- 521 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayat Ustası
Keşke daha güzel çizebilseydim dedim kendime. Bir sonbahar akşamıydı, belki de yalnız benim için... Aslında tam da ilk günüydü sonbaharın. Onu kapıda karşılamak için, ya da (içimdeki bencilliğin gün yüzüne çıkmasından korkmadan) dürüst olmak gerekirse, yazın son güneşinden nasiplenmek için bahçeye çıkmıştım. Bahçemde, tüm ihtişamıyla yapraklarını henüz dökmeye başlamamış ve ilk kez bu akşam fark ettiğim bir ağaç vardı. Ve ben, onu resmedemiyordum!
Sonbaharı severdim, çünkü her gün aynı görünen birçok şeyin içten içe aslında ne değişimler yaşamakta olduklarını, sonbahar geldiğinde anlardım. Sonbahar bana, yaşadığım ve her şeyin de yaşıyor olduğu hissini verirdi. Ve ağaçlar bu belirsiz sürecin en güzel temsilcileri değiller miydi? Bilirsiniz, onlar hiç değişmezler, hep aynı yerdelerdir. Ölümsüz gibi gelirler… Fakat sonbahar geldiğinde… Hiç değişmeyeceğine yemin ettiğiniz şeylerin bile değişmek zorunda olduğunu görürsünüz. Bu akşam sonbaharımın ilk günüydü ve ben bahçemdeki ağacımı resmetmekten ölesiye yoksundum! Ne kadar acizdim, ve cehalet dolu. Yapamadığım ya da yapamayacağım o kadar çok şey vardı ki, resmedememek sanki en önemsizi gibi duruyordu. Ne kadar da fakirdim, kaç yaprağım vardı dökülecek? Bir iki tanesi de kendini yere bıraksa, ne kalırdı benden geriye, ne bileyim. Zaten kendimi bile göremiyordum ki! Resmedememe şaşmamalı, insan görmediği bir şeyi ancak hayal ürünleriyle, yalanla yanlışla, aldanmayla şekillendirebilir. İlk kez, bu akşam görebilmiştim ağacımı, ve ne yazık ki geç kalmış bir sonbahardı. Geç kalmıştım, siz anlayın…
Yalnız, diğer ağaçları hep görürdüm. ONLAR, bazısı çelimsiz, bazısı alabildiğine yeşil, bazısı mantarlarla kaplı, kimisi kurumuş, kimisi yetişemeden kesilmiş, kimisi yanlış ellerde budanmış, birçoğu gün ışığına erişebilmek için diğer ağaçları gölgelemiş… Onların yanlışlarına bakar, kendi ağacımı tamir etmeye çalışırdım. Bu yüzden olduk olmadık yerlerinde çiçekler, yapraklar bitti gövdemden. Ve şimdi sonbahar geldiğinde fark ettim fazlalıklarımı ve eksiklerimi? Ah! Şimdi, tam da şimdi, bu köklerden bir ben daha doğsa, eski benliğim onu ne güzel büyütürdü! Beni ağaç kurtlarından korur, tırtılların aç gözlülüğünden sakınırdı. Kuşları çağırırdı yuva yapsınlar diye, onları sıcak tutardı, arılar konaklardı dallarımda, insanları öyle hemen yaklaştırmazlardı. Zamanı gelmeden izin vermezdi güne çıkmama ve… ve tohumlanmama.
İlk kez tanışmıştım ağacımla, bir sonbahar akşamında. Aslında tam da ilk gününde sonbaharın… Daha önce bahçemi ezbere bildiğimi sanırdım, sürekli gezinmezdim o yüzden, hem değişmez sanırdım. Ne bileyim belki de ezberlediğimi sandığımdan dikkat etmedim. Belki defalarca bakıp bakıp görmedim. İnanmadım onun varlığına, belki de onu gördüğüm halde inkar ettim. Sonbahara bu kadar geç kalmasaydık keşke, evet, belki de daha önce onu bulabilseydim, ormanların fısıltısı yerine kendi sesimi dinlemekten çekinmeseydim, belki de bunca kelimeye yazık etmezdim. Resmederdim onu. Ya da bir başkasına apaçık anlatabilir, onu dosdoğru çizmesini isterdim. Keşke öyle yapsaydım, diğer insanların inanç biçimlerini deneyeceğime keşke biraz kalbimi boş tutabilip, kendi gerçekliğimi bilgi kirliliğine maruz bırakmadan yaşayabilseydim, evet, zordu, bunca orman arasında çok zordu. Fakat ben yalnız bir ağaç değildim benim bir bahçem de vardı, benim güneşim, ayım vardı, her şey bana beni anlatırdı, görememiştim. Şimdi ise gördüğümden emindim, yalnızca anlatamıyordum. Bir ustam olsaydı keşke, hayatımın ustası ve beni resmetseydi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.