- 1889 Okunma
- 10 Yorum
- 1 Beğeni
PAKRADUNİLER / BAĞRUTİNLER / SABATAYİSTLER
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Modern Türkiye’nin temel bilinmeyenleri üç beş değildir. Bu ülkenin en az on beş büyük bilinmeyeni vardır. Pakraduniler bunlardan biridir. Pakraduniliği ve Pakradunileri bilmeden bugünkü Türkiye’yi anlamak ve çözmek mümkün değildir. Sabataycılar için de öyledir.
Bizler orta oyunu izlerken Türkiye sistematik bir şekilde çökertiliyor. Daha önce de bahsettiğimiz sosyal çözülme olabildiğince hızla devam ediyor. Türkiye’de bir dönem kapatılmak istenirken yeni bir dönem de başlatılmaya çalışılıyor.
Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş Osmanlı sivil ve asker bürokratları vasıtasıyla gerçekleşmiş ve bürokrasiye hakim olan sabatayist zihniyet tıpkı Osmanlının son döneminde olduğu gibi "Devlet"e hakim olmuştu. Cumhuriyete kendi renklerini vermiş ve "laik-ulusalcı" bir kimliğe bürünmesini sağlamışlardı.
Geçen zamanda diğer toplumsal grupları gözardı ederek iktidarlarını devam ettirdiler. Zaman zaman sabatayist topluluğu oluşturan 3 grup (Kapancılar , Karakaşiler ve Yakubiler) arasında sıkıntılar ve mücadele yaşansa da 1990’lara kadar iktidarlarını sürdürdüler.
Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişte Sabatayistlerimiz nasıl önce Müslüman (Osmanlı’da ve Atatürk Devrimlerine kadar) sonra laik-ulusalcı kimliğini kullanmışsa bugün de iktidarı ele geçirmek üzeri olan yapı Müslüman/siyasal İslamcı kimliğini kullanmaktadır.
Üç kimlikli, sır içinde sır, gizli mi gizli, görünmez bir grup.
Onların yanında Sabataycılar apaçık bir cemaattir.Evet, son hadiselerin içindeki Pakraduniler kimlerdir? Ne yapmak istiyorlar?Bu memlekette ikili oynayanlar olduğunu biliyoruz… Pakraduniler ise üçlü oynuyor.
Dıştan Müslüman görünüyorlar… Bir alttaki ikinci kimlikleri Kripto Ermenilik… En alttaki Yahudilik…
Denebilir ki, insanları dinî inançlarına ve gizli kimliklerine göre değerlendirmek doğru değildir.
Bendeniz bu kanaatte değilim. Bir insan hem Yahudi hem Müslüman… Hem Yahudi, hem Ermeni, hem Müslüman olamaz.Ülkemizde yaşayan Musevi, Süryani, Gregoryen Ermeni, Katolik Ermeni ve başka gayrimüslim vatandaşlarımla alıp vereceğim yoktur. Lakin asıl kimliği Yahudi-Ermeni ama Müslüman postuna bürünmüş, işte bu normal değildir.
"Pakraduni"ler, Anadolu’nun İslamlaşması ve Türklere vatan yapılması üzerine, özellikle Ermenilerin rağbet gördüğü Selçuklu ve Osmanlı döneminde, Musevilikten Ermeniliğe geçen, 1915 olayları sonrası ve Cumhuriyet sürecinde ise Müslümanlığı seçen, ama Yahudi zihniyetini nesilden nesile gizlice sürdüren bir topluluk olmaktadır. Fanatik Ermeni karşıtlığıyla Türk ırkçılığını (Turancılığı) savunmak, her fırsatta İslam’a saldırarak, sosyalist ve Kemalist bir tavır takınmak bunların alameti farikasıdır. Ama sadece solcu değil, sağcı partilere; hatta Milli Görüş’e de sızanlar vardır. Örneğin, "Durmuş Durduyan" iken Oğuzhan Asiltürk’e dönüşen Pakradunilere rastlanmaktadır.
Asırlarca Ermeni toplumunu yöneten Yahudi asıllı ‘Pakraduniler’in hikâyesi yeni yeni günışığına çıkmaktadır.
Selanikli Sabetaycılar, İspanyol Maranolar ve İranlı Meşhedilerden sonra Ermeniler içinde de Yahudi orijinli bir unsurun 2 bin 700 yıldır varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Pakraduniler (Bagratuni/Bagratids) adı verilen ve asırlarca Ermeni toplumunu yöneten cemaatin hikâyesi M.Ö 730 yılında başlayıp günümüze kadar uzanmaktadır. Bu iddianın sahiplerinden birisi de araştırmacı-yazar Levon Panos Dabağyan’dır. Yahudi asıllı Pakradunilerin M.S. 1045 yılına kadar Ermenileri "acımasızca" yönettiğini ifade ederek, iddialarına dayanak olarak dünyaca ünlü Yahudi tarihçilerinden Prof. Dr. Abraham Galante’yi gösteriyor. Galante, "Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı" adlı kitabında, "Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20’nci yüzyıla dek sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir" saptaması yapmaktadır.
Aleviliği istismar eden Rafızî Ermeniler kimlerden oluşuyor?
