- 865 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
GELİŞTİK Mİ GEVŞEDİK Mİ
GELİŞTİK Mİ? GEVŞEDİK Mİ?
Bizim çocukluğumuzda köylerde her şeyi değerlendirme merakı vardı. Babaannem hiç bir şeyi ziyan etmez her şeyi rahmet diye değerlendirirdi. O yüzden ailede cimri olarak bilinirdi. Annem ile hem münakaşaya girerdi. Sebebini sorunca, “siz yokluğu bilmiyorsunuz evladım” derdi. Eriklerin, elmaların, armutların yarını marmelat yapar yarısını kuruturdu. Ekşiyen yoğurtları atmaz, onları torbada sürdürür keş dökerdi. O keşleri kışın makarnaya sos niyetine kullanırdı. Ölen hayvanların etlerini kurutur, işkembesini kurutur, çuvala doldurup ambara koyardı. Yaylardaki ahlâtları dövme yapıp kurutup, kışın pişirirdi. Meyve suyu olarak sofraya gelirdi. Pastiller, turşular, tarhanalar, ovazlar ambar yiyecekten geçilmezdi. Buna rağmen özgürce gidip yiyemezdik. Buna sebep olarak da, bir ailenin ambarında en az iki yıllık yiyeceği olması lazım derdi.
Zamanla bu alışkanlıklarımızdan saptık. Çağdaşlık adı altında Avrupa’nın beş daimi üyesi olan devletlerini ortak politikası olan Liberalizm adı altında bize dayattıkları Kapitalizm bizlere hazırcılığı aşıladı. Ekranlardan gözümüzün içine yirmi dört saat bedenini kullanarak lüks içinde yaşayan parazitleri soktular. Bin yıllık tarihi genlerinde taşıyan Türk milletinin beynini dumura uğrattılar. Sonunda tüketim manyağı bir ülke haline geldik.
Sevgili arkadaşlarım, muhterem dostlarım barışı inşa edebilecek ülkeler, savaşa hazırlıklı ülkelerdir. Bugün ki siyasete baktığımızda gündemde Dolar, borsa, altın, cari açık, büyüme oranı zart zurt, başka bir şey yok. Esas konu bir savaş olursa ona ne kadar hazırlıklıyız. Şehirleri besleyecek köyler kalmadı.Köylüler bugün ekmeği, yumurtayı kasabadan alıyor. Savaş anında kadınların kullanacağı köy koruları talan edilmiş. Doğayı dört dörtlük kullanabilecek hiç kimse kalmamış eskilerden. Ortalık daha toprağın ne olduğunu bilmeyen insanlarla dolu. Savaşın göz kırptığı şu günlerde, Ankara’ya bir füze düştüğü zaman fabrikalar çalışmayacak. Süt sanayileri size pastörize süt getirmeyecek. Süslü paketler içinde şekerle karışık ballar sadece bir yaraya sürülebilecek kadar, tere yağlar olmayacak. Fırınlarda ekmek çıkaramayacak. Eski dudak büktüğümüz babaannemizin ambarını, kileri tırım tırım arayacağız. Kaç tanemiz doğanın dilinden anlıyoruz. Çocuklarımız doğayla mücadeleyi ne kadar biliyor. Yabancı dil, diksiyon, müşteri temsilciliği kurslarının yanına bir kaç tanede doğayla mücadele kursları koyarsak iyi ederiz.
Bir gün gelirde koca karı ilacı diye burnunu büktüğün ilaçlar hayatını kurtarırsa. Köyün ambarında kalmış birkaç kilo ahlat kurusu açlıktan ölmeni engellerse şaşırma.
TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR.
AHMET ÇİFTÇİ (ÇİFTÇİ BABA)
YORUMLAR
Yazınızı beğeni ile okudum. söyledikleriniz hala kırsal kesimlerimizde köylerimizde uygulanmakta , Eski taş kalın duvarlı evler evlerin altında buzdolabı vazifesini gören sığınaklar vardı. Bide ambarlar ... Buğday , un v.s kurutulan yiyeceklerin. Evet cimrilikten değil o zamanın şartları belkide öyleydi.
Ama hocam biz yaştakiler bunlardan anlıyor ve geçmişte gördüğümüz şeyler.. Şimdilerde yapılar betonarme. Bir kilo pirinç al bir yaz kalsın kelebek oluyo. diğer ürünler de aynı.
Buzdolabı derin dondurucular evlerde yerlerini almış. Ne kadar yokluktan değil desekte eskiden örgülerimizi kendimiz örer giysilerimizi kendimiz diker dik çoraplar delindimi atılırmıydı çitilenirdi. şimdilerde ufak delik olsun veya biraz solsun çöpte. şimdiki gibi elde para piyasada ne istersen var harca harca sonu gelmiyo. Haklısınız tabiki allah korusun afet durumunda
perişan ları oynuyacağımız kesin. Çaresi yok desem şehirde neyi saklayabilirsiniz. 3-6 ayda herşey naylon torbalarda bide bozuluyo. v.s saymakla bitmez tabiki. Kutluyorum güzel bir konuya değinmişiniz Saygılarımla.
Ahmet Çiftci
Meleksultan
ondan biliyorum biraz. okuyunca geçmişe döndüm. sağolun Çiftçi baba.
Çok güzel ve anlamlı bir makale yazmıışsınız değerli dost. Sizi kutlarım.
Size aynen katılıyorum. Malesef toplum olarak bol tüketimi marifet zannedip, büyük holdinglerin AVM'lerinden alış-veriş kolay gelmeye başladı bize. Çevrecilik ve doğa koruması herkesin dilinde, ama yarınki resillere sağlıklı bir ükle bırakabilecek girişim çok az.
Dağda taşta ormanlar kesilip HESmiş, taşocağıymış, fabrikaymış rastgele habire yapılmakta.
Köy hayatı ve çiftçilik rağbetten düştü, artık gida maddelerini ihtal ediyoruz. Ne yazık!
Batı çoktan ''doğal ürün yetiştirme girişimine başlamışken, bizler durmadan hazır gıda maddesi tüketiyoruz.
Dediğiniz gibi bence de; okullarda doğa ve çevre yaşamı, köy hayatı ve geleneksel üretim ders olarak verilmeli. Aksi tadirde 15-20 yıl sonra suyu bile ithal edeceğiz gibi görünüyor.
Bilhassa bizden sonraki nesillerin vay haline...
Selam ve saygılar