- 952 Okunma
- 6 Yorum
- 4 Beğeni
BU GÜN FETHİYE’DE BİR ŞEYLER OLDU AMA…
Dünden beri kafam fena bozuktu. Ne zaman televizyonu ya da bilgisayarı açsam Ankara’daki patlamada ölenlerin sayıları ile ilgili haberler geliyordu.
Hani bir fıkra vardır: Adamın biri bakmış vatandaşın biri bir kuyuya eğilmiş ve ‘’ Otuz altı, otuz altı’’ deyip duruyor. Yaklaşmış yanına ‘’Hayırdır kardeş, ne sayıyorsun öyle?’’ demiş. Vatandaş cevap yerine ‘’Otuz altı, otuz altı’’ diye tekrarlamaya devam etmiş. Adam dayanamamış, kuyunun içinde ne olduğunu görmek için eğilince vatandaş bunu ayaklarından tuttuğu gibi kuyuya atmış ve başlamış: ‘’Otuz yedi, otuz yedi’’
Bizim televizyonlar da dün yirmi ile başladı bu gün doksan beşe çıktı.
Artık kırk senedir iyice kanıksadık ondan olsa gerek bu tür ölüm haberlerinde bizler de sadece ve sadece ölenlerin sayısını merak eder olduk. Yani ölenler artık basit rakamlar. Yirmi, Otuz, altmış, doksan beş gibi. .. Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma değil de ilk okula gittiğimizde ufak bir kese içinde okula götürdüğümüz sayma fasulyeleri sanki. ‘’ İçlerinden kaç tanesi eksildi fasulyelerimizin?’’ Merak ettiğimiz şey bu.
Neyse…Canım fena halde sıkkın anlayacağınız. Hani genç ve sapasağlam bir insan olsam çıkacağım sokağa, rastgele birisine ‘’ Ulan niçin gözünün üstünde kaş var senin ?’’ diyeceğim, ya o vatandaş benim haşadımı çıkaracak, ya ben onun. Böylece deşarj olacağım da yaş altmış bir. G.tümüzü zor doğrultuyoruz zaten. Bir de elaleme çatıp eşek sudan gelinceye kadar dayak yemek yakışmaz.
Hamdolsun ki torun var. O’nun dürterek ‘’ Dedee, payka gidelim mi?’’ demesi üzerine daldığım hayallerden uyandım.
Fethiye demek park demek zaten. O bakımdan gayri ihtiyari sordum: ‘’ Hangi parka gidelim kızım?’’
Bizim torunun aklında Korkutelideyken gittiğimiz ve -rahatça bisikletini kullanabildiği için- ‘’Bisiklet Parkı adını verdiği park kalmış. Cevap verdi ‘’ Bisiklet Paykına gidelim’’
Dedim ki ‘’ O park taa Korkuteli’de kaldı.’’ Cevap hazırdı. ‘’ Olsun…Buyadan ayabaya binelim. Koykuteli’ne gidelim. Bisiklet paykına gidip oynayalım.’’
Yavaş yavaş gerilen kaslar gevşemeye başladı tabii ki. Aldım torunu, bir minibüse atlayıp Fethiye’ye doğru yürümeye başladık Çamköy’den…
. Yolda bir trafo gördü benim torun ve üzerindeki kuru kafayı göstererek sordu: ‘’ Dedeee, buyada ne yazıyoy?’’ Cevap verdim ‘’ Kedi dışındaki canlıların girmesi yasaktır yazıyor kızım’’ ( Aslında ‘’ Dikkat Ölüm Tehlikesi’’ Yazıyordu tabii ki.)