Fransız Mareşali Horace Sebastiani, Türkiye Ermenileriyle ilgili 1814 tarihli raporunda: Ermenileri normal Ermeniler ve "Rafiziyyun/Rafiziler" olarak ikiye ayırır. Dabağyan "Osmanlı İmparatorluğunda Şer Akımlar" kitabında bu raporu değerlendirirken, Fransızların Türkiye’deki etnik yapıya daha 1800’lü yılların başında bile ne kadar hâkim olduklarının anlaşıldığını ifade ederek şöyle tepki veriyor:
"Selçuklular devrinde, Alparslan’ın saflarına geçerek, Bizans’a karşı savaşan ve sonradan İslam dinini kabul eden Ermenilerin büyük bir kısmı, bilahare ‘Alevi Mezhebi’ne geçmiş ve öyle kalmışlardır. (Yaptıkları isyan ve taşkınlıkları da saf Alevi Müslümanlara mal etmeye çalışmışlardır.) Demek ki, Mareşal Horace Sebastiani, Fransa’nın Türkiye üzerinde taşıdığı gizli emellerin tahakkuk sahasına aktarılacağı zaman, Osmanlı topraklarında yaşayan bilumum unsurlardan istifade edebilmek için Anadolu topraklarında yaşayanları da iyiden iyiye tetkik etmiş veya ettirmiş!" diyor.
Yazar Levon Panos Dabağyan, Ermeni meselesinin can damarını teşkil eden "1. Zeytun İsyanı’nın" arkasında Fransa ve Vatikan’ın bulunduğunu, isyanın düzenleyicilerinin Pakraduniler olduğunu ileri sürüyor. Dabağyan, Zeytunluların kökeniyle ilgili olarak şöyle diyor: "Ani Beldesi’nin Bizanslılara geçmesinden ve Bizanslıların Ermeni katliamından sonra, Anadolu’nun muhtelif bölgelerine dağılan ‘Pakraduni Hanedanı’ mensupları Haçin ve Zeytun havalisine yerleşmişlerdi.
Zira, bizzat o çağlarda yaşamış ve vakaları bizzat görebilmiş tarihçilere aittir ki; bu durum karşısında hemen herkesin şapkasını çıkarması lâzımdır!. Dahası; "Rüzgâr ekenlerin, fırtına biçmekten gayrı hiçbir çareleri olmadığını" peşinen kabullenmek elzemdir. Çünkü, kaçınılmaz bir gerçektir!.
Hele hele FRANSIZLAR, İNGİLİZLER, RUSLAR ve AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ, bu hususta hiç mi hiç alınmasınlar. Zira; bir buçuk milyon Ermeni’nin Türkler tarafından kesilmiş olduğu iddiasını; yıllar yılı çeşitli entrika ve propagandalarla Ermenilerin kafalarına sokan ve bu uğursuz propagandayı hâlâ sürdüren bizzat kendileridir. Dahası Ermeni-komite artıklarının meydana getirdikleri, acımasız cinayet şebekelerini; madden ve manen besleyen ve de ülkelerinde barındıranlar yine kendileri olmuş ve olmaktadır!.
Sessiz ve derinden ilerliyorlar. Bu yapının farkına varan o kadar az insan var ki sesleri duyulmuyor. 100 yıl önce Türklerle-Ermeniler arasında yaşanan sıkıntıların bir benzerini Türklerle-Kürtler arasında oluşturmaya çalışıyorlar. 100 yıl önce yaptıkları ile Millet-i Sadıka olan gerçek Ermenilerin bu coğrafyada yok olmasını sağladılar şimdi ise et ve tırnak gibi birbirinden ayrılamayacak olan Türk ile Kürdü birbirine kırdırarak yok etme eğilimindeler.
Olaya dini ve siyasi açıdan bakıldığından tüm mücadele Müslüman ve Kürt kimlikleri üzerinden yapılıyor göründüğünden asıl gerçek görülmüyor. Durum İsrail ile İran’ın Lübnan üzerinde savaşmaları gibi bir durum arz ediyor. İran perde gerisinden Lübnan’daki Hizbullah gibi güçleri kullanırken İsrail de perde gerisinden Hristiyan Falanjistleri vs. kullandı. Sonuç harap ve bitap , yanmış yıkılmış bir Lübnan...
Pakrudin/Bağrudiler ile Sabetaistler arasındaki iktidar savaş devam ediyor. Bu savaşta ezilen ve ezilecek olan Türkmen ,Kürt , Çerkes , Boşnak vs. farketmeksizin Anadolu’nun bahtı kara çocuklarıdır. Çatışma başka kimlikler üzerinden ve başka alanlarda yapıldığından düşmanın kimliği algılanamıyor ve savunma pozisyonu alınamıyor. Siyasetçilerde burunlarının ucunu görmekten aciz...
Otuz yıla yakın devam eden PKK terörü hakkında şimdiye kadar kitap, makale, rapor olarak çok şey yazıldı, Ermeni menşei, Yahudi destekli denildi ama PKK’nın iç yüzü aydınlatılamadı. Pakradunileri, Kripto Yahudileri, Kripto Hristiyanları ve Kripto Protestan Müslümanları bilmeden PKK anlaşılmaz ve çözülmez...
Bu gerçekleri gören çok az insan vardır.Gerçekleri görmeden bu zor coğrafyada barınabilmek,geleceği inşa edebilmek zor olsa gerektir.Mutlaka bölünmeden birlik beraberlik içinde ülkemizin gelişmesi ve kalkınması için gayret göstermeliyiz.Eğer bu şekilde kardeş kavgası devam ederse,dönüp geriye tarihe bir bakmak gerekir.Tarih her milletin aynasıdır.Tarihten ders alınsaydı,tarih tekerrür eder miydi? Gerçekleri gören dile getiren kişiler feryat etmekte bu önemli konuyu dile getirmektedir.
