ESKİ BALIKESİR
Balıkesir Ege ve Marmara’nın sınırı iki bölge arasında bir köprü. Küçük mütevazı bir şehir. Hep böyle öğretildi okulda ve böyle telaffuz edilir halkı tarafından da bu yaşadığım şehir.
Gerçekten de öyledir nüfusu ilk zamanlar; benim kendimi bildiğim ve aklımın ermeğe başladığı anlarda bu şehrin nüfusu daha 60 veya 70 bin civarlarındaydı.
Küçüktü her kes bir birini tanır birini kime sorsanız hemen mahallesini yerini dükkanını size tarif ederdi. yalnız dikkat edin bir kişiyi sorarken kesinlikle lakabı ile sormanız gerekirdi. Çünkü Balıkesir de birini lakabı ile sormazsanız bulmanız zordu. Örneğin kasap-ların bilmem kim, Ekmekçilerin şu veya Ahmet çavuşların şu kişi demezseniz bulmanız zordu. Ama lakabını bildiniz mi elinizle koymuş gibi bulurdunuz.
Geçen akşam Balıkesir in tek televizyonu KRT
de bir program vardı. Programda Balıkesir in eski esnaf ve tanınmış meslek sahiplerinden üç kişi konuşuyor en eski fotoğrafçısı ve gerçek bir fotoğraf sanatçısı sayın Ahmet Esmer beyefendi zamanında çekmiş olduğu eski Balıkesir fotoğraflarını birer birer sehpa üstüne koyup bunlar üzerinde konuşuyorlardı. Balıkesir in eski gazetecilerinden Ekrem Balıbek ile meşhur şekercilerden Şekerci Orhan da yaşadıkları anılarıyla birlikte bugünkü yerlerini tarif edip değişiklikleri yorumlayıp bu şehirden gelip geçenleri yad edip anıyorlar ve lakaplarıyla işleriyle ilgili anılar anlatıyorlardı.
Bu programa daldım gittim. Bu secere ve eskiyi derleme toplama işi benimde bir hobimdi ancak elimde üç beş hatıradan başka bir şey yoktu ama ailemin büyüklerinden dinlediğim çok güzel anı ve hatıralar vardı. Onları dinlerken bütün hepsi bir film şeridi gibi gelip geçti gözü-mün önünden.
Balıkesir de şu anda çarşı diye telaffuz edilen bölgede olan büyük yangın anlatılıyordu. Bu yangının çıkış nedenini Allah rahmet eylesin babamdan dinlemiştim. O zamanlar kralın dükkanı denilen yer çerçilik ile iştigal eden bu dükkanda bazı çocukların o zamanlarda oynadıkları çata pat denilen mantar denilen oyuncak patlayıcıları bir farenin kemirmesi sonucu patlaması ve buradan yayılan ateş sonucu koskocaman bir çarşının yok olmasına sebep olmuş. Bu büyük yangından sonra kralın yanında çalışan annemin abisi yani dayım ve yine meşhur çerçicilerden Ekmekçilerin oğlu Hüseyin Özışıklıoğlu nun patronu kralın yardımı ile şimdiki paşa camii etrafında yapılan barakalarda dükkanı olduğu ve kralın mesleğini dayım sürdürdüğü ve şimdiki çarşıda bu işe devam ettiğini bende biliyorum. Bu yangın çarşının yapısını bir anda değiştirmiş. Ben bu yangını bilmiyorum ama sonraki durumunu biliyorum.
