- 812 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Muhtara mektup..
Sayın ismini bile bilmediğim muhtar bey,
haliniz, huzur doludur umarım. Keyfiniz gerçekten nasıllar acaba? Dilerim oldukça iyidir. Size bulunduğum mekandan bahsedecek olursam emin olun deliler hastahanesinden kaçtı bu herif dersiniz. O kadar eminim ki adım da Emin’dir.
Efendim, bulunduğum semasız, rengi uçuk bu büyük şehrin tam ortasında ikamet etmekteyim. Ne de büyük şehir ya.. Büyüklük nedir bir çözebilsek ya.. İnsanlara geçmeden evvel size biraz daha çevremden bahsetmek isterim.
Şeffaf bir maddiyatdan oluşan evimin lüks dedikleri "ihtişam" olarak adlandırılmış misafir odamın büyük camı, şehir hayatının içinde çepçevre bulunduğum mekanın curcunasını arsızca gösteren bir dengesizdir. Nasıl dengesizdir o! Bir bilseniz... O cam ki, hem sessiz hemde saydam.. O, hem dilsiz hemde kör.. Şehirde geçen yirmi dört saatin bir kaç dakikasını kasvetli araba sesi ve kabortadan çıkan gazdan uzakta.. O cam, bir lahza temiz hava ve kötü doğa dışı kokulardan esir edilmemiş hali ile tenefüs etmemi engelleyen cansız canidir.. Oysaki köyün havası farklı. Buradaki gibi cama gerek yok. Muhtar bey, doğanız doğadır sizin. Renginiz, tadınız hatta ve hatta kokunuz kokudur sizin. Katkısız domatesler, dutlar, incirler, üzümler, pekmezler, karpuzlar, taze bazlamalar, dolazlar, melengiç kahveler, kabaklar, kavunlar, yukadan yapma taze çevirmeler, tulum peynirleri, turşular, salatalıklar, telemeler, salçalar ve daha neler neler.. Birdenbire buram buram memleket koktu çevrem. Saydıklarımın ya çakması vardır yada hiç yoktur esamesi
bu şehirde. En güzeli de köyde trafik yok. Arabayı park etme derdi yok. Tertemiz bir hava var. Geceleri gökyüzünde yıldızlar kitap okunurken ışık tutarlar. Işıl ışıl parlarlar. Can olurlar..
Bu şehirin şuuru kaçık! Şehirin doğa niyetine yapılan parklardaki yeşillik süsleyici nitelikte bulunan o asalet timsali bitkilerin feryadını duyan yok! Onlar ki, büyük hokkabaz. Şehrin toz duman oluşumunda kendi çapsız çaplarında üstün gayret ve başarı sağlayanların cansızlığı var. Şehirin de renklerini ara sokakların bilinmezlerinde kaybettiren şuur yoksunu insanlar var. Her yer cam, beton, tuğla, toz, duman ve daha nice doğa düşmanı maddiyatçılardan oluşan gardiyanlarla kemer tutmuştur. O kemer ki vezirine emreder ve der ki: "En son delikten vur hamleyi.." ve dünyayı dar ettirir. Geriye gardiyanlar kalır. Bu gardiyanları sayın Muhtar’ım biz şehirliler ayakta tutuyor ve onları besliyoruz. Nasıl iş bu dersiniz değil mi? Der misiniz? Demez misiniz? Büyük şehrin adaleti eksik olur. Köyde idare biraz daha farklı olsa gerek değil mi? Büyük şehirden geliyorlarsa eğer gülün emi! Bol bol gülün..
Sabah olunca cılalı ayakkabılarımızı giyip uyku sersemi hallerimizle acel tecel durağa koşup halimizi düşünüyorum da.. Ya dolmuş kaçar beklemez yada dolmuş gelmez bekletir. Ayaklarımız topraktan ve çimenden münezzeh. Yakıcı güneşin altında başımızdan ayak tırnaklarına ve hatta süslü sosyete plastik potinlerimize kadar yanıyoruz.. Yangına yangın veren düz ve ruhsuz betonlar.. Rengi ruhu kaçık betonlar.. Aldatıcı doğa düşmanı şehir yaşamı.. Sömürü düzenbazlığı. Ruhumuz ruh bedenimiz beden değil. Düşüncelerimizin kıyısında aman diyen hayallerimiz virane.
Tüm bunları içimdeki bensiz benle konuşur düşünürüm.. Benliğe ruh gerek.. Gerçeklik gerek.. Kim bu dengeleri bozan haysiyetsiz? Asliyet nerede? Keder nereye takıldı? Gel gayrı.. Gel.. Ne işin var orada? İn! Çök hele.. Çök.. Bu şehrin renkleri uçuk ve garip! Son çare bu satırlara meyleyledim..
Eş, dost, çevre, can, sıradan insan dediklerimiz zevk ü sefa içinde dertleri daha çok mal mülk sevdasına kapılmak ve elde etmek. Utanmasalar para mal mülk havuzunda yüzecekler. Hatta havuz bile dar gelir. Hani paranın pulun zekatını, değerini bilseler de böbürlenmeseler ve hatta ruhlarını kör etmeseler keşke.. Onlar ki fakir, yoksul, gariban, yetim ve öksüz demeden bir villa içinde maddiyat denizinde yüzmeyi kim bilir ne kadar da isterler. Hemde uslanmadan dur durak bilmeden ilerlerler.. Gittiğiniz bu yol, yol değildir. Onlar aslında mal mülk yemezler.. Onlar daha çok kul hakkı yer, kul hakkı isterler.. Vefa bilmez, sadakat bilmez devamlı isterler.. Çevrelerine de son gaz huzursuzluk saçarlar. Neymiş buzdolabının modası kaçmış.. Banu hanımların yeni buzdolabıları olmuş. Ne de olmuş ya.. Olmuş mu? Dolmuş mu? Solmuş mu? Nedir yani? Bu değeri bir insana verseler ya keşke.. Velhasıl şehir insanının hali hal değil.. Var gerisini sen bil sen anla..
Girdaplı şehir yaşantısından taze billur köye selam olsun..
Emin
Konçuy (Alaz Serdengeçti) - 04.10.2015
Muhtara mektup.. Yazısına Yorum Yap
"Muhtara mektup.." başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.