- 2531 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
ALLAH SENİ DE AFFETSİN CEYAR ( BİR NESLİ NASIL MAHVETTİK? )
Mizah dedik ama sadece mizah değil tabii ki.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Biz Tarihçiler genelde bir neslin sağlam bir nesil olarak yetişmesi ve geleceğin sağlam nesillerini yetiştirmeleri için her şeyden önce tarihi çok iyi öğrenmeleri gerektiğini söylesek de bu önerme yanlıştır aslında. Geleceğe sağlam nesiller mi bırakmak istiyorsunuz? Bunu sağlam bir dini eğitimle de sağlamayazsınız. Ya neyle sağlarsınız? Sağlam bir matematik eğitmiyle sağlarsınız.
Türk milleti olarak her nedense matematik özürlüyüz. Dikkat edin bakın çocuklarımızın, öğrencilerimizin büyük bir bölümü için en baş belası ders matematiktir ki benim için de öyle olmuş, matematik yüzünden üç senelik liseyi beş senede zar zor bitirmişimdir.
İnsan öğretmen olunca maalesef hangi branştan olduğuna pek bakmıyor konu komşu. Akşama kadar sokakta top koşturan velet, akşam olunca ‘’Anaaa..Bubaaa ödevim var. Yarına örtmen mutlaka istedi’’ deyince ana- baba ‘’Öf be yahu. Şimdi mis gibi Dallas’ı bırak kalk çocuğun ödevini yap’’ ( O zamanlar dizilerin kralı Dallas tabii ki ) düşüncesiyle ‘’ Evladım bak komşumuz Sami Bey öğretmen ya. Haydi ona git. O bizden daha iyi anlar’’ diyerekten çocuğu bize salar, böylece bizim Dallas’ın içine etmişken kendileri rahat rahat dizilerini seyrederlerdi.
Sırf bu komşu çocuklarına, üstelik de matematik gibi bir dersi verme olayı yüzünden güzelim Dallas’ı evdeki tüm lambaları söndürerek, dışarı ışık sızmasın diye pencerelere battaniye örterek ve tabii ki sesini iyice kısarak seyretmek zorunda olduğumuz bir hayli akşamımız olmuştur.
Peki her zaman kaçabiliyor muydum bu branşım olmayan ve bir zamanlar benim de başımın belası olan matematik dersi öğretmenliğinden? Ne mümkün. Yakalanıyorduk çoğu kez. Hatta bazen o çocuk tek başına gelmiyor, ma aile arz-ı endam ediyorlardı. Böyle olduğu zamanlar ben çocuğa metematik dersi verirken hanım çay , kurabiye, pasta, mısır patlağı servisi yapıyor, komşu ailenin babası ,Ceyar’a ( Dizinin kötü adamı) saydırırken annesi ise zavallı trilyoner petrol zengini Su Elın’ın yaşadığı bunalımlara göz yaşı döküyordu.
Tabii ki aile böyle tıkınırken zavallı çocuğun da gözleri kayıyordu televizyona. Kaydığı anda da babasından tokadı yiyorydu ensesine.
-Sen önündeki dersine bak. Hocayı dinle. Bu dizilerden sana bir fayda yok.
Garibim çocuk ‘’ Bana faydası yok da sana ne faydası var ey baba, ey anne’’ diye soramıyordu tabii ki.
Ben giriyordum devreye.
-Komşu lütfen. Çocuğun kafasına vurma. Aptal olur sonra.
Komşu ‘’ Hocam, anamız babamız bizi okutmadı, bari çocuklarımız okusun istiyoruz. O yüzden vuruyorum ki okusun.’’