Ermeni görünümlü Yahudiler kullanılarak Ermenilerin bu coğrafyayı terk etmek zorunda kaldığını şimdi ise nasyonal sosyalist PKK/HDP içindeki Kürt görünümlü kişiler kullanılarak bu coğrafyanın kana bulanacağını görmüş bulunmaktadır. Ona göre hareket etmektedirler.Asker ve polise karşı silahlı mücadele yapan kişilerin,boynunda haç kolyesi ve bir çoğunun sünnetsiz yabancı militanlar olduğu ortaya çıkmaktadır.Bunların esas amaçları ülkemizde kardeş kavgası,iç çatışma çıkarmak istemeleridir.Bu şekilde Türkiye’yi kan gölüne çevirerek kalkınmasının önüne geçmektir.
KAYNAKÇA:
1-Mehmet Şevki EYGİ
2-Ergenekon Türk Kültür OCAKLARI
3-(Sorun olan Ermeniler / Suat Akgül, Ali Güler, Türkar Yay. İst. 2003. s: 402)
4-(Emperyalistlerin Kıskacında Ermeni Tehciri, IQ Kültür Sanat yy., 1. Bas. Nisan 2007 İST.
YORUMLAR
değerli kardeşim. yazınız çok güzeldi.ilgiyle okudum.ama sabetaycıların inndıkları kişiye hiç değinmemişsin.neden bu ismi almışlar.ben vikipediden bir bölüm çıkardım,burada aktarıyorum.okuyanlarda bilgi sahibi olsunlar.yazınız çok güzeldi.kutlarım ,selamlar...
Sabetay Sevi 17. yüzyılda Osmanlı Topraklarında İzmir Agora'da doğdu. 22 yaşında Mesihlik iddiasında bulunan Musevi din adamıdır. Dünyayı kötülüklerden arındıracağına tüm Yahudileri mukaddes İsrail’e götürerek orada yeniden tapınağı inşa edeceğine inanıyordu. Yahudiliği ikiye böldü. Her kıtada binlerce mürit edindi. Mahkemeye çıkarıldı, kerhen Müslüman oldu. İnananların çoğu peşini bıraktı ufak bir grup onu takip ederek Müslüman oldu. Bunlar dış görünüşte Müslüman veya Hristiyan, gerçekte Kabbala Musevi inancına sahip günümüze kadar gelen bir cemaattir. Halk arasında Sabetaycılık adı ile bilinir. İnananları ona Amira derler
Aybars KARLIDAĞ
Osmanlılar Müslüman olan herkese muhtedi (hidayete eren) dediği halde, bir gruptan bu isim esirgenmiş; bunlar avdetî (dönme) diye anılmıştır. Dönmeler, sayıca az olmakla beraber, pozisyonları itibariyle Osmanlı sosyal ve politik hayatında çok mühim bir yer işgal etmiş; uzun yıllar iktidarı ellerinde tutmaya muvaffak olmuştur.
Öteden beri Osmanlı ülkesinde hatırı sayılır bir Yahudi cemaati yaşamaktaydı. Osmanlı hükûmeti bunları bir millet olarak tanırdı. Haylisi 1492’de İspanyol zulmünden kaçan Yahudilerdi. Ladino denilen İbranice-İspanyolca karışımı bir lisan konuşurdu. Selânik, İzmir ve İstanbul bunların en çok yaşadıkları şehirler idi.
Sabetayizme yazımızın 4. ve 5. bölümlerinde kısaca değinildi. Sabetaycılığı da yazarsak yazının çok uzun olacağı düşünüldüğünden,konunun dağılacağı ve okuyanı sıkacağı düşünüldüğü için kısa geçilmiştir.Sayfamı ziyaret ettiğiniz için çok teşekkürler efendim...
İlgiyle okudum hocam
Dilerim; bu tarz yazılar arttıkça "Pakraduniler" Patlayıp gitmez, patlayıp yok olmaya doğru gider.
Diğer yazılarınıza da hızla bir göz attım
Türkiye Cumhuriyeti, Türkler, Müslümanlar, Gayri Müslim vatandaşlarımız, Anadolu'nun farklı sosyal kesimleri üzerine kuşatıcı bir perspektifiniz olduğu yönünde izlenim aldım
Kuşkusuz tüm yazılarına zaman ayrılması gereken bir kıymetli hocamızsınız
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
levent taner tarafından 10/8/2015 1:32:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
Değerli dostum
Keşke yazınızda istifade ettiğiniz kaynakçalar dan daha fazla ve net bilgilere yer verseydiniz. Mesela Mustafa kemal Osmanlıya ihanet etmiş bir Yahudi midir? Ya da iddia edildiği gibi İsmet İnönü Ermeni, Halide Edip Adıvar Rum mudur? Yani Cumhuriyet kadroları sabataist miydi? Siyonizme mi hizmet ediyorlardı? Bu ve benzeri yüzlerce sorunun cevabı olduğu iddia edilen doğruluğu tartışılsa da sunulan belgelerin ne den karşılığı olan belgeler. Kemalist olduğunu iddia eden kesimler tarafından ortaya konulmaz? Yoksa iddialar doğrumu dur? Öyle ya o zamanda insan doğal olarak kafasın da beliren tarihte yaşanmış yüzlerce olayı sorguluyor.!?
