- 619 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Nasıl Bilirdiniz
Cenazede soruldu; Nasıl bilirdiniz? Diye.
herkes bir ağızdan seslendi; ’ İYİ’ dedi...
Şule ile Celil arabaya doğru ilerlerken namazı kıldıran hoca durdurdu ikisini ve bir zarf uzattı. Şaşırdılar elbette. Zarfın üzerine baktılar. Sonra hocaya yönelip, bu nedir diye sordular. Anneniz bıraktı bu zarfı, yaklaşık üç gün önce. Hoca ben ölürsem ve gelirse cenazeme evlatlarım onlara verirsin dedi...
Şule evleneli tam beş yıl olmuştu. İstanbul da yaşıyordu oğluyla beraber. Kocasından resmi olarak ayrılmasa da aynı evi paylaşmıyordu. Mevsim yaza dönünce annesinin yanına gitmeyi planlıyordu. Tek sığınacak limanı o’ydu. Ne yazık ki hayat planları bozmuştu ve iki gün önce çalan bir telefonla hatırlamıştı annesini. Komşuları başımız sağ olsun kızım diyordu...
Celil annesini terk edeli neredeyse 10 yıl olmuştu. Uyuşturucu illetine düşmüştü bir ara. Annesiyle kavga edip güya ret etmişti onu. Sabıkalı olduğundan ötürü inşaatlarda çalışabiliyordu ancak. Oysa annesi okusun diye çok yalvarmıştı ona. Bu yalvarışlara hiç kulak asmamıştı Celil. O da iki gün önce bir telefon almıştı annesinin öldüğüne dair. Celil’ in içi burkulmuştu. 10 yıldır hiç sormadığı anası toprak oluyordu. Artık nefes almıyordu...
Arabaya binmeden evvel zarfı açıp okumak istedi iki kardeş. Bir bank bulup oturdular. Celil zarfı Şule’ye uzattı. Sen oku lütfen diyerek. Şule zarfı açıp içinde ki kağıdı çıkarttı. Şöyle yazıyordu kağıtta;
Merhaba evlatlarım,
Yıllardır halini hatırını sormayı unuttuğunuz anneniz şu an artık çok huzurlu. Dünyanın kirliliğinden arınıp göç etti ebedi yaşama. Gelmezsiniz diye düşündüm cenazeme ama bu kağıdı elinizde tutuyorsanız çoktan İYİ bilirdik dediniz bile...
Hazır buluşmuşken sözcüklerim sizinle, merak etmeyin iyiyim. Babanızdan kalan evin içinde, kalan maaşla idare ettim kendimi. Komşularım sağ olsun, hiçbir hastalıkta yalnız bırakmadılar beni. Siz beni unuttunuz tabi ki. Ama anne yüreğim hiçbir secdede unutmadı sizleri. Hep dualar ettim iyi olasınız diye...
Şule kızım,
Biliyorum o adamla hiç mutlu olamadın. Biliyorum çok çileler çekiyorsun. Belki de ayrıldın çoktan bilemiyorum. İnatlaştın ben bu adamı seviyorum dedin. Oysa sana en baştan karşı gelişim, hiç gözüm tutmamıştı o damadı. Hiç içime sinmemişti hali ve tavrı. Bu yüzden evlenmene karşı gelmiştim. Bu yüzden seni sevdiğinden ayırmak istemiştim. Ama sen beni dinlemeden, bir akşam öylece kaçıp gittin. Olsun kızım ben anayım affeder benim yüreğim. Netice de bende sevdim. Sadece bil istedim kızım;
ben cani değilim. Sevgiden anlamıyor da değilim. BEN SADECE MUTLU OL İSTEDİM KIZIM. Hakkıma gelince helal olsun.!
Celil oğlum,
Şu an ne durumdasın bilmiyorum. 10 yıldır resimlerinle avutuyorum kendimi. Sesini duymak için çok aradım oğlum. Açmadın hiçbir çağrımı. O illetten kurtul diye çok dualar ettim oğlum. Umarım arınmışsındır sen olmayan kişiliğinden. Şimdi aklında tek bir soru var biliyorum. Acaba affetti mi annem beni? Affettim oğlum. Vurduğun yerlerin acısı geçeli çok oldu. Kocamdan yemediğim dayağı senden yesem de unuttum oğlum. Ama sen sen ol evlendiysen, sakın el kaldırma karına. Anne yüreği affeder ama el kızı affetmez oğlum. Bana kaldırdığın ellerin yarası geçmese de kalbimden sana da hakkım helal olsun oğlum..
Kötü diye uzaklaştığınız annenize bugün iyi dediniz ya, artık daha rahat uyurum yattığım yerde.....
Celil ve Şule gözyaşlarına boğulmuştu. Celil yaptıklarını düşünürken anasına, Şule sahip olduğu evladını düşünüyordu. Annesinin sevgisine engel oluşunun aslında sevgiden ibaret olduğunu daha yeni anlıyordu. Yavaşça doğruldular yerlerinden mezarlığa doğru yol aldılar. Her küreği savuruşlarında kalpleri hüzünle yıkanıyordu ikisinin de.
Ölüm mü gerekiyordu anne’yi iyi bilmeye? Ya da onu anlamak için ölmesi mi gerekiyordu?
Celil annesine kaldırdığı elleriyle şimdi mezarını kazıyordu, utandı kendinden. Utandı tüm yaşamından, en çokta nasıl bilirdiniz sorusundan.!
Şule ise bir köşede oğluna sarılmış ağlıyordu. Gerek var mıydı rızasını almadan annesinin kaçıp gitmeye. Gerek var mıydı bunca yıl anasını kötü belleyip, halini hatırını sormamaya. Oysa en zor zamanında anne diye ağlıyordu Şule gecenin kör karanlıklarında.. Utandı Şule yaptıklarından. Utandı evlatlığından ve en çokta nasıl bilirdiniz sorusundan.!
YORUMLAR
Bir sorudan utanmak ancak bu kadar net anlatılabilirdi
Ölüm mü gerekiyordu anne’yi iyi bilmeye? Ya da onu anlamak için ölmesi mi gerekiyordu?
Celil annesine kaldırdığı elleriyle şimdi mezarını kazıyordu, utandı kendinden. Utandı tüm yaşamından, en çokta nasıl bilirdiniz sorusundan.!
Şule ise bir köşede oğluna sarılmış ağlıyordu. Gerek var mıydı rızasını almadan annesinin kaçıp gitmeye. Gerek var mıydı bunca yıl anasını kötü belleyip, halini hatırını sormamaya. Oysa en zor zamanında anne diye ağlıyordu Şule gecenin kör karanlıklarında.. Utandı Şule yaptıklarından. Utandı evlatlığından ve en çokta nasıl bilirdiniz sorusundan.!
Hayata dokunan ve günümüzde gurbetteki pek çok kişiye örnek olabilecek bir yazı..
Kaleminizin hayattan feyz alan gerçekçi dokunuşları tükenmesin..