- 533 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MAVİ TAVŞAN-1
Rutin hayattan bir parça...
Sabah oldu. Uyanma vakti.
Hiç uyumamış gibi. Meşhur sözdür bu. Herkes bundan şikâyet eder. Beş dakikalık uyku daha ister.
"hiç uyumamış gibiyim." Belki de doğrudur. Hiç uyumamış veya uyanmamış olabiliriz.
Hayatın rutinliğine o kadar çok dalmışız ki sorgulamayı unutmuşuz. Belki de rüya gerçekliğinde bir hayattır bu yaşadığımız. Belki de elle tuttuğumuz gözle gördüğümüz her şey birer hiçtir.
Her neyse bu konuların hiç vakti değil. Peki, ne zaman vakti? Ne zaman beynimizin farkına varıp düşünmeye sorgulamaya başlayacağız? O vakit artık gelmeli.
Sabahın körü deyimi çok yerindeydi. Daha hava aydınlanmamıştı. Kalkıp hazırlanmaya başladı. Üstünü giyindi. Kahvaltısı etti. Asla bir şeyler yemeden dışarı çıkmazdı. İstisnalar olur arada tabii ancak her zaman düzenine uyardı. Evden çıkmak üzereyken son kez aynaya baktı. Saçları fazla uzun değildi ve uçları mavi boyalıydı. Kendisini hep tavşana benzetirdi.
Mavi bir tavşana.
Hafif çekik gözleri vardı ve çok yoğun, kıvrımlı kirpikleri. Boyu uzundu, kilosu normal. Kollarında ve boynunda dövmeler vardı. Güzel olmasına karşın kendisini hiç beğenmezdi. Aslında bu iyi bir şey böylece egoist biri değildi. Öyle insanlardan da nefret ederdi.
Egoist insanlar hep yetersiz olanlardır. Kendilerini kanıtlama çabaları bu yüzden oluşur. Mesela hiçbir zaman zeki olan birinin ego yaptığını göremezsiniz.
Uyarı: Çevrenizde narsis insanlar varsa lütfen çocukların ulaşamayacağı yerlere kaldırıp atınız.
Mavi tavşan apartmanın merdivenlerinden koşar gibi indi. Kulaklığı takılıydı ve rock müzik çalıyordu. Onu motive ediyordu. Hızlı adımlarla yolda ilerliyordu. Mavi tavşanın kötü bir özelliği de asla kaldırımdan yürümezdi. Metrobüs köprüsünden hızlıca çıktı. Köprüde her zaman mendil satan orta yaşlarda hafif kilolu bir kadın olurdu ve mavi tavşanda ondan her gün mutlaka bir mendil alır öyle devam ederdi yoluna.
Metrobüse binmeden önce yine hayatından şikâyet ediyordu. Sabahın köründe dışarıda oysaki bir kaç ay önce çalışmıyor evde kendi istediği gibi yaşıyor ve düzenini sürdürüyordu. Çalışmayı sistemin bir parçası olarak görüyordu. "kimsenin kölesi olmam." ,"bu adaletsiz sistemin bir parçası olmam.", "çalışıp ta kimsenin benim üzerimde hâkimiyet kurmasına izin vermem."
Bunlar mavi tavşanın kati düşünceleriydi. Ne kadar da büyük laflar. Bu laflarını yutmasını sağlayan yine sistemin ta kendisi olmuştu. Kimsenin isyan etmesine gerek yok. Maalesef ki para dünyaya hükümdar. Yaşamak için para kazanmak zorundayız. Bu gerçekten sinir bozucu olsa da değiştirmek artık elimizde değil. Gün geçtikçe daha çok kapitalizmin içinde boğuluyoruz.
Bindiği metrobüsde gördüğü çok güzel bir görüntü; bir anne ve kızı birbirlerinin ellerini tutmuş uyuyorlardı. Bu görüntü karşısında mavi tavşanın yüzünde garip bir gülümseme oluştu fakat daha sonra ağlamaklı bir hal aldı. Kendisini ve annesini düşündü birden annesine sarılmak istedi. Yıllardır görmemiş gibi biriken bir özlemle sarılmak. Oysaki daha bir kaç dakika önce görmüştü. Hatta evden çıkarken zorla öpmüştü annesi mavi tavşanı. Annesi çok severdi mavi tavşanı. Evin tek çocuğuydu. Mavi tavşanda çok severdi annesini ve babasını ama belli etmezdi. Her zaman mutlaka mesafe koyardı aralarına pek sarılmazdı mesela pek konuşmazdı. Bir resmiyet bir sınır vardı aralarında saçma. Mesela her zaman annesinin sarılmasına izin vermezdi.
Neden izin vermiyordu ki? Oysa bir insan annesinden daha çok kimin sarılmasını ister ki? Saçma sınırlarından günün birinde çok nefret edecek ve pişman olacak ama şuan farkında değil.
