- 879 Okunma
- 10 Yorum
- 2 Beğeni
NEDİR BU DEVŞİRMELERİN SİZDEN ÇEKTİĞİ?
Çok uzun bir yazı maalesef ama bazı kafalara kısaca anlatmak mümkün değil…
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Efendim epey bir zamandır bizim yazar çizer takımında birbirlerini devşirme olmakla suçlama modası var. Politikada da öyle.
Devşirmenin ne manaya geldiğini bilmeden mi konuşurlar? Sanmıyorum. En azından ilk okulda öğretmiştir öğretmenleri. Yani ilk okul seviyesinde bile olsa mektep medrese görmüş biri devşirmenin ne manaya geldiğini bilir…Yok o kadar kesin konuşmayayım. Eğer bilselerdi devşirme olmanın her şeyden önce bir suç olmadığını bilirlerdi.
Devşirme nedir kısaca bir kez daha özetleyelim:
Osmanlı Devletinde I. Murat döneminde başlayan bir sistemdir. Devlet feth ettiği ülkelerin Hrıstiyan ( Dikkatinizi çekerim sadece Hrıstiyan ) ahalisinin sağlıklı ve gürbüz olan çocuklarından onda birisini alır, o çocuğu önce Müslüman bir Anadolu ailesinin yanına verip İslamı, Türkçeyi, Türk gelenek ve göreneklerini öğretir, belirli bir yaşa gelince de ya saray mektebi denen Enderuna alınırdı bu çocuklar ya da ileride Kapıkulu ( Ki çoğu yeniçeridir) askeri olmak üzere acemi oğlanlar ocağına alınırdı. İşte bu sisteme devşirme ya da pençik sistemi denirdi. Devşirme ve pençik’in ayrı sistemler olduğunu söyleyenler de vardır ama üç aşağı beş yukarı budur sistem.
Bu sistem yüzünden Osmanlı Devleti çok eleştirilmiş, ülkeyi gavurların yönetimine teslim ettiği, bu devşirmelerin mazlum Anadolu’un öz Türk evlatlarına çok büyük kötülük yaptıkları, bu gün ülkenin zararına işler yaptıklarından emin oldukları yönetici veya sade vatandaş herkesin bu devşirmelerin soyundan geldiğini söylerler. Hatta daha ileri gidip geçmişteki devşirmelerin de günümüzde onların soyundan geldiğini düşündükleri devşirmelerin de vatan haini olduğunu iddia ederler. Hatta ve hatta daha da ileri giderler… Zavallı günümüz devşirmesi kafasına vur elinden ekmeğini al bir insan olsa bile madem ki devşirme soyundan gelmektedir o halde haindir çünkü onun kanı halis ve saf kan değildir. Ne de olsa damarlarında atalarının pis(!) kanı dolaşmaktadır.
Yahu el insaf. Neden mi el insaf? Madde madde yazayım
1- Devşirme denen sistem sadece Osmanlıların keşfedip uyguladıkları bir sistem değildir. Selçukluları Türk, Osmanlıları gavur belleyenler iyi okusunlar: Devşirme sistemi Müslüman-Türk devletlerinin hepsinde olan bir sistemdi. Osmanlıların Kapı Kulu askerleri vardı, Selçukluların da Gulaman-ı Saray…Kelime manası aynı ( Devlet kapısının kulları, köleleri ) Eğer Osmanlılar bu devşirme sistemi yüzünden gavur idiyseler Selçuklular da gavurdu.
Şimdi ‘’ Ama Osmanlı padişahları hep yabancı kadınlarla evlendi Oysa Selçuklu sultanları hep Türk avratlar aldılar.’’ Diyecek olanlara hatırlatayım. Selçuklu Devleti’nin kurucusu Tuğrul Bey Halife’nin kızıyla evlendi. Yani bir Arapla…Demek ki Öz be öz Türk olan Selçuklu atalarımızın kanına da – Müslüman olsa bile- bir başka milletin kanı karıştı…Eyvah ki eyvah (!)
2- Devşirme sanki yalvardı mı aman ‘’Beni alın anamın babamın kucağından.’’ Diye. Adamları daha bebekken analarının babalarının kucağından, çoğu kez zorla ( Nadiren, ‘’ oğlum Osmanlı Kapısında yükselerek sadrazam bile olur ‘’ düşüncesinde olan ana baba kendi elleriyle veriyordu evlatlarını.) al sonra da ‘’Senin kanın bozuk’’ diye aşağıla. İnsanda biraz vicdan olur.