Minibüstekiler başladı gülmeye. Bu arada torun bırakmıyor yakamı. ‘’ Kediley dışındaki canlılay giyeyse ne oluy?’’ Cevap verdim: ‘’Elektrik çarpar, ölürler’’ Ulan ikna o işte. Ne gezer. Bir soru daha ‘’ Peki kediley ölmüyoy mu?’’ Yine cevap veriyorum ama bu sefer minibüs yıkılıyor. ‘’ Ölmüyorlar kızım. Tam tersine trafoları attırıyorlar? Bitti sanıyorsunuz sorular değil mi? Ne gezer. ‘’Dedeee..Kediley çok mu güçlü? Nasıl attıyıyoylay?’’ Cevap veriyorum: ‘’ Evet kızım. Çok güçlüler. Onlar trafoları attırınca elektrikler kesiliyor’’’ Torunun gözlerini görmelisiniz o anda. Minibüs milleti gülmekten karnını tutarken o da yorumunu yapıyor ‘’ Demek ki bizim elektiyikleyi hep kediley kesiyoy. ‘’
Velhasılı kelam böyle konuşa konuşa Fethiye’ye vasıl olduk. Yeni Cami bahçesinden dümdüz aşağıya inerek sahile, oradaki parka geldik. Parkta bir hayli çocuk olmasına rağmen benim Torun direkt sahilde balık tutan bir adam ve onun çocuklarının yanına gitti. O zaman gördüm ki benim torun balık tutma işini her türlü oyundan daha çok seviyor. En az bir saat bu balık tutan ailenin yanında kaldı. Hatta tutulan balıkları ( Sokarca denilen bir tür balık tutuyordu bu aile) kovaya koyduklarında kovanın kapağını açıp kapama işini bile üzerine almıştı. Böylece torunun bir başka ilgi alanını daha keşfettim. ( Hasan Özaydın Amcasının kulakları çınlasın. Fethiye’ye geldiğinde artık bir balıkçı arkadaşı olacak )
Oh beee. Temiz deniz havası iyi gelmişti. Tüm dostlara tavsiye ederim. Böyle zamanlarda kafa dağıtmak için torununuzu, torun yoksa evladınızı, o da yoksa bir komşu çocuğunu yanınıza alıp atın kendinizi bir parka. Çocuk cıvıltılarının içine atın. Rahatlama konusunda kesin garanti veriyorum. Hele de o parkta bir balonun peşinden koşan üç dişli bir tosun paşacık görmüşseniz, onun lömbür lümbür etleriyle, paytak paytak koşusu tüm gerilmiş kaslarınızı pamuk gibi etmezse bana ne derseniz deyin.
Bu arada benim torun sahildeki yaşlı ve insandan kaçmayan bir kediyi bir müddet sevdikten sonra ona ‘’ Biy daha bizim elektiyikleyi kesme tamam mı’’ demez mi. Neredeyse gülmekten denize düşüyordum.
Çocuk tabii ki. Balık tutma ne kadar zevkli olursa olsun parkta cıvıldışan yaşıtlarının dayanılmaz cazibesi , sonunda benim torunu da cezb etti.Artık sallanan eşekten, salıncağa, kaydıraktan, tahtırevalliye tüm oyun araçları tek tek kullanıldı. Koşmacalar, kovalamacalar gırıla…Daha da güzeli ne biliyor musunuz? Parkta İngiliz, Alman, Rus, aklınıza gelecek her milletten yabancı çocuk da var ama hiç biri yabancı değil… Birbirlerinin dilinden anlamasalar da biri ‘’ ebe’’ deyince öteki artık kaçanın değil kovalamak zorunda olanın kendisi olduğunu anlıyor.
Çocukken biz de öyleydik. Ne zaman ki büyüdük işte o zaman Varujan’ın Ermeni, Gılyanti’nin Rum olduğunu fark ettik. Fark etmez olaydık keşke.
Daha sonra?
Daha sonra saat tam 16. 48 de ( Saate baktım ) bir grup, sahil boyunca yürümeye başladı. Dün ( 10.10.2015) Ankara’da meydana gelen kanlı terör olayını protesto ediyorlardı. Anlayacağınız yurdun dört bir yanında olduğu gibi Fethiyede’de Teröre Lanet Yürüyüyüşü vardı.
Pardon. Yanlış söyledim. Başka yerleri bilmem ama Fethiye’de ‘’Devlete Lanet ‘’ yürüyüşü vardı. ‘’Devlete Lanet’’ diyorum çünkü en azından bizim parkın olduğu sahilden geçerlerken
’KAHROLSUN TERÖR’ Diyeni duymadık.
’TERÖRE HAYIR ’ Diyen duymadık.
’ TERÖRE VE TERÖRİSTE LANET OLSUN’ Diyen duymadık.
’Kırk senedir bu ülkede terör estiren ‘’PKK YA LANET ’ Diyeni duymadık.
Peki ne duyduk?:
’KATİL DEVLET HESAP VERECEK’
Duyduğumuz buydu. Peki ne gördük, ya da görmedik?
TÜRK BAYRAĞI GÖRMEDİK.