İnanır mısınız toplam otuz iki sene öğretmenlik yaptım bu seneler boyunca tahsil seviyesi ilk ya da orta okul olan neredeyse tüm velilerin babaları aynı kişi sanırsınız. Hepsini babaları okutmamış. Hiç bir tanesi ‘’ ben itlik yaptım, serserilik yaptım fotoroman okumak , ders çalışmaktan daha cazip geldi o yüzden okumadım’’ demezdi. Haa içlerinde anne babalarının okutmadıkları yok muydu? Elbette vardı ama bu özellikle bayanlar için geçerliydi. O dönemin babaları kız çocukları konusunda pek hevesli olmasalar da erkekleri mutlaka okula gönerirlerdi. Çünkü her babanın çocuğunun ileride hakim, doktor, avukat, mühendis olmak ya da polis ( ama komser tabii ki) ve asker ( kesinlikle paşa, aşağısı kesmez ) gibi bir misyonu vardı. O zamanlar elbette İlteşim, kamu yönetimi, bilgisayar mühendisliği filan yok piyasada. Hele de genetik mühendisliği denen şeyi hayatında duymuş olan yok. Kızlar mı? Eğer hasbel kader kızlar okula verilmişse onların üç mesleği vardı ki en afilisinden sıralamaya başlayacak olursak 1- Öğretmen 2- Hemşire 3- Ebe…Öyle jet pilotu olmak, milletvekili ya da başbakan filan olmak gibi hayaller zinhar yasaktı. Belki belki doktor olabilirdi tabiî ki branşı kadın doğum olmak kaydıyla.
Hep mi böyleydi? Değil elbette ama çoğunluk böyleydi.
Neyse biz matematik dersi veriyorduk değil mi? Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Soru şu?
A=B
B=C ise üçüncü eşitlik nasıl yazılabilir?
Zavallı çocuk mal mal bakıyor soruya. Bu arada babası ‘’ Hocam şu Ceyar kadar şerefsiz bir adam var mı acaba dünyada?’’ diye sorarken annesi ‘’ Zavallı Su Elın. Kadersiz kardeşim benim’’ diye göz yaşları dökmekte. Benim hanım ise ‘’ Bir çay daha alır mıydınız?’’ diye sorarken içinden ‘’Zıkkım için musibetler. Dizinin içine sıçtınız. Ahhh ahh ben bu kafama sıçayım. Nerden geldim de bir öğretmene vardım ki’’ diye kendi kendisine beddua etmektedir. Hele de aynı anda Büyük Kangalım Cihangir Anaaaa. Mamma’’ diye zırlamaz mı? Onu emzirmek için öteki odaya gitme zorunluluğu var. Dizi gidiyor... Öf ki öfff. Çekilecek kahır değil.
Çocuk sorulan soruya bakıyor, soru çocuğa bakıyor. Bu arada çocuğun babası ( Gelin ona Hamdullah diyelim de çocuğun babası demekten kurtulalım. Anası da Hacer olsun ) Evet…Hamdullah tokadı indiriyor çocuğun ensesine.
-Ulan eşşeoğlu eşek. Hocana cevap versene..Pardon Hocam, özür dilerim.
Yok böyle olmayacak. Somut örneklerle soruyu açıklamak lazım.
-Bak Erdal ( Çocuk da Erdal olsun ) Ali ile Ayşe Kardeş ise, Ayşe ile de Hasan Kardeşse, Hasan, Ali’nin nesi olur?
Hacer atılıyor:
-Hocam. Ali ile Ayşe kardeş değiller. Amca çocukları onlar.
Hamdullah dalıyor lafa.
-Ulan geri zekalı garı. Hoca, misal diyor. Misal: Hasanali ile Ayşe gardaşsa, Fatma, hocanın neyi olur?
Tam o anda benim hanım da damlıyor ki ben bu kadın milletinin hızına akıl sır erdiremem bir türlü. İki saniyede o çocuğu nasıl emzirdin, altını ne zaman aldın da hemen damladın? Buna hiç kimse akıl sır erdiremez ille velakin ortada seyredilecek bir dizi varsa kadın milleti mucizler yaratabiliyor. Tabii ki bu arada Cihangirin tam bir İngiliz sömürgeci zihniyetiyle annesini iki saniyede sömürmesinin katkılarını da unutmamak lazım.
Evet..Hanım da daldı odaya ve gözleri iri iri sordu?
-Ne oldu? Babi, Ceyarın kardeşi değil miymiş?
Veee nihayet Erdal bu hengame içinde cevabı patlatıyor.
-Hocam Ali İle Ayşe kardeşse, Ayşe ile de Hasan kardeşse Ali ile Ceyar da kardeş olurlar bu durumda. Değil mi hocam?