İlginçtir ki bu devşirmelerin sevilmemesi sadece günümüzün meselesi değil. Osmanlı devletinde de sevilmemişler. Hatta ‘’ Şalvarı şaltak Osmanlı, Eğeri Kaltak Osmanlı, Ekip biçmeye yoktur, yemeye ortak Osmanlı’’ diyen Anadolu Türkmeninin kast ettiği Osmanlı işte bu devşirme olanlardır. Özellikle de Yeniçeriler.
Daha da ilgincini söyleyeyim:
Bu devşirmeler hani bebekken Anadoludaki ailelere verilirdi ya…O ailelerin pek çoğu Kızılbaş, Bektaşi Alevilerdi. Yani çocuklar Alevi kültürü ile yetişirdi genellikle. Bu yüzdendir ki Yeniçerilerin tamamı Bektaşiydi. Fakat ne hikmetse bu gün bile hâla Anadolu halkının anasını ağlatmış olan özbe öz Türk sipahilere kimsenin bir itirazı olmaz da sadece savaş zamanlarında Anadolu topraklarına ayak basan Yeniçerilerdir topun ağzına konan. Yani bu gün bile Alevi vatandaşlarımız maalesef Çaldıran savaşı öncesinde, bu savaşta ve bu savaştan sonra pek çok Aleviyi öldürmüş olan ve Osmanlı Ordusunun %75 inden fazlasını teşkil eden - Kanı halis Türk kanı olan- sipahiye tek kelime etmezken, bizzat kendi elleriyle yetiştirdikleri ve kendileri gibi Alevi ( Hz. Ali soyundan gelenlerdir Alevi, Alevi inancına göre) olmasa da Bektaşi olan Yeniçerileri soylarının katili olarak görürüler. Çünkü yeniçeriler devşirmedir. Yani kendi elleriyle yetiştirmiş olsalar bile netice itibariyle kanları bozuktur (!) Yeniçeri istediği kadar Gübenk çeksin, istediği kadar gülbenkin sonunda ‘’ Üçler, yediler, kırklar,Gülbeng-i Muhammedî, nur-u Nebî Kerem-i Ali, Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli Demine devranına hû diyelim hû…’’ desinler fark etmez. Onlar devşirmedir, kanları bozuktur (!)
İşte bu halis kan meselesi yüzünden devşirme asla sevilmez damarlarında halis Türk kanı taşıyanlar tarafından.( Yanlış anlaşılmasın sadece Alevileri kast etmiyorum. ‘’Türk olsun da ister Zerdüşt, ister Budist, ister Ateist olsun’’ diyenler var onları da kastederek söylüyorum. )
Hatırlayın. Habeşistanlı ( Etiyopya) derisi kemiğine yapışmış, dişlek bir kız vardı. Asıl adı Hewan Abeye idi bu kızın. Ülkesindeki açlık ve sefalet yüzünden Türkiye’ye gelmişti. Çok iyi bir 5bin ve 10 bin metre koşucusuydu. Bunu aldık, adını da Elvan Abeylegesse, olarak değiştirdik ( Sonra Elvan Can) oldu. Elvan daha sonra 2007 de Dünya Atletizm şampiyonasında dünya ikinciliğini getirdi Türkiye’ye. Peki ne yaptık? Bir kaç gün ‘’Aferin Elvan’’ dedik sonra başladı ‘’ Devşirme sporcuların kazandıkları başarılar Türk atletizm sporunun mazisi altın yaldızla yazılmış şerefli tarihine yakışmaz’’ homurdanmaları.( Türk atletizm sporunun altın yaldızlarla yazılmış şerefli tarihindeki başarımız ne peki? Ruhi Sarıalp’in 1948 Londra Olimpiyatlarında üç adım atlamada elde ettiği bronz madalya ile yine ona ait olan1950’de Brüksel’de yapılan Avrupa Şampiyonasında elde ettiği üçüncülük madalyası. Başka yok yakın tarihimize kadar.)Yani ağzınla kuş tutsan yaranamıyorsun, tabiyetinde olduğun devletin halis kan taşıyan (!) vatandaşlarına.
‘’İyi de kardeşim bu devşirmelerin hepsi de faydalı işler mi yaptı?’’ diye soranlar olacaktır.