Ama haklarını yemeyelim şimdi. Başka bayrak, flama filan da görmedik. ( Göremezdik de…Çünkü burası Fethiye. Yani HDP nin bir parti binası açmaya çalıştığı halde açamadığı nadir yerleşim yerlerinden biri . Burada bir başka bayrak [anlaşılmıştır sanırım neyi kast ettiğim] olmaz. Olamaz ]
En önde giden iki kişinin elindeki ‘’ ’YASTA DEĞİL İSYANDAYIZ’’ yazılı pankart dışında pankart da yoktu ellerinde. Bir iki kişinin elinde koli kartonlarına elle yazılmış ‘’ Katil devlet hesap verecek’’ yahut ‘’ İnadına Barış’’ Yazılı kağıt parçaları dışında yazı filan da yoktu. Yani başka yerlerde olduğu gibi bunlar da ‘’İnadına Barış’’ demişlerdi ama başka yerlerden farklı olarak ‘’ İnadına HDP ‘’ diyememişlerdi. Ya da ne bileyim buradakilerin davası gerçekten de parti davası değil vatan davasıydı (!)
Yine haklarını yemeyelim: Pek çoğunun elinde kırmızı karanfiller vardı. Hatta onlardan biri bir karanfili benim toruna uzattı ben de ‘’Amcaya teşekkür et’’ dedim ve benim torun ‘’Teşekküy edeyim amca ‘’ diyerek karanfili aldı; amca da torunumun başını okşayarak ve gülümseyerek yürüyüşüne devam etti.
Acaba bizim olduğumuz yere gelmeden önce daha kalabalıklar mıydı? Bir basın açıklamaları ya da mitingvari bir eylemleri oldu mu bilmiyorum ama bizim önümüzden geçen grup taş çatlasın yüz elli kişiydi. Bu aylardaki nüfusu yerli ve yabancı turistlerle en az beş yüz bin olan Fethiye için devede kulağı bırakın devenin üzerindeki bir sinek kadar bile değildi elbette bu yürüyüşçüler. Onlar yürürken ben de dahil bir kaç kişi sadece dönüp baktı. Ne alkış, ne tezahürat hiç bir şey yok. Kendi kendilerini alkışladılar. Ya da artık alkışla yapılıyor ya protestolar, işte öyle bir şey yapıp Çalış Plajı istikametine doğru yürüyüp gittiler.
Ne Fethiyeliler Ne Fethiye dışından buraya gelmiş olanlar, neredeyse hiç kimse barış istemiyordu demek ki(!)
Barışı isteyen(!), Katil devletten(!) hesap sorulması kanaatinde olan sadece yüz elli kişiymiş demek ki.
Onlar yürürken parkta çocukları ya da benim gibi torunlarıyla temiz hava alan, onların mutluluğu ile mutlu olanların, sevgilileriyle el ele, kol kola, hatta dudak dudağa sahili turlayan gençlerin, Fethiye’nin güzellikleri karşısında mest olmuş yerli ve yabancı turistlerin, kilo atmak için koşu yaparken alı alına moru moruna dönüşmüş şişman bir vatandaşın, falcı gacısının, oturdukları yerde denizi seyrederken çaylarını yudumlayan ailelerin ya da aile olma hayalleri kuranların hiç birisinin barış umurunda değildi(!) adeta. Ya da bu yürüyenlerin getireceği türden bir barışa ihtiyaçları yoktu. Ha..Bir de… Bir tane bile resmi kıyafetli polis yoktu. İşin doğrusu yürüyenlerde de en küçük bir taşkınlık yoktu. Efendi efendi yürüyüp gittiler.
Peki bu günün en mutlu kişisi kimdi? Elif Nur mu? ( Torunum ) Öyle ya parka getirdim onu. Hayır o değildi. Ben mi? I-ıh Ben de Elif Nur da huzurlu bir gün geçirdik bunca huzursuzluğun içinde ama biz değildik yine de günün mutlusu.
Dönüşte hemen parkın bitişiğindeki markete girdik ( Adını yazmıyorum reklam olmasın diye ama Fethiyeliler ve Fethiye’yi bilenler anlamıştır) Biraz alış veriş yaptık. Tabii ki Elif Nur’un sevdiği meyve suları, çikolata, kek, vs alınınca Elif’in ağzı kulaklarında…Kasaya yaklaştık. Kasada 16-17 yaşlarında şirin mi şirin bir kız var. Elimizdekileri barkod cihazına okuttu ve poşete doldurdu tek tek. İşte o anda Elif Nur beklenmedik bir jest yaparak elindeki kırmızı karanfili o kasiyer kıza uzattı. Kız şaşırdı önce ‘’ Bu bana mı’’ diye sordu. Elif ‘’Evet sana,’’ deyince kız çok sevindi ve karanfili alıp bir şişe içine koydu. O kızın gözlerinde gördüm bu akşam üzeri mutluluk ya da sevgi denen şeyi.
