- 1901 Okunma
- 9 Yorum
- 2 Beğeni
Anestezi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Onu görmeyeli çok uzun zaman oldu. Günleri biliyorum, aylar da geçmiş olabilir, hatta yıllar mı desem, belki de koca bir asır.. Artık tahayyül edemiyorum. Bazı duyguları iliklerinize kadar hissederek yaşarsanız, bu duygular gözü dönmüş bir deve dönüşebilir. Sarmaşık gibi çepeçevre sarar her yanınızı. Bu yüzden geçen bir gün bazen bir yıla, bazense on yıla tekabül edebilir. Hele ki ayrılığın verdiği o bulanık ve yaralayıcı his bazen bir günün bin yıla bedel halini yaşatır size. Tıptaki adını ben değil hekimler bilir. Fakat biz buna ’acıda’ katmerli bumerang deriz.
Onu görmek istemem. Onu görsem ellerim hareket yönünü şaşırabilir. Ellerim hırçındır çoğu zaman. Ani bir refleksle ufuk çizgisine doğru kalkabilir yahut daha fenası, hızla yukarı istikamete doğru gücünün büyüklüğünü kanıtlama gibi saçma sapan girişimlerde bulunabilir. Bense sakin sakin bacaklarımın hemen üzerinde, hanım hanımcık beklemesini, ben talep edene kadar da sükunetini bozmamasını isterim. Fakat onlar benim ellerim. Beni bildiğim için ellerimin asi yanlarını da iyi bilirim. Ellerim yangından çıkmış ağlak bir kız çocuğuna dönüşebilir. Bazen yorgun bir taş ustasının elleri gibi nasır tutar ellerimin kalbi. Kızgın demirlerden farkı kalmaz bilirim.
Ama gözlerim öyle mi.. Gözlerim deli volkan. İnsanın içinden ne geçse ayyuka çıkarılır mı? Gözlerim haindir. Hiç güvenmem her ikisine de. Yanılıp yenilip de ufacık bir an nasıl imtihanlardan geçtiğimi söyleyiverseler ben ne halt ederim. Kırgınlığımı hemen ele verirler. Adı üstünde ’el’ işte! Ben kimseye elimi vermek istemem hem. Öfkemi anında anlatıverir benim gözlerim. İçimin nasıl yandığını, kalbimin bin parçaya bölünüp de pare pare kaldığını, en çok gece yarıları canımın acıdığını.. Her şeyi görür, her şeyi herkese anlatır da bir bana çare olmaz gözlerim. İşte bunun için hiç güvenmem gözlerime. İspiyoncunun en dik alasıdır onlar. Onu görmek istemem. Onun beni görmesini de istemem. O an gözlerim şahit olur da yetiştiriverirler hemen bana.
Hele o ayaklarım yok mu.. Her badireli yolu aşıp da ona gitmek için kendini yerlere seren canım ayaklarım. Bacaklarımın takati kesilir de, pes etmezler hiç. İkisi de birbirinden çılgın, ikisi de gördüğüm en azimli ayaklar. Ne laftan anlarlar, ne sözümü dinlerler. Onlar kadar inatçısını görmedim ömrümde. Ona giden her yolu kutsal bilip canını dişine takar ayaklarım. Bana karşı gelirler de, yine de vazgeçmezler davalarından. Şimdi onu görseler koşar adım, tozu dumana katıp giderler aklımı yolda bırakıp.. Önünü ardını düşünmezler hiç. Onu görmek istemem. Ona koşmak istemem.
Kulaklarıma zaten hiç hükmüm yoktur. Benim tasarladığım ne varsa yıkmak için her şeyi yaparlar. Onun sesini duymaya görsünler.. Yaptıkları yetmezmiş gibi gözlerimi de kendilerine suç ortağı edip billur gibi yaş döktürürler. Onun sesini duymak istemem. Duyarsam işler hepten karışır. Benim aklım dağılır, kalbim çılgına dönüşür, ruhum minik bir serçe gibi titrer. Ben ürkerim duyduğum sesten, ellerim de işin içine karışır, karnımın içinde böyle kelebek sürüleri oradan oraya hunharca uçuşur. Bu bana acı verir. Söz geçiremem kulaklarıma, duydukları karşısında beni yerle yeksan ederler.
