20
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1254
Okunma
Benim senden anladığım yalnızca buydu…
Çalınmış bir çocukluktan geliyordu gençliğin… Belki de sırf bu yüzdendi anlamsız öfkelenişlerin. Bakardın çevrene zaman ilerlerken… Farkının farkına sarılırken onlarca beden…
İlk aşkın ilk duan gibiydi sana… Ellerini tutunca ellerin kan ağlardı… Hazırdın bir sözüyle ölmeye… Ve belki de bir daha ölüm sana hiç o an kadar yakın olamayacaktı… İnançlarına inanırdın her zaman… Vardı bir bildiğin ki ondan yaşardın ataleti… “ Zaman benim , mekan benim , aşk benim kime ne … Varsın assınlar beni bildiğim sebeplerle . “ Bu cümlelerle başlardın her doğan güne…
Yollar çekerdi seni… Oysa merakın yalnızca kendineydi… Severdin aynada gülümseyen suretini… Bakardın yanardı… susardın … haykırırdı… çünkü senin için hayat ; eski bir medeniyetten miras kalmıştı…
Dinlerdin herkesi… Senin için hayatta herkesin anlatacak bir hikayesi vardı… Gece olunca çökerdi hüzün , yalnızlık, acı, dudaklarında tek kelime “ teker , teker gelin “ derdin…
Dostların mabedindi senin. Yalnızca bir tanesi denizin en altında bir inci olabilecekken , çakıl taşı olabildi… Geriye kalan diğerleri kıymetlindi… Duvarlara yazı yazmak , dağıtmak saçlarını esen rüzgarda dağıtmak ve bir kadın bedeninde doyabilmek kadar hasrettin aşka… Zaman , zamansızlıklarını yakaladı…
Şimdi hasret bir şehirde içiyorsun geleceğine… Yol nere gider bilinmez ; belki de bir kıyı meyhanesinde şu şarkıyı söyler bir kadın sana ;
“ bir an için çıksa hayatında
Yanık tenli omzunda…
Haykırsam maziden uzaklardan
Şu anda yanında
Deniz rüzgara karışmış güneşte
Martı sesleri vardı gülüşlerde
Sen geçerken sahilden sessizce
Gemiler kalkar yüreğimden gizlice…”
Şimdi sen git gidebildiğin yere…
Benim senden anladığımdı bu… Ya zamansız merhaba ya da ansız tebessümlerinle gel bana…
19 Temmuz 2008
NeNa