Evet…Ülkemdeki bunca olumsuzluğa ,bunca sevgisizlik, bunca nefret ve kine rağmen biz bu gün mutlu ve huzurluyduk dede - torun. Ve düşündüm ki aslında o kadar zor değil. Sadece bir anlık çocuk, bir anlık insan insan olabilsek o kadar zor olmadığını anlayacağız barışın da sevginin de…
YORUMLAR
Hocam torununuzla güzel bir gün geçirmiş olmanızdan adınıza sevindim Bu aralar güzelliklere o kadar hasretimki kendi adıma söylüyorum Günlerdir Aylardır gün geçmiyorki terör olayı olmasın ve şehit haberi gelmesin Her akşam tv açtığımda inşallah bu gün yoktur diyorum ama ne yazıkki onlarca şehit haberlerine tanık oldum üzülerek ve ciğerim parçalanarak ve hep dikkat ettimde o zamanlar pek terörü kınayanda olmadı yollara döşedikleri bombalar patlatılırken o barış diyenler ALLAH aşkına yeter demeyip bilakis yardımcı oldular canlı kalkan olmakla ve bu gün bakıyorum barış havarisi kesilmişler hiç inandırıcı gelmiyor bana barış isteyen önce devletin polisine askerine kurşun sıkana karşı durmalı ve öyle barış istemelidir kanımca ve bu Ankara olayına gelince oradada terör olayı varve pkk yı nasıl kınıyorsam o yapanlarıda aynen kınıyorum herkesinde aynı şekilde her türlü terörü kınamasını bekliyorum saygılarımla
sami biberoğulları
Bazı şeyleri bilirsin ama anlatması çok zordur. Çünkü pek çok şey iç içe girmiştir. Kürt dersin, pkk anlaşılır, pkk dersin Kürt anlaşılır. O yüzden pek çok şeyi açık açık söyleyemezsin.
Ankara'daki patlama ya daha önceki Suruç patlaması. Bu bana hep Diyarbakırdaki polis lojmanlarında kurulan seçim sandıklarından HDP nin çıkmasını hatırlatır. Polis kendini koruma refleksiyle hareket etmiştir ama öldürülmekten kurtulamamıştır. Çünkü öldürenlerin nazarında onun hiç bir değeri yoktur. Velev ki kendilerine oy verilmiş olsa bile.
Aynı şey Suruç ve Ankarada ölenler için de geçerli..
Umarım izah edebilmişimdir.
Selam ve sevgilerimle.
.........Değerli Sami dost, yanlış anlaşılma ihtimali her zaman büyük olsa da, yine de , ben kendi doğrularımın ışığında konuya bir kaç katkı vermekle yetinmek istiyorum bu gün.
.........Devlet, halkın seçtiği yönetimler , yöneticiler , bunlar bağlı olarak devlet adına faaliyet gösteren Genelkurmay Başkanlığı , Emniyet Genel Midirliği , MİT ve benzeri Anayasa ve Yasalarla görev ve yetki tanımları yapılmış kuruluşlar , bağımsız yargı , medya, bağımlı-bağımsız siyaset ,meslek örgütleri'nin bütünü gibi kurumlarla ifade edebileceğimiz bir bütündür.
......... Devlet olmanın temel gereği , halkının , siyasi görüşleri , hangi partinin ya da inancın müridleri olup olmadıklarına asla bakılmaksızın can ve mal güvenliğinin sağlanmasıdır.
..........Ankaranın göbeğinde 2 canlı bombanın o bombalarla birlikte kendileri ve 100 civarında suçsuz günahsız
insanlarımızın ölümlerine sebebiyet vermeleri , doğal bir olay değil , devlete ait pek çok kurumlarımızın işlemez hale getirilmiş olduğu bu yaşadığımız dönemdeki , görev suistimallerinden kaynaklıdır.
..........Güzel vatanımızın her kenar köşesi , her karış toprağı üzerinde yaşayan , siyasi görüş, ırk, din, mezhep ve diğer
tüm aidiyetleri her ne olursa olsun her Türk yurttaşının, can ve mal emniyeti içinde yaşama hakları vardır...
