- 576 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SADECE GÜLÜMSEYİN...
Anlamsızlığın hegemonyası aslında sırnaşık notaların sessizliğine sığınıp kaldığım ama hala gök gürültüsü devinirken kulağımda bir nebze de olsa sessizliğime ses olan bir yakarış gönlümün telini titreten hele ki o kifayetsizliğim ve acziyetim iken beni mağdur kılan.
İşkence yüklü saatlerin bir şölene dönüştüğü, mutluluk öncesi bir seremoni kırık olsa da içimdeki sızı.
Bir gülüşe sızan hicran bir kelimeye yığdınız hayat hikâyeniz ve tek bir dokunuşta gizli iken yürek burkan kırgınlığınız.
Kâh nüktedan kâh muğlâk bir edimde gizli tüm o var oluş. Hicap yüklü bir bekleyişin teyakkuzundan kaçarken yakalandığınız o karmaşık ruh devinimi belki de asılsız bir yolculuk bizler tasavvurundayken yine de kanıksadığımız hatta mecbur kılındığımız.
Yerle yeksan olan ne varsa bir o kadar hayalini kurduğumuz ve son bir izlek hayatın sunumu yeter ki teselli olsun o tecelli an’ı muktedir kılan yegâne zincirin son halkası ellerimizle yerleştirdiğimiz bir o kadar yerleşkenin nizamında kaybolan boyutsuz varlıklarımız biz her ne kadar zamana ve mekâna göre saptasak da.
Hicret bildiğimiz ya da yok saydığımız belli ki mütereddit dokunuşlar varlığımızın uzantısı. Ve ıskalarken hedefi yakalandığımız her ne kadar gizlensek de ömür boyu.
Bilincin açık olduğu ana denk gelen o sızıntıda mı saklı yoksa hissiyatınızı kontrol altında tutamazken yoksa yaşamın bir bilince nail olmadığı gerçeği mi ne de olsa yükümlü kılındıklarımız bize çocukluktan miras.
Bir erdem hatta nüansı sırdaş bildiğimiz yaşama sevinci iken uzağında kalamadığımız bu bağlamda günü birlik telaşlarımız ne de olsa yaşama konusunda yetkin kılınıp yine de ulaşmazken hedefe. Tam olarak da bu değil mi bize uyanık tutan ve her yenilgide bitimsiz bir aşk ile yeni başa aldığımız o kare içinde saklarken ve yere göğe sığdıramadığımız heyecan yüzdesi her dem benliğimizi vakur bir dokunuşla ayrımcılık yüklü söylemler nezdinde bir adım öteye taşıyan.
Olduğumuz mu olmak istediğimiz mi? Cevabını vermeyeceğinizi bildiğim için geri alıyorum sorumu ve itiraf ediyorum: Kanıksadıklarım ne de olsa kanıksanan bir hitabet gücü anlamsızlık yüklense de satırlara ki miracı yüreğin sığınak bildiklerimiz: Kâh bir anlatı kâh bir serzeniş kâh bir hıçkırık bizi biz yapmaktan alıkoyan ne varsa asil bir kalkan doyumsuzluğumuza sebebiyet veren akla zarar bir tortu belki de dibe çökmüş.
Kimi zaman bir muamma taşıdığımıza henüz vakıf olamadığımız bir kimlik kadar gerçek ve gerçek dışı ne varsa yine omzumuza yüklenen. Belli ki edası ya da zihniyeti yorgun belleklerimizin taammüden işlediğimiz tüm cinayetlerdeki tek görgü tanığı tüm ahkâm kesen yetilerimizi bir anda körelten.
Haiz olduğumuz yine de inkâr ettiğimiz kimi zaman da görmezden geldiğimiz ve çoğunlukla da yok sayıldığımız ki varlığımızı idame ettirirken nasıl da tekelindeyiz dış mihrakların kimi zaman içimiz kan ağlasa da bir tebessüm yerleştirirken belli belirsiz.
Yine de kaybetmeyin o gülümsemeyi ara sıra ekseniniz kaysa da: Bu değil mi hayatın seyrindeki o kıvrımlarda ayaklarınızın yere bastığına dair sahip olduğunuz inanç ve özgüven. Sadece bir gülüş ısmarlayın gökyüzüne akıbetin ne olacağını kestiremezseniz de. Sadece gülümseyin ve gülümsetin batıllıkların ket vurmasına aldırış dahi etmeden.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Saygılarımla dost kalem...