Mesela; Mustafa kemal ve arkadaşları Türk ve Müslüman’sa neden Cumhuriyet tarihi boyunca öz ve öz Türk olan insanlar İslama ve Osmanlıya sahip çıktıkları için dar ağaçların da sallandırıldı. hatta Üzerlerine bombalar yağdırıldı resmen topluca katledildiler. Ya da, 3 Mayıs 1944 de Türklüğü ve İslamı savunduğu için Türklüğünden zerre kadar şüphe edilmeyecek insanlar Turancılık diye adlandırılan davalarda yargılandılar. Yakın tarihe gelecek olursak tam bağımsız Türkiye söylemlerinde bulunan emperyalizme ve Siyonizme karşı olan öz ve öz Türk insanı olan kişiler alenen katledildiler. Hadi onlar solcuydu rejim düşmanıydı. Hapislerde çürütülen işkence gören ve idam edilen ülkücüleri nasıl izah edeceğiz? Ülkemizde her olaya vakıf olan ve istedikleri ‘an her şeye müdahale edebilen derin ve gizli güçler. Ne hikmetse Ankara'nın göbeğinde 1974 ten beri organize olan pkk örgütünün oluşum evresine müdahale etmemelerine ne yorum getireceğiz. Bırakın müdahaleyi lojistik destek sağlamalarını ve bu olayları deşifre eden kamuoyuna duyuran bir avuç yürekli insanın suikastlara uğramasını nasıl izah edeceğiz?
İşin ilginç yanı ne hikmetse özelikle Cumhuriyet ilanı 1923 den 1938 e kadar. Bu şiddet sarmalından ve zulümden nasibini almayan tek kesim gayri Müslim topluluklar. Zulme uğramak bir yana üstüne üstlük devletin olanaklarından sınırsız istifade etmiş ve ülkenin sermaye guruplarını ve sosyetesini oluşturmuşlar.
Yani anlaşılacağı o ki Türk ve Müslüman kesim kendi öz vatanında şiddete uğramakla kalmamış Cumhuriyet tarihi boyunca ekonomik anlamda dışarıya borçlandırılarak sömürülmüş ve günümüze kadar Siyonizm’in bankalarına 2,5 trilyon dolar faiz ödemişiz. Başka bir ifadeyle bu para miktarı bu günkü Türkiye'nin dört katı büyüklüğünde gelişmişlik seviyesine sahip bir Türkiye'nin olacağı rakamdır.Bizler bunu faiz olarak ödemişiz ve ödüyoruz. Sonra da, bu ve bunun gibi daha onlarca olumsuzluğu bize yaşatanları kurtarıcı ve kahraman ilan etmişiz.üstelikte ceddimizi ve koca bir imparatorluğu reddetmek pahasına.
Yazınız da bu konuları biraz daha açsaymışsınız daha iyi olacakmış ama bu haliyle de güne yakışan güzel bir yazı olmuş kutlarım.
Saygı selamlarımla.
Serhat BİNGÖL tarafından 10/8/2015 5:08:40 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aybars KARLIDAĞ
Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN şeceresi ayan beyan bellidir.Osmanlı tahrir defterinde kayıtları vardır.Yani kısacası ATATÜRK Anne tarafından,Karaman
baba tarafından İzmir'den Balkanlara yerleştirilmiş KOCACIK YÖRÜKLERİNDENDİR.Bu yörüklere KONYARLAR da denir.Makedonya da Atatürk'ün dedelerinin yerleştiği köyün adı da KOCACIK köyüdür.Kendi aşiretlerinin adını köy adı olarak kullanmışlardır.Aslı da nesli de bellidir.
Burada kişiler bazında insanları incelemek değil,tarih boyunca kimliklerini,inançlarını saklayan üç kimlikli görünen kötü niyetli insanların bürokrasiye girerek ülkemizi nereye sürüklemek istediklerini,bunların ne yapmak istediklerini dilimiz döndüğünce ifade etmeye çalıştık. Pekala o müslüman dediğiniz insanlar,Kurtuluş Savaşı'na engel oldular.İsyan çıkardılar.Milli Mücadeleye engel olan insanlara kim hoşgörü ile bakabilir.Esas konu PAKARADUNİLER iken, bir çok tarihi vakayı burada irdelememiz mümkün değil.Hepsi ayrı ayrı konulardır.
1-Atatürk ve Kemalizmi ayrı ayrı düşünmek gerekir.Günümüzdeki kemalistlerle,Atatürk'ün hiç bir bağı ve bağlantısı yoktur bence...
2.3 Mayıs olaylarının konumuzla bağlantısı nedir? Türkçü ve Turancıları o dönemde susturmak için dönemin milli şefi tarafından vatansever insanların yargılanması ve hepsinin berat ettiği bir olay....
3.Atatürk dönemine karşı insaflı olmalıyız.Devlet ve cumhuriyet yeni kurulmuş,yeni devlete karşı her yerde isyanlar var sayısız isyanlar 1939 2. Ağrı isyanına kadar; Devleti yönetenler onları çok iyi isyan çıkardınız diye alkışlayacak mıydı? Yoksa her devletin yaptığı gibi gereken cevabı verecekti. Birde o dönem sanayileşmiş batı devletlerinin yeni sömürge elde etmek ve ürettiğmalı satmak için kıyasıya rekabet yaptığı ve 2.Dünya Savaşı'nın çıktığı bir dönemdir.Her dönemi kendi şartları içinde değerlendirmek gerekir.