Onu görmek, onu duymak, ona yürümek istemem. İradesizliğin timsaliyim adeta. Bütün güçsüz kadınlar adına bunu kırmak isterim. Bir insanın başka bir insan üzerindeki bu yaptırımları beni korkutur. Fiziki ve ruhi tüm faaliyetlerim denetimimden çıkıyorsa ve istemsizce benden bağımsız hareket ediyorsa bu aklen korkutucu bir durum. Tıbben de mümkün değildir hekimlere sorsak. Buna reçete yazabilecek hekim sanmıyorum ki olsun. Kalbim ağrıyor. Ama gerçekten değil, yalancıktan ağrıyor. Ölüyor taklidi yapıyor, ben inanmıyorum. Ayağa kalkacaksın diyorum yalancıya. Kalbim bu! Fazla şakacı buluyor beni üç kağıtçı kalbim.
Onu görmek istemem. Çünkü onu her gördüğümde damarlarıma anestezi enjekte ediyor sevgim. Sanki uyuşuyorum. Ben değilim konuşan, ben değilim ağlayan, ben değilim dağılan. Bütün organlarım benden bağımsız hareket ediyor. Mantığım beynimle olan bağını kesiyor, kalbim ruhumla olanı.. Bir bağımlı gibi kaybediyorum kendimi. Ne kadar uzağa kaçarsam kaçayım dönüp saplanıyorum ruhuna..
..
Onu görmüyorum. Anestezinin etkisi geçiyor. Uyanıyorum..
Hayat devam ediyor...
fulya/ekim2015
YORUMLAR
Enteresan gelecek belki ama yazıyı okurken, bedenini tahtaya yatırmış ve onunla dertleşen birisini görür gibi insan...
"Onu görmeyeli çok uzun zaman oldu."
(Hiç ses yok.)
"Onu görmek istemem. Onu görsem ellerim hareket yönünü şaşırabilir."
(Hiç ses yok.)
"Ama gözlerim öyle mi.. Gözlerim deli volkan."
(Hiç ses yok.)
"Hele o ayaklarım yok mu.. Her badireli yolu aşıp da ona gitmek için kendini yerlere seren canım ayaklarım. Bacaklarımın takati kesilir de, pes etmezler hiç. İkisi de birbirinden çılgın."
(Hala ses yok.)
"Kulaklarıma zaten hiç hükmüm yoktur. "
(Ses duyan oldu mu?)
"Onu görmek, onu duymak, ona yürümek istemem. İradesizliğin timsaliyim adeta."
"Onu görmek istemem. Çünkü onu her gördüğümde damarlarıma anestezi enjekte ediyor sevgim. Sanki uyuşuyorum."
(Sess?)
"Onu görmüyorum. Anestezinin etkisi geçiyor. Uyanıyorum..."
(Fulya, Hayat devam ediyor.)
Davidoff tarafından 10/21/2015 9:21:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
''Gözler kalbin aynasıdır''
Aynalar yalan konuşmaz-mış... Oysa ben aksini ispat edebilirim.
"Gerçek mi?"
"Gerçek mi?"
Şimdiye kadar duyduğum en deli, en yürek titreten, en gönül karıştıran kahkahasını koyuverdi Şeytan.
"Ey insanoğlu sen,
her akşam şu dua ile yat en iyisi
"Yar bana bir rüya’,
ve her sabah yine aynı dua ile uyan"
Ve birdenbire kesip alaycı kahkahalarını
gözlerini çevirdi yürğime, buz gibi bir sesle ekledi:
"En büyük uyuşturucu gerçekçiliktir."
Aşikar bir i’caz zaruretten doğacak. İbda buradan iade bir tavır sayılacak. Gölgemsellik kelimelerin üzerini örttüğünde ,ar duygusu meşru bir hal alacak. Şimdi söyle bana kaç durak var senin kelimelerine ,kaç içtenlik daha eklenecek bu duygulara ?
Göz güzelliği için ikfa ‘lardan geliyorum sana, kalp güzelliği için hangi tür mecazlar kullanmalı sana ? Aşk diyorsun, aşk dileniyorum bu yetmiyor mu sana? Ve dağ gibi duran göğsüm, elveda elveda ,bu mu yakışır bana? İkmal sanatından vaz geçtim bilmeden ,ikmale mi kaldım bu aşk için yeniden ? Sen vaz geçsen de benden, İktibas ediyorum bir çok şiirden.
Gitme . dur !
İlahi bir aşktır bu belki de …
Büyük bir ilgi, içinde ilhamdan aştır ötürü, iltifat sayamadığın ima’lar. Kusurlarla dolu şiirlerimde sanadır imale’lerim. Şimdi imgeler etrafında toplanan duygularım, yaş selleriyle dağılan gönül kuyusunda.