Yine konuşmaları arasında eski demirciler caddesi konuşuluyordu. Ben bu bölgeyi çok iyi biliyordum çocukluğumun da geçtiği yer olması nedeni ile hemen her yerinin eski halini hatırlıyorum. Burası Balıkesir in en işlek bir caddesi ve genelde ticaretinin can damarı gibi bir yerdi. Bu caddede hemen her türlü iş erbabı vardı. Berberi lastikçisi bakkalı eski araba imalatçıları demircileri fırınları kasabı ile bir ticaret merkeziydi Balıkesir in. Hemen caddenin başlangıcında bulunan hayvan pazarı ise bu bölgeye ayrı bir canlılık vermekteydi. Bandırma caddesine doğru uzanan kısmında olan hanları ise apayrı bir ticaret alanı oluşturmaktaydı. Tabiki hayvan pazarı olurda bu bölgenin meşhur kasapları olmaz mıydı. Bunların hepsi mevcuttu. Ve bu dükkanların hanların arsında adeta bir gelenek olan bu günlere bile taşınan büyük kahvehaneler bu ticaret erbaplarının oturdukları koyu sohbetlerin olduğu mekanlardı. Bunlardan en meşhurları zaman içinde başka amaçlarla kullanılsa da taş kahve kahveci Mehmet in kahvesi biz Naim in kahvesi diye biliriz yine han kahveleri bunların örnekleriydi.
Şimdi bunları sırayla şöyle bir hatırlayacak olur-sak. Demirciler caddesinin tam ortasında benim baba tarafından dedem kocabıyık Hüseyin eski araba imalatçısı dükkanı vardı. Dedemler eski yaylı araba ve köylülere araba imalatı yapıyorlardı. küçüktüm biliyorum dükkana gidip körük çektiğim zamanları hatırlıyorum. Tabi ne boyum ne gücüm yeterdi ama babam daha dedemle birlikte çalışırken onunla gidip kucağında körüğe uzandığımı hatırlıyorum.
Yine hemen yanında lakabı yiğit lakabı ile anılır-mış eşek Hüseyin vardı aynı işi yaparlardı onun yanında uzun Hasan vardı o da aynı işi yapmaktaydı. Biraz ileri gittiniz mi köşede fırıncı Yahya nın fırını vardı onun karşısında çaputçu Adem denilen kişinin kahvesi vardı aslında bu kahve Naci diye bilinen ve kazalardan geldiği bilinen kişininken sonradan bu çapıtcı adem almış hurdacılık yapmıştı. Sonradan bu hurdacılık bizimde uzaktan da olsa dayımız olan Sadıkların bacak Sadık Önder ler bu işi yaptılar ve halen yapmaktadırlar. Yine bu dükkanların karşı sırasında bir lastikçi Abdullah amca vardı bu Abdullah amca büyük kamyon lastiklerini keser arabaların tekerlek demirlerine geçirirdi. Her türlü lastik ayakkabı ve benzeri kullanım araçlarının tamirlerini yapardı. Hemen onun yanında bir berber vardı arastanın meşhur berberi Mustafa çok mülayim ve saf kalpli bir insandı bütün arasta hafta sonu bilhassa sıraya girer her kesi dükkanından sırası gelince çağırır haftalık tıraşlarını yapardı. Babam da bizi küçükken ona götürür orada tıraş ettirirdi. Bu berber Mustafa o kadar saf kalpliydi ki her kesin dediğine inanırdı bu nedenle bütün arasta ona takılmadan edemez devamlı ona şaka yaparlardı. Babam anlatmıştı; bir gün bu berber Mustafa evlenecek olmuş evleneceği kız kendisini görmek için dükkanın önünden geçecekmiş berber Mustafa da kapıya çıkacak kız onu görecekmiş. Eskiden bu böyle bir adetti. Evlenecek kişiler bir birilerini böyle karşılaşmalarla görürmüş. Neyse işte tam o sırada babamda tıraş olmaktaymış. Berber Mustafa utanmış ve tam kızlar geçerken dışarı çıkacağına içeri kaçmış ve babam kapıda kalmış kız da babamı görmüş berber Mustafa yerine kız babamı görmüş ama kızı Berber Mustafa ya yine vermişler. Babam sonradan hep takılırmış ona.
Hemen bu berberin yanında bu arastanın en büyük bakkalı bu günün süper marketleri gibi ne arasanız bulabileceğiniz Bekir ağaların bakkalı vardı. Az ileride meydan-lığın ve hayvan pazarının bir tarafına bakan kısımda Kadir çavuşların büyük dükkanları vardı arabalara makasçılık yaparlardı. koca iki kanatlı kapıları olan bir dükkandı şimdiki Yanturalı sucuklarının satış merkezinin yan tarafı.