Onu da anlatayım. Mesela bir Rum Mehmet Paşa vardır. Bu adam hem de Fatih Sultan Mehmet’in Sadrazamıdır ve bakın onun Karamanoğulları üzerine yapılan seferde neler yaptığını Aşık Paşazade ( Aşık Paşa Tarihinde) Nasıl anlatıyor:
‘’Rum Mehmet,yürüdü.Larende’ye vardı. Mescitlerini ve medreselerini yaktı,yıktı ve bozdu. Babasının evi gibi harap eyledi. Şehrin kadınlarını ve oğlanlarını soydurdu. Çıplak ettirdi.Larende’den gitti. Vardı,Ereğli’ye çıktı. Ereğli’nin ilini ve köylerini harap eyledi.’’
Bu caniliği İstanbul’un Türkler tarafından fethinin intikamını almak için yaptığını söyleyenler olmuştur daha sonra. Yani böyle hainler çıkmıştır devşirmelerin arasından.
Başka gaddarlar da çıkmıştır Devşirmelerin arasından: Kuyucu Murat paşa, Köprülü Mehmet Paşa gibi….Ama Köprülü Mehmet Paşanın Torunu Sadrazam Köprülü Fazıl Mustafa Paşa ( Dedesi gibi o da saf kan Türk değil elbette.) 19 Ağustos 1691 tarihinde Salankamen Muharebesi’nde şehit düşmüştür Türk Milletine zafer kazandırmak için.
1500 yılında İtalya’da Kalabriya’nın bir köyünde yoksul bir balıkçının oğlu olarak dünyaya gelen Uluç Ali Reis ( Ya da Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa ) İnebahtıda donanmamız yanarken gemilerini kurtaran tek komutandı ve daha sonra İtalyan’ların canına okuduğu gibi İspanyolların eline düşen Tunus’u onlardan geri aldı.
8 Mayıs 1583’te yetmiş bin kişilik İran ordusunu Meşaleler Muharebesi’nde büyük bir bozguna uğratan, daha sonra da tüm servetini -Tebriz’i aldıkları için- ordusuna maaş olarak dağıtan Özdemiroğlu Osman Paşa da bir Çerkezdi ( Bazılarına göre Türk değildi yani)
Diğer devşirmelerden örnekler verelim
Kanije kahramanı Tiryaki Hasan Paşa bir devşirmeydi.
Hekimoğlu Ali Paşa: İtalyan bir doktorun oğluydu. Zavallı paşa 1758 de İdrar kesesi iltihabından öldüğünde vücudunda sayısız kılıç yaraları vardı. Ömrü gah doğuda İran, gah batıda Avusturya ile yapılan savaşlarda at sırtında geçti.
Sadece Paşalar mı?
Hani şu dünyanın yedi harikasından da harika olan ve Hristiyan alemine bile yaptığı Selimiye Camii ile ‘’ Böyle bir kubbeyi insan eli yapamaz, bunu ancak tanrı gök yüzünden indirmiştir ‘’ dedirten Mimar Sinan var ya…İşte o da devşirmedir. Hem de Ermenidir aslı. Yaptığı camileri yazmaya kalksak bu sayfa almaz. Yaaa…Gördüğünüz gibi. ‘’Atalarımız ne camiler yaptırmış beee’’ diyerek hayran hayran baktığınız o camilerin çoğu bir Ermeni devşirmesi olan Sinan tarafından yapıldı.
Hani yine hayran hayran bakıp da ‘’Atalarımız ne büyük sanatseverlermiş ‘’ dediğiniz Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Camii var ya işte onları da Ermeniler yaptı. ( Ermeni Nikoğos ve Sarkis Balyan) kardeşler…Ama yok şimdi yanıltmayayım okuyucuları. Balyan kardeşler devşirilmemişti. Onların döneminde devşirme sistemi kalkmıştı.
Bu gün İstanbul’da yaşayanların hastaların şifa aradığı en önemli hastanelerden Haseki Hastanesi var ya…İşte onu da Muhteşem Yüzyıl dizisi sayesinde varlığından haberdar olduğunuz ama ‘’ Hain Karı’’ olarak sizlere anlatılan Ukraynalı Roksalan ( Hürrem) Sultan yaptırmıştır. ( Daha pek çok eserin yanı sıra )
Üsküdar sahilinde Roksalan’ın kızı Mihrimah’ın camii ilk olarak gözünüze çarpar. Hemen 100 adım kadar ilerisinde de Giritli bir Rum devşirmenin camii: Rabia Emanetullah Gülnuş Sultan’ın( Eugenia Voria) yaptırdığı Valide camii.
