- 501 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİLİ HAMİT EVCİ
MAZİYE YOLCULUKLAR–29
SEVGİLİ HAMİT EVCİ
Köylerde, beldelerde, küçük ilçelerde insani ilişkiler daha sıcaktır.
Herkes birbirini tanır. Herkes aradığı kişiyi nerede bulacağını bilir.
İnsanlar yüzlerine maske taksalar dahi, maskeler çabuk düşer. Çünkü insanlar her gün bir aradadırlar. Birbirlerini iyi tanırlar… Herkes kimin ne iş yaptığını, nasıl geçindiğini, sözüne güvenilip güvenilmeyeceğini bilir…
Bütün insanlar günlük yaşamlarına kişiliklerini yansıtırlar.
Kendini gizleyemezsin… Kişiliğin, yaşayışın, çevrenin sana bakışını belirler. Arkadaş grubun bile, kişiliğine göre oluşur…
Çocukluğumuzda taşra’da evler bir ya da iki katlıydı. Kerpiç olan bu evler yan yana yapılırdı. Her evin avlusu vardı. Her avluda ağaçlar, güller, çiçekler olurdu.
Ev sahibinin kültürü, zevki, avluda kendini gösterirdi…
Hamit Evci kapı komşumuzdu.
Hamit Evci ve eşi Nazife ablanın emekleri zevkleri ile birleşince, her avludan farklı bir avlu meydana gelmişti.
En güzel güller onların avlusunu süslerdi. Her renk gül, her büyüklükte gül vardı. O tas güllerini hiç unutamam.
Nazife abla her sabah gülleri sulardı. İki katlı evimizin ön tarafındaki balkonda, Nazife abla gülleri sularken onu izler, sohbet eder, güllerin mis gibi kokularını ciğerlerime çekerdim…
Hamit Evci’nin kültürü, kişiliği davranışlarına yansımıştı.
Tutarlı, efendi, yardımsever, bilgili, temiz giyinen, yeri geldiği zaman konuşmasını bilen, ağzında çıkan sözü her zaman tartarak söyleyen, küçüklere karşı sevgi seli, büyüklere karşı sonsuz saygı gösteren biriydi…
Fakir-zengin, akıllı-deli, iyi-kötü herkese karşı bilge kişiliği ile yaklaşırdı.
Uzun yaşamında kendisini sevmeyen bir canlı bulamazsınız… Bu inanılmaz bir şeydi… Herkese, büyük- küçük herkese kendisini sevdirmeyi bilmişti.
Güzel yüreğinde sevgi, merhamet akardı. Bilime meraklı, çağdaş bir insandı… Çocukluğumuzda gazete alan, Kâhta yerlisi üç beş kişinin başında gelirdi.
O zaman gazeteye abone olmayanlar gazete alamazlardı. Gazeteler, yalnız aboneler için gelirdi. Bakkal Osman, 25 kuruş olan gazetelerin otuz günlük parasını peşin alır, öyle gazeteleri getirtirdi.
Satılmayan gazeteler o zamanlar iade edilemediğinden, böyle davranmak zorunda kalıyordu. Kâhta’da daha sonraları gazete işini, Birecikli Salih yapmaya başladı.
Hamit Evci, benim için çok özel biriydi.
Babacan tavırları, o güzel yüreği ile her zaman güvendiğim ve yardımlarını gördüğüm bir insandı.
Ortaokula onun desteği ve teşvikiyle kaydımı yaptırdım.
Ortaokul öğrencisi iken yaz tatilinde masa topu (langırt- cincan) almak istedim. Çalıştırıp para kazanacaktım…
Masa topu üç yüz liraydı. Param yoktu. İki ayrı kişiden toplam yüz lira aldım.
Hamit Evci’ye durumu anlattım. İki yüz liraya ihtiyacım olduğunu söyledim. Çıkardı iki yüz lirayı verdi. Bu çocuktur beceremez, benden aldığı parayı ödeyemez diye düşünmedi bile…
Adıyaman’dan masa topunu aldım, getirdim.
İyi para kazandım. Bir hafta içinde, o iki kişinin ellişer lirasını ve Hamit Evci’nin iki yüz lirasını geri verdim.
Hamit Evci sevgiyle, şefkatle başımı okşadı:
— Aferin Mahmut, sen ekmeğini taştan çıkartırsın. Sana çok güveniyorum… Bugüne kadar beni hiç yanıltmadın, dedi.
Bu sözleri bana büyük moral verdi.
