- 490 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kendimi Methetmeyi Hiç Sevmem
Geçen sene mavi tren ile ’’Ver elini İzmir bekle beni geliyorum.’’ demiştim. Birader beni Ankara Garı’na bırakınca, elimde ufak bir el çantası ve Ümit Yaşar Oğuzcan’ın kalın bir şiir kitabı, bir de günlük gazete ile perona yanaştım. Bilet kontrolünden geçtikten sonra araya araya koltuğumun bulunduğu kısıma ulaştım kazasız belasız. Yanımda oturacak olan beye gözle ve tebessüm ile bir selam verdikten sonra geçtim yerime oturdum. Trenin o meşhur düdüğü uzuuun uzun ötmeye başlayınca benimde yüreğim pır pır etti ki çok severim tren ile seyahati de ayrıca...
Çoğu zaman konuşmayı başlatan taraf olmam ama başkası da lafı açtığı zaman sohbet zevkli ise öyle takılır giderim sohbete. Yanımda oturan vatandaş aşağı yukarı benim yaşlarımda, düzgün giyimli, traşlı efendi bir adama benziyor. Gazeteyi aldım elime en arka sayfadan başladım okumaya. Çoğu zaman en arka spor sayfasından başlarım, çocukluktan gelen bir huy işte, ne yaparsınız? Bir gün öncesinde Galatasaray-Bursaspor maçı oynanmış. Öyle spor yazarlarının yorumlarına bakı bakıveriyorum. Adam döndü bana ’’Cimbomlusunuz galiba dostum?’’ yani cimbomluyum evet ama olmayabilirim de sana ne be adam. ’’Hmmm evet fanatikliğim yoktur ama öyle işte bizim cimbomluluğumuz atadan deden, taa üçüncü Abdülhamit’e kadar gider’’ Üçüncü Abdülhamit yok tabi tarihte sıkıyorum ki bakalım adam lafa lap diye atlayacak mı? Adam elimi sağlam bir şekilde sıktıktan sonra ’’Ben de Cimbomluyum hem de kongre üyesi biliyor musunuz, o maçı başkanımla yan yana izledik locadan yan yana. Kendimi methetmiş gibi olmayayım ama başkanım beni çok sever bir dediğimi iki etmez. Ramiz aşağı Ramiz yukarı bir dolu da koşuşturur beni.’’ Ooo adam da iyiymiş, demek ki adı da Ramiz onu da bir vesile ile başımıza kakıverdi...
Bir müddet geçtikten sonra evden yanıma aldığım Ümit Yaşar Oğuzcan’ın kitabına dalayım dedim biraz. Baktım yan gözle beni süzüyor. ’’Ooo dostum demek şiire de meraklıyız ha, ne güzel ne güzel severim şiiri ve şiiri sevenleri, kendimi methetmiş gibi de olmayayım ama arada çiziktiririm de hasbel kader bir şeyler, üç binden fazla şiirim var hece, serbest, akrostiş hepsini yazarım ha. Kendimi methetmiş olmayayım da, Ümit’i de iyi tanırım ölmeden önce pek sıkı fıkıydık pek bir muhabbetimiz vardı, hatta aile dostumuzdur o da karısı da desem inanır mısınız. ’’İnanmam mı, siz sallayın kalede Volkan var hepsini tokatlar veya tutar. Devam eder ’’Çok iyi bir şairdi kollarımda öldü garibim kollarımda’’ Ümit dediği Türkçe’nin büyük üstatlarından Ümit Yaşar Oğuzcan, babasının oğlu, sanki asker arkadaşı muhabbete bak bizim Ümit ya filan havalarında, şimdi soracağım kaç senesin de ölmüştü madem bu kadar yakınsınız bilirsiniz diye onu da pişkinliğe vurup ’’Helvasını da ben kavurmuştum zaten’’ diyebilir, en iyisi sormayayım, o benim ile kafa yapıyorsa ben de onun ile yaparım...