Peki hepsi bu kadar mı?
Olur mu?
İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy da Arnavut’tur bilindiği üzere ve bunu bir şiirinde aynen şöyle dile getirir:
Türk Arapsız yaşamaz, kim ki ’yaşar’ der delidir
Arab’ın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir. ( İstiklal marşımızın şairi Arap hayranı. Eyvah ki eyvah…)
Veriniz baş başa; zira sonu hüsrân-ı mübin,
Ne hükûmet kalıyor ortada, billâhi ne din!
’Medeniyyet’ size çoktan beridir diş biliyor;
Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.
Arnavutlar size ibret olacakken halâ,
Ne bu şûride (bulanık) siyaset, ne bu fâsid dâva?
Görmüyor gittiği yanlış yolu, zannım, çoğunuz,
Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!
Bunu benden duyunuz, ben ki evet Arnavudum... ( Aman Allah’ım…Bağımsızlığımızın sembolu İstiklal Marşımızın, hanu Atatürk’ün bile Mecliste ilk okunduğunda ayağa kalkıp da alkışladığı İstiklal marşımızın şairi de damarlarında saf Türk kanı dolaşan biri değil )
Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum!.."
Daha başka?
Osmanlı Devleti en son meydan savaşını 1596 da Haçova’da elde ettiği için bu tarihten sonra sistem olarak Devşirme sistemi devam edemedi her ne kadar sadrazam ve paşalardan çoğu yine dönme olsa da.(Devşirme hafif geldiği için bazıları bunlara- sanki istekleriyle dinlerinden ve milliyetlerinden dönmüşler gibi Dönme der ve bilindiği gibi dönme aynı zamanda Transeksüellere de denir. ) İşte bu sebeple artık devşirmeden bahsedilemeyecek olmasına rağmen yine de kanı halis Türk kanı olmayanlara devşirme ya da dönme dendi.
Cumhuriyet döneminde ya da yakın tarihimizden tanıdığımız devşirmeler var mı peki?
Şu isimleri tanıyorsanız var:
Adile Naşit-Selim Naşit, Vahi Öz, Nubar Terziyan, Turgut Özatay, Toto Karaca( Cem Karaca’nın annesi), Kırkor Cezveciyan ( Kenan Pars ) Mine Koşan
Sanırım herkesin bildiği isimler.
Peki Artin Penik İsmini tanıyan var mı?
Hiç sanmıyorum. Ben hatırlatayım. Bir Ermeni vatandaşımızdı Artin Penik. 1982 de Asala’nın Türk diplomatlarını katletmesini protesto etmek için Taksim Meydanında kendini yaktı . Ama durun. O ölmeden önce sanırım ona kan vermişlerdi..Hımmm onu ayıralım. Damarlarında Türk kanı dolaşır vaziyette ölmüş olma ihtimali bir hayli yüksek.
Bitti mi?
Son bir tane daha yazıp bitiriyorum.
Levon Panos Dabağyan ismini bilen var mı? Bir Ermeni bu.
Sanmam…Bilse bilse ben gibi eski tüfek Ülkücüler bilir. Yeni yetme Ülkücülerin bileceğini sanmıyorum.
‘’Allah Allah, bir Ermeni’nin Ülkücülerle ne işi olur ki’’ değil mi?
Ülkücülerle işi olsa iyi 1969 seçimlerinde MHP den aday olmuştur. Hem de Alparslan Türkeş’in isteği ile.
Dahası da var ki onu doğrudan doğruya Levon Panos Dabağyan’ın ağzından dinleyelim:
‘’Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 1969 yılında Adana’da büyük kongresini topladı. Bu kongre partinin adının Milliyetçi Hareket Partisi olduğu ve genel başkanlığa Alparslan Türkeş’in getirildiği kongredir.
