- 724 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir garip nişan töreni
Bizler küçüklüğümüzde yerli malı kullanmalı ve damlaya, mamlaya, göl olur gibi benzeri değişik atasözleriyle büyütüldük.
Ebebeyinlerimiz bizlere daha bizler çocukken, tutumlu olmayı müsrif savurgan biri olmamayı damlayı, damlaya göl olur diye birşeyleri biriktirmeyi öğrettiler.
Örneğin çelik bir banka kumbarası hemen, hemen her çocuğun ençok sevdiği içinde para biriktirdiği engüzel alışkanlıklarından biriydi.
Daha biz çocuk yaşımızda öğrenirdik tasarruf etmeyi, savurgan olmamayı ve birşeyleri biriktirmeyi hele bayramlarda komşulardan akrabalardan topladığımız paranın şekerin sevinciyle geçirdiğimiz bayramlar çok güzel olurdu.
Neyse bu alışkanlıklarımızdan mı nedendir bilmem, yetişkin ve elimiz para tutar olduğunda’ da aynı alışkanlığımız devam ettiği için her ay kazandığımız paralardan artırabildiğimiz kadarını bir tarafta küçük yatırım olarak yapmaya devam ederek sağlığımız yerinde iken emekliliğimizden önce biraz mal mülk sahibi olabildik.
Bunu yaparken her ay sonu artırdığımızla ya bir altın ya da dolar gibi zamanın geçer akçelerini biriktirmeye başladık ne yaptıysak işte bunlarla yaptık.
Bir yaz günüydü yine biriktirdiğimiz parayla küçük yatırım olarak altın almak üzere tanıdık bir sarraf dükkânına girerek oturdum hem alacağımı alıyordum hem de tanıdık olan bu dükkân sahibi ile sohbet ediyordum.
Sohbetimizin esas konusunu ise, hiç unutmam şimdi bu arkadaşım rahmetli oldu kendisine, aklıma gelmişken buradan (Allah gani, gani rahmet eylesin diyeyim .)bu sarraf arkadaşım ile haftalık aile toplantılarında alışkanlık haline getirdiğimiz Türk sanat müziği yaparken onun çaldığı kanun idi.
Kendisi çok güzel kanun çaldığı gibi, çok’ da güze şarkılar söylerdi. Bizler’ de koro halinde kendisine ailece eşlik ederdik.
Allah gani, gani rahmet eylesin, onunla yıllarca çok güzel günler geçirdik. Bulunduğumuz şehirde kurduğumuz diğer Türk sanat müziği meraklıları ile geçirdiğimiz eğlenceli geceler hayatımın en güzel günleri olmuştur.
Bu yüzden Türk sanat müziğini çok severim. Ne zaman bir yerde Türk sanat müziği söylense hemen bu unutamadığım bu ve bunun gibi diğer arkadaşlar aklıma gelirdir.
Evet, bu sarraf arkadaşım işte böyle bir arkadaştı ve kurduğumuz Türk sanat müziği korosunun baş elamanlarındandı.
İşte Dostum olan bu arkadaşımın, iş yerinde kendisi ile sohbet ederken dükkâna iki genç girdi. Giren bu gençlerden kız olanı, iki yüzsük birkaç’ da altın bilezik almak istediklerini söyleyerek tezgâha yanaştı oradan iki adet nişan yüzüğü ile iki adet altın bilezik beğendiler bunların parasını beraber geldikleri genç adam öderken paketlenmiş kutuları genç kız yanına almıştı.
Sonra etrafına bakındılar orada oturan çay içip kuyumcu ile sohbet eden beni görünce, bu genç kız bana doğru yaklaştı.
Yanındaki aldıklarının parasını ödeyen erkek arkadaşını bana göstererek, amca dedi biz ikimiz burada hemen nişanlanmak istiyoruz ve bu nişanı hemen burada dükkânın içinde yapmak istiyoruz bizim yüzüklerimizi bizim parmaklarımıza siz takar’mısınız dedi.
Ben bu lafı duyar, duymaz afalladım. Çünkü ben böyle bir şeyi onlardan hiç beklemiyordum. Onların yanında onlar ile beraber gelen ailelerinden hiç kimseler yoktu. Bir an için, ben herhalde bunlar birbirlerini dolandırıyor olmalılar diye içimden düşünürken, kuyumcudan yüzükleri satın alan genç kız aldığı yüzükleri kutusu ile beraber bana uzatıp verdi ve parmaklarına takmam için ısrar etmeye başladı.
Dedim yavrum kızım, siz kimsiniz kimin nesisiniz sizin kendi evlerinizde sizleri nişanlayacak başka hiç büyüğünüz yok mu derken kızcağız başlarına gelen olayı kısaca bana anlatmayı düşünmüş olmalı’ki amca biz hemen nişanlanmaya mecburuz sebebini sorarsan vaktin varsa oturup onu da size anlatırım dedi.
Ben bu hiç tanımadığım bu iki gencin, başlarına gelen bana anlatacakları olayı merak etmiştim. Onlara bana parmaklarına takmam için verdikleri nişan yüzüklerini takmamdan önce hem onların kimlerden olduklarını öğrenmek, hem’ de onların bana anlatacakları hikâyelerini dinlemek istiyordum.