Hayvan pazarı geniş alanı ile büyük bir meydan şeklindeydi. Dere kenarının uç kısmında sıra çeşmeler vardı hayvan sahipleri hayvanlarını sular mahallenin insanları da bu çeşmelerden evlerine su taşırlardı. Bu demirciler caddesinin hemen arka sokağında şekerci Erkaper ler vardı küçük bir dükkanda şekercilik yaparlar renkli şekerler kazanda karılır mermer ve çinko tavalar içinde atıla atıla aktarılır ince uzun hale getirirler ve tırtıklı merdanelerden geçirilir ve şekiller verilir ve torbalara doldurulurdu. Şekerci Hilmi amca kırıntıları toplar mahallenin çocuklarına dağıtırdı.
Hayvan pazarının etrafı baştan boştu sonradan belediye çevreyi koruma açısından birer metre ara ile demirler dikti aralarına zincir germişlerdi. Biz çocuklar bu zincirlerin üstüne oturur sallanırdık hatta bir gün ben böyle sallanırken bir düşmüş kafamı delmiştim. Karşıda
benim anne tarafından sülalemin adını taşıyan ve de tarlabaşı caddesine kadar çıkan ekmekçi sokağı bu günde aynı isimle anılmaktadır. Bu sokağın hayvan pazarı girişindeki köşesinin bir tarafında kasap Hasanın dükkanı diğer köşesinde de berber Cemal in dükkanı vardı. Kasap Hasan heybetli bir adamdı dükkanının içinde büyük bir koltuğu koltuk üstünde hayvan postları bulunurdu. Pala bıyıkları ve önünde devamlı yanan mangalı dururdu. Berber cemalin orası ise bir keşmekeş yuvasıydı berber Cemal çok içki içer bilhassa akşamları hep içenler bir araya toplanır içerlerdi. Mahalle halkı bu konumdan çok hoşnut değildi. kasap Hasanın dükkanının üstü deli Marem diye anılan fakat Balıkesir in en iyi terzisinin dükkanıydı ilk önceleri şimdiki yeşilli caminin karşısında ara sokakta terzilik yaparken sonradan buraya taşımıştı dükkanını. Bu terzi bizim de dayımızdı ama hasta olduğu zaman bağırır çağırır ve hemen İstanbul a akıl hastanesine götürürlerdi söylenenlere göre orada tedavi oldu mu oranın doktorları ona elbise diktirmeden göndermezlermiş. Hatta ben bir gün gözümle şahit olmuştum. Çiğ yumurtayı gazoz şişesinin içine kabuğu dahi bozulmadan sokmayı başarmıştı. Sonradan bunu nasıl yaptığını öğrenmiştik. Limon asidi içinde çiğ yumurtayı biraz bekletip kabuğu kireç olduğundan eriyip yumuşuyor ve sadece zarı kalıyordu o da bu yumuşamış şeklini bozmadan usul bir şekilde şişeye akıtıyor ve şişe içinde donunca aynı şekli alıyordu. Bu şekilde oyunlar yapardı. Berber Cemal in yan tarafında bir köfteci vardı onun yanında benim yine dayım con Mehmet derler Mehmet Kesten in bakkal dükkanı vardı. Onun yanında da Ege mahallesinin meşhur çantalı muhtarı Hulisi Atlas ın lokantası vardı. Bu lokantadan sonra yine aşçı Osman ın dükkanı vardı. En köşede de çöp deposu çöp arabalarının durduğu yerin girişinde bir çorbacı daha vardı. Çöp deposunun diğer köşesi halim çavuşun kahvesiydi.
Ekmekçi sokağı içinde şu anda simitçi fırını olan yerde anne tarafından dedem ekmekçi Mehmet fırıncılık yapıyordu ve bizim sülaleye de ekmekçiler bu yüzden denmektedir. Halen annemi eskilere anlatmak için Ekmekçilerin kızı Necmiye demeden pek kimse tanımaz ama böyle söyleyince her kes tanır. Bizim dede evi de bu sokağın içinde bulunan çıkmaz sokağın köşesiydi. Hemen fırın yanında ki evde anne tarafından sülalesinin eski eviydi.
