Mucizevî Tespit
Güneş neden minnet duysun ki ışığını görene!
Bilâkis; Işığı gören kimse Güneş’ e minnet duymalı, teşekkür etmelidir.
İslâm, Güneş gibidir…
Birilerinin İslam’ı kabul etmiş olması İslam için değil, o kimse için bir lütuftur, ihsandır ve şükür sebebidir.
…
Hemen hepimiz, birçok defa görmüş veya okumuşuzdur;
“Dünyaca ünlü falanca kişi Müslüman oldu!.”
“Falanca kimse (Gayrı-Müslim) Müslümanlarla birlikte câmiye girdi…”
“Bahçesinde yetiştirdiği meyve/sebzenin üzerinde Allah ismi Celîle’si yazılı…”
Mu’cize… Mu’cize… Mu’cize de Mu’cize…
->ANcak!?.
Yahu arkadaş!.
Tamam!. Bir kimse Müslüman olmuşsa o kimse adına seviniriz.
İnşaallah dünya ve âhiret saadetine ersin bu vesileyle!.
Müslüman olmayan bir kimse de Müslümanlarla birlikte câmiye girmişse, gayesini bilemeyiz ama umar ve dileriz ki bu davranış, o kimsenin manevî güzelliğinin emâresi olsun. Dileriz ki gönlü İslam’ a açılır…
Bir sebzenin, meyvenin veya bir bitkinin üzerinde “Allah” ismi Celîle’si yazıyorsa
Eser Sahibi, eserine imzasını atmıştır… Ki bu da eser sahibinin hakkıdır…
Ama nedir bu mu’cize merakı!. Mu’cize arayışı ve mu’cize çığırtkanlığı!.
Her insanın kendisi en büyük mu’cizedir zâten kendisine!.
İnanan, iman eden kimse, ne arar ne de ihtiyaç duyar böyle şeylere.
Mu’cize, inanmayan kimseler için gereklidir..
Çünkü; Mu’cize“Peygamberlerin kendilerine inanmayan insanlara peygamberliklerini ispat etmek amacıyla Allah’ın iznine bağlı olarak gösterdikleri olağanüstü olaylar,
hâller, tansık” (TDK)
Hani belki, bir yere kadar anlaşılabilir bunlar…
Gönülleri şevke getirme, insanların İslâm’ a daha bir coşku ile sarılmasını teşvik etme gayretleri olarak görülebilir.
Ama bu şekilde olmaz! Bu kadar abartmamak lâzım…
Başkalarının İslâm’ı tasdik etmesi, tercih etmesi ile İslâm’ ın "Hak Din" oluşunda bir değişiklik,
bir artma veya eksilme olacak değildir. Bizim dinimiz “Orta Yol” u esas alan bir dindir. İ’tidal şarttır.
Haydi, tüm bunları da geçtik te; Ya şuna ne demeli!
"Tebbet Suresiyle Müslüman Olan Papaz;
İslâm’ı iyice araştıran bir papaz, Tebbet Sûresi sebebiyle Müslüman olur.
Papaz:
“Bu Sûre’ de muhteşem bir incelik ve mu’cize gördüm” der.
Ne olduğunu soranlara şöyle açıklar: “Tebbet Sûresi yaşayan bir insan hakkında nazil oldu. Yani Ebu Leheb hakkında nazil oldu. Ebu Leheb bu sûre indikten sonra tam 8 sene daha yaşadı. Bu sûre onun ve karısının cehennemlik olduğunu bildiriyordu.
Yani Ebu Leheb yalandan bile iman etse bu sûre geçersiz kalacaktı. Çünkü Ebu Leheb iman etmiş olacaktı.
Ama Ebu Leheb bu sûre inmesine rağmen ve tam 8 sene yaşamasına rağmen inkârında direndi ve karısıyla birlikte zulmüne devam etti..
İncelik ve mu’cize burada. Yani iman ederek bu sûreyi geçersiz kılabilirdi.
Ama Allah onun iman etmeyeceğini biliyordu.