Şimdi bu üstün zeka(!) karşısında gururla çocuklarının yüzüne bakan Hamdullah ve Hacere ‘’Cevap yanlış’’ diyerek onların tüm hayallerini mi yıkarsınız? Yoksa ‘’ Bravo Erdal, doğru cevap’’ diyerek öğretmenlik mesleğine mi ihanet edersiniz?
Tabii ki birinci şıkkı seçiyorum. Bu sefer de Hamdullah ile Hacer arasında ‘’ Bu çocuğun salaklığı aynen sana çekmiş ‘’ tartışması başlıyor
Şeytan kulağıma kulağıma -aynen babamın bana yaptığı gibi - ‘’Vur yumruğu şu Erdal’ın suratına, uçur sandalyeden füze gibi ‘’ dese de öğretmenlik sabır mesleği tabii ki. ‘’ Muhterem ebeveynler, lütfen… Çocuk maşallah cin gibi. Biraz heyecanlandı o kadar. Bakın şimdi nasıl anlayacak’’ diyerek Tekrar Erdal’a dönüyor ve Ali ile Hasan’ın da kardeş olduklarını söyledikten sonra ‘’Tekrarla bakayım neymiş ‘’ Diyorum ve çok şükür Erdal ‘’Ali İle Hasan da kardeşmiş’’ diyor. İyi de bu kadar basit değil. Bakalım soruyu kavradı mı?
İsimleri değiştirerek tekrar soruyorum:’’ Mustafa ile Hüseyin kardeşse, Hüseyin ile de Veli kardeşse, Mustafa Veli’nin nesi olur?’’
Erdal suratıma bakıyor. Hani Ali, Ayşe, Hasan olsa şıp diye cevap verecek ama Mustafa, Hüseyin, Veli olunca iş karıştı. ‘’Hımmmm daha öncekiler kardeş olduklarına göre bunlar olsa olsa amca çocukları olur’’ düşüncesiyle patlatıyor cevabı : ‘’ Amca çocukları olurlar’’
Hamdullah ile Hacer bu sefer gururla değil merakla bakıyorlar ‘’Acaba cevap doğru mu? ‘’ ama daha da önemli bir konu var: Lusi , Ceyar’ın kızı mı, yoksa genç ve güzel sevgilsi mi? Hem sonra Ceyar ile Babi kardeş olduklarına göre nasıl oluyor da Ceyar bu kadar hainken Babi nasıl bu kadar temiz kalpli bir insan olabiliyor?
Yok…Başka çare yok. Erdal’ın defterini alıp A=B ise, B=C ise A=C dir yazıp birinci soruyu cavaplıyorum ve Erdal’a ‘’Anladın değil mi?’’ diye soruyorum. Erdal içinden ‘’Bi bok anladıysam Arap olayım’’ diye geçirirken dışından başını sallayarak ‘’ He anladım ‘’ işareti yapıyor. Hamdullah ve Hacer ‘’ Helal Sami Hocam. Öğretmenin çalıştırması bir başka oluyor canııımm’’ diyerek takdir ve şükranlarını dile getiriyorlar ve üstüne üstlük utanmadan sıkılmadan ‘’Nasıl hocam? Bu çocuk okur di mi?’’ diye soruyorlar.
Hemen ikinci soruya geçiyoruz.
Ali ile Ayşenin yaşları toplamı 25 ise on sene sonra ikisinin yaşları toplamı kaç eder?
Erdal yine mal mal yüzüme bakarken benim hanım ‘’ Bir kurabiye daha yer miydin Erdal?’’ diye soruyor.
Hacer atılıyor
-Yok teyzesi hamur işi çok yemesin. Doktorlar çok hamur işi yiyen çocukların aptal olduklarını söylüyorlar. Sen ona meyve ver en iyisi.
Hamdullah devreye giriyor.
-Yok be bacım. Doktorlar bi boktan anlamıyorlar. Misal ben...Çocukluğumdan beri hamur işi yerim. Aptal mıyım?
‘’ Allah için cin gibisin maşallah. Erdal’ı bana kakalamak az buz zekanın işi mi?’’ cümlesi dudaklarımın ucuna kadar geliyor ama yutuyorum tabii ki. Öte taraftan adamın koskoca bir bakkal dükkanı, ( O zamanlar henüz marketler yok ) , beş katlı bir apartmanı, kapısında bir son model araba, bir de çift kapılı kamyoneti varken benim bir karış mezar toprağım bile olmadığına bakacak olursak gerçekten de adam süper zeka olmalı. Ya da ne bileyim bu işte bir ters orantı var ama çöz çözebilirsen.