Bandırma caddesinin başlangıç tarafında kahveci Mehmet ve Nayim in kahvesi vardı burası da eskiden fırıncı Hakkının fırınıymış. Karşısında meşhur Taş kahve bulunuyordu. Taş kahve çok evreler geçirdi bir ara saman deposu olarak bile Şahin aga tarafından kullanıldı.
Kahvelerin köşesinde sucukçular vardı arada şekerci Mehmet in bakkal dükkanı Zinnur Şekercinin babasının dükkanı sonradan Zinnur abi çalıştırdı uzun zaman. Birde arada bir köfteci Abdullah amca vardı ki şimdi onun köftesi gibi bir köfte yapan yoktur. Her sabah mangalını yakar önce üstünde ekmek kadayıfını haşlar ve kaymaklı yapar sonra ocağı içeri aldı mı akşama kadar artık köfteci dükkanı dolar taşardı.
Şimdiki Bandırma caddesine doğru ilerlediniz mi hemen sol tarafta Yunus ağaların hanı diye de bilinen ve ancak esas Ahmet çavuşların hanı vardı hem hayvan bağlanacak yerleri hem de hayvan alım satımı için dıştan gelen insanların yatıp kalkacağı küçük odalardan oluşan bir handı. Önünde bir kahvesi vardı. Az ileride de Mahmut hocaların hanları vardı oda büyük bir handı aynı şekilde orada da odalar ve hayvan barınakları vardı. O zamanlar ta Eskişehir Bursa gibi yerlerden celepler gelir hayvan alır satarlardı. Bu hanında eski sahiplerinin çocuklarından Mustafa Kalyon şimdi yeni yapılan binanın altında büfe işletmektedir.
Ekmekçi sokağının paralel sokağı yani sucukçuların olduğu yapıcı sokak olsa gerek şimdi bu sokakta da çok renkli insanlar vardı. Sokağa girişte her akşam üzeri toprak kaplara yoğurt mayalayıp satan keke Ahmet amca hiç aksatmadan her gün akşam üzerleri buradaydı. Çok tatlı yoğurdu olurdu. bu sokak girişinin sol tarafı Kör ayanlar diye bilinen İsmet baydar ların evi sağ tarafı da Kadir çavuşların Salim amcaların yeriydi.
Ahmet çavuşların hanının karşı köşesi molla Mehmetler denilen ve bizlerin dişçi hasan diye bildiğimiz Tellioğullarının yerleri vardı. Bu sokağın içinde mahallenin meşhur çerezcisi fıstıkçı Mustafa vardı bu Mustafa amcanın bir annesi vardı ki Sadife nine biz ondan çok korkardık çocukları korkutur takılırdı. Üst kısımda bütün neredeyse Balıkesir in bir hafız ninesi vardı ki cenazelerin kaldırılması mevlitlerinin okunması işleri adeta ondan sorulurdu. Buna Osman efendi karısı hafız teyze denirdi. Oğlu Mehmet Aslandere hükümetten zabıt katipliğinden emeklidir. Yine bu sokakta Rüstem ler denilen bir aile vardı onların evi ile bizim annemlerin evi bahçelerinden biri birine kapı ile bağlıydı bir sokaktan bir sokağa geçilirdi.
Ekmekçi sokağın üst kısmında her kesin bildiği Kireççi Hüseyin vardı beyaz sakalları ile tanınırdı Balıkesir de ve bu kişiye nedense İngiliz Hüseyin derlerdi. Galiba savaş esnasında İngiliz lerin yanında çalışmış. Çalışmasına çalışmış ama bu çalışması esnasında memleket aleyhine devlet aleyhine işler yapmış bu nedenle pek sevilmezdi.
Yine ekmekçi sokakta bir dondurmacı Ahmet aga vardı kışın cevizli helva yapar satar yazın dondurma yapardı. Mahallenin renkli simalarından biriydi.