4.Cumhuriyet dönemine gelmeden önce memleket yangın yerine dönmüştür. 1911 Trablusgarp Savaşı, 1912 Baalkan SAVAŞLARI, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı,1919-1922 Kurtuluş Savaşı bu savaşlar toplam 12 yıl sürmüş memleketin dört bir tarafı işgal altında,elimizdeki tarlaları dahi ekip biçemiyoruz.Siz ekonomiden bahsediyorsunuz Allahaşkına.Osmanlı 1699 Karlofça Antlaşmasından, Sakarya Savaşı 1921 yılına kadar sürekli toprak kaybetmiş geri çekilmiş.Sakarya Savaşında bu kötü talihe dur denilmiştir.Bunları bilmeden ekonomiden,Müslümanlara zulüm yapılıyor demek abesle iştigaldir.Eğer Sakarya Savaşında da yenilseydik, Anadoluda ne Türk ve Müslüman kalacaktı.Bu zaferle buna dur denilmiştir.Bunları bilmeden konuşmak bana dokundu. Ayrıca Atatürk'ün Balıkesir ve Bursa nutuklarını iyi okumak gerekir.İslam hakkında neler söylüyor olayları daha iyiirdelemek için.... SAYGILAR EFENDİM.
Serhat BİNGÖL
Öncelikle nazik cevabınıza çok teşekkür ederim.
Lütfen bana gönül koymayın ancak yorumuma cevabınız resmi öğretinin dayatmacı tarih bilgilerinin ötesine geçmemiş. Zaten bu bilgilerin önemli bir bölümü ilkokulda başlayıp ortaokul lise yıllarımız da öğretilen resmi bilgilerdir. Dolayısıyla yorumumun cevabını tam olarak alamadım.
Hocam; Öncelikle bir hususu belirterek başlayayım. Ben Atatürk düşmanı değilim, ( dürüst konuşmam gerekirse en azından şimdilik) Cumhuriyet tarihi ile ilgili resmi öğretilere dönük itiraz niteliğinde ki, iddiaları çocukluğumdan beri her etnik kökene mensup insanlardan duyardım. Ancak yaşadığımız bu gün itibariyle bilişim çağında o dönem sözlü olarak duyduğumuz iddia edilen, konuları bu gün internet vasıtası ile ya videolarına ya da çeşitli tarihçilerin doğruluğu tartışılsa da ortaya koydukları belgelerde de rastlıyorum.
1-Kemalizm ve Atatürk farklı şeylerdir noktasında sizinle hemfikirim. Zaten bende bunu irdeleyen ‘’Atatürkçülük ya da sistemsizlik işte bütün mesele bu’’ başlıklı yazı dizimde bu konulardan etraflıca bahsetmiştim.
2- 3 Mayıs 1944 yılında ki, Türkçülük ve Turancılık ile ilgili yargılanma konusu Türklerin Ülkesi olduğu iddia edilen Ülkemizde Türkçülük yapan insanların beraat etmiş bile olsa yargılanması nicelik olarak bana ilginç gelmişti. Bu nedenle yorumumda vurguladım.
3-Osmanlıya ait tüm savaşlarda Anadolu topraklarında etnik kökeni ne olursa olsun
( Müslüman kesimlerin) sizinde belirttiğiniz 12 yıllık sürede Devlete karşı hiç bir ayaklanması söz konusu değildir. Aksine hangi etnik kökenden gelirse gelsin, herkes Osmanlının bekası için savaşmıştır.
Devlete karşı ayaklanmalar Cumhuriyetin ilanı ile başlamıştır. Yani her hangi bir savaş söz konusu değil. Bu ayaklanmaların temel nedenini Cumhuriyet sonrasında uygulanan ret ve inkâr politikaları oluşturmuştur. Yani Cumhuriyet kadrolarının Osmanlının izini silmek amacı ile ve Osmanlının siyasi prensipleri ile yaşamaya alışmış, halk kesimlerini Osmanlıcılık bilincini yok etmek nedeni ile despotik uygulamaları isyanlara yol açmıştır. Bir başka değişle verilen sözler yerine getirilmemiştir. Toplum baskı altına alınmak istenilmiştir. Örneğin;1926 yılında üç kuruşluk fotür şapka yüzünden o şapkayı takmak istemeyen ‘’bize sarığımız bize yeter biz bu şapkayı takmak istemiyoruz’’ diyen insanlara orantısız güç kullanılmış, yüzlerce insan öldürülmüş onlarca insanda darağacında asılmıştır.
Bu ve benzeri uygulamalar toplumda ortak bir konsensüs ( fikir birliği ortak karar) almak yerine şiddet kullanmak ve öldürerek yok etmek eylemi tercih edilmiştir. Bu dini kesimler içinde geçerli olduğu gibi etnik kökenini inkar etmeye zorlanan kesimler içinde geçerlidir.
Ha denilebilir ki bunların hiçbir yaşanmamıştır, zaten sorunda burada patlak veriyor çünkü Cumhuriyetin ilanı ile Atatürk’ün ölümü arasında çeşitli sebeplerle katledilen öz ve öz Türk olan insan sayısı Çanakkale de şehit düşen Türk askerinden fazladır. Ve bugün bile isyancı ya da vatan haini diye adlandırılan insanların torunları ve hatta seksen ve üzeri yaşlarda yaşayan çocukları halen hayatta olan insanlardır. Bu insanlardan biri Türk, biri Kürt iki insan benim Aile dostumdur. Her ikisi de Dedeleri, babalarının gözü önünde darağacında asılmış, İslam âlimi olmaktan başka da hiçbir suçları olmadığını iddia ederler. Onlara göre asıl hain Mustafa kemal ve bozguncu arkadaşları olduğunu söyleyip asla Türk ve Müslüman olmadığını ısrarla söylerler.
