapıya yanaşınca , çan çaldı ve “gırç!!!!!” diye kapı açıldı. Karşımda hani şu kuyruklu başı kapalı kıyafetlerden giymiş olan bir rahibe belirdi.
Korkunç… Korkunç bir görüntü bu benim yaşımda bir çocuk için.
- Ne istiyorsun küçük?
- Hiç!!! Sadece merak ettim.
- Buraya geldiğine göre iyi bir çocuk olman lazım. İyi bir çocuk musun?
Gözüm kapının arkasındaki duvara ilişiyor. Üzerinde tahtaya çivilenmiş biri duruyor. Gözlerim fal taşı gibi açılmış… Rahibe nereye baktığımı görünce;
- Evet!!!! O da iyi bir çocuktu demez mi? Sonra “ Tanrı hakkında ne biliyorsun bakiyim?” diye sordu.
Hiçbir şey bilmiyordum. Haliyle, ” kim?” diye sorunca sinirlendi.
- Demek sen Tanrının kim olduğunu bilmiyorsun öyle mi? Dur sana anlatayım çocuk…. Tanrı vardır… Var olmuştur ve var olacaktır….
- !!!!!!!!!!! ?
- O bir baba, o bir oğul ve o bir kutsal ruh!... O bir varlık içinde üç varlık! Anladın mı?
- Nerede o peki?
- Burada.
Etrafıma bakınıyorum, kimseler yok ortada. Şaşkınım.
- Nerede ama? Ben niye göremiyorum onu?
- Bak çocuk!.. Onu burada göremiyor olman, yok olduğu anlamına gelmez.
- Ee!!! Nerede peki ?
- Burada, bizimle beraber diyorum ya!.. O yukarıda, aşağıda, dışarıda, içeride her yerde yani!
- Demek ki Tanrı çok büyük bir şeydi… Ama neden hala göremiyorum anlayamadım bir türlü.
-Onu seviyor musun çocuk?
-Bilmem hiç görmedim ki!
-Ama Tanrı seni seviyor.
-Öyle mi? Teşekkür ederim.
- Ve senin sevgini istiyor! Eğer sevmezsen, seni sonsuz ateşlere atar!!!
- Niye ama?
- Sen hiç şimdiye kadar bir yerini yaktın mı?
-Evet!!... Bir keresinde mum tutarken elimi yakmıştım. Çok acıdı.
-Hımm!!!! Bu acıyı tüm vücudunda hayal et bir de! İşte Tanrıyı sevmezsen olacağı budur. Böyle yakar insanı. Anladın mı ?
Yanmak çok kötü bir şey. Çok korkup haykırdım...
-Onu seviyorum… ÇOK SEVİYORUM!!! ve duvarda tahtaya çivilenmiş adamı göstererek sordum.
– O kim peki?
-İsa .. Tanrı ‘nın oğlu… Söyledim sana baba oğul kutsal ruhturlar.
-!!!!!!!!!! ?
-Noel de doğdu, Paskalya da öldü!
Çok yaşamamış zavallı demek ki!!
- Neden ölmüş peki?
-Senin yüzünden öldü!
-Benim yüzümden mi?
Hiçbir şey anlayamıyordum. Nasıl benim yüzümden ölmüş olabilirdi ki?
Rahibe yeniden yüksek ses tonuyla;
-Senin günahların yüzünden dedi… Bu haç üzerinde öldü o! Anladın mı?
- Nasıl yani!!!! Ne zaman?
- İki bin yıl önce çocuk!
- Ben daha küçük bir çocuğum. Nasıl benim günahlarım onu öldürmüş olabilir.
-Peki babası var mıydı İsa’nın?
-Tabi ki vardı… Söyledim ya babasının kim olduğunu... Tanrı onun babasıydı.
-Hım!!! Peki annesi var mıydı?
-Elbette vardı. Onun annesi de Meryem.
-Yani Tanrı, Meryem ile evliydi öyle mi?
-Hayır!!!! Tanrı Meryem ile evli değildi. O Yusuf ile evliydi.
- Of!! Kafam karıştı.. Ben yine hiçbir şey anlamadım!
-Kapat çeneni çocuk sorgulamayacaksın böyle! İnanacaksın sadece.
-!!!!!!! Peki anladım… Ben artık gideyim.
+++
burası benden ilave ...
Merdivenleri ikişer üçer atlayarak inerken kapı küt diye arkamdan kapandı. Eve doğru koştururken az önce yapılan konuşmalar bir bir kafamda resmi geçit yapıyor.
- Tanrıyı diye bir güç var ama göremiyoruz,
- Göremiyoruz ama o her yerde, her şeyi görüyor.
- İsa onun oğlu. Annesi Meryem diye bir kadın ama Tanrı onunla evli değil.
- Tanrı bizi seviyor ve kendisini sevmemizi istiyor….
- Ama biz onu sevmezsek, ya yakıyor ya tahtaya çivileyip duvara asıyor.
Oğlunu bile günah işledi diye duvara asmış… Birileri de suçu bize atmaya çalışıyor.
***