- 533 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ADAM GİBİ ADAM
“Hacı Üzeyir Efendiye Saygılarımla”
Adam gibi bir adam!
Adı Hacı Üzeyir Efendi…
Adam gibi adamın sol memesinin altında mangal gibi bir yürek...
Adam gibi bir adam!
Adı Hacı Üzeyir Efendi…
Adam gibi adamın bilgisayar gibi çalışan bir beyni var… Çalışmış… Çalışmış… Çalışmış… Dinini kaynağından öğrenmiş… Safsatalara, uyduruk masallara karnı tok…
Elinde Kuran’ı Kerim… En büyük silahı, inandığı dinin kutsal kitabı… Yarım asırdan fazla ömrünü dinini öğrenmekle geçirmiş. Mısır’da, Suudi Arabistan’da din görevlisi olarak çalışmış…
Adam gibi bir adam!
Adı Hacı Üzeyir Efendi…
Adam gibi adamın gözlüklerinin arkasında pırıl pırıl parlayan iki güzel göz… Beyninin aydınlığının, yüreğinin güzelliğinin aynası gözler…
O gözlerde ihanet yok. O gözlerde korku yok. Karanlığı yırtmak için bakan iki güneş sanki…
Kem gözler, aydınlık gözleri sevmedi…
Ama o aydınlık gözler kem gözlere, yüreğinin çirkinliğini gösteren gözlere, beyninin karanlığını yansıtan gözlere karşı hiç yılmadı…
Doğru bildiklerini korkusuzca anlatan gözler, binlerce insanı aydınlattı…
Adam gibi bir adam!
Adı Hacı Üzeyir Efendi…
Adam gibi adam gösteriş nedir bilmez…
Ben onu bir sabah namazı öncesi caminin önünde tanıdım…
Babamla el sıkışıp sohbete başladılar. Çocukluğumuzda bugün satılan atlet, külotların yerine, Amerikan bezi de denilen kaput bezinden atlet, külot dikilirdi. Atletler çoğunlukla uzun kollu olurdu. Külotlar da şalvar uzunluğunda dikilirdi.
Bu adam gibi adamın altında kaput bezinden külot vardı. Üstünde ise açık kahverenginde ceket vazifesi gören ucuz bir gömlek vardı.
Babamla sohbete başladılar. Ağzım açık, kulaklarım ise onların ağzından çıkan hiçbir kelimeyi kaçırmamak için hazır olda bekliyordu…
Gözlerim iki güzel insanın el ve yüz hareketlerine odaklanmıştı.
Sohbet o kadar seviyeli, tatlı ve güzel sürüyordu ki, bitmesini istemiyordum.
Bu adam gibi adamı çok sevdim. Kanım kaynadı… Ezan okununca sohbet sona erdi. Namaz kılmak için camiye girdik.
Namazı kılıp çıktıktan sonra yolda babama sordum:
— Baba, bu adam çok bilgili... Hem de çok mantıklı konuşuyor. Çok güzel anlatıyor. Ama niye böyle giyiniyor?”
Babam:
— Mahmut’um biz konuşurken, sen bizi çok dikkatli dinliyordun. Sen bu adamı çok sevdin. Boş konuşmaları dinlemezsin. Ben seni tanırım... Bu adamın adı Hacı Üzeyir’dir. Aslı Narinceli’dir. Yıllarca Mısır’da dini eğitim görmüştür. Kendini iyi yetiştirmiş bir âlimdir. Âlimler gösterişe değil, bilgiye önem verirler… Merkebe altın semer giydirsen de merkep yine merkeptir… İnsanları elbiselerine göre değil, beyinlerinin aydınlığına, yüreklerinin güzelliğine bakarak değerlendirmek gerekir… Öyle güzel insanlar var ki ( güzel insan demek: bilgili, vefalı, merhametli, dürüst, namuslu insan demektir.) üstlerinde doğru dürüst elbise yoktur. Üstlerinde ipek gömlek, takım elbise, ayaklarında pahalı iskarpin olan bazı kişilerin, insanlıktan zerrece nasiplenmediklerini görebilirsin. İnsanları giyindikleri elbiselerine göre değil, beynine ve yüreğine bakarak değerlendir. Önemli olan oğlum, çalıştığından dolayı pırıl pırıl parlayan bir beyine ve bütün insanlığı kucaklayabilecek, onların acısı ile ağlayacak, sevinçleri ile gülecek güzel bir yüreğe sahip olmaktır.
İçinde güzel yürek olmayan hiçbir kürkün, (ipekten, simden, altından da olsa) önünde ayağa kalkma… Hiçbir zalime boyun eğme… Üç günlük Dünya’da mal-mülk için onurunu satma. Birkaç gün ömrümü uzatayım diye kimsenin önünde diz çökme… Bin yıl tavuk yaşayacağına, bir gün yaşa ama horoz olarak yaşa… Bu nasihatlerimi sakın unutma oğlum…
Yıllar sonra Mevlana’yı incelerken babamın bu sözlerini, Mevlana’nın şöyle ifade ettiğini gördüm:
“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok.