Bu sokağın orta kısmına doğru kasapların Niyazi amcası vardı şu anda halde kasaplık yapan Ahmet ve Zeki Şimşek in babaları onların evlerinden sonra yine kasapların şevket abi babamın çok iyi sağdıcı olan bu kişi de şimdi ki doğru yol il başkanı ve iş adamı Hasan Şimşek ve Naci Şimşek in babaları. Hepsine Allah rahmet eylesin.
Bu evin karşısı sarı Hüseyin ler denilen bir ailenindi. Şimdi orası yıkıldı ve boş durmakta. Bu sarı Hüseyin lerin annelerinin Rum olduğu söylenir savaş esnasında bunu Rumlardan evlatlık almışlar ve kalmış büyütmüşler evlendirmişler bu nedenle şimdi galiba nüfusta bazı pürüzler çıkmış bu nedenle işlem yapılamamaktaymış. Yine bu sarı Hüseyin lerin evinin hemen altı sokağın okumuş bilgili molla ninesi vardı urgancı Mehmet efendinin evi. Urgancı Mehmet efendi şu anda yavaşçalar döviz bürosunun olduğu yerde urgancılık yapardı. Evi bu ekmekçi sokaktaydı onun karısı olan molla ninemiz bütün çocuklara din dersi verir namaz surelerini öğretir evinde devamlı ders görürdük. Çok görgülü çok temiz okumuş bir kadındı. Nur içinde yatsın şimdi mezarı İstanbul da Eyüp sultan dadır.
Yine hayvan pazarının meydanı sayılan yerde şekerci Mehmetlerin evinin alt köşesi şimdi de kahvedir. Eskiden orası deli Sabri ler denilen Sabri amca ve oğlu Mustafa nın kahvesiydi sonradan bunlar Balıkesir in meşhur akasyalar gazinosunu yapmışlar ve senelerce babadan oğula çalıştırmışlar son olarak benim arkadaşım Süleyman en son müstecir olarak bu işi bırakmıştır.
Bütün bunlardan sonra yakın zamanda yaşadığım bir anektodu da belirtmeden geçemeyeceğim. Balıkesir gerçekten de bir besicilik kentiydi ama şimdi bırak bunu yapmayı tanıtımını dahi yapamadığımızı gördüm ve çok üzülmüştüm.
Bir gün bir iş için Kastamonu tarafına işimiz düştü Bolu dağından geçerken arkadaşlar durup bir yemek yememizi önerdi. Bildiğiniz gibi bu güzergahta bir çok et lokantası bulunmaktadır. Durduk ve bir et lokantasına girdik. Etimizi söyledik beklerken adam bize tere yağ ve bal getirdi iştahla bunu yerken garsona zordum.
-Buranın eti gerçekten çok lezzetli her halde burada dağda hayvanlar kekik otu ile beslenmekte bu yüzden etleri lezzetli oluyor. Değil mi? Dedim.
Adam bizim plakayı görmüş;
-siz nerelisiniz?
-Balıkesir liyiz.
-Bak abi ben sana bir şey söyleyeyim ama sakın şaşırma, burada besicilik bilhassa kuzu pek yoktur bu yediğiniz kuzuların hepsi sizin oranın kuzusu şu gördüğünüz bütün lokantalara et Balıkesir ve çevresinden gelir.
Dediğinde hepimiz donmuş kalmıştık. Gerçekten de buna üzülmemek elde değildi. Balıkesir halen bu işte bir numaraydı ve bizler bunun tanıtımını yapamazken ve devletten bu bölgede bu işi teşvik edici yardımlar alamazken Balıkesir in kalkınmamasında dert yanmak ne işe yaramaktaydı. Nerede bizim vekiller bu iş için neden çalışmazlar diye düşündük.
İşte bir Balıkesir durumu ve genelde bir Balıkesir hatıraları diye o televizyon programından sonra hemen aklıma geliverenler.
Hayrettin Tarhan.
21.12.2002
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.