K İ ( B İ ) R
Bir bebek kuytusundaydım dün. Beyazdan daha ak pak, gülden daha güzel kokan bir ten, göğüs kafesinin içinde atan yüreğin sıcaklığına eş sımsıcak, eşi olmayan bir masumiyetle gülücüklerine aldı beni. Girdim o gülen kapıdan, yürüdüm. Utandım, uslandım, akıllandım, kirlerimden, korkularımdan arındım, ağırlıklarımı attım, kimi aldandığım dünyaya yeniden baktım.
Ve kibir denilen günahı hesaba çektim.
Şeytanın inadıyla cennetten kovulmasına sebep, hasmı insanoğlu, her dünyaya getirdiği yeni nesil ile aslında şeytanla bitmeyen savaşını yapıyor. Her seferinde, toprak ve su hamuruna sevgiyi katan Yaratan’ın, şeytanı kendi kibir kırbacı ile helak edişine şahitlik ediyoruz. O kuytu, o ak, pak , gül ten, o ısıtan masum atmosfer ve ilahi mucize. Kibirden uzak bu yaratılış aslında her defasında biz insanlara büyük bir ders veriyor.
İblisle başlayan kibir, tarih boyunca belası olmuş insanın. Montaıgne denemelerinde, Büyük İskender’ın, dünyaya boyun eğdirmesini bildiğinden ; Sokrates’in ise, insan yaşantısını doğallığına uygun yönetmenin erdemliliğinden bahsettiğini not eder ve ” Ruhun büyüklüğü büyük yerde değil, gösterişsiz yerde ortaya çıkar” der. Kutsal kitaplar ve öğretiler güzel huyların yanında yerdikleri kötü huyların baş köşesine hep kibiri oturtur. .
Mevlana , bir insanda kendini yüksek görme, hırs ve şehvet, konuşurken soğan gibi kokar, diyor. Günlük hayatımızda da öyle değil mi? Kibir çukurunun kokusu uzaklaştırır insanı oradan.
Hz Nuh (a.s) ın tufandan önce gemiyi yüklerken karşılaştığı Şeytan’ın, gemide kalma pazarlığı yaparken insanları helak eden olarak adını andığı, kötü huylardan biri de kibirdir. O kir ki insanın başına Şeytanla beraber musallat olmuştur.
Anadolu ereni Yunus Emre tevazu kalelerinden biridir. Taptuğun tekkesinin kapısından giremeyecek olan kibir kirini çok iyi bilir:
“Miskin Yunus ko sözünü, toprağa urgıl yüzünü
Toprağa düşmeyen dane, ahir yine bitmez canım”
Yeniden yeşermek için bir tohum misali toprağa düşmek gerektir.
“Miskin ile gelsin kimde erlik var ise
Merdivenden iterler yüksekten bakar ise.”
Yunus kendini bilmeyi, yükseklerden bakmamayı her şeyden önde tutar:
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır?..”
James Taylor” Bilgisiyle kibirlenmek, cahilliğin ta kendisidir.” Derken, S. Smiles “ Bir insan ne kadar çok öğrenirse o kadar mütevazi olur.” Der.
Bruyere ise finali yapar, “Tevazu resimdeki gölgeler gibidir; daha güzel ve daha derin gösterir.”
Alçak gönüllülüğün erdem basamağı olduğu muhakkak. Kibir her zaman ayağı kaydıran bir ahmaklık, aldanmacadır. Zamanla insanı yalnızlaştıran, mutsuzluluğa götüren tutsaklığın ta kendisidir. Öyle ki, o tutsaklık ,her çektikçe uyuşturan esrar gibi insanın gözünü karartır; damarlarda dolaşan yalancı beğeni, insanı kirli, kokulu kuyulara atar.
On dokuzuncu yüzyılda doğmuş Erzurumlu Alvarlı Efe daha yakın bir sesle şöyle diyor:
“ Kaldırma sakın başını kibr ile semaya
Müstekbir olan serkeşi, niran’a çekerler
Sen nefsini alçakta gözet, etme teferru
Fir’avn gibi: Ben! Diyeni, ummana çekerler.”
Dahası var mı öyle güzel dile getirmiş ki üstat!
Şeytani felsefenin ürünü bu arsız tutku kanımızı kirletmeden toprağın, suyun cömertliğini hatırlamalıyız her zaman.
Yaratılıştaki o ilahi mesajı alanlar alçak gönüllülük kanatları ile havalanır, erdem ülkesine yol bulur.
Bilgisi ile kibirlenme gafletine düşenler ise asıl cahil olanlar olarak anılır.
Harun Özmen
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.