- 916 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
IŞİD VE İSLAM
“desem öldürürler, demesem ölürüm”
“Yaşadığın her neyse, sen yaşadığın o şeysin. Ya yaşadığını kendin belirlersin sonucuna keyfi olarak ilhak edersin. Ya da senin için seçileni yaşarsın ve bununla sana vaat edilene duçar olursun.”
Derin analizlerin sonucunda ve basit görüşlerin gölgesinde de varılan sonuç şudur ki; yok edilemeyen İslam değiştirilmeye çalışılıyor. Artık kimse ulvi değerlere sahip kavramlarımızı yok etmeye çalışmıyor. Algıların yönünü değiştirerek tüm hedeflerin manipüle edilmesi yörüngeye oturtulmuş vaziyette yol alınan bir durum var.
İslam’ı hâkim kılmanın samimi isteğiyle yola çıkmak, yapılacak her eylemin mubahlığına fetva olamaz. Kiminle dostluk yapıldığına ve yapılan hamlelerin kimin oyunu için mat edici bir hamle doğuracağına bakılmadan girişimde bulunmak, ne zafere atılan bir adım, nede zafer için zemin hazırlamaktır. Aksine bir yok oluşun fragmanını oynamaktır… Ferman olsun kalbimize şu ayet; “Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır. (Bakara/120)”
Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in İslam medeniyetini kuruş mücadelesinde biz hiçbir zaman İslam’ın aleyhine olduğu halde sırf sonrasında fayda sağlayacak umudu ile hareket ettiğine şahit olmuyoruz. İçinde aleyhimize olan birkaç maddenin bulunduğu Hudeybiyeyi kimse dillendirmesin dahi. Zira orada Hz. Ömer’e hitaben Efendimiz; “ey Ömer ben Allahın resulüyüm ona karşı gelemem” buyuruyor. Ömer susuyorsa konuşmak bizim haddimize değil.
Yani varmak istediğim nokta şu; efendimiz dahi Rabbani metodun dışına çıkmadan tebliğ ve cihad hareketlerini yürütmüşken, günümüz Müslümanlarına ne oluyor da; strateji geliştiriyorum yanılgısı ile metottan saparak, sanki Allah azze ve celle yapılacak o eyleme hâşâ muhtaçmış konumuna sokuluyor. Ülkemde politik arenalarda yaşanan bu buhran, Ortadoğu da başına buyruk grupların eğitimsiz kadrolarıyla İslam devleti kurmaya çalışmaları ile olmaktadır.
Biz biliyoruz ki Allah azze ve celle eğitimsiz 70.000 kişilik Talutun ordusunu bir avuç su ile elemiş ama efendimizin 13 yıllık Mekke dönemi eğitimi ile yoğrulan 313 kişilik bedir ehline, bedir kuyularını vermiştir. İmtihanın derecesi de kişinin aldığı eğitim ve imanı derecesindedir. Şu tespiti paylaşmak yerinde olacaktır; “ bir insan hakiki imanla iman etmemişse ve o insanın ahlakı güzelleşmemişse, ibadetleri güzelleşmemişse eğer, siz böyle bir insana cihadı öğretecek olursanız mesela, onu bir mücahit değil anarşist yaparsınız”
Hedefe varmak ve bölgeyi domine etme çabaları ile bizzat kendi içinden zuhur edeni yok etmeye çalışmak ve İslami cihadın içine fitneyi sokmak hangi metotta var göstersinler. Efendimize aramızdaki münafıkları biliyoruz, öyleyse onları neden öldürmüyoruz denildiğinde cevaben; “siz ister misiniz ki denilsin; Muhammed kendi arkadaşlarını öldürüyor?” buyurmuş ve bize de strateji nedir göstermiştir.
IŞİD İSLAM MI, İSLAM IŞİD Mİ?
Önce Suriye sonrasında ırak olmak üzere ( kuruluşu ırak olduğu halde ) IŞİD gündemimizde canlı kalmayı başarmış durumda. Fakat bu bölgelerde İslami cihadı temsil eden bu yapı gerçekten islamı temsil edecek düzeyde mi? Ya da İslam IŞİD i bu haliyle tasdik eder mi? IŞİD bu şekilde İslam devletini hâkim kılabilir mi?
Hep zikrederim; İslam da “olduğun gibi” diye bir şey yoktur, “Olman gerektiği gibi olmak” vardır. Öyleyse biz bir birimin hak yolda olup olmadığına hükmetmek için, ne sayısına, nede siyasi ve ekonomi gücüne bakmamalıyız. Bakacağımız tek nokta islamın o birimdeki hâkimiyetinin tesirlerinin olup olmadığıdır.
Cihad Kuran-i bir kavramdır, başka çıkarlar doğrultusunda işlenemez. Ve cihad aynı zamanda en büyük tebliğdir, özünden sapmayınca. İslami chadı işgal savaşı, mücahitleri de anarşist yapmamak için, iyi bir siyaset izleyerek ve dış güçlerin lehine olacak her türlü girişimden kaçınılmalıdır.
Şimdi kalkıp IŞİD şöyle veya böyle yazmak değil niyetim. Ama her bildiğimizde yalan değil bunu da bilelim. Medya yalan yanlış haberlerle dolu olabilir, lakin ne anlatılan her şey doğrudur, nede hepsi yalan diyebiliriz. Kuranın emri ile fasığın haberini araştırırız ve kendi yapıcı tenkitlerimizi de ortaya sunarız.