Sohbet muhabbet derken saate bir baktım iki saat geçmiş nerede ise. ’’Ne iş yapıyorsunuz beyefendi, mesleğiniz nedir?’’ adam bir hmm yapıp bir de başını kaşıdıktan sonra aldı sazı eline ’’Aslında iki üniversite bitirdim ben, hem de biri mastırlı, şimdi de açık öğretimde iktisat okuyorum.’’ offf!!! ve de pufff!!! diye bir iki kelime kırıntısını buraya sıkıştırıvereyim de adamın konuşmalarından ne kadar bunaldığımı varın siz düşünün. Daha biz üniversitenin birini bitiremedik, beyefendi birinciyi bitirmiş, ikinciyi hatmetmiş, breh breh breh bu yaşında üçüncüyü de dışarıdan okumaya çalışıyor. İnşallah inşallah bana sormaz ’’Sen nereyi bitirdin’’ diye içimden geçiriyorum. Sorarsa yandığımın resmidir ’’Ehemm kem küm ben deniz üniversite terk işletme ikinci sınıf ya da boş ver en iyisi yüksek orta öğretim diyelim gitsin.’’ Ve ne oldu biliyor musunuz? Korktuğum başıma geldi. ’’Siz ne mezunusunuz arkadaş ?’’ dedim dedim bu soru çıkar da telefon ile joker hakkı bile yok diye ’’Ben de bildiğin düz lise mezunuyum işte birader.’’ öyle koyulaşıyor muhabbet. ’’Olsun olsun o da iyidir bu devirde liseyi bitirmek büyük iş büyük iş herkes beceremiyor dostum.’’
Ooo iyi yere tezgah açtık, kaldıracak zabıtada yok nasılsa. ’’Hangi üniversiteleri bitirmiştiniz arkadaşım?’’ iki elini göbeğinin üstünde birleştirdikten sonra. ’’İlk önce ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliğini bitirdim, hem de şeref talebesi yani, sonrada İstanbul’a yerleştik ailecek orada da Boğaziçi Üniversite’sinin Kimya Mühendisliğini bitirdim ikincilikle bir de mastır yaptım iki yıl kadar.’’ pek de mütevazi birinci olamamış arkadaş ancak ikincilik ile yetinmiş. Şimdi espri olsun diye ’’İkinciyi geçersen kaçıncı olursun.’’ diyeceğim bu seferde bozulacak en iyisi mi yuttum o lafı. Şöyle gözlerinin içine baksam acaba belli eder mi yalan söylediğini, ama Allah var adam hiç renk vermiyor, kim bilir belki de doğrudur anlattıkları. ’’Dur bakayım şuna bir demir ile H2 SO 4 yani Hasan iki salak Osman dört ü bir sorayım kimyacı ise mutlaka bilmesi lazım fe demirin simgesi, öbürü de neydi ya harbi onu ben de unuttum bir şey sülfürdü ama amaan boş ver.’’ Vaz geçtim sonra adama yoklama çekmekten. O da benim gibi bulmaca hastası ise kolayca bilir zaten kimya bilmeye gerek yok.
Biraz sıkılmıştım adamın tavır ve hareketlerinden. Hafifçe gözlerimi dinlendireyim diye gözlerimdeki doğal kepenkleri indiriverdim. Yarım saat kestirdim ya da kestirmedim yine uyanmıştım. Yine rüyasız bir uyanma tüh. Saate bir baktım akrep ile yelkovan nazlı nazlı ileriye doğru seyir halinde. Elimdeki gazetenin bulmacalarına dalayım biraz. Cebimden kalemi çıkardım yavaş yavaş çiziktiriyorum. Soldan sağa bir 13. yüzyılda yaşamış bir Türk Mutasavvıfı ’’Hmmm !’’ yan gözle bakıp bana döndü arkadaş yine ’’Bakıyorum bulmacaya da meraklıyız.’’ lafa bak hizaya gel ’’Ben meraklıyım da sizi bilmem üstat.’’ Bir öhöhö çektikten sonra ’’Kendimi methetmiş gibi olmayayım ama sizin elinizdeki bulmacayı ben geçenlerde dakika tuttum, iki dakika kırk altı saniyede çözdüm.’’ Ohaaa ve de çüşşş diyecektim ama terbiyem müsait olmadı maalesef. ’’Ben bunun okumasını yapamam o dediğiniz sürede vallahi siz de müthişmişsiniz üstat.’’ Kasım kasım kasılmalar üst düzey. Arkadaş pek de mütevazi ki her yerinden fışkırıyor alçak gönüllülük. Şimdi biraz kafa yapsam ’’Geçenlerde alçak gönüllülük Türkiye Şampiyonası yapıldı’’ diye. Bu hemen lafa atlar ’’Ben orada sekiz tane altın madalya aldım.’’ der mi onu da der...