‘’O dönemde Alparslan Türkeş’in yakın çevresinde bulunuyordum kongrede yerimi aldım. Parti Atsızcılar ile Türkeşçilerin çekiştiği bir virajdaydı. Partinin ambleminin ne olacağı gündeme gelince, Atsızcı grup ’kurt’un amblem olarak seçilmesini önerdi, fakat ben ’Biz Osmanlıyız! Bize üç hilal yakışır!’ diyerek bağırdım. Bu çağrım alkışlarla desteklendi ve partinin amblemi olarak üç hilal seçildi. Böylece üç hilal MHP, kurt ise Ülkü Ocakları amblemi oldu.’’
Yani?
Yani MHP nin üç hilalli bayrağının fikir babası bir Ermenidir. Damarlarında halis Türk kanı dolaşmayan biri…
BİTTİ…
Umarım Türklüğün bir kan ve ırk meselesi değil, ruh meselesi olduğunu izah edebilmişimdir. [Pek zannetmesem de ]
Şimdi eminim: ‘’Demek sen de devşirmesin. Bir şeylerin ucu sana dokundu ki bu yazıyı yazdın. ‘’Diyenler, ya da böyle düşünenler olacaktır mutlaka…İnanın hiiiiç umurumda değil. Ben kendimi ne hissediyorsam oyum. Her zaman Türk hissettim, ölünceye kadar da Türk hissedeceğim. Gerisi tırı vırı benim için
YORUMLAR
Çanakkale'de beş yüz bin şehit demedim, kayıp dedim (yaralılar ve evine dönemeyenler). Ayrıca İki şehit dedenin ve gazi yakını olmam hasebiyle içimi biraz sızlattı. Yararlandığım kaynakları da altına yazdım.Eğer sizi üzdüysem özür dilerim.Amacım o değildi,serzenişte bulunmaktı.
Ben Neymişim Be!...
Çok uzaklara gitmeyeceğim...Balkan Harbi sırasında oradaki sivil Türkler çekilirken katledilen ben. Plevne'de üç dönme paşanın uğruna yüz bin şehit veren yine ben (bir kısmımız İngiliz gemilerine bindirilerek gübre yapımına götürüldü)Çanakkalede beş yüz bine yakın kayıp veren yine ben. Sarıkamış'ta yüzbinlerce donarak ölen yine ben.Kurtuluş Savaşında ölen yine ben...Bu dönemlerde içeride ihanete uğrayıp vurulan yine ben. Tüm bunlar başıma gelirken yöneten de el oğlu el! Tanrı misafiri diye alıp koynumda besleyen yine ben. Biri iki laf söylemeye kalksam başıma vurulan yine ben.Ben neymişim be abi..
Yazıma özet olan kaynaklar: A. Küçük; Dönmeler Tarihi. Edille yayınlarından "Boğazdaki Aşiret"yazarını şu an hatırlayamadım. Genel Kurmay Başkanlığı "Şehit Künyeleri"
sami biberoğulları
Hangi kaynaklardan neler okuduğunu bilmem ama her şeyden önce ben yazımda devşirmelerin hepsinin sütten çıkmış ak kaşıklar olmadığını Rum Mehmet Paşa örneği ile verdim zaten Bu birrr.
İkincisi hiç bir ciddi kaynak Çanakkale'de 500 bin şehit verdiğimizi yazmaz. En abartılı kaynak bile 253 Bin şehit derken sen 500 bin şehidi nereden çıkardın?
Üçüncüsü seni ilk kez görüyorum sayfamda. Yani senin yazdığın bir şeye ya da herhangi bir düşüncene karşı yazılmış bir yazı değildir bu. O bakımdan ''ben, ben'' demene de bir anlam veremedim.
Ve en önemlisine geleyim: Niçin kendini altı yüz sene el oğluna yönettirdin? Kır çeriyle koskoca Çin sarayını basan bir bir neslin evladı olarak?
Her şeye rağmen zahmet edip yazımı okuduğun ve yine zahmet edip yorum yazdığın için kalbi teşekkürlerimi sunuyorum
Selam ve saygılar.
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza selam olsun hocam...