Kendilerini orada iş yerinin içinde bulunan müşterilere ait oturma yerlerine oturtartarak önce kendilerinin kimlerden olduklarını sordum sonra’ da neden böyle bir nişan yapmak istediklerini kendilerinden anlatmalarını istedim.
Bu arada çay getirip götüren genç bir çocuk, boş çay bardaklarını almak için içeriye girdi boşalmış bardakları askılı çay tepsine koyarak, çay fişlerini de arkadaşımdan alarak askılı tepsiyi sallaya, sallaya hızla dükkândan dışarıya fırladı gitti.
Ben gençlere nişan yüzüğünü takmaya hazırlanırken birden bir gürültüyle irkildim. Caddeden hızla geçen bir araç az önce dükkândan çıkan çaycı çocuğa çarpmış çocuk çarpılmanın etkisi ile havada uçarak tekrar kendisine çarpan arabanın ön motor kaportasının üstüne düştüğünü içerden görmüştüm.
Camdan olanları görünce nişanı falan unutup dışarıya fırladık. Çocuğa çarpan araba bereket versin çok hızlı olmadığından aniden durmuş çocuğu fazla yaralamış sadece elindeki askıdaki bardaklar ve askı etrafa dağılınca müthiş bir gürültü oluşturmuştu.
Yine’ de yerde yatan çocuğun kalkamadığını görünce caddede kim varsa başına toplanmış bir şeyler yapmaya bu çocuğu hastaneye götürmeye çalışıyorlardı. Benim bunu anlattığım yıllarda ne cep telefonu ne de hastanelerde acil yardıma gelecek bir ambulans vardı.
Neyse’ki çocuğa çarpan arabanın sahibi oradan geçen bir arabayı çevirerek, yaralanan çocuğun hastaneye gitmesini sağladı. Kendisi ise, polisin kaza yerine gelmesini ve olayla ilgili işlemlerin yapılmasını bekledi.
Bu arada nişan yapmak isteyenler hala vazgeçmemişler benim yüzük takmamı bekliyorlardı. Bu olayın arkasından hep beraber tekrar içeriye girerek olayın şokunun üzerimizden geçmesini bekledik.
Sordum
-De bakalım, hala burada nişanlanmayı düşünüyor’ musunuz?
Evet diyerek cevap verdi. Öyleyse anlat bakalım şu sizin nişanın burada kendi aranızda yapmanızın gerçek sebeplerini’ de bilelim dedim. Nişanlanmayı kafasına koyan genç kız boynunu büktü amca dedi nedenini anlatmaya başladı.
Anlattıklarına göre bu iki gençten erkek olanı, yabancıydı ve aleviydi kız ise oralı ve sünni idi. Bunlar aynı köyde çalışan iki öğretmendi birbirlerini sevmişler âşık olmuşlar sonucunda da bunlar evlenmeye karar vermişlerdi.
Fakat aralarında aldıkları ailelerinden habersiz bu kararı, sünni olan kızın benim’ de birazcık babasını tanıdığım emekli bir öğretmen olan ailesi kabul etmemiş böyle bir niyetle evimize gelirlerse kesinlikle gelmesinler, onları evimden kovarım dediğini üzülerek anlatıyordu.
Duyduğum bu olay karşısında şaşkınlığa düşmüştüm biraz’ da nişan yüzüklerini taksam’mı takmasam’ mı diyerek tereddüt altında kalmıştım.
Fakat bir öğretmen ailenin aynı dinin farklı mezhebini bahane ederek, birbirlerini seven gençleri evlendirmesine’ de kızmıştım.
Düşündüm kızın babasını tanıdığım aklıma gelince nasıl olsa ben kızın babasını bu konuda ikna ederim diyerek oracıkta onların nişan yüzüklerini takmayı kabullendim.
Tamam deyince genç adam gelip benden sanki babasından kızını istermiş gibi sevdiği kızı benden istedi. Ben’ de madem sizler kendi aranızda anlaşmışsınız bana da yüzüklerinizi, takmak düşer diyerek hayırlı uğurlu olmasını dileyerek oracıkta yüzüklerini takdım amma, aklım orada nişan yapmak isteyen kızın alevi olan oğlanı damat olarak kendilerine kabul etmeyen kızın ailesindeydi. Ya diyordum, bu aile yarın bana düşman olursa diye içimde bir kurt dolaşıp duruyordu.
Gelişecek her ihtimali yine’de kabullenerek, aldıkları yüzükleri parmaklarına taktıktan sonra bende oradan aldığım bir nazarlığı, genç kızın yakasına takıverdim.
Nişanlarını takdığım genç adam, daha sonra cebinden çıkardığı kutudaki aldığı bilezikleri, kızın koluna geçirdikten sonra her ikisi de gelip elimi öpüp bana orada teşekkür ettikten sonra bunlar, aldıkları bu evlenme kararının sonunu getirmek üzere yanımdan ayrıldılar.
Bu olayın sonucunu çok merak ediyordum onları daha sonraki yıllarda takip ettim. Sonuçta bunların kendi aralarında ailelerinin rızasını almadan evlendiklerini daha sonra bir çocukları olunca aileleri ile barıştıklarını duyunca, onların adına çok memnun olmuştum.15 Ekim 2015-10-15 Ahmet Yüksel Şanlı er
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.