Bu gün bu hakları ellerinden alınmış olan pek çok yurttaşlarımızın terör ve terörist saldırılarla hayatlarını kaybettikleri
bir dönemdir. Kendi ikamet ettikleri mahallede , köyde, ilçede , kentlerde can ve mal güvenliğiyle yaşayıp hayatını
insanca bir ortamda insanca sürdürebilmek olanağı ellerinden alınan yurttaşlar, o bölgelerdeki silahlı terör örgütlerinin
silahlı baskıları, tehditleri ve cezalandırma yöntemleri ile , yurttaş olarak temel haklarını koruyacak '' devlet '' ve
devletin güvenliğini bulamamakta, o terör örgütlerinin esiri olmak zorunda bırakılmaktadırlar.
..........PKK eli kanlı bir terörist örgüttür. Devlet, bu örgütün doğu ve güneydoğu anadoluda ,silah, mühimmat, terörist
yığınakları yaparak, bölgeyi silahlı güçleriyle işgal etmelerine göz yummuş ve izin vermiştir. En iyi niyetli bakış ile bunu yazabiliyorum. Gizli saklı o Oslo görüşmelerinde , bu pislik örgüte hangi sözlerin verildiği ve ne tür koşullarda anlaşıldı-
ğı bunca ortalık yerdeyken , Yani, bölgede görevlendirilecek Valilerin , Emniyet Müdürlerinin vs PKK yönetimi tarafın-
dan seçilmesi ve işlerine gelmeyenlerin derhal göreclerinden alınmaları , devlete yakışır bir devlet faaliyetinin bizler-
den çok uzaklarda olduğunu göstermektedir.
..........Adalet ve İç İşleri bakanlarının, basın açıklamalarında da gördüğümüz gibi, gülümseyen, her hangi bir güvenlik
eksikliği olduğunu düşünmüyorum biçimindeki '' sütten çıkmış ak kaşık '' halinde verdikleri görüntüler ve sorumluluk
anlayışlarının ne olduğunu yansıtan, istifa müessesesine böylesine kararlı uzak duruşlarını da gördüğümüz halde, olayı,
burada bu yazınızda HDP gibi bu ülkenin yasal bir partisinin PKK terör örgütüyle özdeşleştirilerek ( ki bu bir gerçektir ) ,
100 e yakın yurttaşın hayatını kaybetmesine neden olan bu terörist insafsızca saldırının HDP VE PKK üzerine sorgusuz
sualsiz yıkılmasını yanlış bulurum.
..........Ölen yurttaşlarımızın ırklarından , dinlerinden, mezheplerinden, siyasi görüşlerinden hareket edilerek , farklı
farklı terör tepkileri verilmesini de doğru bulmuyorum. Unutmayınız , bu ülkenin 78 milyon yurtaşı, Türk Milletinin eşit haklara sahip birer yurttaşıdır. Bu 78 milyon yurttaşının can ve mal güvenligini sağlamak da devletimizin Anayasadan ve Yasalardan emredilen kesin net görevidir. Devlet, bu görevi yerine getirmiyor ise , bu konuda devletin ve devlet içerisindeki hükümetler, bakanlar, genelkurmay, emniyet teşkilatı, mit gibi tüm teşkilatların varsa görev kusurları,
bunların da eksiksiz kusursuz biçimde düzeltilmesi şarttır...
..........Bu konu pek çok ve uzun yazılara ihtiyaç gösteren derinliği ve çok yönlü irdelenmesi gereken bir konu. Ve bu
yorumun daha fazla uzamasına da gönlüm razı değil.'' Biz mükemmeliz '' mantalitesi,burnundan kıl aldırmamacasına
kusursuzluk iddialarına karşı, ortalıkta 100 civarında yurttaş katledilmiş ise, 300 civarında hafif ya da ağır yaralı , sakat kalan yurttaşımız var ise, yazılarımızda 78 milyon yurttaşımızın Türk Milletimize mensup yurttaşlarımız oldukları-
nı sakın dikkatlerden kaçırmayalım. Aksi takdirde düşmanlarla gönüllü işbirliği içerisinde yürütülen , TÜRKİYE CUMHU-RİYETİ'nin Vatanı ve milleti ile bölünmesi ihanetlerine sadece çanak tutan, ülke halkımızı ayrıştıran, ötekileştiren ve bölen hainlerin durumuna düşmüş oluruz.