Kısacası o insanları resmi tarihle ikna edemeyiz. Onlar bu konuların gerçek yüzünün tartışılmasın istiyorlar. Gayet insani olarak ta hak etmedikleri halde hain torunu olarak yaşamak istemiyorlar. Şahsen benim dedemde nurculuk davasından yargılanmış ama idam edilmemişti. Bir süre hapis yatmış. Eğer idam edilseydi ben nasıl değerlendirirdim olan biteni doğrusu emin değilim.
4-Yorumumda da belirtmiştim,(cumhuriyetin ilanından sonra) Cumhuriyetin ilanından sonra kültürel değerlerine sahip çıkmak isteyen insanların katledildiği süreçte Ülke topraklarında yaşayan, gayrimüslimlere dokunulmamış ve Devletin imkânları Ticari anlamda sonuna kadar onların kullanımına açılmıştır. Sizce bu normalse ve devletin eşitlik ilkesine uyuyorsa bu konuda konuşacak başka bir şey yoktur.
Son olarak hocam gerçeklerle yüzleşelim bu ülkemizin bekasına zarar vermez sonuçta dünyanın her toplumu benzer trajediler yaşamışlar ama ret ve inkâr politikalarının arkasına saklanmamışlar ve tarihten gelen sorunların konuşarak çözmüş ve demokrasisi gelişmiş medeni toplumlar olmayı başarmışlardır. Bizler her ne kadar başımızı kuma gömüp sizin dedeleriniz haindi desek de bu insanlarda doğal olarak nesilden nesile baba ve dedelerinin hain olmadığını söyleyip hakkını savunacaklardır.
Saygı sevgilerimle,
Aybars KARLIDAĞ
Sizinle belki aynı konularda birçok şeyi ortak düşünüyoruz.Sizin açıklama getirmek istediğiniz konular çok geniş bir yelpazedir.Bunun hepsini burada irdelememiz ve ortak bir noktada buluşmamız mümkün değildir.Tek tek konular üzerinden gidilirse aradaki nüanslar belki giderilir,orak bir noktada anlaşabiliriz.Ama Osmanlı'nın son durumunu ve Sevr'i, Avrupalıların Hasta adam dedikleri Osmanlı TOPRAKLARINI VE PETROL bölgelerini ele geçirerek paylaşmak istemelerini,Milli mücadele yıllarını ve mücadeleye karşı olanların çıkardığı isyanları görmeden ortak bir noktada buluşmamız mümkün değil.
Siz Osmanlı'nın son dönemlerinde isyan olmadı diyorsunuz.Bunları sırasıyla sayalım isterseniz.
1-Mehmet Ali PAŞA İSYANI 1832
2-Epir ve Taselya isyanı 1854
3-Girit isyanı 1866
4-Hersek ayaklanması 1875
5-Bulgar AYAKLANMASI 1876
6-Sason AYAKLANAMSI 1894
7-Makedonya AYAKLANMASI 1903
8-Adana Ayaklanması 1909
9-31 MART VAKASI ,MEŞRUTİYETE ve Abdulhamit'e karşı yapıldı.
10-Arnavutluk AYAKLANMASI
11- Ali BATI AYAKLANMASI 1919
12-Bozkır AYAKLANMASI
Bu ayaklanmaların,YEDİ TANESİ Balkanlarda ,beş tanesi de ANADOLU'DA OLMUŞTUR.Hepsi devleti bölmek ,devletimizi yıkmak ve kendi devletlerini kurmak için yapmışlardır.Yabancı güçlerin kışkırtması ve Fransız ihtilalinin etkisi milliyetçilik akımının tesiriyle bu isyanlar gerçekleştirilmiştir.Daha sonra bunlara içimizdeki bazı grublarda bunlara katılmışlar,işgalcilerle iş birliği yapmışlardır.Milleti sadıka dediğimiz Ermeniler bunlara örnektir.
2.Abdulhamit Rus işgalini önlemek ve doğudaki Kürt isyanlarını bastırabilmek için HAMİDİYE ALAYLARINI ALAYLARINI (56 ALAY) kurdurmuştur.Daha sonra bu alayların bir kısmı da devletin başına bela olmuştur.
Doğu Anadolu'daki bu isyanlar develti çok uğraştırmıştır.Onlara bir göz atalım:Ali Batı ayaklanması 1919
(11 Mayıs-18 Ağustos 1919) Diyarbakır yöresinin önemli olayı, Midyat güneyindeki aşiretlerinden birinin reisi olan Ali Batı'nın, yöreye hakim olarak, İngilizlerin kışkırtmasıyla, Kürdistan kurmak fikirlerinden de yararlanarak çıkardığı ayaklanmadır. Bu ayaklanma tarihteki ilk Kürdistan ideolojisi ile çıkarılmış ayaklanmadır.
Sason ayaklanması 1894
1894 senesinde Yunan ve Bulgar ihtilalilerini taklit etmeye çalışan Ermeni Taşnak terör örgütünün ve Talurili Ermenilerin bölgedeki üç kürt aşiretiyle olan çatışmasının büyümesi sonucu ortaya çıkan olaylardır. Sason ayaklanması ayrılıkçı bir ayaklanmadır. Uzun süren çatışmalar sonucunda ayaklanan eden ermeniler yenilmiştir.Fotoğrafta Sason ayaklanmasını başlatan çete liderini görmektesiniz.
