Asimetrik Aksilikler - Bölüm 27
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kırgınım, belki geçmişime belki de geçmişimi şekillendiren travmalara. Tek amacı kırılmak olan kişiliğime küskünüm. Hassas ruhumu sarmalayan insanüstü cesaretimin bile incindiği o kadar olayla karşılaştım ki; yorgunluğum, cesaretimi diri tutmaya çalışmaktandı. Bunca zaman yaşadıklarım lütuf mu yoksa ceza mı bilemiyorum. Ölüm, en kestirme çıkışımız. Bunu öğreten de bu yolu kullanmamıza izin vermeyen de Yasin Yaren oldu.
İşte tüm ihtişamıyla karşımızda. Güneş altında sarı tonlara kaçan saçları, sigaradan hafif rengi bozmuş bıyıkları ve birbiri içine karışmış sakallarıyla bahçe kapısının eşiğinde bana doğru bakıyordu. Kalın çerçeveli optiğinde güneş parlıyordu. Üzerindeki koyu yeşil takım elbisesiyle küçük göbeği belirgindi. Tombul suratında sevimli bir tebessüm taşıyordu her zaman olduğu gibi. Sol el cebinde, sağ eliyle parmağındaki yüzüğüyle oynuyordu. Küçük valizimi hazırladım, sigaramı yaktım, pencereden taksinin gelmesini bekliyordum bir yandan da Usta’yı izleyerek. Hayali bile şüpheliydi mezarını ziyaret edip etmeyeceğim konusunda. Arabanın yaklaştığını görmemle beraber ayaklanıp aşağıya indim.
Taksideki elemana elimle işaret edip beklemesini belirttikten sonra telefonu kulağıma götürdüm. Ağır adımlarla Yasin bana doğru yaklaşıyordu.
“Demek tatile gidiyorsun evlat ?” derken sol eliyle burnunu sıvazlayıp bıyık altından kahkaha atıyordu.
“Mezar ziyaretlerinden haz etmediğimi biliyorsun değil mi ?”
“Evlat. Bazı şeyleri aşmalısın artık.”
“Aşılmayacak engin dağlarım var benim” dedim ve elimdeki valizi sallarken aynı ritimle öttürdüğüm ıslığımla yanından geçtim. Serseri ve umursamaz tavırlarımdan nefret ettiğini bildiğim adamın hayalini gıcık edebileceğimi düşünecek kadar da serseriydim işte.
Şoför arabadan çıkıp valizimi aldı. Ön koltuğa kuruldum. Sabiha Gökçen’e gideceğimi belirtirken camdan Usta’ya yeniden bakış atacaktım ki geldiği yere geri dönmüştü, beynimin içine.
“Yolculuk nereye Abi ?” dedi şoför, aklım hala Yasin’deyken.
“Efendim”
“Havaalanına gezmeye gitmiyorsunuzdur herhalde”
“Ha evet. Yani gezmeye gitmiyorum tabi ki. Yolculuk Sivas’a”
“2 ay sonra bende gideceğim” Sanki merak ediyormuşum gibi sohbete devam edip ne kadar lüzumsuz konuşabileceğini ölçebilirdim belki. Cevapsız kalmayı tercih ettim.
“Kardeşimin yemin töreni olacak. Asker ocağı zor olur. Moral vermiş oluruz.”
“Adı soyadı nedir? Gitmişken selamını götüreyim” dedim. İçimde iyilik yapmak geldi.
“Şaka mı yapıyorsun abi. İşini gücünü bırakıp nizamiyeye mi gideceksin sanki.” Cümlesini tamamlayana kadar ciddi ciddi suratına baktım. Korkudan olsa gerek kardeşinin ismini söyledi. Telefonumu çıkarıp Fuat’a mesaj yazdım.“Havaalanına gidiyorum. Sivas’ta görüşürüz. 5’inci piyade eğitim tugayından er Çetin Tekin’e bir güzellik ayarla.”
Havaalanı girişinde araçlar kaplumbağadan da yavaş ilerliyordu. Sırat köprüsünde şansını denemek için sıra bekleyen ölü gibi hissettim kendimi. Canımı teslim edip gerçek Sırat’a varmadan İç Hat kapısı önüne gelmiştik.
“Borcumuz ne yaptı Kaptan?” dedim inançsızca. Zira taksimetrede 45 yazıyordu ve her zamanki taksici hilesiyle karşılaşacağımdan emindim.