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok…”
Adam gibi bir adam!
Adı Hacı Üzeyir Efendi…
Adam gibi adam, insanların saflığından istifade etmezdi… Dünya malı için kendini küçük düşürmezdi... İslam dinini kendi çıkarları için kullanmazdı… Babamın dükkânında çalıştığımız bir gün, babamın dostlarından Qeraşlı biri dükkândan içeri girdi. Elinde büyük bir yoğurt bakracı (sitili) vardı. Selam ve hal hatırdan sonra babama sordu:
— Mustafa, bu Hacı Üzeyir efendi nasıl bir adam? Ben kendisine bir sitil yoğurt getirdim. Yoğurt sitilini boşalttıktan sonra içine şeker doldurmuş. Bana dedi ki: Oğlum ben devletten maaş alıyorum. Bize yetiyor ve artıyor. Siz fakir insanlarsınız. Bize getireceğiniz yoğurdu, yağı ve diğer şeyleri satınız. Kendi evinizin, çoluk-çocuğunuzun ihtiyaçlarınızı karşılayınız.
Babam güldü. Hacı Üzeyir efendinin tavrı babamın çok hoşuna gitmişti. Dostuna şöyle dedi:
— Hacı Üzeyir Efendi bir âlimdir. Gerçek din adamıdır. Gerçek Müslümanlar, dini çıkarları için kullanmazlar… Senin kazancını biliyor. Onun durumu senden iyi. Kendi çıkarını değil, senin çoluk çocuğunu düşünmüş. Helal olsun Hacı Üzeyir efendiye…
Yıllar sonra Afyon’da öğretmenlik yaptım.
Afyon’un köylerinde imamlık yapanlardan çoğunun, şehir merkezinde kirada dükkânları, evleri vardı.
Köylüler her hafta Perşembe günleri imamın evine, “Perşembelik” diye büyük bir tabak dolusu bakliyat ( bulgur, simit, mercimek, nohut) götürürlerdi. İmamlar ise bu gelen bakliyatları ayda bir çuvallarla şehre götürüp satarlardı.
Yılda bir kere verilen zekât, Afyondaki imamlar için Mili Piyango İkramiyesi gibiydi…
Genellikle hayvancılıkla uğraşan köylüler, 40 tane koyundan birini imama zekât olarak verirlerdi.
Öğretmenlik yaptığım Çatkuyu köyü, küçük bir köydü. Bizim köyün imamına 30 koyun zekât olarak verilmişti.
Komşu köylerden Başkimse köyü, bizim köyden büyüktü. Kalabalıktı… Başkimse köyü imamına 70 koyun verilmişti.
Bizim köyün imamı üzüntüsünden hasta oldu. Ben 40 koyun zarar ettim, diyordu.
Ben o köyün öğretmeniydim. Öğretmenlere bir tavuk bile vermiyorlardı…
Ben yetmiş koyun zarardaydım(!) ama hasta düşmedim.
Afyon’da imamlar devletten maaş, köylülerden ise Perşembelik ve zekât diye koyun alırlardı.
Zekât fakirlerden çok imamlara verilirdi. İmamlar da “gelene” “git” demezlerdi.
Hacı Üzeyir Efendi aldığı maaşa şükür ediyordu. Kendisine getirilenlere, yani “gelene” “git” diyordu…
Afyon’da bir imam ile arkadaş olmuştuk. Dürüst bir insandı. Ona Hacı Üzeyir Efendiyi anlattım. Dürüst olduğunu, halkın getirdiklerini almadığını söyledim. Tanığı olduğum yoğurt bakracının şekerle doldurduğu olayı anlattım.
İmam arkadaş güldü:
— Bizim imamlar ne diyorlar biliyor musun? Bak sana anlatayım:
1- Safları düzle, imamı gözle…
2- Kelle - melle, imamın evini belle…
3- İstemem verme bana, kör müsün cebim ağzını açmış, bakıyor sana…
4- Sen ver imama, cennet için girme kedere, gama…
5- İmamlar Allah’ın eri, gelsin süt, yoğurt, peynir, koyun, bakliyat, deri…
6- Kahveyi koy fincana, ne getirirsen getir imam amcana…
7- Ver kolunu, garantile cennetin yolunu…
İmam arkadaş, yirmiye yakın tekerleme söyledi. Ben de hepsini yazdım.
Aradan yıllar geçti.
Yukarda yazılan tekerlemeler 20 -25 yıldır unutamadıklarımdır.
Adam gibi bir adam!
Adı Hacı Üzeyir Efendi…
Adam gibi adam insanları küçük görmezdi… Kendini büyük adam gören, burnu havalarda bir kişiliği yoktu.
Çocukluktan gençliğe terfi etmiştim.
Kâhta’da kâr amacı gütmeyen, halkımızın, gençliğimizin kültürel gelişimine katkıda bulunmak amacıyla Cantekin Kitapevini açmıştım.