Kaldı ki; bugün devşirme diye damgalananların bunda ne kabahati olsun
Ola ki; o soydan geliyor, ne yapsın adam, elinden ne gelir adamın
Hatta devşirme olmasa da devrilesice olarak görülenler birinin oğlu veya torunu diye ne suç işlemiş olabilir
Mesela bir ara, ismi lazım değil bir siyasimiz hakkında sosyal medya da Derviş Mehmet'in torunu bahsi yayıldı, ya da bir başkası için Şeyh Sait'in torunu denildi
Şöyle bir misal vereyim müsaadenizle
Kimi siyasilere en çok Derviş Mehmet'in ya da Şeyh Sait'in torunu yakıştırması yapanlara cevap İsmet Paşa'dan gelsin
İnönü'nün seveni veya sevmeyeni olur ayrı konu
Ne var ki; hadise ilgi çekicidir
1978'de Madrid Büyükelçisi konumunda olan Zeki Kuneralp Beyin ASALA tarafından öldürülmek istendiğini bilen bilir
Saldırı da o sıra da araçta olan eşi Necla Kuneralp ve kayınbiraderi emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu hayatını kaybeder
Zeki Kuneralp merhum, İstiklal harbinde linç edilen meşhur Gazeteci Ali Kemal'in oğludur
Yıllar sonra Zeki Kuneralp İsviçre'de eğitimini tamamlayıp yurda döner ve Dış İşleri bakanlığının açtığı sınavı kazanır, ne ki değerlendirilmek istenmez.
İsmet Paşa'ya konu intikal eder, neden kabul görmüyor diye sorduğunda Ali Kemal'in oğlu olduğu söylendiğinde paşa hayretle; beyler! Ali Kemal'in oğlu deyip red edersek devlet olamayız diyecektir
Soyu sopu mutlak, değişmez bir damga olarak almanın da Hintlilerin Kast sisteminden farkı sanırım kalmayacaktır.
Saygı ve selamlarımla...
sami biberoğulları
Derler ya öğrenmenin sınırı da yaşı da yoktur diye. Şu yorum sayesinde ben de Zeki Kuneralp'ın Ali Kemal'în oğlu olduğunu öğrenmiş oldum. Çok çok teşekkürler.
Ayrıca o kadar güzel bir örnek vermişsiniz ki bunu çerçeveletip tüm okullarda bulunan Atatürk köşelerine asmak lazım
Selam ve sevgilerimle.
Benim Türk tanımım şöyle:
Bu milletin ve devletin bütünlüğü için, bu coğrafyanın birlik ve beraberlik ile ürettiği maddi, manevi değelerin bilincinde, bu bilincin derinleşmesi amacıyla çalışan, buna karşı olanların algı operasyonlarına, manipülasyonlarına, dezenformasyonlarına, kirli ittifaklarına, haçlı seferlerine lokal ve global açılardan bakabilen, karşı çıkabilen kişiye Türk denir...
Bu tanım çerçevesinde bakıldığında, kişinin söyleminin neye hizmet etmek istediğini anlamanın güç olmayacağına inanıyorum...
İşler artık çok daha zorlaşmış gibi görünse de, bir o kadar da kolaylaşmıştır, bence...
Buna göre, elma çürüdükten sonra elma olmaktan çıkar...
Selam ve saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Burası serbest kürsü isteyen istediği paylaşımda buluna bilir ama ben yinede Sami hocamın ve sizin hoşgörünüze sığınarak Türklük tanımınıza küçük bir ilave yapmak istiyorum.
O tanımlamanıza eksik kalan şey kendi etnik ve siyasi kültürüne sahip çıkmakta Türklüğün olmazsa olmaz tanımına girer diye düşünüyorum.
Değerli dostum daha önceki yorumumda da söyledim ortada bir dezenformasyon var ama bu siyasi köklerine sahip çıkan insanlar tarafından yapılmamıştır. Dolayısıyla kimsenin Cumhuriyetle ilgili bir sorunu yoktur yalanı ve iftirayı kabullenme zorunda bırakılmaya itirazı vardır.
Dünyanın başka ülkelerinde de devrimler olmuş sürgünler yaşanmıştır ama bizde ki gibi halka rağmen ve yalanlarla çarpıtmalarla yani iftira ile dezenformasyonlar yaşanmamıştır. Yani kitabına uygun yapılmıştır. Yani sürgün ettikleri devlet büyüklerini o milletin onurunu temsil ettiği için rahat bir hayat yaşamasını sağlamışlardır. Peki, biz ne yapmışız?