Adana olayları 1909
(Ermeni ayaklanmaları) Bölgeyi işgal eden Fransızların Ermenileri kışkırtma çalışmaları sonucunda Ermeniler Osmanlı'ya karşı "Klikya Ermeni Devleti" kurmak için ayaklandılar.(1909)
31 Mart ayaklanmaları ve Harekat Ordusunun İstanbul'a yürüyüşü 1909
II. meşrutiyet'in ilanından sonra istanbul'da yönetime karşı girişilen büyük bir ayaklanma. Osmanlı devletinde mevcut rejimi yıkmaya yönelik ilk ayaklanmadır.(13 nisan 1909)
Bozkır Ayaklanmaları 1919
(29Eylül –4 Ekim 1919) Konya valisi Cemal Bey İstanbul hükümetinin bir valisi olarak Milli mücadeleye karşı tavır alıp hapishanedeki eşkiya ve katilleri serbest bırakarak silahlandırmış ve İtalyan işgal güçleriyle de temasa geçerek milli mücadeleye destek veren halkı sindirmeye çalışmıştır.
Şeyh Eşref ayaklanmaları 1919
Bayburt'un Hart bucağında Millî Mücadele için çalışanları “dinsiz ve şeriat düşmanı” olarak gösteren ve elde ettiği kolay başarılardan sonra şımaran Şeyh Eşref, kendisinin “peygamber” olduğunu ileri sürerek, bunu yanındakilere kabul ettirdi. Şeyh Eşref ile başa çıkamayacağını anlayan İstanbul Hükûmeti, af yoluna gidilip olayın kapatılmasını, Mustafa Kemal Paşa ise, giderek büyüyen ve tehlikeli bir hâl alan olayın bir an önce bastırılmasını istiyordu. Bunun üzerine, Erzurum’daki 15.Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın bölgeye gönderdiği Albay Halit Bey (Deli Halit) komutasındaki kuvvetler, Hart’a yaptığı ani bir baskınla Şeyh Eşref ve yanındakileri zor duruma düşürdülerse de isyancılar karşı koymaktan vazgeçmediğinden 24 Aralık 1919’da meydana gelen çatışmada Şeyh Eşref ve çevresindeki tarikat ileri gelenleri ortadan kaldırılıp adamlarının bir bölümü teslim alındı.
İşte benim vurgulamak istediğim bu noktalardır.Vatanımızda bunları görmezlikten gelmek ,bu isyanlar yapılmadı demek ne kadar doğru olur.Yurdumuz o dönemin güçleri tarafından işgal edilmiş,ayrıca içeride onlarla iş birliği yapan isyan çıkaran bir çok grup var.İşte bu şartlar altında bu ülke bizlere altın tepsi içinde sunuldu.Bundan dolayı hiç bir şeyin kıymetini bilmiyoruz.Her dönemi kendi zamanı ve şartları içinde değerlendirmeliyiz.Eğer günümüz şartlarına göre değerlendirirsek,bazı kişilerden gruplardan duyduğumuz gerçek olmayan vesikalara dayandırırsak vay halimize o zaman!....
Daha yazmak istediğim çok şeyler var ama burada mümkün değil değerli dostum.Saygılar ve sevgiler.
Aybars KARLIDAĞ
Yazacaktım unuttum bir de o dönemin meşhur 150 likler meselesi vardır.
20. Yüzyıl’ın en önemli olayı Türk İstiklâl Harbi, vatanseverliğin olduğu kadar, bir anlamda ihanetin de tarihidir..
Bir yanda uçurumun kenarındaki yanmış yıkılmış ülkede tekmil milleti ardına alıp Türk vatanı, varlığı ve onurunu korumak için “Ya istiklâl ya ölüm!” parolasıyla yedi düvelin üstüne dolu dizgin gidenler.. Diğer yanda Yıldız ve Bâbıâli’nin etrafına çöreklenmiş işbirlikçi asker-sivil bürokratlar, aydınlar, gazeteciler, ‘sivil toplum’ önderleri... Mustafa Kemal önderliğindeki Türk İstiklâl Harbi kadroları bir yandan dış düşmanlarla uğraşırken diğer yandan da işbirlikçi hainlerle mücadele etmek zorunda kalmıştır.Binbir özveri ile Zafer’in elde edilmesinden sonra da bu hainlerin en kıdemlileri “Yüzellilikler” adı verilen bir listeye alınarak Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır.
Serhat BİNGÖL
Açıklamalarınıza gönülden teşekkür ediyorum.
Bazı konularda ortak düşünüyor olduğumuzu söylemeniz benim için yeterlidir.
Anadolu topraklarında Osmanlı devletine dönük (Müslüman kesimlerin) isyanı ile ilgili bir bilgim yoktu. Ben o isyanların Osmanlının içinde o dönemin ‘’derin devleti’’olan yani paralel devlet olarak hareket eden ancak Osmanlıya karşı olan halkı Osmanlıya karşı Türklük kavramını kullanarak ayaklanmaya teşvik eden yapılara dönük tepki isyanları olduğunu zannediyordum. Bilgilenmiş oldum.
Değerli hocam önce ki yorumumda söylediğim gibi ben Atatürk düşmanı değilim.
Mustafa kemal Affedersiniz, piç midir? Veledi zina mı dır ? Devşirme midir? O ayrı bir konu. Kaldı ki kendini savunamayacak bir insanın manevi şahsiyetine yapılan bu tür hakaretleri doğru bulmam. Üstelik yalnız oda değil iddia edildiği gibi İsmet İnönü Malatya Ermenilerinden midir? ya da Halide Edip Adıvar Rum mudur? Ve de bu insanlar emperyalist ve Siyonist güçlerin adamları mıdır. Onu zaman içerisinde resmi açıklamalar ve ortaya koyulacak belgelerle kesinleşecektir.