Sevdikleri yanlarındayken bildirmeli insan sevdiğini ve bilmeli. Yarın çok geç olmadan...
Mavi tavşan metrobüsde ki diğer kişileri de izledi. Tek tek herkesi yüzünü inceledi. Bazıları uyuyor bazıları müzik dinliyor bazıları ise mavi tavşan gibi etrafını inceliyordu. Mavi tavşanın genel olarak vardığı kanı ise "kimse mutlu değil".
Peki, o zaman neden yaşıyoruz? Şu anda yanında biri bu sorusunu duysa "bu hayatı bulamayanlar var haline şükret" derdi. Doğru aslında bu hayatı bulamayanlar da var. İşte cevaplanması gereken en önemli sorulardan biride bu. "Neden var?"
Bir insan neden yaşar? Tanrı istediği için mi? Yoksa ölümden korktuğu için mi? Yaşam amacımız nedir? Aslında bu amaç herkes için değişiklik gösterir. Bazıları ailesi için yaşar. Bazıları para için, bazıları aşk için, bazıları ise sadece korktuğu için. Mavi tavşanın yaşam amacı neydi? Yaşamak için sıkı sıkı tutunduğu amaç neydi? Ailesi diyebiliriz. Annesi ve babası olmasaydı eğer mavi tavşanda yaşamazdı. Yaşayamazdı değil yaşamazdı.
Amaçsız hayat yaşayanlarda yok değil hani. O cins insanları halen çözebilmiş değilim. Amaçsız boş yaşamaktansa ölüp de acıya son vermek en güzeli değil mi? Dünyada her şey elimizde ise yani dünyanın derdini sıkıntısını biz çekiyorsak doğumdan itibaren tek başımızaysak ne zaman yaşayıp ne zaman öleceğimize de kendimiz karar vermeliyiz. Diğer türlüsü adaletli mi?
Düşüncelerle zaman geçmişti. İneceği durağa gelmişti bile Uzunçayır!
Metrobüsden indi ve merdivenlere yöneldi. Turnikelerden geçip para iade makinesinin yanına gitti. Bir kaç adım sonra sağ tarafta bir boşluk vardı. Nefes aldığı yer. Aslında zehirlendiği. O buraya havalandırma diyordu. Çok severdi bir şeylere isim takmayı. Her zaman burada durup sigara içiyordu. Neredeyse bir saattir yoldaydı ve bir o kadar daha gidecekti. Havalandırmada durup sigara içmek ona iyi geliyordu.
Sigarayı yakmıştı bile etrafına baktı çektiği dumanı var gücüyle üflerken. Sol tarafında poğaça satan adam her zaman ki yerinde ve etrafı sarılı. Yine sol tarafında iki dakikada bir saatine bakan kısa boylu orta yaşlarını çoktan geçmiş bir adam ve ön tarafta yine aynı çocuk. Birazdan sol eliyle saçını düzeltecek sonra ayakkabılarına bakacak sağ ayağını yere vuracak ve başını sola çevirip hafif ve sevimli bir gülümsemeyle mavi tavşana bakacak evet...
Mavi tavşan bütün hareketlerini ezberlemişti. Aslında bu çocuğu beğeniyordu ama hiç belli etmemişti. Herkesin hareketlerine dikkat ederdi mavi tavşan ve herkeste hemen hemen aynı davranırdı.
Rutin hayattan bir parça...
Aylarca karşılaşmalarına rağmen ne saatli adamla ne de sevimli çocukla bir kere bile konuşmamışlardı. Oraya onlardan başka biri gelmez durmazdı. Hep aynı yüzler farklı hayatlar ve akıp boşa geçen zamanlar.
Hayat mı bizi robota çeviriyor yoksa büyüdükçe duygular mahkûm mu ölmeye?
İzmariti atmadan önce gökyüzüne baktı. Hava açık ve masmavi bulutsuz bir gökyüzü var. Ne kadar güzel ve heybetli. Birden kendisini çok küçük hissetmişti bir karınca kadar.
Çok geçmeden son kez sağına soluna baktı. Saatli adam çoktan gitmişti. Sevimli çocuk halen yerinde ve yüzünde aynı gülümseme vardı. İzmariti attı yola koyuldu. Bineceği otobüs geliyor. Zamanı iyi ayarlamıştı.
Otobüse bindi yine oturacak yer yok yine ayakta kalmıştı. Çok sinir oluyordu bu duruma ama yapacak bir şey yok. Her durakta biraz daha kalabalıklaşıyor ve kalabalık oldukça mavi tavşan daha fazla sinirleniyordu.
İş yerine girdiğinde sıkıntılı bir iç çekişle oturdu yerine bilgisayarı açtı. Klimayı açtı ve kettle’a su koydu. Su kaynarken o müzik açmıştı bile. Makineden kapanma sesi geldiğinde o da yerinden kalktı kendisine kahve yaptı.