Buna en çarpıcı örneği sultan ‘’Vahdettin üzerinden vereyim isterseniz üç kıta'ya hükmetmiş bir imparatorluğun padişahı ve İslam halifesi olan Vahdettin sürgün edilmek üzere askerlerin refakatinde gemiye bindirilirken yanında ki zabite dönüp. Cebinde ki sigara tablası ve çakmağını verip. Bu milletimin malıdır deyip askere teslim etmiş ve bunu zabta geçirilmesini istemiştir. Açlık ve yoksulluğa mahkûm edilen cihan padişahı yurt dışında sefil bir hayat yaşayıp borç içinde ölmüştür. Öyle ki cenazesine bile borçlu olduğu için haciz edilmiş ve o mübarek bedeni ilaçlanıp san remo da bir kilisenin bodrumun da günlerce bekletilmiştir. Bunu duyan san remo da yaşayan Müslümanlar Pakistanlısı, Mısırlısı, Suriyelisi vs aralarında para toplamış borcu ödemiş ve sultanın cenazesini kilisenin bodrumundan alıp bir yük gemisinin hangarında şama götürüp Şamda ki Süleymaniye külliyesinin yanında ki mezarlığa müthiş bir insan katılımıyla dualarla defnedilmişlerse. Bizde mümkünse ceddimize karşı azıcık utanalım.
Sonuçta Türk olmak veya azami ölçüde insan olmanın tanımı geçmişine ceddine sahip çıkmakla olur. Bunun içinde kimseye hizmet etmiş olmazsınız sadece kendinize olan saygınızı kazanırsınız.
Ha şunu diye bilirsiniz sen eski bir solcusun sana mı kaldı Osmanlı tarihine sahip çıkmak. Evet, orada haklısınız ama ne yapayım yeni nesil ülkücü bozuntuları Siyonizm’in gazetelerini okuyup Siyonizm’in ‘’sözcülüğünü yapıp kendi ecdadına sövüp Müslümanlığa hakaret edince ülkücü diye geçinip pavyonlarda fedailik yapıp kerhane patronlarına yakın korumalık yapınca ister istemez sağcısı solcusuna bakmayıp vicdanı olan her insana siyasal köklerine sahip çıkmak düşüyor maalesef.
Saygılarımla.
sami biberoğulları
Türk'ün tanımı hakkında ikiniz de yanılıyorsunuz maalesef.
Türk:
'' isviçre medeni kanununa göre evlenen, italyan ceza yasasına göre cezalandırılan, alman ceza mahkemeleri usulü yasasınca yargılanan, fransız idare hukukuna göre idare edilen, ve islam hukukuna göre gömülen kişidir.''
Rahmetli Uğur Mumcu öyle demişse susmak lazım. Ondan iyi bilecek halimiz yok ya. ))))))))))))))
Selam, sevgi ve muhabbetle.
Sevgili Sami bey,
Sizin bilgilendiren, çoğumuzun belki de bilmediği bazı konuları öğrenmesini sağlayan, düşündüren yazılarınızı da, en yüzümüze gülücükler konduran yazılarınız kadar seviyorum ve zevkle okuyorum.
Şu dünya da saf şu, saf bu yoktur sanırım. Herkes karışık. O yüzden dediğinize yüzde yüz katılıyorum. Kişi kendini ne hissediyor ise odur. NOKTA
Sevgiler,
sami biberoğulları
Ben Türk bayrağına sarılıp Fransa'yı protesto eden Fransız vatandaşı Pascal Nouma'yı , Kendi ait olduğu devletin takımının yenilmesi bahasına ülkemize dünya ikinciliği kazandıran Basketbol antrenörü Sırbistan vatandaşı Tanjeviçi, kuluçkaya yatmış tavuk gibi oturan, sağa sola laf yetiştirmekten başka hiç bir işi olmayan bir Türk'e bin defa tercih ederim.
Ben Telefonu icad eden Graham Bell'i, karantina dine uygun mudur değil midir diye aylarca fetva veremeyip İstanbul'da binlerce kişinin vebadan ölmesine sebep olan Türk Şeyhül İslama milyarlarca kez tercih ederim.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam düşündürücü bir yazı kaleme almışsınız.
Yıllar öncesinden hep söylenen bir söz daha doğrusu bir iddia vardı. Muhtemelen duymuşsunuzdur çünkü ülkücü kesimin ( yani eski ülkücülerin) bir iddiasıydı ‘’Amerika'nın süper güç olmasının arkasında Osmanlının başta siyasi uygulamaları olmak üzere birçok sosyal faaliyetlerini ve devlet prensiplerini Osmanlıdan almış (kötü bir taklidi) olarak uygulamışlardır denilirdi. İtiraf edeyim o zamanlar ben bunun bir şehir efsanesi hatta bir hezeyan olarak görürdüm. Meğer gerçekmiş!?