Hanım da devreye giriyor. Erdal’ın önüne meyve koyarken.
-Ceyar 25 yaşında mıymış? İnanmam valla. Çok daha yaşlı gösteriyor.
Hamdullah daha ben ağzımı açmadan cevap veriyor hanıma.
-Yok bacım Ceyar 25 yaşında değilmiş. Ceyar ile Babinin yaşları toplamı 25 miş? On sene sonra kaç yaşında olurlarmış.
Hacer pasa giriyor.
-On seneye kalmaz geberir inşallah bu Ceyar.
Erdal elindeki elmadan haarrrt diye kocaman bir ısırık aldıktan sonra başlıyor toplama işlemine.
25+10 =
-Beş artı sıfır eder sıfır. Sıfırın sıfırı, elde var bir. İki artı bir eder üç, bir de elde, eder dört… İşlemin sonucu 40 Hocam. Kırk yaşında olurlar.
Erdal’a 5+0 ın = 0 olmadığını anlatmak için sadece akla karayı değil tüm renkleri seçiyorum ama asıl sorun bu değil. Asıl sorun işlemdeki Ali ile Ayşe’nin her ikisinin de on yıl içinde on yaş yaşlandığını nasıl anlatırsın? Yani işlemin doğru çözüme ulaşması için 25+10+10 yazıp toplaması gerektiğini… O 10x2=20 20+25 = 45 olayına hiç girmiyorum. Neme lazım.
Özellikle de Beşten 0 çıktığında beş kalıyor da beş ile sıfır toplandığında niçin 5 oluyor? Ya da Beş ile sıfır çarpildığında? Evet özellikle de burada yani beş ile sıfırın çarpımında niçin sonuç sıfır oluyor işte bunu anlatabilmek başlı başına bir problemdi. Hele de Kılıf Barns, Lusi Eving’e yumulurken. Her ne kadar Erdal’a ‘’Sen bakma’’ diyor idiysek de mümkün müydü bakmaması? .
Erdal Diziye bakarken ben deftere 25+10+10= 45 yazıp akabinde Erdal’a ‘’Anladın mı yavrum?’’ sorusunu beş defa sorduktan sonra ve dahi Hamdullah’ın ensesine attığı beş tokattan sonra nihayet ‘’Anladım hocam çok sağ olun ‘’ cevabını alabilmiştik. Allahtan öpüşme sahnesi çok uzun sürmedi. Yoksa zavallı çocuk ensesine tokat yiye yiye aptal olacaktı.
Evvet…Seyrettiğimiz dizi belki de bu değildi ama gerek biri tarafından çalıştırılsın, gerek kendi başına çalışsın o dönemin çocukları genellikle işte bu minval üzerine yetiştiler. Bu minval üzerine yetiştikleri için de bu gün büyük bir çoğunluğu ne denklem kurabiliyorlar, ne kurulmuş bir denklemi çözüme ulaştırabiliyorlar.
Oysa denklemi kurmak çok basit.
Reyhanlı’da patlayan bomba %6 yı % 9 yapmışsa
Diyarbakır’da patlayan bomba %9 u %13 e çıkarmışsa.
Suruç’ta patlayan bombadan sonra ‘’ 1 Kasım seçimlerinde oy oranımız %20 olacak’’ denmişse.
1 Kasım seçimlerine sadece üç hafta kalmışsa.
10 Ekimde Ankara’da patlayan bombalar en çok kimin ya da kimlerin ekmeğine yağ sürdü?
Gel gör ki denklemi kurmak bu kadar basittir ama çözümünde kullanılan mantık bu kadar basit değildir.
Aynen bir fıkrada olduğu gibi:
Bizim Temel bıkmış kendisine ‘’ Mantıklı ol oğlum’’ denilmesinden. Çevrede biligili bir kişi olarak bilinen birine sormuş ‘’ Haçan Mantık nedir ?’’ diye.
Vatandaş bakmış Temel’e bunu anlatmak bir hayli zor. Başlamış sorular sormaya.
-Senin evinde akvaryum var mı?
-Evet .
-Akvaryumda balık var mı?