Rutin hayattan bir parça daha...
Biriktirdiği faturalardan bir kaçını işlemeye yeltendi o sırada kapıda bir adam belirdi. Bir an çok korktu. Yaşlı sayılacak bir görünümü vardı ve uzun sakalları. Başka bir yerin adresiyle karıştırmıştı. Özür diledi. Suratında koca bir gülümsemeyle kapıdan çıkmadan önce mavi tavşana uzun uzun baktı. Garip adam kapıdan çıktıktan sonra mavi tavşan tekrar bilgisayara baktı o arada kapı tekrar açıldı. Bu kez patronuydu. Bir şey söylemesine izin vermeden mavi tavşan hemen konuşmaya başladı. "yanlış gelmiş"
Patronu mavi tavşana garip bir şekilde baktı. Arkasını dönüp kapının dışına baktı ve geri dönüp mavi tavşana "kim" dedi.
"biraz evvel çıkan yaşlı adam" dedi mavi tavşan bilgisayara bakarak. Patronu boş boş mavi tavşana bakıyordu. Mavi tavşan sessizlik olunca kafasını çevirdi patronuna baktı. Patronu yaşlı adam falan görmemişti o yüzden mavi tavşanın söylediklerini anlayamadı. Hiçbir şey demeden odasına geçti.
-----------------------------------------------
İşte beklenen saat geldi. İş çıkışı.
Cumartesi günleri öğlen vakti çıkıyordu. Otobüs durağına doğru yürürken otobüsün gittiğini gördü. Koşmaya başladı. Bağırdı ancak adam durmadı gitti. Çok sinirlendi. Gel de bir sigara yakma şimdi...
Sonraki otobüse bindi ve en arkda koltuğa oturdu. Kullaklığını taktı. Camdan dışarısını izliyordu. Otobüsten inip metrobüs yoluna doğru giderken köprünün üstünde para dilenen kadına takıldı gözü mavi tavşanın. Kadının elinde bir karton parçası üstünde "açız" yazıyordu. Dilenci kadının yanında dört beş yaşlarında bir kız çocuğu da vardı. Kadın bir eliyle yazılı karton parçasını tutarken bir eliyle de küçük kızın saçını okşuyordu. Kız çocuğu dünyadan bir haber yerde bulunan taşlarla oynamaya çalışıyordu. Mavi tavşan ikisini de iyice süzdü. Yanlarından hızla geçti. Durağa gidiyordu. Asla dilencilere para vermezdi mavi tavşan. Nedense bu konuda çok katıydı.
Metrobüs durağında beklerken sağ omuzuna birinin dokunduğunu hissetti. Dönüp baktığında bir an donup kaldı. Karşısında sevimli çocuk duruyordu...
...
YORUMLAR
çaylak fizyonomist-HaeOz
Saygılar...
Yazıya ilk baktığımda çok uzun diye içimden geçirdim fakat okumadan da edemedim ve iyiki okumuşum. Tabi okurken uzun sandığım günlük bana çok kısa geldi; bu da sevgili yazarın farklı, farkındalık yarattan kalemi idi. Çok ustaca yazılmıştı anlatmaya ve anlamaya dair her tür sadeliğiyle...
Günlük yaşamdan bir kesit olmasına rağmen çoğumuzun ertelediği, es geçtiği gözlemlemelerdi, ki sevgili yazar etrafı ve/veya çevre ortamlıkları iyi bir gözle hikayeleştirmişti.
sıkı bir sistem eleştri yanında yer yer vurgularla "hayatın farklı açılarından" bir açısını da göstermiş gibiydi.
Karakterlerin(Mavi tavşan, sevimli çocuk, dilenci kadın) karakteristik özeliklerini adeta görseleştrimişti.
Teknoloji egemen bir dünyada mallesef insanlar büyüdüğü için değil sanal ve popüler kültürle robotlaşmanın etken olduğu dugularla ölmektedirler.
Günlük, yazısının dili sade ve akıcı, yazımı tekniksel olarak çok iyiydi...
ve
"Metrobüs durağında beklerken sağ omuzuna birinin dokunduğunu hissetti. Dönüp baktığında bir an donup kaldı. Karşısında sevimli çocuk duruyordu..."
Bir de Mavi tavşan ?
Sevgilerimle
çaylak fizyonomist-HaeOz
İsim belirterek özelleştirmek yerine karakterlere bağlı kalarak yaşanmışlıkları anlatmak daha cazip geldiğinden ve insanları gözlemleyipte belirgin özelliklerini aklında tutan bir karakter olduğu için 'mavi tavşan'
Saygılarımı sunuyorum.
DemAN
Edebiyat deryasına hoş geldiniz :)