......... Yazınızın içeriğinde , o bahsettiğini z yürüyüş yapan gruplar da dahil tüm yurttaşlarımızın, 78 milyonluk Türk
Milletinin eşit yaşam haklarına sahip şerefli yurttaşlarımız olduklarını da asla unutmamamız gerekiyor. Ben kökünde
kökeninde kürtlük olmayan Türk oğlu Türk bir ırktan gelen bu ülkenin o eşit haklara sahip 78 milyon yurttaşından biriyim. Din, dil, ırk ayırımcılıklarına tamamiyle karşı olduğumu yazılarım ve şiirlerimi okuyanlar iyi bilirler.
Ve bu ülkeyi her şartta hainlerin bölüp parçalamalarına karşı da bir yurttaş olarak, birlik ve beraberlik, bütünlük vurgularımı daima yapmak da benim vatandaşlık görevimdir.
Sevgi, selam ve saygılarla dostum.
Mert YİĞİTCAN tarafından 10/13/2015 5:23:54 AM zamanında düzenlenmiştir.
Merhaba Hocam, Öncelikle Elif Nur'la iyi vakit geçirdiğinize sevindim. Dede, torun gezmesinden güzel bir gözlem yazısı çikmış.
Kedi trapo konusundan barış yürüyüşüne kadar her şeyi gözlemleyip konuşmuşsunuz. Barış dedim de, keşke çocukların kavgasi ve barışması gibi olsa bütün barışlar. Çünkü çocukların milliyeti sizin de dediğiniz gibi yok, onlar sadece çocuk...
'Çocukken biz de öyleydik. Ne zaman ki büyüdük işte o zaman Varujan’ın Ermeni, Gılyanti’nin Rum olduğunu fark ettik. Fark etmez olaydık keşke.' maalesef ki büyüdük ve sorunlarımız da bizimle birlikte büyüdü :(
Öte yandan bir dal karanfille mutlu olan insanlar ve başkalarına küçük de olsa bir tebessümü esirgemeyen insanlar...
Sonumuz hayrola. Allah, terörü yapanlara, yaptıranlara, huzurumuza ve vatanımıza göz dikenlere fırsat vermesin.
Tebrikler...
Emine UYSAL (EMİNE45) tarafından 10/12/2015 6:33:27 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kedi trafo deyince almıştım kırmızı kalemi ya neyse. Siyaset yassah hemşehrim.
Yazıyı iyi bağlamışsın, tebrik.
İlle gıcıklık: "kasiyer kıza uzattı. Kız şaşırdı önce ‘’ Bu bana mı’’ diye sordu. Elif ‘’Evet sana,’’ deyince kız çok sevindi ve karanfili alıp bir şişe içine koydu. O kızın":
"kız" gereğinden çok kullanılmış.
sami biberoğulları
Yani bir zamanlar bir reklam vardı ya ''Kavun tatlı ben n'aapıyım'' diye. İşte o hesap.
Haa bu arada? Hani sevgiler, saygılar? Bak yine unutmuşsun. Kulaklarını çekicem ( Bunu kasten yazdım hemen '' Çekicem değil, çekeceğim'' diye düzeltme )
Selam ve sevgilerimle.
UFFUK
Din, yol demektir. Profilimi dikkatli okumamışsın. “Kendi kitabımı kendim yazdım” demiştim.
“Günaydın, iyi günler; selam, saygı; hoşça kal, güle güle; analı babalı büyütsün, bir yastıkta kocatsın vs.” kalıp sözler ve de bilumum ezberler yok benim farzımda. Arada yapıyorum sünnetimde var ama.
Aha da yaptım: Sevgiyle kal.
sami biberoğulları
Sen kitabını kendin yazdığına göre senin kitap öte tarafta sağdan mı verilecek, soldan mı verilecek? Yoksa yukarıdan aşağı veya aşağıdan yukarı mı verilecek? Tabii ki kime verilecek. Öyle ya bir kitabın varsa mutlaka inanlılarının da olması lazım.
O ''Bir yastıkta kocayın'' lafına ben de gıcık oluyorum. Bir yastıkta olması şart mı? Hatta bir yatakta olması şart mı? Daha da önemlisi niçin kocamaları için dua ediyoruz da genç kalmaları için dua etmiyoruz?
Bu arada aklıma geldi. Sen kendi kitabını kendin yazdığına göre tek taşını da kendin almışsındır garanti. Doğru mu?