BİR YALNIZLIK MOLASI
BİR YALNIZLIK MOLASI
Şehirlerin yalnızlıkları geçiyor tek tek düşüncelerimden. Düşüncelerimin düşlerine takılıp duruyorlar bir çay molasında. Esen sabahın yelinde pervasızca bir cinayet işleniyor, duygularım öldürülüyor, dışarı adımımı atamıyor, kapının eşiğine yığılıveriyorum. Apartman girişinde karşılaştığım ellerinde kutu biralı, kirli sakallı, saçları dağınık gençlerin ilgisini çekmiyorum bile. Oysa şimdi tam barış sürecinin orta göbeğindeyiz. Kaldırıp da bir kenara konmuyor nedense kuruyan duygularım. Üzerimden ezilip geçiliyorum umursanmadan.
İçeri salona zor atıyorum kendimi, dost bildiğim radyolar bile pop cızırtılarına hapsolmuş. Çay demleyip simitle sabah keyfi yapmakta yok artık ölen duygularım arasında. Ne yapsam? Bu şehrin karanlığına yenik mi düşsem? Anlaşılmayan hard seks kokan esprilere mi teslim etsem kendimi? Derken yukarıda bir bağırtı çağırtı! Yer yerinden oynuyor sanki. Bir kadın kendini kovalayan eli ekmek bıçaklı gözü dönmüş kocadan zor atıyor daireme. Ölesiye kıskançlık desek o da değil. Seven öldürmez, bilakis yaşatmaya çalışır sevdiğini, çocuklarının anasını. Olsa olsa gördüğü şiddet içerikli dizilerin etkisiyle arkasında kameraman ve yönetmen olmadan gayet doğallıkla hayatın kendine dayattığı son rolü oynamaya çalışmaktadır. Akşamdan rakılı sofrada arkadaşları tarafından hesap kazığına oturmuş olma ihtimali de vardır diye düşünerek şimdilik tanrısal bir gücü yitirmemenin coşkusuyla ölüm vakasına bir anlık mola veriyor, bıçağı elinden alıyorum, adamı yaka paça kapı dışarı atıyorum. Kadının gözlerinde halen yılların yıpratamadığı bir canlılık ve güzellik görüyor ve aşık oluyorum neredeyse. Bana öyle bir bakışı vardı ki..."Al, bu saatten sonra seninim, bu adamla işim yok."dercesine... Lavaboya götürüp elini yüzünü yıkadıktan sonra sinir bozucu Mozart’ ’ın senfonisinin DVD’sini koyuyorum sakinleşsin diye. Kalp cerrahı Birnur hoca da aynı şeyi açık kalp ameliyatı geçirmiş hastalarına ney ve kanun çalarak yapmıyor muydu? Ben de şu anda bir kalp hastamla aynı konumda sayıyordum kendimi. Kadına iyi gelmiş olacak ki kendini benim yatağa atıp eşek gözlerini tavana dikti öylece hayale daldı.
Barbar aşığı aşağıda bağırıyordu:
"Son kullanma tarihi geçti, ona göre!, garanti belgesi de iş görmez artık. Öldürmem için gelip bana yalvaracaksın..., "deyip apartman merdivenlerinden gürültülü indi...
Kadının yanına elimde bir fincan kahveyle yanaştığımda narin bedeni tir titremiyordu artık.
Elinde benim yazmakta olduğum romanın sayfaları duruyordu.
"Bunu sen mi yazdın?"Evet anlamında başımı salladım, uzattığım kahveden bir yudum içti.
"Sanki beni anlatmışsın?"
"Sankisi fazla, sensin o..."deyip kiraz dudaklarına yumuldum. Bir ahududu reçeli tadında bir dudağı öpmüyor, yiyordum adeta…Sokakta eskicilerin,aygazcıların bağırışları arasında bedenlerimiz gıcırdayan karyola üzerinde vals yapıyordu adeta…
( devamı var - Öykümden alıntıdır...)
Metin İMER / İZMİR
17 Nisan 2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.