Daha çok çalıştım. Daha çok kazandım…
Öğretmen okulunda okuduğum yıllardı. Komşumuz bir yetim çocuk vardı. Dokuz yaşına gelmiş, kimse okula göndermemişti…
Bu yetim çocuğu sokaktan kurtarmak için okula göndermek istedim.
Kayıt yaptırmak için götürdüğüm okulun müdürü:
—Öğrenciden veli olmaz, dedi.
Yetim çocuğun kaydını yapmadı.
Hamit Evci’ye gittim. Durumu kendisine anlattım.
Sevgiyle gözlerime baktı:
— Aferin Mahmut, iyi düşünmüşsün… Yetimlerin, fakirlerin elinden tutmak gerekir, dedi.
Yetim çocuğun velisi olmayı kabul etti. Birlikte okula gittik. Çocuğun kaydını yaptırdı.
Hamit Evci, Tarım Kredi Kooperatifi müdürüydü. Halkın çekinmeden girdiği tek resmi daireydi.
Tarım Kredi Kooperatifinde işini görmek için aracılara gerek yoktu. İşi olan çiftçi, “ Hamit Efendi” der, yanına giderdi. “Hamit Efendi” gelen çiftçileri, güler yüzle ve babacan tavır ile karşılar, yasaların dışına çıkmadan, herkesin işini yapardı.
Öyle bir kuruluşta kimseyi kırmadan, üzmeden, yıllarca çalışmak ve emekli olmak için Hamit Evci olmak lazımdı…
Kâhta’ya her gelişimde evine uğrardım. Hamit Evci ve değerli eşi Nazife Ablanın ellerini öper, hallerini hatırlarını sorardım.
Lice milli eğitim müdürlüğü yaptığım dönemlerde, Kâhta’ya gittim.
Hamit Evci’nin evine yine uğradım. Değerli eşi Nazife ablanın elini öptüm. Hamit Evci’yi evde göremedim.
Nazife Ablaya Hamit Evci’yi sordum.
Nazife Abla:
—Çarşıya gitti… Birazdan gelir. Yorgunsun. Sen otur, dinlen, dedi.
Hamit Evci’yi çok özlemiştim. Bir an önce görmek istiyordum…
Nazife Ablaya saygıyla baktım.
Sordum:
—Bana Hamit ağabeyin çarşıdan dönüş yolunu söyle. Ben kendisini karşılamaya gideceğim. Çok özledim, dedim.
Nazife Abla:
—Sen zahmet etme. Yol yorgunusun, gelir, dedi.
Ben Hamit ağabeyi karşılamak istediğimi söyledim. Evin alt tarafındaki sokaktan eve gidip geldiğini öğrendim.
O yoldan çarşıya doğru yürüdüm.
Fazla yürümeme gerek kalmadı. Az ileride, bir gölgedeki taşın üzerine oturmuş, dinleniyordu.
Koca Çınar, melek gibi insan Hamit Evci, yılların acımasızlığı ile güçten kesilmişti.
Daha yanına tam yaklaşmadan beni tanıdı ve ayağa kalktı.
Koşarak yanına gittim. Ellerinden öptüm. Beni kucakladı. Beni öptü:
—Yaşlandık Mahmut’um. Çarşıdan eve gelene kadar birkaç yerde oturmak zorunda kalıyorum. Dinlene dinlene geliyorum. Dedi.
İşimi, eşimi ve çocuklarımı sordu:
—İşim de iyi, ben de iyiyim, eşim ve çocuklarım da iyi, dedim…
Verdiğim yanıta çok sevindi.
Yüzü güldü. Mutluluktan gözlerinin içi gülüyordu.
Çok sevinmişti:
—Çilekeş Mahmut’um, Allah sana bundan sonra sıkıntı ve dert vermesin, dedi. Ben kendisine teşekkür ettim. Koluna girdim. Eve kadar birlikte yürüdük.
Eve geldik. Oturduk. Dinlendik…
Hamit Evci, Kâhta tarihini en iyi bilen kişiydi.
Sohbete başladık… Onlarca soru sordum. Cevaplarını aldım. Elimdeki deftere ve beynime not ettim.
Bilmediğim, merak ettiğim birçok konuyu en ince detaylarına kadar kendisinden öğrendim…
Uzun, güzel ve yararlı bir sohbet oldu…
Birkaç gün sonra Lice’ye döndüm.