Hacı Üzeyir Efendi’yi sever sayardım.
Bir gün karar verdim. Hacı Üzeyir Efendiye danışacak, onun dine aykırıdır dediklerini yapmayacaktım…
Evde, Kuran kursunda, okulda, okuduğum kitaplardan dini bilgi edinmiştim. Ama Hacı Üzeyir Efendi âlimdi. O en doğrusunu bilirdi.
Cantekin Kitapevinde kasetçalar vardı.
İki boş kaset aldım.
Daha önceden haber verdiğim Hacı Üzeyir Efendi’nin gelmesini bekledim.
Hacı Üzeyir Efendi saat 9’da geldi.
Oturduk. Kafama takılan bütün soruları sordum.
Bütün sorularıma cebinden çıkardığı küçük boyutlu Kurandan ayetlerle cevap verdi…
İki kaset tamamen doldu.
Benim için manevi değerleri çok büyük olan o iki kaset şimdi olsaydı, olduğu gibi yayınlardım.
Çok ilginç sorular ve çok güzel cevaplar vardı.
Biz Kâhtalılar içimizden çıkan Hacı Üzeyir Efendinin değerini bildik mi diye herkes vicdanına sormalıdır. Cevabını da bir aynanın karşısına geçip kendi kendine vermelidir. Değer verenlerin yüzü kızarmayacaktır. Öldükten sonra değerini anlayanlar da hiç olmazsa utanacaktır. Değer vermeyip de onu ezmeye çalışanları da Allah değerlendirecektir.
Sorduğum sorulardan iki tanesini ve cevaplarını aşağıya alıyorum.
SORU: Hacı Efendi bu favorilerim uzun. Günahsa, kes diyorsan keseceğim.
Bu soruma Hacı Üzeyir Efendi gülerek cevap verdi:
CEVAP: Çocuğum kılların uzunluğu ile cehenneme gidilseydi, bütün keçiler cehennemlik olurdu. Kâhtalılar belli bir giyim, kuşam, tıraş tarzına alışmışlardır. Görmedikleri giyim ve tıraş tarzlarına, bazılarının da kışkırtmasıyla tepki göstermeleri normaldir… Siz de onlara ters düşmemek için giyim kuşamınıza dikkat ediniz…
Bu mantıklı önerisini o gün yerine getirdim. Favorilerimi kestim.
SORU: Zulme, haksızlığa karşı çıkmakla günaha giriyor muyuz?
CEVAP: Ben genç olsaydım seninle omuz omuza mücadele ederdim. Bak Kuran ne diyor. (Cebinde Kuranı Kerimi çıkardı. Arapça okudu. Açıkladı.) Dinimiz zalimlere, haksızlıklara karşıdır. Ama zalimler tecrübelidir. Kapılarında dalkavuklar çoktur… Siz çok gençsiniz... Safsınız... Tecrübesizsiniz… Onların paraları, tecrübeleri ve yardakçıları vardır… Hepsi birleşir sizi çabuk harcarlar. Çocuğum onların kolu uzundur.
Hacı Üzeyir Efendinin dediklerini yaşadım… Bir kesim pembe düşlerimizden yararlanmaya, bizi kullanmaya çalıştı…
Zalimler birleşti. Ahtapot oldu. Kollarında kemiklerimiz kırıldı…
Adam gibi bir adam!
Adı Hacı Üzeyir Efendi…
Adam gibi adamı sevdim. Saydım… Unutmadım…
Yıllar sonra Edirne Süloğlu’nda askerlik yaparken, dini bayramların birinde bayram kartı gönderdim.
İyi bayramlar dilerken sevgimi, saygımı yazmıştım.
Kartı almış, babamın demirci dükkânına gitmiş:
— Bak, Mahmut’un bana kart gönderdi.
Babama çok sevindiğini söylemiş.
Babam bana anlatırken gözlerinin içi gülüyordu:
— Aferin oğlum. Değerli insanların kıymetini her zaman bil. Onlara saygıda kusur etme.
Babamın bu öğüdünü her zaman tutmaya çalıştım.
Bu yazdığım satırlar, değerli bir insana saygı ifadesi değil mi?
Adam gibi bir adam!
Adı Hacı Üzeyir Efendi…
Adam gibi adam Hacı Üzeyir Efendi haklı çıkmıştı: Zalimlerin kolu çok uzundu. Bizlere çok çektirdiler. Hala da çektiriyorlar…
Allah Hacı Üzeyir Efendi’ye gani gani rahmet eylesin.
İnançlarını Dünya malına değişmeyen gerçek müminlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum…
YORUMLAR
Güzel bir adam!
Adı Hacı Üzeyir Efendi…
Güzel insan demek: bilgili, vefalı, merhametli, dürüst, namuslu insan demektir.
Yazdığınız bu satırlar, adam gibi bir adamın değerli bir insana saygı ifadesidir... Her daim keyifle okuduğum, hayranı olduğum bir kalemle ustalıkla yazılmış,... SELAMLAR, SAYGILAR...