-Var
-Balık nerede yaşar?
-Denizde
-Çok güzel… Sen yazın denize gider misin?
-Evet giderim.
-Denize gittiğinde plajda güneşlenen güzel bir kadın görürsen ona bakar mısın?
-Evet bakarım
-Demek ki bu durumda sen ib… değilsin. İşte mantık budur. Anladın mı?
Temel ‘’Anladum’’ diyerek bu vatandaşın yanından ayrıldıktan sonra arkadaşı Dursun’u görmüş ve heyecanla sormuş.:
-Ula Dursun. Sizin evde akvaryum var mi?
Dursun saf saf cevap vermiş
-Yoktur ula. Niye sordin ki?
Temel ellerini dizlerine vurup dövünmeye başlamış
-Ula o zaman sen İb…sin daaaa
Evet…Maalesef bu nesli biz mahvettik. Bizim yetiştirdiklerimiz de üzerine tüyü dikti. Allah affetsin.
Cayar ! Allah seni de affetsin.
Falkonet ti ! Sana bir şey demeyeceğim. Senin yatacak yerin yok oğlum.
YORUMLAR
Bir sınavda şöyle bir soru sormuştum:
'' 5 elma 3 elma daha kaç kalem eder?''
1 öğrenci hariç hepsi hızla 8 dedi.
O öğrencime '' Sence cevap 8 mi'' diye sordum '' (İçimden de mantıklı bir çocuğum olduğu için mutlu mesut seviniyorum bu arada)
Çocuk '' 8 elma ağacından kaç kalem çıkacağını bilemeyiz ki'' dedi.
...
Zeka ayrı, mantık apayrı şeyler. Sistem bizi mantığımızı susturmaya zorluyor. Eğitim, kültür, din, siyaset, toplumsal ilişkiler...vs. Ezbere dayalı eğitimlerde üretim ve gelişim şansı asgariye düşüyor. Direksiyonu bozuk bir araba gibi. Markası ya da yakıtı ne olursa olsun yol hakimiyeti sağlam olmuyor hiç bir zaman.
Ülkemiz de bu durumda şu an. Baştakilerin (iktidar da muhalefet de) direksiyonu bozuk çünkü. İnce ayar gerekiyor.
Hayatı, öylesine güzel bir mizaha sarıp sunuyorsunuz ki tadına doyulmuyor Sami Hocam.
sami biberoğulları
Çocuğun cevabına bayıldım. )))))))))
Mantıkları bizden farklı çalıştığı için zaman zaman bizleri şaşırtıyorlar.
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Sami Hocam, geçmişten günümüze dizi foryası artarak devam etmekte, üstelik bu konuda ülkemiz başı çeker oldu sanırım.
Çocukların dersleri de ayni devam ediyor mu bilmiyorum çünkü evimde ders çalışacak çocuk yok bu aralar.
Bir an o günleri düşündüm de, ne günlerdi be! Demeden edemedim.
Sinema evlerimizin içine kadar girmişti ama hepimizin değil. Haftada bir Türk filmleri oynardı, televizyonu olmayan ev halkı olan komşularına giderdi. Çoluk çocuk, cümbür cemaat. Film bittiğinde sinema salonu gibi boşalırdı evler. Sokaklar insan seli...
Dallas, Vadideki Hayat, Küçük ev seyrettiğimiz diziler arasındaydı. Küçük Ev'de hüzünlenirken, Dallas'da şaşkınlığa uğrardık. Hepimizin gördüğü gibi, kimin eli kimin koynunda belli değildi :(
Günümüzde diziler de, dersler de aynen devam etmekte.
Tebrik ederim, saygılar
sami biberoğulları
Dediğin gibi şimdi artık başka ülkelere dizi satar olduk. Düşünsene bir zamanlar bizi zırıl zırıl ağlatan Brezilya'ya şimdi dizi satıyormuşuz. Eğer Köle İsaura ölmüşse mezarından zıplar vallahi ))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Matematiğin insanlık tarihi kadar eski bir kavram olduğu tartışılmaz doğada ki her hareketin neden sonuç ilişkisinin dayandığı bir matematik kökeni vardır.