“50 versen yeter abi.” Hile de buydu işte. Alaycı gülüşümle 50 liralık banknotu uzattım.
“Üstü kalsın.” dedim. Eleman şaşkınlığını atana kadar kemerimi çıkarmış x-ray sırasına karışmıştım bile.
Kemeri, saati ve bozuklukları olması gereken yere koymadan bilet alma sırasına karıştım. Oradan da son kez x-ray’den geçip peronların olduğu kısma ulaştım. Buraya gelmeyeli uzun zaman olmuştu. Sigara içme bölümü aynıydı. Yine herkes o lanet kapıyı açamıyordu. Millet olarak tuşlara alışkınlığımız hiç geçmeyecekti belki. Sigaramı yaktım. Telefon titremeye başladı. Fuat’tı.
“Geç kalmadın mı biraz?”
“Nedense bugün herkes imalı konuşuyor. Yasin’in ölüm yıldönümü Dünya İmalı Konuşma günü falan mı yaptılar”
“Mesajda bahsettiğin kişi kim?”
“Taksicinin kardeşi. Rahat olabileceği bir yere versinler. Sevap kazanmamı engellemezsin umarım. Neyse anons geldi kapatmalıyım. Törenden sonra orada olurum.” dedim ve telefonu kapattım. Yüzüne kapanan telefonları özlemiştir diye düşündüm. Son nefesimi çekip uçağa bindim.
Tam da istediğim zamanda Sivas’a ayak bastım. Beni almaya gelenin olmadığını görünce sabahtan beri kafamdaki düşüncelerin gerçekliğini anlamış oldum. Şuan tören bitmiş ve dağılmak üzereydi. Üst düzey bürokratlar, vekiller ve takım elbiseli kodamanların arasında bulunmamam gerekiyordu. Yarım ağızla davet edildiğim bir yerdi. Neyse ki umurumda da değildi. Bulunma amacım bambaşkaydı. Havaalanında bulunan oto-kiralama servisinden araç kiralayıp Yukarı Tekke mezarlığına doğru yola koyuldum. Arka arkaya ve sırasıyla Albin ve Fuat’ın telefonlarını açmayıp telefonu kapattım.
Yaklaştıkça kalp atışlarım hızlandı. Ömrümün yarısına kadar yanı başımda olan adam. Hayata karşı birçok ilklerimde destekçim. Aile olarak bildiğim tek kişi. Arabayı park edip mezarlık kapısını iteledim. Kırmızı tonlardaki gökte güneş yoktu. Rüzgar tüylerimi kabarttı. Mimarım mezarının başında beni bekliyordu. Bu sefer ben ağır adımlarla yaklaştım. Toprağının yanına oturdum.
“İşte yanındayım. Mutlu musun şuan öbür tarafta ?”
“Hoş geldin evlat. Görüyorum ki yaşlılığın da bana benziyor.” dedi. İçimdeki öfkeyi mezarının toprağından çıkarıyordum. Gözyaşlarım birer birer toprağa dökülüyordu.
“Evlat ha. Evlat! Aylardır düşünüyorum ama hiçbir cevabım yok. Bu salak oyununda nasıl bir rol biçtiğini hala çözemedim. Bu ne adice bir problem! Bunun bir formülü bile yok!”
“Koray. Hayatın akışı içindeyken bazı şe..”
“Baba! Sen ne anlatıyorsun ya! En berbat zamanımda ne olduğu belirsiz bir terör örgütü evime girip bir dosya bırakıyor. Lanet olasıca belgelerin içinde Yüce Yasin Yaren’in gerçek babam olduğunu öğreniyorum. Ulan en azından geberirken, son nefesini verirken kulağıma fısılda be adam. Yemişsin bir halt, en azından bunu dürüstçe söylesene. Sadece söyle be.” Beyin damarlarım çatlarcasına zonklamaya başladı. Belli bir yaştan sonra hıçkıra hıçkıra ağlamak pek de sağlıklı değildi.