Suriye deki fitnenin bize kaybettirdiklerini hala toparlayamadık. Benzeri bir fitneyi ırakta aramıyoruz lakin oradakinden daha büyük bir mezhep savaşının esintilerini her dem duyumsuyoruz. Yukarıda da belirttim, bir eylemin getirisi bizden çok başkasına ise; ya o eylemden vazgeçilir, ya da temkinli bir yaklaşım ile ertelenir. Kim bilir beklide Mustafa Özcan’ın kaleme aldığı yazısında zikrettiği gibi; “birileri IŞİD i Truva atı gibi kullanmakta”.
Irakta gelişen bu olaylarda her ne kadar IŞİD zikrediliyor olsa bile asıl olarak hâkimiyeti oradaki Sünni aşiretlerin sağladığı bir gerçek. Bizim tek temennimiz orada ilan edilen devlet harici devleti olmaması yönündedir.
Mücadele fıkhı ve fikri yapısı noktasında eğitimi nerdeyse kendinde hiç barındırmıyor diyebiliriz. Neden mi? Çünkü Rabbani metotla eğitilen hiçbir birey tekfirci olamaz. Tekfircilik neredeyse bir mezhep haline ha geldi ha gelecek. IŞİD ise bu yapısını zaten inkâr ediyor değil. Allaha çağırmak mı yoksa Allahtan uzaklaştırmak mı esastır? El cevabu minel-Kur’an; “Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: ’Gerçekten ben müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?” ( fussilet-33)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Müslüman elinden ve dilinden Müslümanların selamet buldukları kişidir. Mü’min ise insanların canları ve malları hususunda güvendikleri kişidir.” (Müslim, İman: 14; Buhârî, İman: 3)
Düşünelim şimdi, ırakta gelişen olaylar en çok kime getirim sağladı? 4 günde 3 ayrı bölgeye bölünmesini kim istedi? Hangi ülkeler arasında ilişkiler koparılmak istendi ve ırak içinde varılmak istenen hedef neydi? Üstelik ırak ordusu hiç zorluk çıkarmadı. Bu aşamadan sonra ölen yine Müslümanlar olacak, ne canlarından nede mallarından emin olacaklar gibi görünmüyor.
SURİYEYİ UNUTTUK MU?
Bölgede yaşanan onca zulmü, Müslümanların çocukların ve onları kaybeden anaların feryatlarını unuttuk mu? Unuttuk mu, temkinli yaklaşılmalı Suriye ye denildiğin de tekfir edildiğimizi? Peki, ne oldu Suriye de? Ağlayan biz olmadık mı karanlık gecelerde? Evleri yıkılanlar, yurtlarından göç etmek zorunda bırakılanlar Müslümanlar değil miydi? Halen bile lehimize işleyen bir durum yok. Cihad deyince sanki her şey önümüzde diz çökmek zorundaymış gibi bir algı var. Ama şunu kimse unutmasın ki; hakkı hak yolunda yaşamadıkça batıl zail olmaz!
Sonuç;
Yerle bir olmuş, halkı perişan binlerce çocuk, kadın ve yaşlı şehitler, büyük mü büyük bir fitne. Mezhep savaşları, finansal oyunlar ve hedefe oturtulmuş ülkelerin Müslümanlar üzerinden zayıflatılması. Hep kayıp, hep gözyaşı, hep aldanış ama yinede olmayan bir uyanış…
Çözüm;
İslamın cihad gibi en önemli birimine tabiri caizse elini sallayan katılmamalı. Bulunduğu yerde ne bir kitap okuyan ne Kuran ayetlerini ezberleyen ne de talebe yetiştirmek gibi bir derdi olan insanların yüzde sekseni ya bu bölgelerdeki cihatlara katılırlar ya da tekfirci bir zihniyetle nefislerine rahat gelen bir yaşam sürerler. Eğitim olmadan giriştikleri her işi de yüzlerine bulaştırırlar. Suriye’de de ırakta da hedefe varılamamanın bir nedeni de bunların varlığı olmuştur. Kendilerini hiç sorumlu hissetmedikleri içinde kaybedilenler karşısında çokta sorun yaşamazlar hani…
—Rabbani metot ile eğitilmiş kadrolar oluşturulmalı.
—İman, ahlak, ibadet ve cihad gibi ana esaslarımızın eğitimleri şümullü bir şekilde verilmeli.
—Dünya siyaseti öğretilmeli, siyasi manevralara karşı temkinli ve planlı adımlar atılması gerektiğini başta bölgenin liderleri olmak üzere onlara destek sağlayanlarda iyi hesaplamalı.
“Ey iman edenler iman edin” (Nisa–136)
Son olarak;
Bu din Allah’ın ve bize lider, komutan, rehber olarak Hz. Muhammed (sav) i seçmiştir. Onun izinden gittiğini söylemek ve cihadın önderi olarak Efendimizi kabul etmek ile cihadı sadece silahlı mücadeleyle sınırlamak ve savaş ahlakını gözetmemek birbirine tezat hallerdir. Cihad işgal için değil, fetih içindir. Ve fetihler çağlar açar, insanları hür iradeleriyle özgür bırakıp İslam’ı sunar. Peygamberi bir duruş sergilenerek yapılan her işte Allahın yardımı vardır. Bundan gayrısın da fitneyi def etmek isterken fitneye sebep olmak vardır. Vesselam…
“Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara Kur’an’la büyük bir cihad ver.” (Furkan–52)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.