Bilindiği üzere matematiğin kuramsal kavramlarını bulan ve geliştiren insanlığın bilinç düzeyine taşıyan Müslüman Araplardır. Türklerin 8.yy da başlayan Müslümanlıkla tanışma dönemi,10.yy büyük bir çoğunlukla Müslümanlığa geçmesi ile birlikte Türklerde matematikle tanışmış ve Osmanlının son dönemine kadar matematik kuramlarından istifade etmiş ve birçok bilim alanında önemli buluşları elde etmişlerdir. Matematiğin Cumhuriyet tarihine kadar biz Türkler için kısacık tarihçesi budur.
Cumhuriyetin ilanından sonrada günümüze kadar gelen bir süreçle boyut değiştirmiş ve minimize edilmiş haliyle de olsa matematik biz Türkler için önemini hiç kaybetmemiştir. Örneğin; birçok bilimsel alanda kullandığımız matematiği getirip kadınlar için 90- 60- 90 beden ölçülerine indirgemiş erkekler için ideal ölçünün 18 cm olduğunun konuşup tartışan bir millete dönüştürülmüştür. Sonra da önemli bir bilim adamız çıkıp boyutu değil işlevi önemli diyerek gündelik literatürümüze yerleştirmiş ve bu tartışmaları farklı bir bilimsel boyuta taşımıştır.
Bu sıkıştırılmış matematik anlayışımız yetmişli yıllardan itibaren özellikle seksenli yılların sonuna kadar ilke ve inkılaplara bağlılıktan ayrılmayan güzide basınımızın (!) yayımladığı günaydın, şey, tan, gibi gazeteleriyle toplumun bilinç düzeyinden hiç düşürülmemiştir. Hatta toplumun ahlak ve değer yargılarına büyük katkıda da bulunmuşlardır. Mesela yatağın üzerinde dizlerinin üzerine çökmüş ve eline Türk bayrağı almış hassas bölgeleri küçük yıldızlarla kapatılmış çıplak bir kadın fotoğrafının altına ‘’bakmayın böyle durduğuma elime erkek eli değmemiş Cumhuriyet kadınıyım diyen açıklamaları ile edep ve haya anlayışımızı ahlak düzeyinde yeniden tesis edilmiştir. Yani tesettürün çokta önemli olmadığını asıl olanın kalp temizliği olduğunu fotomontajda olsa bu tür cesur kadınlardan öğrenmiştik.
‘’Dallas dizisinin kültür hayatımıza olan katkısı da bu bağlamda önemli yer tutar. Öyle ki Ceyar’ın yaptığı kötülükler bile çok sıradan kalacak film ve dizi filmleri çevirdik mesela Tecavüzcü Coşkunun veya Nuri Alço’nun küçük Emrah’ın amcası rolünde oynadığı ve anasının üstünü başını yırtarak tecavüz ettiği sahneleri sanki tecavüze uğrayan bizmişiz gibi gözyaşlarıyla izlemiştik. Bir de küçük Emrah’ın kendisinden daha küçük kız kardeşine boynunu bükerek’’ Nayşegül sen okuyacaksın. Amcamız anamıza yaptığına ve anamızın tuhaf sesler çıkarmasına bakma bunlar hep mutluluk sesleri. Nayşegül sen okuyacaksın anlıyor musun? Okuyacaksın. Seni ben okutacağım kardeşim’’diyerek kardeşinin gerçekle yüzleşmesine engel olup onu okutmaya çalışmışsa da maalesef Ayşegül de büyüdüğünde amcalarının kötü emellerine alet olmaktan kurtulamamıştır. Bizlerde bu acıklı sona gözyaşı dökmüş ve amcalarımızın ne kadar tehlikeli adamlar olduğunu öğrenmiştik. Nereden geldi konu buraya ha! Hatırladım matematikten.
Keyifli bir yazıydı kaleminize sağlık Hocam
Saygı sevgilerimle,
sami biberoğulları
Unuttuğum o kadar çok şeyi hatırlattın ki. Oturup tek tek yazmaya kalksam ömrüm yetmez sanırım. Çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
belki o diziler biz böyleyiz amerika olarak bize benzemeyin demiştir kim bilir...
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Hiç sanmıyorum ABD nin '' Biz böyleyiz, siz de böyle olmayın''demek için o dizileri bizlere kakaladığına. İlle velakin şimdi bizler öylelerini yapıyoruz ki Dallas yanında çok masum kalır.