“Haklısın, kuracak tek bir cümle…”
“Bok haklıyım. Ne haklıyım baba. Neye haklıyım? Onca zaman bana “evlat” diye seslenişindeki şefkate yoksundum. Bencil herif. Evladın gibi sevdin lan beni. Ben ise hep abi olarak gördüm seni. Abim olarak sevdim. Hiç kimseden göremediğim aile sevgisini annemin tek fotoğrafında aradım. Çöp kamyonları peşinde dayaklar yedim. Sokak lambaları altında köpek gibi sabahladım. Sen ne yaptın? Pencere kenarında oturup eve dönüşümü izledin. Amaçsız herif.” Sakinleşemezsem burada ölüp gidebilirdim. Yeniden elim çakmağa doğru gitti ve zehri havaya soludum.
“Bana hep anneni hatırlattın. Sana her dokunuşunda yüzlerce kez öldüm.”
“Siktir etseydin ulan evinden.”
“Evlat.” dedi ve ilk kez gerçekten baba gibi sarıldı. İlk kez babama sarıldım. İçimdeki öfke yerini huzurumsu bir duyguyla yer değiştirdi. Etrafımdaki eli silahlı kırmızılar bir anda yok oldu. Toprağın gözyaşımla ıslanmış kokusu, sanırım aile böyle kokuyordu.
YORUMLAR
Hem içerik olarak hem de biçimsel olarak daha güzel eserlerinizi okuduğumu belirtmeliyim. Daha vasat bir kalemden çıksaydı eğer, bir kaç övgü dolu söz edebilirdim ama siz daha güzel eserleri paylaşmış biri olduğunuzdan bunu anlamsız buluyorum.
Anlayışınıza sığınarak öykünüzdeki bazı anlatım hatalarına değinmek istiyorum.
"Sol el cebinde, sağ eliyle parmağındaki yüzüğüyle oynuyordu." Burada söylemek istediğinizden farklı bir anlam var. "Sol eli cebinde, sağ eliyle parmağındaki yüzüğüyle oynuyordu" dersem, ne demek istediğimi anlarsınız.
"Küçük valizimi hazırladım, sigaramı yaktım, pencereden taksinin gelmesini bekliyordum bir yandan da Usta’yı izleyerek."
Yine "Küçük valizimi hazırladım, sigaramı yaktım, pencerede taksinin gelmesini bekliyordum bir yandan da Usta’yı izleyerek." dersem, anlarsınız.
"Şuan tören bitmiş ve dağılmak üzereydi." Kim dağılmak üzereydi?
İkinci kez geçtiğinde de birleşik yazmışsınız. Oysa bir sıfat tamlamasıdır ve ayrı yazılmalıdır. "Şu an"
Yoksun olmak, "neden" yoksun olmak sorusuna alınan cevaptır. Bu durumda yoksunluk şefkate değil şefkatten olmalıydı.Şefkate yoksun olunmaz, hasret olunur.
" İçimdeki öfke yerini huzurumsu bir duyguyla yer değiştirdi." ya " İçimdeki öfke huzurumsu bir duyguyla yer değiştirdi." ya da " İçimdeki öfke yerini huzurumsu bir duyguya bıraktı." olmalıydı.
Umarım işgüzarlığıma kızmamışsınızdır. "Zaten baskıya versem düzeltirlerdi. Bunca emek verdiğim yazıda kala kala elinde bunlar mı kaldı?" diye de düşünebilirsiniz. Haklısınız da...
Diğer yandan bilirim ki, kendi yazılarımda da bir yığın hata vardır. Terzi kendi yırtığını dikemezmiş, derler.
Sağlıcakla,
nitemtran tarafından 10/10/2015 1:19:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
plasebo
Bence uğraşınız en önemli işlerden birisidir. Yanlışlar görüldükçe eksikler giderilir. Elinize sağlık :)
Uzunca bir aradan sonra hafızayı tazelemek için 17. bölümden bir tekrar alıp 27. bölüme geldim.
Keyifli bir devam yazısı olmuş bunun için öncelikle seni tebrik edirim. Hikayelirindeki dış dünyayı, iç mekanı ve insanları sözcüklerle yorumlarken okuyucu olarak hikayeyi film misali hayalimde canlandırabiliyorum. Bu sebepten yazı dizini bir fotoğraf sanatçısı gibi yansıtmanı seviyorum. Yazı dizine bir bütün olarak bakınca yerli Pulp Fiction havasını hafiten hissettirmiş sinemasal anlatım tarzın oldukca başarılı...
İstikrarlı ve bir o kadar etkili devam yazılarınızı okuyabilme temennisiyle....