O zaman neyin ne olduğunu tam olarak öğreneceğiz. Sanırım ona daha zaman var.
Fakat gerçek olan şu ki Osmanlıcı düşünce yapısına sahip insanlara göre; Mustafa kemal, en yaldızlısından, en parlağından, en cilalısından dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir hain olduğunu söylerler. Ekmeğini yediği suyunu içtiği ve ordusunda subayı olduğu maaşını aldığı Osmanlı devletine ihanet etmiştir derler. Hem de yalnız siyasal anlamda da değil Osmanlı imparatorluğuna ait yüce Türk milletinin istikbali olan yüzlerce yıllık paha biçilmez arşiv belgelerini yok etmeye cür'et edebilecek kadar haindir. Hatta sırf Osmanlı imparatorluğuna da değil Müslümanlara ve İslam âlemine ihanet etmiş neslimizi çürütmüş bir soysuzdur diyen insanları var hocam.
Örneğin; Firavunların tapınağı olan anıt kabir yıkılıp yerine minare dikilmedikçe Ayasofya yeniden Müslümanların ibadetine açılmadıkça Türkler esaretten kurtulmuş sayılmazlar. (bu sözler bana ait değil) ülkücülerin duayeni, üstat Necip Fazıl Kısaküreğe aittir. Muhafazakar milliyetçi kesimlerin katıldığı bir konferansta bu sözleri söylemiştir. Video görüntüleri internette mevcuttur.
Görünen o ki resmi tarihin ezberci öğretileri tek başına yeterli değil.
Özetle toplumda ki bazı kesimler daha Mustafa Kemale ‘’Atatürk’’denilmesini kabullenmiyorlar. Sultan Alparslan han ve ya Fatih Sultan Mehmet han ve birçok Türk hakanı varken Mustafa Kema'le mi düşmüş Türklerin atası olmak deyip Türklerin atası olarak tanımlamasına karşı çıkıyorlar.
Diyeceğim o ki toplumda Mustafa kemal ve arkadaşlarına dönük ve cumhuriyet sonrası yaşanmış olaylar resmi tarihin dışına çıkılıp belgeleriyle video görüntüleriyle vs evraklarla açıkça ortaya koyulup uzman tarihçilerden oluşacak bir komisyonla televizyonlardan kamuoyunu gözünün önünde ve bilgilendirileceği açıklığa kavuşmadıkça bu iddialar ve tartışmalar bitmeyecektir. Yani bu konuların inkarcı politikalarla ve ya Atatürk'ü koruma kanunu çıkarmakla çözülecek bir iş olmadığı kanaatindeyim. Kısacası yorumlarım da anlatmak istediğim şey budur. Çünkü muhalif kesim Mustafa kemali tarihin çöplüğüne atmak için harıl harıl çalışıyor muhaffak olurlar mı? onu zaman gösterecek ancak Atatürkçü kesim atam atam sen kalk ben yatam zırvalığından öteye geçemediği sürece çok zor gözükmüyor.
İlginize ve bilgilendirmelerinize bir kez daha çok teşekkür ederim.
En içten saygı ve sevgilerimle
tarihsel anekdotlar doğru, hatta ayrıntıya girilmeden basit manada açıklanmış. yalnız şu var, devlet kendi eliyle de kendi halkını bilinçsiz bir tedrisattan geçirip, at gözlüklü milyonları tezgahtan geçirirken, bir çoğuna da mitleri özellikle işlerken, pkk ya da başka oyuncak sizin de dediğiniz gibi isim değiştirip üremeye devam eder.
okuduğuna,,izlediğine, söylenene düşünmeden inanan herkesin öyle ya da böyle suçu var. Müslüman geçinenlere değil, ahlak sahibi insanlara ihtiyacı var bu ülkenin ve dünyanın. Yoksa dini Rab kafir eliyle bile yüceltebilir.
Bir emekli Tarih Öğretmeni olarak ilgiyle okudum.
Değerli ve faydalı bir paylaşımdı.
Selam ve sevgilerimle.
Aybars KARLIDAĞ
Emeğinize teşekkürler..Bu bahsettiğiniz meseleler çoktan gün yüzüne çıktığı halde gerçek sorun "su uyur düşman uyumaz" atasözü göz ardı edilip halen rehavet ve vurdumduymazlik ve aymazlık içinde olunmasıdır..
Nedense hep yumurta kapıya geldiğinde folluk arar bir görünüm arzetmişiz.. Yazık ... Üzülüyorum... :/
Sevim Çiçek Karadeniz tarafından 10/7/2015 3:53:13 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bu kriptoların temel davranış biçimi nedir, biliyor musunuz; Pavlov'un köpeği gibi davranmak!... Zamanında inşa ettikleri şartlanmışlıklar, böyle uyarıların celbine karşı gösterildiğinde iyice somutlanmış oluyor...
Zaten genel, ulvi değerleri kim, ne yaparken kalkan gibi kullanıyor, ona bakmalı...
Yapılan şey, çoğunlukla, bileşenleri irrite etmek, yani ayrışmayı körüklemektir...
Böylece pazar ve toplum terörize edilecek, onlar da müttefiklerinin politikalarını dayatabileceklerdir...
Evet, bir dört yıl!... Bir dört yıl yeter bunun için...
Saygılarla...