Hangi konuyu açsam adam lap diye konun içinde bizatihi. ’’Ben müzik ile halk oyunları ile de uğraşmıştım bir zamanlar sizde de var mı böyle yetenekler.’’ Bakalım arkadaş neler çalmış oynamış demeye kalmadı. ’’Üniversite yıllarında bir ara saz çaldım, daha öncesinde gitar çalıyordum tek müzik aleti kesmedi beni, onlardan sonrada trompet ve trombonu denedim bir ara, trompeti iyi çalarım ama trombonda daha kötüyüm ha unuttum bir arada akordeon ile uğraşmışlığım var.’’ adama bak adama şimdi ben buna hasbel kader ağız armonikası çalıyorum desem direk hasstir çeker bana o da çalgı mı be de diyebilir en iyisi mi hiç söylemeyeyim, biraz kurcalayıversen kesin Barış Manço’nun Kurtalan Ekspresin’de bile çalmışlığı çıkar. ’’Ha sahi siz bir şey çalıyor musunuz?’’ boş ver be dayı ne yapacaksın? ’’Ben de ilkokulda blok flüt bir de melodika çalardım eehhh işte öylemesine dostum öylemesine sizinkinin yanında benimkini esamisi bile okunmaz. Arada da komşuların zillerini çalıp çalıp kaçıyorum. Bazen de ellerim ceplerimde ıslık çalar, yolda da boş teneke gördüm mü voleyi patlatırım, hepsi bu işte.’’ biraz tebessüm etti yarım ağızla döndü yine ’’Müzik iyidir iyidir dostum ruhun gıdasıdır, hem ne demiş Mustafa Kemal Atatürk ’’Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.’’ değil mi efendim. Efendim hmmm!!! Ben de ona dönüp şimdi Atalar’da ’’Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Zaman yatsıya gelene kadar da, yanan mumlar ile herkes çayda çıra oynar’’ diyecektim ki sonra vazgeçtim...
Vakti de epey ilerlemişti. Adamın uyumaya hiç niyeti yok galiba. Ben de uyuyamam zaten ne trende ne de otobüste doğru düzgün. Bir ara onun göz kapakları da kepenkleri indirince ’’hah dedim içimden rahata erdin Ahmet şimdi.’’ Dedim demesine de adamın gözlerini kapatması ile açması bir oldu. Uyusana be adam, şimdi dönüp yine benim kafamı ütüleyecek. Döndü tekrar ’’Askerde komando idim ben komando’’ adamın boyuna posuna bir baktım şöyle aşağı yukarı bir yetmişten biraz kısa, yine yazıyor bu bana ama hayırlısı ’’Güneydoğunun her yerinde hemen hemen her yerinde görev yaptım üüüüf ne operasyonlara katıldım bir bilsen dudağınız uçuklar dudağınız, hep de en ön saflardaydım, gözümü de budaktan sakınmam, üç beş kere de yaralandım bacaktan, omzumdan, kalçadan, bakın göstereyim isterseniz size bacağımda ki yaraları.’’ tamam birader tamam anladık gazisin hem de ne mutlu sana ’’Vallahi helal olsun mirim biz de sizin sayenizde zaten rahat uykular uyuyorduk Allah razı olsun sizden böyle sizin gibi asil palav... pardon vatan evlatları olmasa bizler ne yapardık bu büyük şehirlerde, gelin sizi bir alnınızdan öpeyim gazi bey, pardon gazi Ramiz bey helal olsun helal.’’
Böyle sohbet muhabbet derken, adam Ankara’da oturduğunu ve de İzmir’e çok önemli bir sempozyuma geldiğini de söyledi ’’Sohbetinizi çok sevdim Ahmet bey Ankara’da mutlaka görüşelim mutlaka bana adresinizi verin.’’ Yok baba yok ben bu adam konuştukça komplekse giriyorum bir daha çıkmamda zor, ondan sonra gez dur psikolog psikolog. Yanlış isim adres ver gitsin ’’Ehmm tabi ben Ahmet Güneşligil Seyran Bağları filan fişmekan sokak numara 85/21 de oturuyorum beklerim efendim mutlaka sizin ile tanışmak bahtiyarlığına ermişim ne mutlu bana ne mutlu.’’ Sabah trenden inersin ve adam ile el sıkıştıktan sonra ellerimi açıp da Rabbime dua edeyim ’’Allah’ım böyle insanlar ile bir daha bizi karşılaştırma sabrımızı mı deniyorsun sen bizim sabrımızı mı deniyorsun?’’ Böyle mütevazi insanlar pek kalmadı bu vatanda pek kalmadı...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.