Topla beni ey aşk !
İnşası zor bir benden, dağılması kolay bir ruhu giymiş. Şerefine sunulan dünya, ne büyük şerefe kadeh tutmuş. Durma it beni bu kör kuyuya. İronilerinle örttüğün bu bedenimi, yaralı bir aşk say gölünde.
……
Armoni bir saz gönülden, aşık bir yar şiirden, o kadar çok tasvir var ki dilimden ,susmak ne kelime, çalsın saz ve keman içimden. Çile yolcusu aşk, darb-ı meseller içinden, delalet bu ya, aşk ölmüş bilmeden….
ve "Anestezi"
İnanç ile inat olmaz...İnanç bir aşk-sa...aşkın celladı olmaz...Aşk kendine aşık ararken...celladını dahi kendi göz yaşlarına boğabiliyorsa ;günahkar insan cellat olamaz… aşk ve günah bir kefede ise, karşısında hiç’bir şey duramaz …
Aşkın kabusu, hayatın anlamsızlığı karşısında, dayanılmaz yalnızlığı yaşayan insan ;
Bir Yusuf Masalın’ daki sen’ ben’ olana kadar ; ‘taşlar ufalanıp su’ olana kadar’ ; iki ırmak arasında siyah ve beyaz ; birinin adı aşk ise , ötesi ben olana kadar …
saygılar...
İnsanda bilinmeyen başka bir bilinç durumu daha mı var, dedirtiyor yazınız eğer öyleyse bu kaçış hali bir zorlamayla kendini devam eden hayata normal olmayan şeyler biriktirerek eklemler ve illa ki bir gün tekrar ortaya çıkar.Bir sonraki karşılaşmada eşik yükseleceği için doz artışı..daha doğrusu bu gidişat akıbeti hakkında ihmal edilen, ötelenen bir alışkanlığa mı dönüşür.?.
Anestezi etkisi doğal olan bir durumu işaret ediyorsa, bu sefer; doğal olmayan tepkilere yol açan o sevginin mahiyeti hakkında bilmediklerimiz var demektir...
Genel olarak yazılarınızın, okuru yormayan kendine has bir sadeliği var ki bu, benim gibi anlayışı kıt olanları bile okuma imkanına dahil etmesi açısından önemlidir..ki yazma konusunda gönüllü dolayısıyla itinalı bir sürekliliğin kendi kendini besleyebildiğini gösterir.
Okura sevinme hakkını kullanmasına izin veren kaleme hususen de yazıya teşekkürler..
Zamanla değişiyor her şey, zamanla acılarımızın yoğunluğu ve kalbimizdeki etkisi hafifliyor. Ya da biz öyle hissediyoruz. Acı hep aynı kalıyor belki, belki de biz böyle olmasını istediğimiz için kendimizi kandırıyoruz.
Bu kaçışlar sizi takip edecek. Sanmayın ki son bulacak. En mutlu anınızda, en karanlık zamanlarınızda da sizi bulacak. Kaçtıkça, uzaklaştıkça evet, evet; tam izimi kaybettim dediğinizde, arkanızdan yaklaşıp omzunuza dokunacak dikenli parmaklarıyla. Siz usulca kim geldi diye merakla bakacaksınız. Sonra gözlerinizin içindeki kızıl yol çizgilerini hissedeceksiniz. Acıtan, kanatan ve ağlatan.
Uyanacaksınız, tekrar uyanmak için. Bu kısır döngü siz isteseniz de istemeseniz de kendini tekrarlamaya, kendini yinelemeye, kabuklarını yenilemeye her zaman devam edecek. Bununla yaşamayı, bunlarla yaşıyor olmayı öğreneceksiniz. Çünkü siz, oraya ilk defa geldiniz, hiç istemese de. Orada olduğuna inanmasa da sizin ömrünüz orada devam edecek.
Huzurla kalınız derken, bu kelimenin nasıl bir duygu durum değişikliliğine veya bir hataya sebebiyet verdiği konusundaki anlatım bozukluğuna inanmayın. Bu bütünlük hep baki kalacak.
Saygılarımla.
Taze neşter kokusu.. Nerde duysam bu kokuyu tanırım. Hafif nemli aşkın, kırmızı damlacıklarını silerken yüzünde acı, tesirsiz bir gülümseme. İnanmadan söylüyorsun: "Daha iyi olacağım."
Dikiş atmayı unutmadan kapanmıyor cümleleriniz... Fulya Codal klasiği... Tebrikler.