İşte bu sûrede muhteşem bir mu’cize vardır. Bu da demektir ki Allah (Celle Celaluhu) geçmiş ve gelecek ile ilgili her şeyi eksiksiz bilmektedir.
Ben bu yüzden Müslüman oluyorum.”
----------------------------------------------
Bu olayı bu şekilde "Mu’cizevî Tespit” başlıkları ile sayfalarına taşıyan, dillendiren ve propagandasını yapan kişi ve kuruluşlar ya câhildirler veyahut ta iyi niyetli değildirler.
Şu cümleye bakınız Allah aşkına;
"Yani Ebu Leheb yalandan bile iman etse …”
“Yalandan iman etmek” ne demek ya?. Yalan ve İman nasıl bir arada olabilir!.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz: “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuyor mu?
“Yalandan iman”dan kasıt, dil ile Kelime-i Şehâdet getirmek ise;
Dil ile söylemekle bitiyor mu mesele;
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُوا اَنْ يَقُولُوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
Ehasiben nâsu ey yutrakû ey yegûlû âmennâ ve hum lâ yuftenûn.:
İnsanlar, "İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. (Ankebût 29/2)
Dil ile tasdik ettiğini kalbiyle de ikrar etmeli ki; İMAN olsun…
Aksi takdirde yapılan şey “Yalan Söylemek” ten ibâret kalır ki imandan söz edilemez!
فَمَنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَاُولٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Femenifterâ alallâhil kezibe mim bağdi zâlike feulâike humuz zâlimûn.
Artık bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir (ÂL-iİmrân 3/94)
İman ve yalan nasıl bir arada düşünülebilir!.
Bırakın yalandan imanı bir kimse yalan ile dinden çıkar;
Rivâyete göre, Ebu’d-Derda (radiyallahu anhu) ile Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) arasında şöyle bir konuşma geçer;
Ebu’d-Derda: “Yâ Resûlallah! Mü’min, hırsızlık yapar mı?”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:“Evet, … Olabilir.”
Ebu’d-Derda: “Peki, mü’min zinâ edebilir mi?.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem (Efendimiz hoşlanmazsa da): “Evet!” der.
Ebu’d-Derda: “Peki, mü’min yalan söyler mi?.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur.” diye cevab verir.
(Kenzu’l-Ummal, H. No: 8994).
...
İmam Malik’in (radiyallahu anhu) Muvatta’sın da ise şöyle bir Hadisi Şerif geçer;
“Bir gün kendisine (Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi vesellem) çeşitli sorular soruldu. Ardından da; “Bir mü’min yalan söyleyebilir mi” diye sordular.
Sevgili Peygamberimiz, oturduğu yerden şöyle biraz doğruldular ve hiddetle: “Müslüman asla yalan söylemez! Müslüman asla yalan söylemez” diye, onlarca kez tekrar ettiler.
Sahâbe-i Kirâm: “Keşke bu soruyu sormasaydık. Hz. Peygamber’i çok üzdük.” diye pişmanlıklarını ifâde ettiler.
“Kalbiyle de ikrar etmediğini nereden biliyorsun?” Denilirse…
Ben bilmem ama şüphesiz ki ALLAH celle celâlihu bilir…
قُلْ اِنْ تُخْفُوا مَا فٖى صُدُورِكُمْ اَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّٰهُ وَيَعْلَمُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ
Gul in tuhfû mâ fî sudûrikum ev tubdûhu yağlemhullâh, ve yağlemu mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, vallâhu alâ kulli şey’in gadîr.:
De ki: "Kalblerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir.
Zira O, göklerdeki ve yeryüzündeki her şeyi bilir ve Allah her şeye kadirdir." (Âl-iİmrân 3/29)
Hem, kalbiyle de ikrar etmişse o vakit; “Yalan” dan söz edilemez; Hakikaten İman etmiş olur.
Lâkin böyle bir şey olacak olsaydı bu sûre nazil olur muydu?