Aradan aylar geçmişti. Telefonla kendisini aramış, sağlığını sormuştum…
Her görüşmemizde aynı yanıtı almıştım:
—Ben iyiyim. Sen nasılsın. Çocukların nasıl? Kendine dikkat et. Zalimlerin pençesine bir daha düşmemeye çalış. Çektiğin çile yeter, Mahmut’um…
Lice’nin karanlık bir gecesinde, kurşun seslerinin arasında kara haberi telefonla aldım…
Çok sevdiğim babamın dayısının oğlu, komşum, akıl hocam, maddi ve manevi güç kaynağım sevgili Hamit Evci vefat etmişti…
O gece sabah olmadı… Bu ölüm haberi, yüreğimi kalın uç takılmış matkap gibi deliyordu…
Sabahı ağlayarak bekledim…
Maziyi bir film şeridi gibi kare kare gözlerimin önüne getirdim…
Geceleri Lice’de dışarı çıkma yasağı vardı. Sabahı beklerken, Hamit Evci için bir şiir yazdım.
Sabah, kaymakam beyden izin alarak, Kâhta’ya gittim.
Taziyeye katıldım. Taziye günlerce sürdü. Bu güzel insanı, Kâhtalılar unutmamıştı. Akın akın eve geliyorlardı.
Sevgili Hamit Evci, biliyorum, kelimeler seni anlatmakta yetersiz kaldı.
Bu kelimeleri dile getiren ben, senin güzelliğini, insanlığını anlatmakta yetersiz kaldım.
Ne olur beni bağışla. İçimden geçenleri kâğıda tam dökemedim.
Sen, Kâhta’mızın en iyi evlatlarından biriydin…
Güzel Allah’ım, senin gibi hayırlı, efendi, hayırsever kulunu ödüllendirmiştir.
Seni rahmetle anıyorum.
Mekânın cennet olsun sevgili Hamit Evci…
Ölüm haberini aldığım gece yazdığım şiiri, bu yazıya eklemek istiyorum… Yazıda kalan eksikliklerimi, biraz da olsa belki şiir tamamlar…
Sevgili Hamit Evci, senin gibi güzel bir insanı anlatmak kolay değilmiş…
Bu satırları yazarken çektiğim sıkıntıyı ben bilirim…
Sana layık olduğun bir yazıyı, şiiri yazmak isterdim…
Sen bir köşe yazısına sığmayacak kadar iyi insandın…
Bu yazım, okuyanların sana dua etmelerine neden olursa ayrıca sevineceğim…
Ömrüm boyunca sana saygısızlık etmedim… Aklımın ucundan bile seni üzecek bir şey yapmak geçmedi, geçemezdi…
Her şeye rağmen bilmeden, istemeyerek seni incitmişsem, seni üzmüşsem beni bağışla güzel insan…
Seni çok sevdim… Seni çok seviyorum…
Seni çok özlüyorum…
Kâhta’ya her geldiğimde heyecanla çaldığım kapıda seni görmek, sesini duymak, sana sarılmak beni mutlu eder, hayata bağlardı…
Sevgili Hamit Evci, sen yoksun artık…
Babam, annem, ağabeyim yok…
Sizin evin kapısının sıcaklığı benim için artık yok…
Babamın evinin kapısının sıcaklığı benim için artık yok…
“Ağlama” deme bana Hamit Ağabey…
Koşarken düşüp dizimi taşa vurup kanattığım çocukluk günlerimi iyi bilirsin…
O günlerdeki gibi hüngür hüngür ağlıyorum…
Niçin ağladığımı en iyi sen bilirsin…
KELİMELERLE ANLATMAK ZOR SENİ
“HAMİT EVCİ’YE SAYGILARIMLA
O bir halk bilgesiydi,
O sağduyunun sesiydi,
O güzelliğin nefesiydi…
O bir rehberdi,
O bir önderdi,
O hep güzele doğru yürür giderdi…
O bir kahramandı dert dağlarını aşan,
O koca bir tarihti yaşayan,
O bir neferdi kötülükle savaşan,
O iyi huylu meleklere eşti,
O bir ışık bilime kardeşti,
O bir solmayan güneşti…
O insanları çok severdi,
O onurlu olmayı överdi,
O şefkatle yoksula kol kanat gererdi…
O herkesin abisiydi,
Dayısı amcası dedesiydi,
O insanlık abidesiydi…
O ileriyi iyi gören bilinçli bir gözdü
O yalandan arınmış özdü,
Gerçeğin sesi doğru güzel sözdü…
O sabır metanetti,
O sevgiydi şefkatti,
O bir ömür merhametti…