Amerika, Osmanlının son dönemlerinden ve Cumhuriyetin ilanından bu yana belli aralıklarla bilim adamlarından ve üniversite öğrencilerinden oluşan bir çalışma gurubunu Osmanlı arşivlerini incelemesi için Türkiye’ye ve Bulgaristan gönderiyormuş bununla ilgili Amerikalı akademisyenlerin röportajının da olduğu videolar İnternet'te var. Gördüğümde çok şaşırmıştım. Ama daha şaşırtıcı olanı ise başta Amerika olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri Osmanlının siyasi ve bilimsel nitelikte ki gizli belgelerine ulaşmak isterken bizde bu belgeleri Cumhuriyet’in hemen sonrasında yani Osmanlı imparatorluğunun arşivine ait belgeleri Bulgaristan'a hurda kâğıt fiyatına yük trenlerine doldurup satmışız. Çok şükür ki Bulgar makamları o kâğıtların Osmanlıya yani bizim ceddimize ait önemli antlaşmalar ve yazışmalar olduğunu fark edip görünce, Akademik bir heyet oluşturup o belgeleri tasnifini yapıp kendi devlet arşivlerine kaldırmışlar.
Daha onlarca ilginçlikler varda son bir tanesiyle bitireyim Osmanlıya ve Osmanlının bilim adamlarına ait buluşların yazılı formülasyonlarını Fransa’ya üç yüz milyon frank karşılığında satmaya kalkmışız o dönem sürgünde olan hanedan mensupları ve Osmanlının sürgünde ki bilim adamlarının hukuki itirazı üzerine bu satış gerçekleşememiş. Peki, biz ne yapmışız bana faydası olmayan kilisenin papazını deyip o belgelerin önemli bir bölümünü yakmışız. Küçük bir bölümü de bir biçimde yakılmaktan kurtarılmış ve bu belgelerin bir kısmı el altından yurt dışına kaçırılmış bir kısmı da bugün Başbakanlık arşivinde saklanmakta.
Osmanlının özü Türk’tür bunu kimse inkâr edemez her halde. Ama bu vicdansızlığı yapanların Türk olduğuna kim inanır orası tartışılır.
Kaleminize sağlık hocam
Saygı sevgilerimle
Serhat BİNGÖL tarafından 10/3/2015 2:44:24 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Senin yorumun da oldukça düşündürücü.
Sanırım ABD kendi Akademisyenlerinin ve öğrencilerinin Osmanlı'yı tanımalarını isterken bize de Muhteşem Yüzyıl dizileri yaptırtıyor. Başka türlü bu tarihimize düşmanlığı açıklamak mümkün değil.
Selam ve sevgilerimle.
MEHMET AKİF ERSOY Türk değise (ki öyle) atatürk'üde yazabilirsiniz ; türk müdür nedir öğrensin alem.
sami biberoğulları
Bütün samimiyetimle söylüyorum onu da çok araştırdım.
Lehte ve Aleyhte o kadar çok yazı var ki. Ama ben belgesiz, delilsiz, o öyle dedi, bu böyle dedi ile milletin karşısına çıkmam. Bunu bir kere yaptım İşte Dersim'de Türk ordusunun yaptığı rezillik diye bir resim yayınladım, sonra baktım resim Nazi Almanyasında nazilerin yaptıkları bir rezillikle ilgili çıktı.
O yüzden dikkat ediyorum.
Ama öte taraftan '' Ne Mutlu Türk'üm diyene'' Öz deyişi ona ait olduğuna göre Türk ya da Rum veya Ermeni vs asıllı olmasının bir önemi var mı?
Bunca uzun yazının ana fikri nedir?
Kendini ne hissediyorsan o sundur. Var mı ötesi ?
Selam ve saygılar.
® Violoniste
Fakat aslımız ne ise o olmalıyız,ki ilah-i emr de odur...
bahsettiğiniz resim kırsal alandä çıplak kadın,çoluk çocuk ise doğrudur...
yok,sul
sağlıcakla
® Violoniste
Yureginize kaleminize saglik değerli dost kalem saygilarimla selam dua ile kalin
sami biberoğulları
Selam ve saygılar benden.