Ne demek: “Yani Ebu Leheb yalandan bile iman etse bu sûre geçersiz kalacaktı.”
Ebu Leheb kim ki, Allah’ ın Kelâmı’ nı geçersiz kılmaya muktedir olabilsin!.
Düşünülemez bile ama... Haydi diyelim ki dedikleri gibi oldu;
Ebu Leheb, yalandan iman etmekle bu sûreyi geçersiz kıldı;
O vakit neye iman etmiş olacaktı?. -> Yalanı ile geçersiz kıldığı bir dine mi?.
Bu nasıl bir mantık nasıl bir anlayıştır!.
Değil Ebu Leheb, tüm kâinat bir olsa ne ki; Allah’ tan gayrı kimin böyle bir şeye gücü kudreti vardır ki!.
مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا نَاْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا اَوْ مِثْلِهَا اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرٌ
- Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ neé’ti bihayrim minhâ ev mislihâ, elem tağlem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr.:
Biz bir âyetden her neyi nesih veya insah edersek ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz, bilmez misin ki Allah her şeye kadir, daima kadirdir.” (Bakara 2/106)
Ebu Leheb hakikaten iman edecek olsaydı ALLAH celle celâlihu. bunu bilmez miydi?
O vakit onu lânetlemekle ALLAH celle celâlihu (hâşâ!) yanılmış ve yanlış bir iş mi yapmış olacaktı!.
Hangi sebeple olursa olsun; Allah’ın Kelâmı’ nın geçersiz kılınabileceğini düşünen kimse Allah’ tan şüphe içindedir.
Böyle bir kimse o papazdan önce kendi imanını düşünmeli, sorgulamalı ve nasıl bir şüphe-tereddüt içinde olduğunu görmelidir.
Zira o papaz yeni kabul etmiştir Müslümanlığı bu nedenle bu sözleri ile “Kaş yapayım derken göz çıkarmak” ta olduğunun farkında olmayabilir.
Ama Müslüman “Düşünmek, Akıl etmek” le mükelleftir… Çünkü, ALLAH celle celâlihu, Kerim Kitabı’ nda "Düşünmez misiniz! Akıl etmez misiniz!"
ifâdeleriyle sayısız defalar bu hususta uyarmaktadır inanan kimseleri.
Bu türlü haberleri yazan ve yayan kimse bunu yapmakla Allah’ ın dinine hizmet ettiğini düşünüyor ve buna inanıyor olsa bile;
Dimağları şüpheye sevk edecek, iman yerine inkâra sürükleyebilecek bu türlü ifâdelerin yarardan çok zarar getireceğini görmeli,
veya en azından görme gayreti içinde olmalıdır ki böyle bir şeye âlet olmaktan sakınma imkanı olsun.
Zâten, İslâm dinine şüphe, fitne, bidât sokma gayretleri ilk günden bugüne kadar hep var olmuştur ve bundan sonra da var olacaktır.
Bu türlü şeytanî oyunların içinde bilerek ve isteyerek yer alanlara diyebileceğimiz tek şey;
Allah’ ın Lâneti Ebu Leheb gibi o kişi veya kişilerin de üzerine olsun. Allah onların hakkından gelecektir zâten.
Ama bilmeden bu türlü oyunlara âlet olan samimî Müslümanların son derece dikkatli olmaları gereği vardır.
Müslümanlık hem Müslümanlarca hem de İslâm düşmanlarınca bilerek ve bilmeyerek özünden uzaklaştırıldığı için Müslümanlar dünyanın dört bir yanında türlü eziyetlere maruz kalmakta, ezilmektedirler zâten…
Bari, hiç olmazsa kendi içimizde ezilmeyelim, bu eziklik duygusundan bir an önce kurtulmaya bakalım.
O vakit dünya üzerindeki zulümlere de "Dur" diyebilecek bir duruş sergileme imkânı bulmuş oluruz Allah’ ın izni ve inâyeti ile..
İslâm’ ın ONuRunu vakarla taşımak boynumuzun borcudur!.
HâLimce... 09.10.2015