Selam ve sevgilerimle.
JR ve Falconetti ikisi de kötü adam fenomeni
JR sempatik Falconetti antipatik kötü adamın televizyon tarihimizdeki muhtemel zirvesi
Zengin ve Yoksul yine sosyal bir içeriğe sahipti de Dallas ahlaksızlığın o dönem için zirvesi idi
Bugünkü bazı dizilerin yer verdiği ahlaksızlıkların ceddi, ağa babası idi Dallas
Bu arada hocam; kötü adam, bir dizi ya da filmde ne kadar itici bir figür olsa da anahtar teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Bir filmin ya da dizinin izlenirlik derecesi üzerinde belirleyici bir unsurdur. Elbette iyi adamın dizide vitrin bir yeri vardır. Dizinin kahramanı olarak çok sevilirler. Ancak iyi adamın hangi düzeyde, ne kadar iyi olacağını belirleyen de kötü adamdır diye düşünürüm
Bu bağlamda Dallas'da Boby Ewing ya da Zengin ve Yoksul'da Tom Jordache ne kadar sevilen karakter olsa da Jr Ewing ve Falconetti olmasa bu diziler zirve yapmazdı, yapamazdı kanımca
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Ne olursa olsun,
siyah beyaz ve tek kanal televizyonu ile,
televizyon misafirlikleri ile güzel günlerdi onlar be hocam.
Dallas'ı, Falkonetti'si, Kaçak'ı, Uzay Yolu. vs...
Çocukluğumuzun, gençliğimizin sıcacık ve samimi günleri idi.
sami biberoğulları
İşin tabii ki bir de senin işaret ettiğin boyutu var. Doğrudur. Şimdi artık komşuluk ilişkileri denen olay da kalmadı.
Selam ve sevgilerimle.
bir zamanlar çok popülerdi o dizi
memlekette sular akmazdı o zaman annem bağırırdı su akıyor havuzun çeşmesini açın diye hiç birimiz diziyi bırakıp gitmezdik
yeni yeni tanışıyorduk amerika dizileriyle
tebrikler usta kalem
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Eğer yanlış hatırlamıyorsam Dallas Pazar akşamları yayınlanıyordu. Demek ki kapınızı aşındıran veletler sadece günü değil, tüm haftasonunu yedikten sonra "Kurtar bizi Sami Hoca!" yapıyorlarmış.
"Kılıf Barns, Lusi Eving’e yumulurken"
Açıkçası bunu hatırlamıyorum. Kılif'in Su Elın ile ilişkisi olmuş, hatta Su Elın'ın çocuğu hakkında babalık davası açmıştı ama Lusi'yle (Ceyar'ın yeğeni) bir ilişki söz konusu muydu, pek sanmıyorum.
Birkaç bölümünü seyretmiştim; gerisi ise kulak dolgunluğu idi. Hatırladıklarımı paylaşmak istedim. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Dallas 1978 lerin dizisi. 1978 senesinin bir yarısında öğrenciyim ben, ikinci yarısında ise öğretmen. Henüz ne çoluk var ne çocuk. ))))))
Selam ve sevgilerimle
İlhan Kemal
Belki de asıl şaşırtıcı olan üç bölüm oynayan Falconetti'nin bugün hala hatırlanabilmesi.
sami biberoğulları
Falkonetti : Yani Zengin ve Yoksul Türkiyede üç bölüm oynanmadı. Bayağı uzun bir diziydi. Amerikada belki tutulmamıştır ama Türkiye'de çok tutuldu.
Sami hocam,
Yazıyı okurken kaptırıp toplama, çıkartma yapmaya başlar buldum kendimi :)
Bu arada itiraf edeyim mi? Ben de hiç ama hiç sevmezdim matematiği.
Oysa yaşamın kendisi bir hesap işi.
Sevgiler,
sami biberoğulları
Matematiği ben de sevmezdim ( Yazımda da belirttiğim gibi) Ama şurası kesin ''Yetiştireceğimiz neslin sağlam bir nesil olmasını istiyorsak bence bunun ön şartı mutlaka ama mutlaka matematik eğitiminden geçiyor. Yani o satırları tamamen inanarak yazdım.
Selam ve sevgilerimle.